Üç Tarz-ı Siyaset

 

Yusuf Akçura, Üç Tarz-ı Siyaset, 2019, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Sayfa Sayısı: 73

 

Yusuf Akçura, 2 Aralık 1876 tarihinde Ulyanovsk şehrinde doğmuştur. Babası Hasan Bey fabrikatör, annesi Bibi Banu Hatun Kazan’ın tanınmış ailelerindendi. Kırım Türklerinden aristokrat bir ailenin mensubu olması ve refah düzeyi yüksek bir aile ortamına doğması rahat bir çocukluk yaşayacağına işaret ederken iki yaşında babasını kaybetmiştir. Babasının vefatı ve annesinin fabrikaları iyi yönetememesi üzerine yedi yaşındayken İstanbul’a göç etmişlerdir. Harp Okulunda öğrenim görürken yasaklanmış yayınları gizlice okuduğu için harp divanında yargılanmış ve Trablusgarp’a (Fizan) sürgün edilmiştir. Oradan Paris’e geçerek Paris Siyasi Bilgiler Okulu’nda eğitim almıştır. Eğitimini, “Osmanlı Devleti Kurumlarının Tarihi Üstüne Bir Deneme” adlı tezi ile tamamlamıştır. Bir süre Rusya’ya dönerek amcası ile çalışmış daha sonra Kazan’a gelerek tarih ve coğrafya öğretmenliği yapmıştır. Bu sırada yazdığı ve onu Türk siyasal hayatında meşhur eden Üç Tarz-ı Siyâset isimli dizi makalesi 1904 yılında Kahire’de “Türk” adlı gazetede yayımlanmıştır. 1908 yılında İkinci Meşrutiyet’in ilanı üzerine İstanbul’a gelmiştir. Çeşitli kurumlarda eğitmenlik, Kurtuluş Mücadelesi bağlayınca Anadolu’ya geçerek milletvekilliği yapmıştır. Atatürk’ün kültür ve siyaset danışmanı olarak çalışmış ve Türk Tarih Kurumu Başkanlığı yapmıştır. Kars milletvekili iken 11 Mart 1935 tarihinde geçirdiği kalp krizi sonucunda İstanbul’da hayatını kaybetmiştir.

Akçura’nın milliyetçilik anlayışında, doğduğu büyüdüğü ve eğitim aldığı üç ülke olan Rusya, Fransa ve Osmanlı Devleti’nin etkilerini net olarak görmek mümkündür. Doğup büyüdüğü Rusya’nın fikir hayatındaki duygusal etkilerine ilaveten, Rusya’yı daha sonraki ziyaretlerinde Orta Asya Türklüğü ile temasları Osmanlı Türkleri ile İmparatorluk dışında kalan Türklerin arasındaki ilişkiler hakkında araştırmalar yapmasına olanak tanışmış ve düşünce dünyasına önemli katkılarda bulunmuştur. Akçura’nın İstanbul’da geçen öğrencilik yıllarında, ülkenin içinde bulunduğu siyasi atmosfer yine bu yıllarda bağlayan yazar hayatına önemli etkileri olmuştur. Bununla beraber Türkçülük konusunda fikirlerinin gelişmesinde Paris’teki hayatı ve burada aldığı eğitim önemlidir. Fransız İhtilali’nin şiddetli etkilerinin hala hissedildiği şehirde, Akçura’nın Osmanlı Devleti’nin geleceği hakkında düşüncelerinin olgunlaşması bu dönemde gerçekleşmiştir. Daha sonra değerlendireceği bu üç fikir akımının, 1903 yılında savunmasını yaptığı mezuniyet tezinde ki izleri bu bağlamda kayda değerdir. Tezinin sonunda şu sonuca varmıştır: “Genç Türklerin uğrunda çalıştıkları Osmanlı milleti oluşturma hareketi, boş bir girişimdir. Tek çıkar yol ulusçuluktur.

Yusuf Akçura, Türk düşünce hayatında öne çıkan isimlerdendir. Osmanlı İmparatorluğu’nun son yirmi yılında Türkçülük savaşına katılanlar arasında yer almıştır. Birçok araştırmacı onu Türkçülüğün babası, “Üç Tarz-ı Siyâset” adlı makalesini de Türkçülüğün manifestosu olarak kabul etmişlerdir. Akçura makalesinde, Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu siyasi çıkmazda dönemin öne çıkan üç fikir akımları olan, Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülüğü sorgulamıştır. Bu akımları olumlu ve olumsuz yanlarını değerlendirerek hangisinin izlenebileceğini incelemiştir. Üç Tarz-ı Siyâset ’in Türk Tarih Kurumu tarafından yayımlanan bu basımında Ali Kemal Bey’in Yusuf Akçura’ya cevaben yazdığı “Cevabımız” adlı makalesi ile Ahmet Ferit Tek’in bu iki makaleyi değerlendiren yazısı “Bir Mektup” da esere dâhil edilmiştir.

II. İnceleme

“Tarih, bağlı bulunduğumuz insan toplumunun belli zaman ve alanda çıkarını sağlayacak bilgi, düşünce ve duygu verebileceği için önemlidir.”

Yusuf Akçura, 1904’te yayımladığı “Üç Tarz-ı Siyaset” adlı makalesinde Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük diye ayırdığı üç “meslek-i siyasi”yi incelemiş ve bu fikir akımlarını Osmanlı siyasi gerçekliği içinde değerlendirerek devletin izlemesi ve izleyebileceği yol haritalarını tartışmıştır. Eser, Osmanlı Devletinin şeriat kalıpları içinde laik bir şekilde değerlendirilmesi ve tartışılan siyasi fikirleri ana hatları ile sistemli bir şekilde tartışması bakımından öne çıkmıştır. Bu fikir akımları Osmanlı siyasi hayatında uzun yıllar tartışılmıştır ve günümüzde hala tartışılmaktadır. Akçura bu kavramları ilk ortaya koyan kişi olmamakla birlikte bu fikirleri sistemli ve planlı bir şekilde tartışması ve ilişkilerini net bir şekilde ortaya koymaya çalışması, eserin zamanın ve mekânın ötesinde değerli bir yapıt olarak öne çıkmasını sağlamıştır.

Akçura’nın tartıştığı ilk fikir akımı olan “Osmanlıcılık”, yeni anlamda bir “Osmanlı Milleti” oluşturmaktan bahsetmektedir. Bu bağlamda yazar, Amerika Birleşik Devletleri millet kimliğini örnek vermektedir. Akçura Osmanlı milleti oluşturulmasının yararlı olabileceğini kabul etmekle beraber, olanaksız görmektedir. Bu oluşumun ortak bir ruh çerçevesinde şekillenmesi gerektiğinden ve Osmanlı halklarının bu ortak ruhtan yoksun olması yazarın tartıştığı olanaksızlığı açıklamaktadır. Bununla birlikte Osmanlı halklarının – Türkler, Müslümanlar, Türk ve Müslüman olmayanlar – ortak potada erimeye direnmeleri “Osmanlıcılık” fikri için gerekli olan zeminin vücut bulmasını engellemiştir.

“Zannımca artık Osmanlı milleti meydana getirmekle uğraşmak boş bir yorgunluktur.”

Yusuf Akçura’nın tartıştığı ikinci fikir akımı “İslamcılık”tır. İslamcılık, İslam dinine dayanan bir devlet yapısı kurmayı ön gördüğünden Osmanlı halkları arasında siyasal ve hukuksal eşitlik artık söz konusu olmayacaktır. Bu dışlayıcılık Osmanlı uylukları arasında çatışma çıkarabileceği gibi mezhepsel tartışmalara da sebep olabilecektir. Akçura Osmanlıcılık fikrinde olduğu gibi bu düşüncenin mümkün olmadığını söylememekle birlikte Müslüman halkların birleşmesinin uzun zaman alacağını öngörmektedir.

Kuvvetine halel veren bunca vakalar ile beraber, İslâm hâlâ pek güçlüdür.

Türkçülük, Akçura’nın tartıştığı son tezdir. Bu fikir ırka dayalı bir Türk siyasal ulusçuluğu meydana getirmeyi amaçlar. Tartışıldığı dönemde yeni bir fikir olan Türkçülük için de yararları olduğu kadar zararlarının da olacağı da açıklanmaktadır. İslamcılık fikrinde olduğu gibi tanıma uymayanların ayrılması ve bu kimliğin oluşturulması uzun zaman alacaktır.

Türk birliği ilkin Osmanlı İmparatorluğunda Türklerin, Türk olmadıkları halde az çok Türkleşmiş olanların ve ulusal vicdandan yoksun olanların bilinçlendirilmesi ve Türkleşmesiyle başlayacaktır. Sonra, Asya kıtasıyla Doğu Avrupa’da yayılmış olan Türklerin birleştirilmesine geçilerek azametli bir siyasal milliyet meydana getirilecektir.

Akçura, makalesinin sonunda Osmanlıcılık fikrinin mümkün olmadığını belirtmekle birlikte Müslüman veya Türk birliği konusunda olumsuz yönlerini açıklayarak bu fikirlerden hangisi tercih ettiğini açıkça belirtmemektedir. Bununla birlikte, “Türk Birliği” bölümünde öne sürdüğü argümanlardan hareketle ve sonraki çalışmaları da göz önüne alındığında bu fikri tercih ettiği açıktır. Yazar makalesini okuyucularını düşünmeye sevk eden bir soru ile bitirmiştir.

Osmanlı milleti yaratmak, kimi yararlar kapsamakta ise de, eylem dışıdır. Müslüman birliği veya Türk birliğine yönelen siyaset, Osmanlı Devleti için aynı çıkarları ve sakıncaları kapsamaktadır. Eylem yönünden de aynı kolaylık ve güçlük vardır, denilebilir. Böyle bir durumda İslamlık ve Türklük siyasetlerinden hangisi yürütülmelidir?

 

III. Tartışma – Sonuç

Yusuf Akçura, “Üç Tarz-ı Siyâset” adlı makalesinde Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük politikaları analiz etmiş, bu üç siyasi yöntemin iyi ve kötü yönlerini ortaya koymaya çalışmıştır. Bunun yanında “Batıcılık” kavramı açıkça belirtilmemiş olsa da bu politikaların arka planında yer almaktadır. 19. yüzyıldan başlayarak her alanda etkisi hissettiren, “Batıcılık” fikrini de göz önüne alırsak bu dört fikir akımını kesin hatlarıyla birbirlerinden ayırmanın mümkün olmadığı anlaşılmaktadır. Bir başlık altında değerlendirilmeyen Batıcılık, makalede tartışılan fikir akımlarının temelinde var olan ve onların ortaya çıkmasını, değişmesini ve tartışılmasını sağlayan en önemli etkenlerden biridir. Her hareketin içinde mutlaka “Batıcılık” vardır.

Sonuç olarak bu fikirler devletin kurtuluşu ve eski gücüne kavuşması için Osmanlı siyasal yaşamında uygulanmış veya uygulanmaya çalışmışlardır. Ancak tüm çabalara rağmen başarılı olamadıkları aşikârdır. Bir akımın başarılı olabilmesindeki anahtar olan halk desteğinin yoksunluğu, aydınların fikir ayrılıkları, dönemin yerel ve küresel siyasi sorunları bu başarısızlıklarda etkili olmuştur. Bununla birlikte, dünya düzeninde belirleyici faktör olan ulus devletlerinin yükselişi ve modern Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşu, Türkçülük fikrinin halen cumhuriyetimizde var olduğunun kanıtıdır. Bu bağlamda Türk aydınlarının ve Atatürk’ün bu fikri gerçekçi bir çerçeve içinde yapılandırmış olmaları belirleyici faktör olmuştur. “Yusuf Akçura’nın makalesinde ortaya koyarak tartışmaya açtığı ana düşüncelerin hala günümüz Türkiye’sinin siyasal yaşamında tartışılıyor olması ilgi çekici olduğu kadar takdire değerdir. Akçura’nın Türkiye’nin siyasal konumunu, hareket tarzlarını, hareket imkân ve kabiliyetlerini, Türk insanının ve toplumunun yapısını ne kadar hassas bir şekilde analiz ettiğini ortaya koymaktadır.

“Osmanlılık fikri çürüktür, çeşitli toplulukların uzlaştırılması olanağı kalmamıştır. Türk ulusseverliği dışında, kurtarıcı hiçbir fikir yoktur.”
Doktor Şerafettin Mağmumî

 

 

CEREN ÖZTÜRKMEN 

Milliyetçilik Staj Programı

 

 

 

 

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Orta Güçler Çok Kutuplu Bir Dünya Yaratacak

Dani Rodrik - Cambridge Bu yazı ilk olarak 11 Kasım...

Amerika Bir Sonraki Sovyetler Birliği mi?

Harold James, Princeton Üniversitesi'nde Tarih ve Uluslararası İlişkiler Profesörü. Bu...

Stabil Kripto Paralar Doların Küresel Statüsünü Koruyabilir

Paul Ryan, ABD Temsilciler Meclisi'nin eski sözcüsü (2015-19), American...

Avrasya’da Kolektif Güvenlik: Moskova ve Yeni Delhi’den Bakışlar

Collective Security in (Eur)Asia: Views from Moscow and New...