Hegemon kavramı ilk olarak eski Yunan’da lider, hegemonya ise bir şehir – devletinin diğer şehir devletleri üzerindeki üstünlüğü anlamında kullanılmıştır.
Hegemonya kavramı esas olarak Antonio Gramsci’nin kullandığı şekliyle rıza ve zora dayanan, sivil toplum ve siyasal toplum olarak ayrılmış sistemde bir sınıfın diğerleri üzerinde egemenlik kurma çabasıdır.
Hegemon, hiyerarşinin alt sıralarında yer alan diğer devletlere karşı “kaba güç” ve “ikna” olmak üzere iki önemli araçla yaklaşır. Hegemonyanın rıza üzerine kurulu bir düzen olması ve ikna yönteminin esas olması, hegemonyanın zorlama ve kaba güç; kullanılmadan kurulduğu anlamına da gelmez. Hegemon, sürekli zora dayanan bir düzenin ekonomik ve siyasi olarak sürdürülebilir bir düzen olmadığının farkındadır.
Realizm bağlamında hegemonya, ekonomik gücü gelişmiş, askeri yeteneği fazla ve uluslararası sistemde önder rolü bulunan devlet şeklinde algılanmıştır. Charles Kindleberger, Stephen Krasner, Robert Keohane ve Robert Gilpin gibi Amerikalı akademisyenler tarafından geliştirilen bir uluslararası politik ekonomi teorisi olan Hegemonya teorisi, iki önemli politik geleneğin realist/neorealist ve liberal/neoliberal sentezinden oluşmaktadır.
Realist uluslararası ekonomi politik yaklaşımı içinde, uluslararası sistemin sürdürülebilmesi için kural koyan ve bu kuralların işlemesini sağlayan bir hegemonun varlığına ihtiyaç olduğunu ileri sürülmektedir. Bu bağlamda Realist paradigma içinde yer alan akademisyenlerin ve geliştirdikleri teorilerin temeli ilk olarak ABD’nin dünya politikasının önderliğinin devam ettirilmesi olmuştur. Realist akademisyenler, dünya politikasının gerisinde yatan sebepleri açıkladığını düşündükleri teoriler geliştirmişlerdir. Bunlardan birisi de “Hegemonik İstikrar Teorisi” dir.
Hegemonik istikrar teorisine göre güçlü bir uluslararası ekonomik düzen ancak güvenlik, barış, serbestlik gibi uluslararası kamu hizmeti sağlayan bir hegemon devletin varlığıyla mümkündür. Piyasalar ancak bu hizmetlerin verildiği bir ortamda en iyi şekilde idare edilebilir ve çalışabilirler.
Kindleberger “1929 Büyük Buhranı”nı incelediği kitabında “Hegemonik İstikrar Teorisi”ne yer vermiştir. Hegemonik İstikrar Teorisi, hegemonya teorileri arasında “düzen için hegemonya” anlayışını en iyi temsil eden teoridir. Dolayısıyla Kindleberger, hegemonun uluslararası sistemde oynadığı rolün istikrar için kaçınılmazlığını vurgulamıştır. Kindleberger ABD’nin dünya ekonomisini istikrara kavuşturmak için üstlenmesi gereken beş sorumluluk olduğunu ifade etmiştir.
Kindleberger, sistemi istikrara kavuşturacak olan ABD’nin üstlenmesi gereken sorumluluklarını şöyle sıralamıştır: Normal mallar için bir piyasa sağlamak, sermaye akışını sağlamak, finans sistemi tıkandığında likidite sağlamak, kur oranlarını düzenlemek ve ulusal mali politikaları koordine etmek.
Keohane, hegemonik istikrar teorisinde hegemonyayı maddi kaynaklarda üstünlük ve maddi güç kapasitesi olarak tanımlamaktadır. Maddi kapasiteler ise teoride, temel olarak askeri ve ekonomik anlamda ele alınmaktadır.
ABD’nin hegemon olarak nitelendirildiği II. Dünya Savaşı sonrası dönemlerde; sadece bir kez askeri harcamalardaki üstünlüğünü Soğuk Savaş dönemindeki bir numaralı rakibi Sovyetler Birliği’ne kaptırdığı görülmektedir. ABD’nin bu üç alandaki üstünlüğünü hiçbir zaman kaybetmediği ancak üstünlüğünün büyük farklara rağmen sadece kısmen gerilediği anlaşılmaktadır.
Geçmişte uluslararası düzen, tam da realizmin öngördüğü gibi, bazen hegemonya bazen de güçler dengesine dayalı olmuştur. Amerikan hegemonyasının 1970’lerde zayıflamasıyla birlikte uluslararası ekonomik gelişmeleri; Amerika Birleşik Devletleri ile Avrupa ve Japonya arasındaki ekonomik sorunlar ile açıklamaya çalışmaktadırlar. ABD’nin gücünün göreceli olarak zayıflaması dolayısıyla tarım ticaretinde Avrupa ülkeleri ile ve ileri teknoloji ürünlerinin ticaretinde Japonya gibi ticari ortaklarıyla çatışmaya başladı.
Bugün itibariyle, mevcut uluslararası ekonomi politik durum, ABD hegemonyasına karşı yükselen bir karşı dalganın yani Avrupa Birliği, Çin ve Japonya gibi ülkeler kendi ekonomik araçlarıyla küresel istikrarsızlığa yol açabilecek gelişmelere yol açacaklardır.
Kübra SEZGİN
TUİÇ Staj Programı