Kitap Adı: Mısır Tarihi: Arapların Fethinden Bugüne
Yazar: Afaf Lutfi Al- Sayyid Marsot
Çeviri: Gül Çağalı Güven
Yayınevi: Tarih Vakfı Yurt Yayınları
Yayın Tarihi: Mayıs 2010
Kahireli yazar Afaf Lutfi Al- Sayyid Marsot tarafından kaleme alınan bu kitapta, Arap coğrafyasındaki en büyük medeniyetlerden biri olan Mısır’ın tarihi, 639’daki Arap fethinden itibaren dönemlere ayrılarak okuyucuya sunulmaktadır. Kitabın ana teması ise, Eyyubi Hanedanı dönemi dâhil olmak üzere, 1952’de son bulan İngiliz işgali ve sonraki yıllarda da değişmeden kalan “Mısır halkı ile yönetenleri arasındaki yabancılaşma” olarak ifade edilmektedir.
Kitap yedi ana bölümden oluşmaktadır. Yazar, Arapların fethi ve Eyyubi Hanedanı dönemi ile kitaba başlayıp Memluklara, Osmanlı İmparatorluğu çağından Mısır’da devlet sisteminin oluşmasına ve liberal deneyim yıllarına değinmesinin ardından, 1952 hareketi itibariyle iktidara gelen Nasır’dan, Mübarek dönemi yıllarına kadar olan süreci de ele alarak, 2005 yılı sonrası öngörüleri ile kitabını sonlandırmaktadır.
Bu yazıda ise kitap üç bölümde incelenecektir. İlk olarak Arapların fethinden Osmanlı yıllarının sonu olan 1805’e kadar olan dönem, ikinci bölümde devlet sisteminin başlangıcından 1952 Hür Subaylar hareketi yıllarına giden süreç ve son olarak da Nasır iktidarından Mübarek yıllarına uzanan dönemin yazar tarafından nasıl ele alındığı sunulacaktır.
639 tarihli Mısır’ın fethinden önce Bizans İmparatorluğu’nun bir eyaleti olan bu topraklar, bir vali tarafından yönetilmekteydi. Halkın çoğunluğu ise Hıristiyanlığı benimsemiş Kıptilerden müteşekkildi. Mısır’ın Kıpti sakinleri, İsa’nın doğası üzerindeki inanç ayrımından ötürü, Bizanslı Hıristiyanlardan ayrılmaktaydı. Yazar bu noktada Mısır halkının yönetenleri tarafından ayrımcılığa ve eziyete uğradıklarını söylemekte ve halkın yönetenlerine yabancılaşmasını bu tarihlere kadar indirgemektedir. Yazar fetih ile birlikte Arap kabilelerinin Mısır’a göç etmelerine izin verilmesiyle Araplaşma sürecinin hız kazandığını belirtmektedir (s. 5). Emevi hanedanının gelmesiyle de kamusal alanda eskiden Kıptice olan dil Arapçaya dönüşmüş, böylece Kıptice konuşan Hıristiyan Mısır halkı bugün nüfusun sadece yüzde onunu oluşturan bir azınlık durumuna gelmiştir. Emevilerden sonra gelen Abbasiler döneminde de Mısır’daki kötü durum devam etmiş, halk suiistimal edilerek yüklü vergilere başvurulmuştur. Şafii, Maliki ve Hanefi mezhepleri arasında görülen farklılıklar zamanla büyük sorunlara neden olmuş olsa da, Sünni Mısır halkı birçok hususta güvenliği sağlayan Fatımi hükümranlığını itiraz etmeden kabul etmiştir (s. 13). Haçlı seferlerinin başlamasıyla iki yüz yıllık Fatımilerin hükümranlığı son bulmuş ve Selahaddin’in soyundan gelen Eyyubilerin Mısır’a 1250’ye dek hükmettiği dönem başlamıştır.
Yazar, Memlukler döneminin başlamasıyla Mısır’ın yeniden etnik ve dilsel olarak yabancı hükümdarlar tarafından yönetildiğini ifade etmektedir (s. 25). Memlukların etnik olarak Türk ve Moğol kökenli olması ve dolayısıyla askeri dilin de Türkçe olması, Mısır halkının yönetenleri ile arasındaki yabancılaşmanın devam ettiğini göstermektedir. 1517 yılında Osmanlıların Memlukları mağlup etmesiyle Mısır daha büyük bir imparatorluğun vilayeti durumuna erişmiştir. Mısır Osmanlı askeri yönetimi altında bir süre sakin kalmış olsa da, başını memluk beylerinin çektiği 1609 ayaklanmasının vuku bulması engellenememiştir (s. 43). Fransız işgaline kadar süren Memluk beylerinin yönetimi, nihayet Osmanlıların İngilizlerle işbirliğine giderek Fransızları Mısır’dan çıkarmasıyla son bulmuştur. Yazar, 1801 ile 1805 yıllarını Osmanlılar, Memluklar ve İngilizlerin kendi valilerini iktidara getirme mücadelesi içinde olduğu karışıklık dönemi olarak nitelemektedir.
Bu tarihten sonra vali olarak ilan edilen Mehmed Ali dönemi başlamış ve bu yıllar Mısır’da devlet sisteminin başlangıcı olarak kabul edilmiştir (s. 55). Mehmed Ali Osmanlılardan ekonomik ve askeri bağımsızlık talep ediyor ancak kültürel bağlarını korumak istiyordu. Bu tarihten sonra yalnız ordu değil yönetimde Mısırlılaştırıldı ve Mısırlılar ilk kez yönetimin bir parçası olmaya başladı. Yazar Mısır’da önce devletin ortaya çıktığını daha sonra halk arasında aidiyet hissinin uyandırıldığını ve Mehmed Ali’nin Osmanlı eyaletinden bir devlet yarattığını söylemektedir (s. 61). 1922’ye değin süren İngiliz işgali Mısırlıların şiddet gösterileriyle sokaklara dökülmesini beraberinde getirmiş ve ayaklanmalar vuku bulmuştur. 1922 tarihinde bağımsızlığın ilan edilmesiyle de Mısır’da anayasal bir hükümetin kurulması sürecine gidilmiş ve bu dönem liberal deneyim yılları olarak adlandırılmıştır (s. 82). Yazar anayasa hazırlıklarının neticesinde ortaya çıkan belgenin, ideal olanla gerçeklik arasında bir uzlaşma olan kusurlu bir anayasa olduğunu öne sürmektedir (s. 83). Ocak 1924’te yapılan seçimleri Zağlul liderliğindeki Vefd Partisi büyük farkla kazanmış, ancak İngiliz hükümetinin ülkedeki varlığı ve siyasal yaşama müdahaleleri Mısır’daki istikrarlı bir sürece engel olmuştur. Zağlul, otokrasisi aracılığıyla kişisel bir yönetim biçimi yaratmış ve halkın olduğu kadar kralında saygısını kazanmıştır (s. 86). Otuzlu yılları kapsayan dönem ekonomik vaziyetin kötüye gitmesine sahne olmuş, siyasetçilerden duyulan hüsranla birlikte umutların yitirilmesine neden olmuştur. Tüm bunlar bir dizi hareket ve cemiyetlerin doğmasını beraberinde getirmiş, siyasal partilerin iktidar çekişmelerine bir alternatif olarak Şehy Hasan el-Benna tarafından Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin) kurulmuştur. Çok geçmeden Kardeşlik mücadele edilmesi gereken bir güce dönüşmüş, taraftarları ise giderek artmıştır. Yazar otuzlu yılların huzursuzluk ve şiddet, kırkların ise yoksunluk ve kıtlık ayaklanmalarının yaşandığı yılları olduğunu ifade etmektedir (s. 91). Mısırlı entelektüeller ise ülkenin yaşadığı sorunlarından İngiliz işgalini sorumlu tutuyordu. İngiliz hâkimiyeti kendisini her alanda hissettirmeye devam etmiş, İngiliz yetkililerinin talepleri üzerine Vefd yeniden iktidara gelmiştir. Nitekim Vefd’in İngiliz tahakkümüne girmesi halkın güvenini kaybetmesine neden olmuştur (s. 101). 1950 seçimleri Vefd’i bir kez daha iktidara getirmişti. Yazar Ocak 1952’de meydana gelen Kahire yangınının ise Mısır tarihinde bir dönüm noktası olduğunu ve liberal deneyimin sona erdiğini söylemektedir (s. 105).
1952 yılındaki Hür subaylar hareketi ile Mısır’da Cemal Abdünnasır devri başlamış, Nasır’ın sömürgeci nüfuza son verme, Araplar arasında birliğe gidilmesine yönelik izlediği politikalar ise halkın hayranlığını kazanmasına zemin oluşturmuştu. Yazar 1960’larda ekonomik durumda görülen iyileşmenin, 1967 savaşı ile geçmiş on yılın kazanımları da dahil yerle bir olduğunu belirtmektedir (s. 122). 1967 yenilgisi Nasır’ı istifaya itmiş, bu olay ise halkı, istifanın geri çekilmesini talep ederek sokaklara dökmüştür. 1970’deki Nasır’ın ölümüne duyulan hüzün tüm Mısır’ı sarmıştı. Ancak yazara göre bu hüzün daha çok halkın taşıdığı gelecek kaygısından kaynaklanıyordu (s. 129). Nasır’ın ardılı Enver Sedat iktidara gelmesiyle kapitalizme daha yakın bir ekonomiden yana hareket etmiş, Nasır’ın devlet sosyalizmini terk etmeye karar vermiştir. Yazar gerek Nasır gerekse Sedat’ın ülkeyi kendi tarzlarıyla yönettiğini, muhalefete asla izin vermediklerini vurgulamaktadır (s. 140). Sedat’ın katledilmesinin ardından yerini alan Hüsnü Mübarek, Sedat tarafından başkan yardımcısı olarak seçilmiş ve tam ardılı olacak şekilde yetiştirilmişti. Mübarek rejimi de ciddi ekonomik sorunlarla yüz yüze kalmıştı. Seleflerinin aksine Mübarek rejiminde 1984 yılından beri dinsel olanlar dışındaki siyasi partilerin kurulmasına izin verilmektedir. Yazar, Mübarek rejimine karşı duyulan antipatinin nedenini ise, ekonomik durumun yanı sıra halkın geleceğine dair duyduğu umutsuzluğa bağlamaktadır (s. 144). Yazara göre, Mısır’daki temel meselenin ise, yönetenler ile halkın arasındaki iletişim kanallarının kapalı olmasıdır (s. 145). Yazar, Mübarek rejiminin seçim dönemleri arifesinde gerçekleştirdiği birtakım siyasi yeniliklerin, seçimlerin ardından yerini baskının hüküm sürdüğü politikalara bıraktığını söylemekte, 2005 yılı seçimleri ve sonrası için öngörülerine de yer vererek kitabını bitirmektedir.
Afaf Lutfi Al- Sayyid Marsot, eserinde Mısır tarihini Arapların fethinden itibaren dönemlere ayırarak okuyucuya sunmakta, aynı zamanda geçmişe ışık tutarak bugün dahi yaşanan olayların anlaşılmasını sağlamaktadır. Bununla beraber kitap, Mısır’a ve de bölgeye yönelik yapılan akademik araştırmalara kaynaklık edecek bir nitelik taşımaktadır.
Eda KILIÇ
TUİÇ Derneği Sekreteri