Kefernahum, Ladin Labaki yönetmenliğinde, Cannes Film festivali Jüri Ödülü başta olmak üzere dört kategoride ödül almış, 2018 yılında vizyona girmiş bir dram filmidir. Film Lübnan’da geçmektedir. Ortadoğu’daki tüm olumsuzlukların, motif olarak ince ince işlendiği bu film göçün zorluklarını, mültecilerin yaşadığı hayatı, var olma mücadelelerini bir çocuğun gözünden, tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermektedir. Başrol oyuncusu olan Zain, gerçek hayatta Suriye’den Lübnan’a mülteci olarak gelmiş bir ailenin çocuğudur. Yönetmen Labaki, Zain’e, Lübnan sokaklarında film için başrolde oynayacak bir çocuk ararken rastlar. Filmde Zain’in duygularını seyirciye bu kadar geçirebilmesinin nedeni aslında senaryoyu canlandırması değil, kendi hayatını göstermesi olarak değerlendirilebilir. Dahası, senaryo yazma sürecine de bir göçmen olarak katkısı büyüktür Zain’in.
Film, göçmen hayatlarının zorluğunu tüm çıplaklığıyla gözler önüne sererken bizlere her gün tanık olduğumuz fakat görmekten kaçındığımız hayatların olduğu hatırlatır. Aslında bu filmi herkes bir şekilde izlemektedir; bazılarımız pencereden dışarı baktığında çöp toplayan bir aileyi gördüğünde, bazılarımız arabasının camına tıklatıp mendil satmaya çalışan bir çocuğu gördüğünde bazılarımız da etrafa meraklı gözlerle bakıp kendini diğerlerinden ayıran özelliklerin ne olduğunu düşünerek parkta bir köşede diğer çocuklardan farklı daha uzak bir şekilde oturmuş bir göçmen çocuğu gördüğünde bu filmi zaten izliyordu. Kefernahum, sadece bize her gün gözümüz kapalı izlediğimiz bir filmi gözümüzü açık izleme imkânı sundu.
Yalnızca göçmenlerin, yaşanılan coğrafyanın olumsuzluklarına değinilerek geçirdiğimiz iki buçuk saat süren bu filmde unutulan bir nokta var ki tebessüm. İki buçuk saat boyunca sadece olumsuz yönlere odaklanmış bu film, psikolojik anlamda insanı yoran bir film olarak karşımıza çıkıyor. Oysa unutmamak gerekir ki insan olarak hayatımızın büyük birçoğu acı içinde geçse de bizi ayakta tutan motivasyonlarımız vardır. Bunlar yaşadığımız mutlu bir anı, bir amaç olabilir filmde motivasyon artırıcı bir olumlu olay görmek belki seyirciye bir nebze olsa rahatlık verebilirdi.
Kefernahum’un bize birçok şeyi sorgulatan da bir film. Örneğin, bize alenen gösterdiği bir şey var. Bize yokluğu, var olmamayı, hiçliği gösteriyor. Uluslararası düzende bulunan bir sürü devlet ve bu devletlere mensup bir sürü vatandaş var. Peki var olma mücadelesi veren, devletin var olamamış vatandaşları ne olacak? Uluslararası hukuktaki bu açığı acı bir şekilde gözler önüne seriyor film. Var olamayan bu düzende adaletin olması da doğal olarak beklenemez. Peki adaletsizliğin içinde adalet nasıl aranır? Kendi adaletini oluşturarak mı? Var olan adaletsiz ortamda yine adaletsizlikle mi adalet oluşturacağız? Bu soruların yanıtlarını düşünmeye sevk eden, bu anlamda mevcut uluslararası sistemin açıklarını can alıcı yerlerinden yakalamış bir film Kefernahum.
Bize gösterdiği bir diğer nokta da göçmenlerin çok kimlikli olmaya zorunlu olması. Eğer bir göçmenseniz, bir ülkede mülteci iseniz karşılaşacağınız bir diğer zorluk da bu çok kültürlü kimliğe uyum sağlama yeteneğiniz olacaktır. Sizin bir kimliğiniz çocuk olabilir ama bir kimliğiniz mutlaka işçi olmak zorunda, ayrıca bir abi olmak zorundasınız yeri geldiğinde bir baba, yeri geldiğinde kendi içinizdeki adaletsizlikleri çözmek için bir hâkim, kendinizi ve çevrenizdekileri korumak için bir polis fakat en acısı bir suçlu da olmak zorundasınız çünkü var olmanız bir suçken bu kimlikten kaçamazsınız. İşte bu noktada filmdeki başrolün sözleri gelmeli aklımıza “BENİ DÜNYAYA GETİRDİKLERİ İÇİN ANNE VE BABAMDAN ŞİKAYETÇİYİM”.
Yirminci yüzyılın sonu yirmi birinci yüzyılın başı arasındaki süreçte yükselişe geçen insan hareketliliğiyle dünyadaki neredeyse bütün ülkelerin genel sorunu haline gelen “uluslararası göç”, uluslararası ilişkilerin de temel sorunu haline gelmiş, çözülmesi gereken fakat uluslararası sistemin kaotik yapısından ve devletlerin kendi çıkarlarını maksimize etme prensipleri doğrultusunda hareket etmelerinden dolayı çözümü oldukça güç bir sorundur. Uluslararası hukuk, uluslararası ilişkiler ve psikoloji gibi birçok dalın yoğunlaşması gereken güncel ve güncel olmaya devam edecek olan uluslararası göç sorununu konu edinen bu film, izlenmesi ve üstüne düşünülmesi gereken bir film.
ELİF EDA KOÇAK
Göç Çalışmaları Staj Programı