Yapım Yılı: 2012
Yönetmen: Ben Affleck
Tür: Gerilim/Dram
Ben Affleck’in hem yapımcılığını, hem yönetmenliğini, hem de Breaking Bad’den tanıdığımız Bryan Carston ile birlikte başrollerini üstlendiği, ayrıca Alan Arkin, John Goodman, Tate Donovan, Clea DuVall, Christopher Denham, Scoot McNairy ve Kerry Bishé gibi oyuncuları bünyesinde barındıran Operasyon Argo, 85. Akademi Ödülleri’nde En İyi Kurgu, En İyi Uyarlama Senaryo ve En iyi Film ödüllerini kazanan, aynı zamanda En İyi Film Altın Küre Ödülü, En İyi Film Akademi Ödülü, BAFTA En İyi Film Ödülü, En İyi Yabancı Film César Ödülü ve En İyi Film Çevrimiçi Film Eleştirmenleri Topluluğu Ödüllerine sahip, çekimleri Los Angeles, McLean, Virginia, Washington DC ve İstanbul’da yapılan, ABD yapımı, 2012 tarihli, dramatik gerilim filmidir. Bu yazıda, konusunun kaynağını 2007 yılında CIA operasyonu sorumlusu olan Tony Mendez’in yazdığı The Master of Disguise isimli kitap ve Joshuah Berman’ın konu hakkında Wired isimli dergide yayınlamış olduğu The Great Escape adlı makaleden alan ve İran İslam devrimi sırasında yaşananlar hakkında tüm izleyici kitlesine bir bakış açısı sunan, politik bir altyapıya sahip Operasyon Argo filmi, diplomatik bir perspektifte ve diplomasinin farklı disiplinleri ile örneklendirilerek incelenecektir.
İki bin yıldır “Şah” ismindeki imparatorluklarca yönetilen, günümüzün İran’ında, 1950 tarihinde Mohammad Mosaddegh başbakanlığa seçilir. Bu seçim bir ulusun kaderini bir daha asla eskiye dönemeyecek şekilde derinden değiştirecek ve gerek ulusal gerek ise uluslararası alanda derin diplomatik ve politik krizlere sebebiyet verecek bir dizi olayın başlangıcı olur. Mosaddegh, İngiliz ve Amerikan petrol şirketlerini kamulaştırır ve aslında “batı sömürgeciliğini”, “batı ekonomisini” ve “batı çıkarlarını” rahatsız eder. Ancak batı bunu kabullenmez. ABD ve İngiltere neredeyse kendisi ile özdeşleşmiş bir şekilde “zorlayıcı diplomasi” ve “sert güç” kullanarak İran’da darbe yapar ve iktidara Şah Pehlevi’yi geçirir.
İran’ı Batılılaştırma fikrinin, çoğunluğu Şii olan İran halkını rahatsız etmesi ve oldukça zengin bir şah olan Pehlevi’nin bolluk içinde yaşarken, İran halkının açlık ve sefaletle karşı karşıya kalması, halk nezdinde bir ayaklanma başlamasına ve halkın Pehlevi’yi devirmesine sebep olur. Bu ayaklanma, zamanında Şah’a karşı bir tutum aldığı için Türkiye’ye sürgün edilen ve Şiilerin güçlü bir dini lideri olan Ayetullah Humeyni’nin İran’ı yönetmek için geri dönmesine ve Şah Pehlevi’nin ülkeden kaçarak sürgün hayatı yaşamasına sebep olur. Bütün bu olaylar filmde animasyonlar şeklinde gösterilmektedir.
Mevcut durum, Şah’ın sürülmesiyle son bulmaz. Sürgünü süresinde Pankreas kanserine yakalanan Şah, bir sağlık diplomasisi örneği olarak, tedavisi için, zamanında kendini iktidara getirmiş olan ABD’ye gider ve bu durum dünya tarihine utançla geçecek tarihin en büyük rehine krizlerinden birinin başlamasına sebep olur. ABD Şah’a sığınma verir, İran’a geri göndermez ve sebep olarak ise “tahtlarında oturan diğerleri bir aksilik olduğunda Amerika’ya gelerek en iyi şekilde tedavi edileceklerini bilecekler” repliklerini duyarız. Bu aslında bir ikna ve güvence stratejisidir. ABD çeşitli amaçlarla, çeşitli ülkelerde, çeşitli insan veya toplulukları desteklediğinde aslında onlara her zaman bir güvence vermekte, arkalarında durmakta, onları korumakta ve ihtiyaçlarında onları yalnız bırakmamakta, onlara sağlayıcılık yapmaktadır veya bu imajı yaratmaya çalışmaktadır. ABD’nin yaratmaya çalıştığı bu imaj ile ilerde tekrar müdahale isteğinde elini rahatlatacak, daha kolay yandaş bulacaktır. Bu aslında olumlu bir imaj yaratma gayesi ve olumlu işler kurma amacı sebebi ile bir diplomasi örneğidir.
Bu dönemde İran halkı, intikam almak istediği için İran’daki ABD büyükelçiliğini basar ve orada bulunan insanları rehin alır. ABD konsolosluğu basılmaya başlandığında, ABD Konsolosluğu’nda görevli diplomatlar, protestocuların içeri girdiğini gördüğü andan itibaren bütün arşivleri ve evrakları yok etmeye çalışırlar. Diplomatik İlişkiler Hakkında Viyana Sözleşmesi’nin 24. Maddesinde belirtilen “Misyonun arşivleri ve evrakı her zaman ve nerede bulunursa bulunsun dokunulmazlığa haizdir” maddesinde belirtilen dokunulmazlığın ihlal edilmemesi için arşiv ve evrakları yok etmeyi tercih ederler. Rehin alma aşamasında, altı diplomat, Kanada Büyükelçisi’nin yardımıyla elçilikten kaçmayı ve bir süre saklanmayı başarır. Kanada Büyükelçisi’nin rehinlikten kaçan ve ülkede suçlu olarak aranan ABD konsolosluğu çalışanlarını evinde saklaması ise, iyi diplomatik ilişkilerin, insani diplomasinin ve devletlerin birbirleri ile yumuşak güç ve iletişim, birliktelik ve iş birliği temelli kurdukları etkileşimin bir örneği olarak verilebilir.
İlerleyen süreçte ABD Konsolosluğu ele geçirildikten sonra elde edilen rehineler İran hükümeti tarafından ABD’ye karşı Rıza Pehlevi’nin iadesi için bir koz olarak kullanılmıştır. İran’ın bu hareketle ABD’ye karşı rehine diplomasisi uyguladığını söyleyebiliriz. Rehine diplomasisinde daha zayıf pozisyonda olanlar güçlü pozisyondakilerle mücadele ederken güçler arasında bulunan asimetrik durumu dengelemek amacındadırlar. ABD’de de bu altı diplomatı kurtarmak için bir operasyon yapılma planı gündeme gelir. Argo adlı sahte film senaryosu ve film böyle başlamaktadır.
Ardından film dışişleri bakanlığının, elçilikten kaçmayı başaran elçilik personellerinin bilgisini alması ve elçilikte rehin olan personeller ile kaçmayı başararak Kanada Büyükelçisi’nin evine sığınan personeller hakkında kurtarılmalı mı, kurtarılmamalı mı, şeklinde gerçekleştirdiği ve çözüm yolları aradığı beyin fırtınası ile devam eder. Bu sırada Güvenlik Operasyonları biriminden CIA uzmanı Tony Mendez’e, kurtarma fikirlerinin tartışılacağı bir toplantıya katılma çağrısı gelir. Tony Mendez birçok fikrin eksik yönlerini bularak karşı çıkar ancak kendi bir fikir üretemez. Ardından Mendez, Maymunlar Cehennemi filmini izlerken, filmimizin de konusunu oluşturacak olan kurtarma operasyonunun fikrini bulur. Egzotik bir yerde film çekmek isteyen, bunun için lokasyon aramak için İran’a gelen Kanadalı bir film ekibi rolüne bürünmek isteyen ve bu şekilde rehineleri kurtarabileceğine inanan, kültürel diplomasi yolunu casusluk ve gizli bir operasyon olarak kullanmaya karar veren Mendez’e bu fikrini hayata geçirebilmesi ve somut adımlar atabilmesi açısından bir süre verilir.
Operasyon başladıktan sonra gerek şehir içinde gerek ise operasyonun son kısmı olan havaalanında, İran hükümeti yetkililerinin ikna çabası ve bürokratik işlemlerin devamı konusunda kültürel diplomasinin birçok örneğini görürüz. Örneklerden bahsedecek olursak, Tony Mendez’in İran Konsolosluğu’ndan izin alacakları sırada, yeni İran Hükümetinin, İran kültürünü içeren bir filme olumlu bakması İran’ın sanat diplomasisi vasıtasıyla diğer ülkelerdeki kötü izlenimlerini ortadan kaldırmayı hedeflediğini söyleyebiliriz. Hatta sanat diplomasisinin toplumlar arasındaki etkisine bir diğer örnek, havaalanına geçiş denetimindeki devrim muhafızlarının, Argo filminin içeriğine yönelik çizimleri dikkatle incelemeleri ve aralarında gülüşmeleri örnek verilebilir. Çok kısa bir süre önce belki de nefret ettikleri altı kişinin yaptığı birkaç çizim ilgilerini çekmiş ve güldürmeyi de başarmıştır. Bu sebeple, kültürleri tanımanın, toplumlar arası nefretin törpülenmesine fayda sağladığını söyleyebiliriz.
Operasyon Argo hem gerçek olaylara dayanması hem de ciddi diplomatik ipuçları vermesi ile gayet bilgilendirici, sürükleyici ve politik altyapıya sahip bir film. Diplomasinin birçok çeşidinin örneği ve ilerleyiş biçimine dair önemli püf noktaların olması, dikkatli ve okumalar yapılarak izlenmesini gerektiriyor.
Ayrıca filmde dikkat çeken bir kısım, sahnelerden birinde meşhur Hollywood yazısını yıkılmış görmemiz. Filmin geçtiği yıllarda Hollywood yazısının gerçekten yıkılıp yeniden yapılması, bu sahneyi, izleyicinin gözünde gerçeklik hissiyatını önemli ölçüde arttıran bir detay haline getirmektedir. Film içerisinde buna benzer ufak detayların, dönemin zihniyetini ve diplomatik ilişkilerini ne denli etkili yansıttığına bir başka örnek olarak, İran’da bir KFC bayisinin hala işletiliyor olması ve İranlıların buradan yemek yiyor olması verilebilir. Doğrudan baktığımızda çok absürt durmayan bu durum, havaalanında ABD’nin adının geçtiği her durumu tutuklanma sebebi olarak gördüğümüzde absürt durmaya başlıyor. Bu absürtlük aynı zamanda bizlere, yıkılmış bir Şahlığın, sancılı bir şekilde küllerinden doğarak İran İslam Cumhuriyeti’ne dönüşümünden sonraki ilk yılları göstermektedir. Şah döneminden kalma bir marka olan KFC, ABD’nin gastrodiplomasiye, ilişkisi bulunan devletlerde verdiği önemin düzeyini göstermektedir. ABD’nin gastrodiplomasisine başka bir örnek olarak da Coca Cola ve McDonald’s’ın, Soğuk Savaş döneminde ABD tarafından bir mücadele aracı olarak kullanılması verilebilir.
Humeyni yönetimi altındaki yeni İran’ın ve İran halkının ABD’ye olan nefretinin öncelikli hedefi, birincil diplomasi icra edenler olmuştur. ABD ile Şah döneminden kalma ilişkilerin gastrodiplomatik bir ürünü olan KFC, İran halkında öncelikli bir tepki noktası oluşturmamıştır. Bu durumdan, II. Dünya Savaşı sonrası kitle iletişim araçlarının evrenselleştiği bir dünyada, diplomasinin üst düzey bürokratlardan çok, kamuya indirgenmiş faaliyetlerinin ikili veya çok taraflı diplomatik ilişkilerde daha kalıcı etkiler bıraktığı sonucuna varabiliriz.
Filmdeki çarpıcı unsurlardan biri, İran halkının nasıl gösterildiği ile Amerikan halkının nasıl gösterildiği arasındaki farktır. Filmde İranlılar oldukça vahşi, eli silahlı, intikam ve öfke duygusuyla yanıp tutuşan insanlar olarak tasvir ediliyor. Bu insanlar masum insanları rehin almakta ve yeri geldiğinde düşünmeden öldürmektedirler. Her ne kadar Ortadoğu ülkelerinde bu tür insanlar olsa da filmde İranlıların neredeyse tamamı bu şekilde gösteriliyor. Yani tüm İranlılar için yapılan bir genellemeden dolayı, İranlıların tamamı şiddete meyilli gibi görünmektedir. Daha önce de bahsettiğimiz gibi, İran’ın her yanı öfkeli ve mutsuz İranlılar, asılanlar, yakılan arabalar ve protestolarla dolu. Filmin bir sahnesinde altı rehine ve Tony Mendez protesto yapılan bir meydandan geçerken İranlılar sebepsiz yere araca şiddet gösteriyor. Ayrıca İranlıların, sırf Amerikalı oldukları için tüm Amerikalılara nefretle yaklaşmaları da filmde birçok kez işleniyor. Ne yazık ki medyada tüm İranlıların bu şekilde tasvir edilmesi, diğer toplumların İranlılara bakışını olumsuz etkileyebilmekte ve başka bir ülkedeki İran vatandaşının, ikamet ettiği ülkenin vatandaşları tarafından dışlanmasına neden olabilmektedir.
Öte yandan Amerikan vatandaşları çok dost canlısı ve ahlaklı insanlar olarak gösterilmektedir. Kurtarılacak rehineler her ne kadar bulundukları durumdan korksalar da asla büyük bir kaosa sebebiyet vermeyip her şeyi olgunlukla karşılarlar. Bu sebeple, neredeyse filmdeki tüm Amerikalı karakterler her zaman iyi niteliklere sahip olarak görülüyor. Aynı zamanda kurtarma operasyonunun planlanmasında yer alan ve başrollerden biri olan Tony Mendez’in takım elbiseyle uyuyakaldığı ve sabah iş yerinden gelen bir telefonla uyandığı görülmektedir. Bu sahne, Mendez’in işine çok bağlı olduğunu göstermeyi amaçlamaktadır. Tony Mendez’in işi nedeniyle uzun süre oğlunu ve eşini görememesi ve bu sebeple aile ilişkilerinin zedelenmesi, Mendez’in tamamen işine bağlı olduğunu kanıtlar niteliktedir. İşine bu kadar bağlı olan Mendez’in, İran’da mahsur kalan altı rehineyi kurtarmak için, belki de bir daha asla çıkamayacağı bir ülkeye girerek hayatını tehlikeye atması, Mendez’i kelimenin tam anlamıyla bir kahraman gibi göstermektedir. Bu kadar kahramanca özelliklere sahip olup hem de çok mütevazı olan Mendez, filmde mükemmel bir Amerikalı olarak gösterilmektedir.
Filmde dikkat çeken başka bir nokta ise, “Eğer bir yalanı satmak istiyorsan gazetecileri buna ikna etmelisin.’’ sözüdür. Amerikan Merkezi İstihbarat Teşkilatı’nın (CIA) rehineleri kurtarmak için Argo adlı bir film çekmeye karar vermesinin ardından, bu durumun devrim muhafızlar tarafından anlaşılmaması noktasında medya önemli bir rol üstleniyordu. Henüz teknolojinin ve medyanın etkisinin günümüz seviyesinde olmadığı bir dönemde bile medyanın hem kamuoyunu hem devletlerarası ilişkileri yönlendirmek için bir koz olarak görülmesi oldukça önemli bir detaydır.
Zira günümüzde neredeyse devletin dördüncü erki haline gelen medyanın, bugünkü haline evrilmeden önce de devlet tarafından yönlendirildiği hatta uluslararası düzeyde koz oluşturmak için kullanıldığı bilgisi, medyanın devletin dördüncü erki sayılması gerektiğini kanıtlar niteliktedir. İran Devrimi’nin İran’daki gündelik hayata yansımasını gözlemleme fırsatı, filmdeki araba seyahatleri sekanslarındaki görseller sayesinde elde edilmektedir. Vinçlere asılı takım elbiseli adamlar, askeri araçlar üstünde gezen devrim muhafızları ve İran halkının geleceğin belirsizliğinden doğan şüphe ve nefreti, gözümüze çarpan en temel görsellerin örnekleridir. Bu görseller özünde, filmin yeni İran rejimi hakkında izleyicilere verdiği üç temel fikri temsil etmektedir. Bu görseller sırasıyla; özgürlüğün kısıtlandığı, adil yargılanma hakkının bulunmadığı ve kitlelerin rejim tarafından provoke edildiğini bize aktarmak için kullanılmıştır. Filmin dikkat çeken bir diğer detayı ise, İran’a giriş ve İran’dan çıkış sırasında uçak seyahatinde yapılan alkol uyarısıdır. Bu uyarı, İran’daki yeni rejimin etkisini izleyiciye geçirmek için kullanılmıştır.
Filmde ana karakterler hariç en dikkat çeken karakterlerden biri de Kanada Konsolosluğu’nda çalışan ve bir İran vatandaşı olan Sahar’dır. Filmin bir sahnesinde, İranlı bir adamın Kanada Büyükelçiliği’nin önüne gelip Sahar’a, kaçan altı rehinenin nerede olduğunu itiraf ettirmek istediği görülmektedir. İranlı adam bunu yaparken, dini değerleri kullanarak kadını korkutarak ona bir manipülasyon yöntemi uygulamakta ve bu şekilde kaçan kişilerin yerini kadına itiraf ettirmeye çalışmaktadır. Yani filmde İranlılar hem silah ve saldırı gibi sert güç hem de manipülasyon ve caydırma gibi yumuşak güç unsurlarını kullanıyorlar. Ayrıca, karakterin vatandaşı olduğu ülke ve kendi değerleri arasındaki ikilemi ve bu ikilemden sonra mülteci olarak Irak’a gitmesi, Sahar’ın karakter gelişimi ve temsil ettiği tip açısından oldukça önemlidir. Filmde Sahar karakteri üzerinden mültecilerin savaş veya iç karışıklık döneminde nasıl yol ayrımlarına girdiği ve hangi durumlarda göç ettikleri güzel bir şekilde aktarılmıştır.
Filmdeki bir başka güzel nokta ise, Farsça konuşulan sahnelerin bazılarının İngilizceye çevrilmiş, bazılarının ise çevrilmemiş olmasıdır. Bu konu daha yakından incelendiğinde, Farsça konuşulan bir sahnenin İngilizceye çevrilebilmesi için konuşan taraflardan birinin Amerikalı olması gerektiği görülmektedir. Yani sadece Amerikalıların olduğu sahnelerdeki konuşmalar tercüme edilirken, İranlıların kendi aralarındaki konuşmalarının tercüme edilmediği görülmektedir. Buna ek olarak, kurtarma operasyonu olan Argo filminin kurtarmada yer alacak kişilere anlatıldığı sahnede, İranlıların televizyondaki seslerinin, Amerikalılar tarafından bastırıldığı görülüyor. Bu, İranlıların filmde nasıl tasvir edildiğini daha iyi anlamaya yardımcı olacaktır.
Sonuç olarak, genel hatlarıyla İran Devrimi’ni hem ABD hem de İran tarafından aktarmaya çalışan ve filmin son anına kadar gerilim ve heyecan duygularını izleyicilere hissettiren bu yapım; çekim kalitesi, iyi oyunculuk ve ele aldığı konu açısından avantajlara sahip olmakla birlikte, İranlıları ve Amerikalıları genellediği için çeşitli önyargılara neden olabilecek bir filmdir. Aynı zamanda Amerika’nın büyük bir güç olduğunu göstermeye çalışması ve durum ne kadar zor olursa olsun, Amerika’nın olayları kendi lehine çevirecek olması sebebiyle Amerika’ya karşı çıkılmaması gerektiği mesajı da bu filmde verilmektedir.
Cansu Nur DEĞİRMENCİ
Samet ÖZTÜRK
Zeki Talustan GÜLTEN
Diplomasi Çalışmaları Staj Programı