14 Mart 2025, Enver İbrahim
Aşağıda yer alan metin, Malezya Başbakanı ve Maliye Bakanı Enver İbrahim tarafından 14 Mart 2025 tarihinde Project Syndicate platformunda “The Global South’s Path to Economic Resilience” (Küresel Güney’in Ekonomik Dayanıklılık Yolu) başlığıyla yayımlanan makalenin Türkçeye çevrilmiş halidir.
Çin ile ABD arasındaki rekabet yalnızca daha küçük ülkelerin kendi hedeflerini etkilemekle kalmıyor; aynı zamanda bu ülkelerin ekonomik kalkınma ve büyüme sürecinde güvendikleri barış ve istikrarı da tehlikeye atıyor. Günümüzün çalkantılı jeopolitik ortamında yol almak, dayanıklılık ve uyarlanabilirlik üzerine inşa edilmiş yeni stratejiler gerektirecektir. Küresel Güney
Aynı zamanda, mevcut uluslararası iklimin karmaşıklıklarını da kabul etmeliyiz. Post-truth (gerçek sonrası) siyasetin yükselişi, dezenformasyonun adeta mutlak bir hakikat gibi benimsendiği tehlikeli bir ortam yaratmış, bu da toplumlar içinde ve ülkeler arasında güveni aşındırmıştır. Yalanların sosyal medya aracılığıyla hızla yayılması, küresel çapta ciddi sonuçlar doğurmaktadır: Demokrasi zayıflamakta, iç ve uluslararası bölünmeler derinleşmekte ve çok taraflı iş birliğinin temelleri sarsılmaktadır. Bu da küresel sorunlarla başa çıkmayı her zamankinden daha zor hale getirmektedir.
Bu nedenle kendimize şu soruyu sormalıyız: Politika söylemlerinin büyük ölçüde yalanlarla şekillendirildiği ve bazı liderlerin seçmenlerini rahatlatmak yerine siyasi kazanç uğruna korku ve ayrımcılığı körüklemeyi tercih ettiği bir ortamda demokrasi gerçekten işleyebilir mi?
Günümüzde, değişen küresel düzen ve “alternatif gerçeklerin” yükselişiyle şekillenen büyük bir belirsizlik yaşanmaktadır. ABD ile Çin arasındaki rekabet dünya çapında ekonomileri, teknolojileri ve ittifakları sarsarken, daha küçük ve orta ölçekli ülkeler genellikle taraf seçmeye zorlanmakta ya da daha büyük bir jeopolitik oyunun piyonları olma riskiyle karşı karşıya kalmaktadır. Küresel Güney
İçinde yaşadığımız dünya hızla değişiyor. Uzun süredir yerleşmiş kurallar ve normlarla tanımlanan uluslararası düzen, eşi benzeri görülmemiş meydan okumalarla karşı karşıya.
Bu normların bazıları artık güncelliğini yitirmiş, güçlüler tarafından kolayca istismar edilebilen ve köklü bir reforma ihtiyaç duyan yapılar haline gelmiştir. Ancak diğer normlar, ülkelerin – benim ülkem de dahil olmak üzere – dayandığı barış ve refah sisteminin temelini oluşturmaktadır. Bu normları savunmalı, gerektiğinde güçlendirmeli ve istisnasız adil bir şekilde uygulanmalarını sağlamalıyız.
Bu gerilim, dünyanın en hızlı gelişen bölgesi olan Asya-Pasifik’te hiç olmadığı kadar belirgin bir şekilde hissedilmektedir. Çin-ABD rekabeti şiddetlendikçe, bölgenin kalkınma hedefleri giderek daha fazla risk altına girerken, ekonomik ilerlemenin temel taşlarını oluşturan barış ve istikrar da tehdit altına girmektedir.
Yeni bir dünya düzeni şekillenirken, Küresel Güney’deki ülkelerin karşı karşıya olduğu büyüyen zorlukları da göz ardı etmemeliyiz. Bir zamanlar bu ülkelerin kalkınmasını sağlayan birçok mekanizma zayıflamakta ve kalkınma yardımı kavramının kendisi bile dünyanın en güçlü ülkeleri tarafından ciddi bir şekilde sorgulanmaktadır. Küresel refahın temel taşlarından biri olan ekonomik karşılıklı bağımlılık, artık bir gerilim kaynağı haline gelmiştir.
Eğer bu eğilim devam ederse, küresel bağlantısallık, uzun süredir küreselleşmeden fayda sağlayan ülkeler için dahi bir kırılganlık unsuru haline gelebilir. Ticaret savaşları, gümrük tarifeleri ve yaptırımlar, artık yalnızca ekonomik araçlar olmaktan çıkıp, küresel üstünlük mücadelesinde birer silaha dönüşmüştür. Bu durum, uluslararası iş birliğinin temellerini aşındıran bir güvensizlik ve şüphe atmosferini beslemektedir. Küresel pazarda birbirlerini ortak veya rakip olarak gören ülkeler, artık bu mücadelede sadece düşmanlar veya vekiller olarak algılanmaktadır.
Güç Dengesinin Değişimini Kabul Etmek
Malezya ve Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği (ASEAN) üyesi diğer ülkeler için, çok taraflı iş birliğinin aşınması ve artan güvensizlik ortamı, tehlikeli bir “yeni normal” haline gelmiştir. Ancak bu durumun normal olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Bu belirsiz dönemde yönümüzü kaybetmemek ve kararlılıkla hareket etmek zorundayız. Barışı koruyacak ve ortak refahın koşullarını yaratacak uygulanabilir çözümler üretmeliyiz. Küresel Güney
Bu doğrultuda, dünyanın artık yalnızca birkaç baskın güç tarafından şekillendirilmediğini kabul etmemiz gerekiyor. Güney Kore, Hindistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Türkiye, Brezilya ve Güney Afrika gibi yükselen ekonomiler, artık küresel normların ve yapılarının şekillenmesinde kilit bir rol oynamaktadır. Küresel Güney
Başkanlığını yürüttüğüm ASEAN’ı ele alalım. Yaklaşık 690 milyonluk bir pazarı temsil eden ASEAN, dünyanın beşinci, Asya’nın ise üçüncü en büyük ekonomisidir. Bu güçlü ekonomik yapı, bizlere küresel arenada sesimizin duyulmasını sağlama sorumluluğunu yüklemektedir. Artık başka yerlerde alınan kararların edilgen uygulayıcıları olmamalıyız; uluslararası düzenin şekillendirilmesinde aktif katılımcılar haline gelmeliyiz.
Bu noktada, Körfez İşbirliği Konseyi (GCC) önemli bir model sunmaktadır. GCC üyesi ülkeler, ekonomik çeşitlenme, kadınların güçlendirilmesi ve özellikle savunma sanayi gibi kritik sektörlerdeki teknolojik ilerlemelerle olağanüstü bir sosyoekonomik dönüşüm geçirmektedir. Tıpkı 20. yüzyılın başlarında gerçekleşen okuryazarlık seferberlikleri gibi, bu değişimler bölgenin ekonomilerini canlandırmakta ve hukuki ve kültürel ilerlemeyi teşvik etmektedir.
ASEAN olarak biz bu değişimleri yalnızca gözlemlemekle kalmıyoruz; onlarla doğrudan etkileşime giriyoruz. Mayıs ayında Kuala Lumpur, ASEAN-GCC ortak zirvesine ev sahipliği yapacak ve bu iki dinamik bölgesel grubun ilişkilerini güçlendirmeye yönelik adımlar atılacaktır. Aynı zamanda, ASEAN’ın Çin ve Hindistan ile ticari ve ekonomik ortaklıkları da sürekli olarak gelişmekte ve derinleşmektedir. Bu da ASEAN’ın küresel sahnedeki artan etkisinin açık bir göstergesidir.
Akıllı Diplomasi ile Dayanıklılık İnşa Etmek
Küresel Güney’in karşı karşıya olduğu zorluklara rağmen Malezya, ulusal çıkarlarını koruma ve ilerletme konusundaki kararlılığını sürdürmektedir. Biz yalnızca ne istediğimizi değil, kim olduğumuzu ve neyi savunduğumuzu da çok iyi biliyoruz. Bu netlik, özellikle küresel tedarik zincirlerindeki stratejik konumumuz ve kritik deniz ticaret yolları üzerindeki varlığımız göz önüne alındığında, son derece önemlidir.
Malezya, ortak büyümeyi teşvik etmeye, bölgesel iş birliğini güçlendirmeye ve ticarete, kalkınmaya ve ekonomik etkileşime açık kalmaya kararlıdır. Kendi bölgemizde ve ötesinde barış ve güvenliği kapsayıcı ve sürdürülebilir bir yaklaşımla desteklemeye devam edeceğiz. Bu yıl ASEAN başkanı olarak Malezya, ASEAN+3 (Çin, Japonya ve Güney Kore) ve Doğu Asya Zirvesi gibi uzun süredir etkin bir şekilde kullanılmayan platformları yeniden canlandırmak için çalışacaktır. Bu platformlar, bölgesel strateji ve güvenlik konularında rakip güçlerin tarafsız ve yapıcı bir ortamda bir araya gelmesine olanak sağlayan önemli diyalog mekanizmalarıdır.
Bunun yanı sıra, Malezya hem ABD hem de Çin ile karşılıklı saygı ve ortak çıkarlara dayalı açık ve pragmatik ilişkilerini sürdürecektir. Çin-ABD rekabeti sıfır toplamlı bir oyuna dönüşürse, kazanan olmayacaktır. Dolayısıyla, her iki güçle de güçlü ilişkileri korumak sadece ekonomik bir pragmatizm meselesi değil, aynı zamanda ulusal çıkarlarımızı korumanın ve giderek daha istikrarsız hale gelen bir dünyada refahımızı güvence altına almanın stratejik bir gerekliliğidir. Çin ve ABD ile dengeli ve yapıcı ilişkiler geliştirerek, Malezya herhangi bir ülkeye ya da bloğa aşırı bağımlılığı azaltmayı, çeşitlendirilmiş bir ekonomik yapı oluşturmayı ve rekabetçi, açık ve dayanıklı bir ekonomi konumunu pekiştirmeyi amaçlamaktadır. Küresel GüneyKüresel Güney
Güçlü Bir Küresel Oyuncu Olma Vizyonu
Derin küresel belirsizlikler karşısında, Malezya gibi orta ölçekli güçlerin sadece durumu kabullenerek bekleme lüksü yoktur. Daha büyük bir dayanıklılık ve uyarlanabilirlik arayışında, net bir amaç doğrultusunda hareket etmemiz gerekmektedir. Önümüzdeki zorluklar büyük olabilir, ancak Malezya güçlü durmaya ve büyük güçlerden gelen baskılara direnmeye kararlıdır. Büyük ve küçük tüm ülkelerle ilişkilerini sürdürecek ve bağlantısızlık (non-alignment) ilkesine sadık kalarak kendi yolunu çizmeye devam edecektir.
Malezya, küresel değişimler karşısında rekabetçi ticaret, finans ve teknoloji merkezi olma konumunu güçlendirecektir. Nobel ödüllü ekonomistler Daron Acemoğlu, Simon Johnson ve James A. Robinson’un kurumlar ve yönetişim üzerine çalışmaları, sistematik eşitsizliklere dikkat çekmiştir. Ancak, küresel güç dinamiklerinin karmaşıklığını basitleştirmekten kaçınmalıyız. Bugün karşı karşıya olduğumuz zorluklar yalnızca tarihsel sömürgecilik mirasından değil, aynı zamanda çok uluslu şirketler, bireyler ve çoğu zaman hukuki ve normatif çerçeveleri tanımayan devlet dışı aktörlerden de kaynaklanmaktadır.
Gelişmekte olan ülkeler için asıl mesele, karşı karşıya oldukları sürekli rekabeti kabul etmek ve Acemoğlu, Johnson ve Robinson’un temel görüşünü benimsemektir: Devletin hesap verebilir, kapsayıcı ve kamu güvenini kazanan kurumlar geliştirmeye kararlı olduğu durumlarda ülkeler kalkınır. Yalnızca bu temeller üzerine inşa edilen sistemler, uluslararası rekabetin zorlu koşullarına karşı gerekli olan dayanıklılığı oluşturabilir.
MADANI Ekonomi Çerçevesi: Kapsayıcı Kalkınma
Malezya, 2023 yılında MADANI Ekonomi Çerçevesi’ni tanıtarak, ekonomik büyümeyi sürdürmek ve refahı daha adil bir şekilde dağıtmak amacıyla iki temel hedef belirledi:
- “Tavanı yükseltmek” – Sürdürülebilir ekonomik büyümeyi teşvik etmek
- “Tabanı yükseltmek” – Refahın yalnızca belirli kesimlere ayrıcalık tanınan bir lüks olmaktan çıkmasını sağlamak
Gerçek anlamda kapsayıcı bir kalkınma modeli, toplumsal dayanıklılığın en sağlam biçimidir. Bu kapsayıcılık ve sürdürülebilirlik ilkelerine olan bağlılığımız, Malezya’yı küresel rekabetin ve büyük güçlerin zaman zaman ödünsüz taleplerinin karşısında güçlü kılacaktır.
Bu çabalarımız şimdiden olumlu sonuçlar vermektedir. 2024 yılında Malezya ekonomisi güçlü bir performans sergilemiş, GSYİH %5’in üzerinde büyümüş, enflasyon %2’nin altında kalmış ve ticaret hacmi rekor seviyelere ulaşmıştır. Uluslararası toplum da bu başarıyı gözlemlemiş ve Malezya’nın olgun kurumları ve yatırım dostu ortamı sayesinde üretim ve hizmet sektörleri Doğu ve Batı’dan 85 milyar dolarlık yabancı yatırım çekmiştir.
Teknoloji ve Yeşil Dönüşüm Yolunda Liderlik
Ancak rahatlığa kapılma lüksümüz yok. Sürekli değişen dünyada istikrar, uyarlanabilirlik ile mümkündür. Bu doğrultuda Malezya’nın yarı iletken endüstrisine olan bağlılığı, ileriye dönük vizyonunun bir yansımasıdır. Ulusal Yarı İletken Stratejimiz kapsamında, küresel yarı iletken tedarik zincirindeki konumumuzu güçlendirmeyi hedefliyoruz. Zaten dünyanın en büyük altıncı yarı iletken ihracatçısıyız ve şimdi değer zincirinde daha yukarı çıkmayı, özellikle de ön uç (front-end) faaliyetlere odaklanmayı amaçlıyoruz. Önümüzdeki haftalarda ikinci çip tasarım parkımızı açıklayacağız – ilki henüz bir yıl önce açılmış olmasına rağmen.
Bununla birlikte, Malezya ASEAN içinde inovasyonu yönlendiren ülkelerden biri olarak veri merkezleri ve yapay zeka (AI) alanında öncü rol oynarken, kripto para ve dijital varlıkların potansiyelini de araştırmaktadır. Ancak bu süreci, sürdürülebilir kalkınmaya güçlü bir bağlılık ile yürütüyoruz. Malezya’nın net hedefi, fosil yakıtlardan uzaklaşarak 2050 yılına kadar enerjisinin %70’ini yenilenebilir kaynaklardan üretmektir. Küresel Güney
Malezya’nın stratejik vizyonu, ekonomik dayanıklılığı güçlendirmek, teknoloji ve yeşil dönüşümde öncü bir rol üstlenmek ve küresel belirsizliklere karşı uyarlanabilir bir kalkınma modeli oluşturmak üzerine inşa edilmiştir. Akıllı diplomasi, ekonomik çeşitlilik ve kapsayıcı büyüme ile Malezya, yalnızca kendi bölgesinde değil, küresel düzeyde de istikrarlı, rekabetçi ve güçlü bir aktör olmaya devam edecektir. Küresel Güney
Değişen Jeopolitik Ortamda Stratejik Esneklik
Uluslararası ticarete bağımlı bir ülke olarak Malezya, belirsizliklerin ve korumacı politikaların yarattığı güçlü rüzgârların, uyarlanabilir ve iddialı bir yaklaşımı her zamankinden daha önemli hale getirdiğinin farkındadır. Ancak asıl hedefimizden şaşmayacağız: Sürdürülebilir, kapsayıcı ve adil bir büyüme modeli. Bununla birlikte, ticaret, yatırım ve teknolojik inovasyonun hayati bir merkezi olarak konumumuzu sağlamlaştırma kararlılığımızı sürdüreceğiz. Küresel Güney
Bu nedenlerle, Malezya yükselen ekonomilerden oluşan BRICS grubuna katılma yönünde stratejik bir karar aldı. Bazı yorumcuların iddialarının aksine, bu kararımız Çin-ABD rekabetinde taraf olmakla ilgili değildir. Tam tersine, içinde bulunduğumuz değişen jeopolitik ve jeoekonomik ortamın bilinçli bir şekilde değerlendirilmesinin bir sonucudur.
Bu yaklaşımı benimseyen tek ülke de biz değiliz. Komşularımız Tayland, Vietnam ve Endonezya da benzer kararlar almıştır. Bu ülkelerin amacı belirli bir bloğa dahil olmak değil, aksine bu çalkantılı dönemde stratejik seçeneklerini genişletmektir. Malezya’nın BRICS üyeliğini hedeflemesi, Küresel Güney ile Küresel Kuzey arasındaki kalkınma farklarını kapatma hedefiyle de örtüşmektedir.
Rakip güç bloklarıyla etkileşime girerek ve çeşitlendirilmiş ekonomik fırsatlar yaratmak suretiyle, Malezya gibi orta ölçekli ülkeler, Küresel Güney’deki vatandaşları için kalıcı barış ve refahın yolunu açabilir. Bizim için bu hedef, hayati bir öncelik olmaya devam etmektedir.