Başbakan Erdoğan’ın geçtiğimiz günlerde Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Toplantısı’na katılmak üzere gerçekleştirdiği Azerbaycan ziyareti, iki ülke ilişkilerinin yeniden ele alındığı ve özellikle ekonomi, ticaret ile enerji tabanlı yatırımların ve projelerin hızlandırılması hususunun üzerinde önemle durulan bir karşılıklılık ortamı yarattı. Merhum lider Haydar Aliyev’in deyimiyle “bir millet, iki devlet” düsturuyla hareket etmesi gereken Türkiye ile Azerbaycan arasındaki problemlerin ve anlaşmazlık noktalarının yeniden ele alındığı bu ziyaret, uluslararası sistem bağlamlı dengeleri derinden etkileme kapasitesine sahip olan Geniş Karadeniz Havzası’nın bir parçası olan Güney Kafkasya özelindeki enerji kaynaklarının, tarihsel, etno-kültürel ve toplumsal unsurların doğal müttefik haline dönüştürdüğü, iki ülkenin lehine kullanılabilmesi noktasında neler yapılabileceğinin de konuşulduğu bir forum ortamı yaratmıştır. Bu bağlamda üzerinde durulan en önemli konu da Trans-Anadolu Doğalgaz Boru Hattı Projesi (TANAP) olmuştur.
Türkiye ile Azerbaycan’ın organik unsurlar ekseninde geliştirdiği müttefiklik/kader ortaklığı, günümüz konjonktüründe ekonomik ve siyasal unsurlar ile beslenemediği müddetçe zayıflamaya ve en sonunda da ortadan kalkmaya mahkûmdur. Zira güncel uluslararası ilişkiler ağını ve uluslararası sistemin yapılanışını etkileyen en önemli unsur ekonomik ilişkiler olarak görülmektedir. Küreselleşme dalgasının beraberinde getirdiği teknolojik gelişim, bilgi paylaşımı ve ekonomi tabanlı güç projeksiyonunun ulus devletleri kendi kültürlerine/müttefiklerine ve kimliklerine yabancılaştırdığı düşünüldüğünde, tarihsel ve kültürel boyuta haiz olduğunu kaydettiğimiz Türkiye-Azerbaycan İlişkileri’nin yıpranmaması ve etkinliğini sürdürebilmesi noktasında, geliştirilecek enerji eksenli projelerin rolü oldukça büyük olacaktır. Zira bu süreç ekseninde her iki taraf da ekonomik gelişimlerini hızlandırıp ihtiyaçlarını giderirken, küresel ekonomik gelişim ve siyasal müttefiklik bağlarının konsolide edilebilmesi hususunda çok büyük bir öneme sahip olan karşılıklı bağımlılık zincirleri de oluşturulabilecektir. Nitekim komşu coğrafyalar ve ülkeler ile yumuşak güç stratejisi bağlamında oluşturulması planlanan karşılıklı bağımlılık ilişkileri, Ahmet Davutoğlu’nun ortaya koyduğu ve Ortadoğu merkezli olarak ortaya çıkan olumsuz tablo nedeniyle son dönemde çok büyük eleştirilere uğrayan “Stratejik Derinlik” doktrininin en önemli bileşenidir.
Son dönemde Türkiye-Azerbaycan İlişkileri’nin tam merkezine yerleşmiş olan TANAP (Trans-Anadolu Doğalgaz Boru Hattı) Projesi, iki ülke arasında karşılıklı bağımlılık ilişkileri yaratarak ortaklık ilişkilerini derinleştirmeyi ve coğrafi/siyasal anlamda Rusya tarafından yaratılmış olan enerji tabanlı tahakkümü biraz olsun azaltmayı planlayan bir proje olarak belirmiştir. Bu bağlamda Rus gazına bağımlı olduğunu söyleyebileceğimiz AB’nin de TANAP’a çok sıcak baktığını söyleyebiliriz. Ne var ki, TANAP’ın Avro-Atlantik Dünyası ile Rusya ve Çin arasında uluslararası sistem ekseninde süregelen ve enerji faktörü üzerine odaklanan hegemonya/çok kutupluluk mücadelesi ekseninde, Rusya aleyhine bir görünüm yaratacak olması, bu ülkenin TANAP’ın gerçekleştirilmesini engelleyebilme yönünde birtakım faaliyetler içerisine girmesini beraberinde getirebilir. Azerbaycan, Türkiye ve hatta Gürcistan özelinde uygulanacak enerji merkezli ve siyasal baskı girişimleri ile projenin içerisinde yer alması beklenen ve ekonomik gelişim noktasında tamamıyla Rus gazına bağımlı olan AB ülkeleri nezdinde girişilecek proje tabanlı caydırma girişimleri bu duruma birer örnek oluşturmaktadır. Nitekim Rusya’nın Hazar Bölgesi’nden gelecek gazı AB’ye ulaştırmayı hedefleyen ve enerji aktarım rotasını tamamıyla kendi kontrolünde tutmasını sağlayacak Güney Akım adında bir projesi vardır ve Rusya, bu projenin gerçekleştirilmesi noktasında çok ciddi adımlar atmış durumdadır. Rusya, artan ekonomik ve siyasal gücünün arkasında sahip olduğu enerji kaynakları aracılığıyla yarattığı hegemonyanın olduğunun farkındadır. Çok kutuplu bir uluslararası sistem kurgulamaya çalışan bu ülke, enerji unsurunu kullanarak sistemsel bir oyun kurucu rolüne bürünmeye çalışmaktadır.
TANAP, Azerbaycan merkezli Şahdeniz 2 fazı ile daha sonra eklenecek ilave kaynaklardan çıkarılacak olan doğalgazın, Gürcistan ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya aktarılmasını hedeflemektedir. Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi (SOCAR)’nin %80’lik hisse oranında büyük ortak olarak yer alacağı projeye, BOTAŞ %15, TPAO (Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı) da %5’lik payları oranında katılmışlardır. SOCAR, büyük ortak olarak elinde bulundurduğu hisselerin bir bölümünü satma hakkına sahiptir. Bu bağlamda SOCAR’ın BP, Statoil ve Total gibi küresel devlere, projenin geleceğine olan inancı ifade edecek şekilde, bir miktar hisse satması beklenmektedir. 2014’te inşasına başlanması ve 2018’de tamamlanması planlanan TANAP, 7 milyar dolara mal olacaktır. TANAP’ın Türkiye’den sonra iki kola ayrılması ve inşa edilecek olan NABUCCO-Batı hattı aracılığıyla Bulgaristan-Romanya-Macaristan-Avusturya hattı aracılığıyla öncelikle Orta ve Doğu Avrupa’ya; Trans-Adriyatik hattı aracılığıyla da Yunanistan-Arnavutluk ve Adriyatik Denizi üzerinden de Brindisi-İtalya’ya ulaştırılması hedeflenmektedir. Açılmasına paralel olarak yıllık 16 milyar metreküp gaz taşıyacağı açıklanan TANAP’ın kapasitesi her yıl arttırılacak ve 2023’te 23, 2026’da da 31 milyar metreküpe ulaştırılacaktır. Tabii bu artışın gerçekleştirilebilmesi için Azerbaycan’ın ciddi bir üretim artışı sağlaması ve Türkmen gazının da Trans-Hazar Boru Hattı aracılığıyla TANAP’a bağlanması gerekmektedir. İlerleyen dönemde Irak gazının da TANAP’a dâhil edilmesi beklenebilir. Ne var ki, Azerbaycan ve Türkmenistan arasındaki Hazar merkezli paylaşım mücadelesi ve rekabeti ile Irak’taki istikrarsızlık projenin geleceği noktasında bazı soru işaretleri ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı ile Bakü-Tiflis-Erzurum Doğalgaz Boru Hattı’ndan sonra şimdi de TANAP’ın ortaya konmuş olması, Türkiye ile Azerbaycan arasındaki organik eksenli müttefikliğin ticaret ve enerji ilişkileri merkezli modern bir yapı kazandığını ve sağlam temellere oturtulmaya çalışıldığını göstermektedir. Azerbaycan’ın 2018 yılına kadar Türkiye’deki enerji yatırımlarına harcayacağı paranın 17 milyar dolar olarak hesaplanması, PETKİM’in SOCAR tarafından alınmış olması ve AB’nin Rusya’yı by-pass edecek enerji çeşitliliği hamlelerine hız vermesi, Türkiye’nin Azerbaycan ile olan ilişkilerini birincil önceliğe sahip hale getirmektedir. Ne var ki, iki ülke arasındaki ticaret hacminin 3,5 milyar dolar seviyelerinde gezinmesi ve Azerbaycan’ın Türkiye’ye vize uygulaması, iki ülke arasındaki müttefiklik ilişkilerinin henüz “bir millet, iki devlet” düzeyine ulaştırılamadığını ve halledilmesi gereken ciddi meseleler olduğunu bizlere kanıtlamaktadır.
Göktürk TÜYSÜZOĞLU
Giresun Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü