Geçtiğimiz hafta AK Parti eski milletvekili Mehmet Metiner “Kürt sorununun çözümü için yeni bir süreç başlayabilir ama PKK’nın koşulsuz olarak silahlarını bırakması lazım” (T24, 2022) ifadelerini kullanmış, söz konusu ifadelere HDP eş başkanlarından Pervin Buldan “Bu lafların içi boş” (Birgün, 2022) şeklinde karşılık vermişti. Hatta Buldan kişisel Twitter hesabından “Bir Kandil fotosu da benden olsun” notuyla terör örgütü PKK’nın kurucularından Cemil Bayık ile olan fotoğrafını paylaşmış, olası çözüm sürecinin muhataplarından HDP’nin, terör örgütü ile olan yakın ilişkisi bir kez daha kendisini göstermiştir.
Metiner’in kamuoyu yoklaması olarak niteleyebileceğimiz açıklamalarını ise sürpriz bir çıkış olarak değerlendirmek mümkün gözükmemektedir. Çünkü mevcut siyasal sistemin %50 + 1 şeklinde bir matematiği ve ufukta 2023 seçimleri bulunmaktadır. Bu durum, kitlesel oy potansiyellerine yönelik aksiyon almayı beraberinde getirmektedir. Fakat Metiner’in yeni bir süreç başlayabilir ifadelerini “çok yazık” bir çıkış olarak değerlendirmek mümkündür. Daha önce denenen ve sonuçları çok ağır olan çözüm sürecinin yarattığı tahribatı unutarak siyasi aksiyon almak politik faydacılığı aşmaktadır. Söz konusu süreci ve akabinde gelişen olayları hatırlatmak bu yazının kaleme alınma amacını ortaya koymakta, söz konusu dönemi bütünsel olarak ele almak için filmi biraz geriye sarmak gerekmektedir.
1978’de; sözde bağımsız, birleşik, sosyalist Kürdistan’ı kurmak amacıyla kurulan ve 1984’te merkezi otoriteye karşı ilk terör eylemini gerçekleştiren PKK, 90’lı yılların başlarına kadar Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin kırsal havzalarında terör ağını genişletmiş ve Mao’nun stratejik denge olarak kavramsallaştırdığı duruma geçiş özellikleri göstermiştir (Pamukoğlu, 2019). Türk askeri ve siyasi karar alıcılarının ortak mesaisi ve kararlılığı ile teröre karşı koymak için etkin adımların atılması, PKK’nın kırsaldaki terör ağını zayıflatmaya başlamış, özellikle 90’ların ikinci yarısından itibaren kaybettiği desteği sağlamak ve terörizm anlayışını Türkiye’nin diğer bölgelerine yaymak için PKK, şehirlere yönelmeye başlamıştır.
Özellikle intihar saldırıları ve ideolojik sol örgütlerle kurduğu illegal ittifaklar aracılığıyla şehirlerde etkin olmaya çalışan PKK, Abdullah Öcalan’ın yakalanması ile çözülme ve parçalanma sürecine girmiş, 5 yıl süre ile tek taraflı eylemsizlik ilan etmiştir. Bu kapsamda, Türkiye’nin 90’ların başlarından itibaren uygulamaya koyduğu terörle mücadeledeki askeri-siyasi kararlılığın son derece başarılı olduğunu ifade edebiliriz. Ancak 2004 yılında PKK’nın yeniden terör eylemlerine başlaması, söz konusu başarının sekteye uğradığını ve terörle mücadeledeki kararlılığın devam ettirilemediğini göstermiştir.
Bununla birlikte PKK, kırlarda uğradığı başarısızlıkla beraber, “yeniden inşa” olarak isimlendirdiği şehir odaklı bir dönüşüme yönelerek, demokratik özerklik hedefi uyarınca kent merkezlerinde örgütlenmeyi hedeflemiş ve kendisine bağlı şehir aparatları kurmuştur (Öcalan, 2004). Kürdistan Özgürlük Şahinleri (TAK) söz konusu aparatlardan biri olarak 2004 yılında kurulmuştur. Birbirini tanımayan iki-üç kişilik hücrelerden oluşan TAK, son derece gizli ve dışarıya kapalı bir yapılanma modeli doğrultusunda, Türkiye’nin Batı bölgelerinde ve özellikle şehir merkezlerinde bombalı saldırı, sabotaj ve intihar terörizmi yöntemini benimsemiştir (Bozarslan, 2016).
PKK, 2005 yılında KKK (Kürdistan Demokratik Konfederalizmi) modelini oluşturmuş ve Leslie Lipson’un doğrudan demokrasi anlayışı çerçevesinde örgütlendiğini ilan etmiştir. 2007 yılında ise ulus devlet modelini anımsatan yasama-yürütme-yargı erklerinin ön planda olduğu kent odaklı KCK (Kürdistan Topluluklar Birliği) sözleşmesi ortaya atılmıştır. 2010 yılında ilan ettiği Devrimci Halk Savaşı konsepti ile PKK, şehir terörizmine yöneldiğinin sinyallerini açıkça vermiş, 2012 yılından itibaren de Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin meskûn mahallerinde örgütlenmeye ve kendisine bağlı terör grupları (YDG-H, YPS, HBDH) oluşturmaya hız vermiştir (Işık, 2021). PKK’nın şehirleri patlayıcılar ve bombalarla doldurduğu, kentlerde asayiş ve kimlik kontrolü yapacak kadar ileri gittiği bu süreç, bugünlerde tartışılan çözüm süreci döneminin bir ürünü olmuştur.
Terörün, müzakereler ve siyasallaşma çabaları ile bitirileceği üzerine temellenen, 2005 yılında filizlenen fakat resmi olarak 2009’da başlatılan, med-cezirler şeklinde ilerlerken 2015 yılında durdurulan iki dönemli çözüm süreci, PKK’nın resmi muhatap olarak kabul edildiği, Abdullah Öcalan ile istişarelerin yapıldığı bir sürece işaret etmektedir. Diyalog zemininde ilerlenerek terörün sonlandırılacağı, “ne olursa olsun barış” mottosunun temel sav olarak belirlendiği çözüm süreci, plansız yol haritasının bir sonucu olarak devlet otoritesinin zedelendiği ve PKK’nın gücünü yeniden artırdığı bir döneme işaret etmektedir (Karaağaç, 2022).
2005 yılında başlatılan görüşmelere, 2006-2008 yılları arasında PKK kadroları da dâhil edilmiş (Jacoby, 2010), 2009 yılında Oslo Görüşmeleri olarak adlandırılan müzakere süreci başlamıştır (Hamsici, 2012). Oslo müzakerelerinin basına sızdırılması ve Habur vakasının kamuoyunda yarattığı infial nedeniyle PKK/KCK gözaltıları başlamış ve birinci açılım süreci durma noktasına gelmiştir. Mayıs 2011’de Abdullah Öcalan, “Hem kırda hem şehirlerde topyekün bir halk savaşı gelişebilir. Bunun da sonuçları çok ağır olur. Böyle halk savaşı sokaklarda, şehirlerde her yerde olur, hatta iç savaş olabilir” (Yücel, 2015: 540) ifadelerinde bulunmuş ve 2012 yılında PKK terörü yeniden başlamıştır. Bu sayede hem devlet masaya oturtulmaya çalışılmış hem de şehir merkezli yeni terör stratejisinin işareti verilmiştir (Karaağaç, 2022).
Ocak 2013’te, BDP (Barış ve Demokrasi Partisi) ile AK Parti arasındaki görüşmeler sonucunda ikinci çözüm süreci resmen başlamış, BDP heyeti İmralı’da Öcalan ile görüşmelerini sıklaştırmıştır. Bu yeni girişim çabaları Abdullah Öcalan’la direkt olarak istişare edilmiş ve terörün noktalanması için üç aşamalı bir plan oluşturulmuştur. Birinci aşamada PKK’lıların Türkiye topraklarından kademeli olarak çekilmesi, ikinci aşamada hükümetin demokratik reform taahhütlerini yerine getirmesi, üçüncü aşamada ise PKK unsurlarının silahsızlanması ve sivil-politik hayata adaptasyonunun sağlanması kararlaştırılmıştır (Democratic Progress Institute, 2013).
Söz konusu görüşmeler ve girişimler 28 Şubat 2013 tarihinde “İmralı Zabıtları” olarak medyada yayımlanmıştır (Şahin, 2015). İmralı Zabıtları’nda Öcalan: “Ne ev hapsi, ne de af bunlara gerek kalmayacak. Herkes, hepimiz özgür olacağız. Başarılı olursam, Ne KCK tutuklusu kalır ne başkası. Bu olmazsa 50 bin kişiyle halk savaşı olacak. Ölen ölecek, ben karışmıyorum. Yalnız, herkes bilmeli ki, ne eskisi gibi yaşayacağız, ne de eskisi gibi savaşacağız. Kendime güveniyorum” (Öcalan, 2015: 26) açıklamaları ile merkezi otoriteyi tehdit etmiştir. Söz konusu açıklamalara paralel olarak Şubat 2013’te PKK’nın şehir milisleri olarak YDG-H (Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi) kuruluşunu ilan etmiş, ilçe merkezlerinde örgütlenme ve yoğunlaşma başlamıştır (Leezenberg, 2016).
PKK Nisan 2013’te, Türkiye’deki silahlı terörist unsurlarını yapılan üç aşamalı plan gereğince Irak’ın kuzeyine çekeceğini duyurmuştur. Fakat PKK’lıların yalnızca %15’i sınır dışına çekilmiştir (Ural, 2014: 73-74). 19 Ağustos 2013’te KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, diyalog boyutundan müzakere boyutuna geçiş yapılmaması durumunda süreci bitireceklerini ifade ederek, Türkiye’yi yönlendirmeye çalışmıştır (Oda TV, 2015). 2 Ekim 2014’te Suriye-Irak tezkeresinin TBMM’nde kabul edilmesi, HDP tarafından tepkiyle karşılanmış, Abdullah Öcalan ise çözüm sürecinde yeni adımlar atılması için hükümete 15 Ekim 2014’e kadar süre tanıdığını deklare etmiştir (BBC Türkçe, 2014).
6 Ekim 2014’te IŞİD tarafından kuşatılan Suriye’nin kuzeyindeki Kobani kenti için PKK/KCK ve HDP’nin öncülüğünde Kobani protestoları adı altında bir halk ayaklanması tertiplenmeye çalışılmış ve yaklaşık 52 kişi ölmüştür (Oda TV, 2015). “Kobani Direnişi” adı altında gerçekleştirilmeye çalışılan bu girişim PKK yayınları tarafından şehirleri ele geçirmeye yönelik stratejinin bir provası şeklinde ifade edilmiştir (Komünar, 2016: 106). 11 Ekim 2014’te ise KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Cemil Bayık, Kobani ve Türkiye’de yaşananlardan hükümeti sorumlu tutarak, geri çektikleri bütün terör birliklerini Türkiye’ye gönderdiklerini aktarmıştır (Oda TV, 2015). Bu doğrultuda PKK, dağdaki teröristleri şehirlere ve ilçe merkezlerine taşımaya başlamış, Diyarbakır merkez Sur ilçesini, Şırnak merkezde dört mahalleyi ve Cizre, Silopi, Nusaybin, Yüksekova ve İdil ilçelerini silah deposu haline getirmiş, 2015 yılında çözüm süreci dönemi sona ermiştir (Miroğlu, 2018).
2009 yılında resmiyete dökülen, 2015 yılında da son bulan çözüm süreci, PKK’nın ve Abdullah Öcalan’ın direkt muhatap kabul edildiği, devlet otoritesinin son derece zayıfladığı, buna karşın PKK’nın psikolojik ve fiziken gücünü yüksek seviyelere çıkardığı ve şehirleri patlayıcı deposu haline getirdiği bir dönemi oluşturmuştur. “Ne pahasına olursa olsun barış” türündeki yanlış ve tutarsız yol haritaları eşliğinde Genelkurmayın 1990’ların başlarına kadar sürdürdüğü garnizon stratejisine geri dönülmüş, PKK unsurlarına karşı terörle mücadele faaliyetleri yürütülmemiştir (Karaağaç, 2022).
Çözüm sürecinin yarattığı bu atalet, Ağustos 2015 ile Haziran 2016 arasında cereyan eden Hendek Olayları’nın altyapısını meydana getirmiştir. Şehirleri ele geçirmeye yönelik başlayan Hendek terörü yaklaşık bir senelik zaman zarfında Türk güvenlik güçlerinin titiz ve başarılı meskûn mahal operasyonları neticesinde son bulmuş, PKK büyük bir hezimet yaşamıştır. Buna karşın Hendek terörü dolayısıyla bölgedeki alt ve üst yapılar büyük zarar görmüş, sivil halkın konutları başta olmak üzere hastaneler, yollar, elektrik-su şebekeleri tahrip olmuş, ayrıca bölge ekonomisi iflas etme noktasına gelmiştir. Hendek operasyonlarında 859 güvenlik görevlisi şehit olmuştur (Karaağaç, 2022).
Sonuç olarak bugünlerde yeniden konuşulmaya başlanan “yeni bir çözüm(süzlük) dönemi mi başlıyor?” tartışmalarını bu yönüyle ele almak, siyasi çıkarlar uğruna böylesine bir hatayı tekrarlamamak gerekmektedir. Elbette ki yalnızca tek bir etnisiteye yönelik değil, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının tamamını kapsayacak müreffeh ve adil bir sistemin oluşturulması yönünde çalışmaların ve iyileştirmelerin yapılması bir zaruriyet olarak önümüzde durmaktadır. Çünkü “insanı yaşat ki devlet yaşasın” şiarı uzun bir süredir unuttuğumuz kurumsal hafızamızın nüvesidir. Ancak hafızamızı yoklarken devlet otoritesinin hiçbir terör örgütüne veya hiçbir tarikata karşı zedelenmemesi gerektiğini de aklımızdan çıkarmamalıyız.
Yunus KARAAĞAÇ
Kaynakça
BBC Türkçe. (2014). Suriye-Irak tezkeresi TBMM’den geçti. Erişim adresi: https://www.bbc.com/turkce/haberler/2014/10/141001_tezkere_kabul (Erişim tarihi: 24.06.2022).
Birgün. (2022). Pervin Buldan’dan ‘yeni çözüm süreci’ açıklaması: Bu lafların içi boş. Erişim adresi: https://www.birgun.net/haber/pervin-buldan-dan-yeni-cozum-sureci-aciklamasi-bu-laflarin-ici-bos-392662 (Erişim tarihi: 22.06.2022).
Bozarslan, M. (2016a). TAK: PKK mı gölgesi mi?. Erişim adresi: https://www.al-monitor.com/tr/contents/articles/originals/2016/02/turkey-outlawed-tak-will-not-deviate-line-of-ocalan.html (Erişim tarihi: 23.06.2022).
Democratic Progress Institute. (2013). Turkey’s kurdish conflict: An assessment of the current process. Democratic Progress Institute
Hamsici, M. (2012). Oslo süreci neden tıkandı?. Erişim adresi: https://www.bbc.com/turkce/haberler/2012/09/120924_oslo_pkk (Erişim tarihi: 23.06.2022).
Işık, M. (2021). KCK’nın kurulması ve PKK’nın yeni stratejisi. Erişim adresi: https://www.sde.org.tr/mithat-isik/genel/kcknin-kurulmasi-ve-pkknin-yeni-stratejisi-kose-yazisi-23171 (Erişim tarihi: 23.06.2022).
Jacoby, T. (2010). Political violence, the ‘war on terror’ and the turkish military. Critical Studies on Terrorism. 3(1), 99-118.
Karaağaç, Y. (2022). Asimetrik savaş stratejisi çerçevesinde pkk’nın yapısal dönüşümü: şehir terörizmi ve hendek olayları. Yayınlanmamış Doktora Tezi. İstanbul Arel Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü.
Komünar. (2016). Demokratik ulus inşasında şehir savaşı ve gençliğin rolü. Komünar Dergisi. (68), 100-107.
Leezenberg, M. (2016). The ambiguities of democratic autonomy: The kurdish movement in turkey and rojava. Southeast European and Black Sea Studies. 16(4), 671-690.
Miroğlu, O. (2018). Yeni yüzyıl, kürtler ve bağımsızlık. Doğan Kitap.
Oda TV. (2015). İşte çözüm süreci’nin kronolojisi. Erişim adresi: https://odatv4.com/guncel/iste-cozum-surecinin-kronolojisi-1108151200-79963 (Erişim tarihi: 23.06.2022).
Öcalan, A. (2004). Bir halkı savunmak. Azadi Matbaası.
Öcalan, A. (2015). Demokratik kurtuluş ve özgür yaşamı inşa (imralı notları). Weşanên Mezopotamya.
Pamukoğlu, O. (2019). Unutulanlar dışında yeni bir şey yok. İnkilap Kitabevi.
Şahin, İ. (2015). İmralı tutanaklarında her şey yazıyor. Erişim adresi: https://www.sozcu.com.tr/2015/gundem/imrali-tutanaklarinda-her-sey-yaziyor-932212 (Erişim tarihi: 24.06.2022).
T24. (2022). AKP’li Mehmet Metiner’den ‘çözüm süreci’ açıklaması: Yeni bir süreç başlayabilir ama koşulsuz olarak silahların bırakılması lazım. Erişim adresi: https://t24.com.tr/video/akp-li-mehmet-metiner-den-cozum-sureci-aciklamasi-yeni-bir-surec-baslayabilir-ama-kosulsuz-olarak-silahlarin-birakilmasi-lazim,48093 (Erişim tarihi: 22.06.2022).
Ural, İ. (2014). Bir emniyet müdürünün kaleminden oslo görüşmeleri. İleri Yayınları.
Yücel, M. (2015). Amara’dan imralı’ya abdullah öcalan. Alfa Basım Yayın.