İsveç-Türkiye ilişkileri lise tarih kitaplarındaki “Demirbaş Şarl Dönemi”ni kapatarak “Stratejik Ortaklık” ile yeni bir döneme giriyor…
Türkiye-İsveç ilişkilerinin tarihi geçmişine baktığımızda iki ülke ilişkileri 1709 Poltava Savaşı sonucunda Ruslardan kaçarak Osmanlı Devleti’ne sığınan, Osmanlı yeniçerilerinin deyimi ile nam-ı değer “Demirbaş Şarl” olarak adlandırılan Kral XII. Karl dönemine uzanmaktadır. İki ülke arasında 300 yılı aşkındır bulunan ilişkiler bugün “Demirbaş Şarl Dönemi”ni kapatarak “Stratejik İşbirliği” dönemine adım atma noktasına gelmiştir. Doksan yıllık Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa bir cumhurbaşkanının İsveç’i ziyaret etmesi, tarihte Türkiye’nin İsveç’e en üst düzeydeki ilk ziyareti olarak kayıtlara geçerken bir yandan da iki ülke arasında ileriye dönük stratejik işbirliği adına önemli bir adım olmuş oldu.
İki ülke arasındaki gelişmiş ilişkilerin temelinde ilk olarak karşılıklı ekonomik ilişkilerin rolü göze çarpmaktadır. Özellikle 2006 yılında İsveç’in Türkiye’den yapmış olduğu ithalatın 1 Milyar dolara ulaşması ve 2008’deki karşılıklı ticaret hacminin 2,5 Milyar dolara ulaşması sonucu, ekonomik ilişkiler iki ülke arasındaki ilişkilerde en önemli sacayağı olarak ortaya çıkmıştır. Hali hazırda Türkiye’de faaliyet gösteren 250 İsveç şirketinin bulunması, iki ülke arasındaki ticaret hacminin yaklaşık olarak 4 Milyar dolar civarına yaklaşması (2011 Rakamlarına göre 3,8 Milyar dolar) ve son olarak da cumhurbaşkanı Gül’ün ziyareti sırasında gerçekleşen “Türkiye-İsveç İş Forumu” Türkiye ve İsveç arasındaki ekonomik bağların her geçen gün daha da kuvvetlendiğinin en önemli göstergesidir. Birbirine sınırı bulunmayan bu iki ülkenin ekonomik anlamda bağlarını bu kadar geliştirmiş olması kuşkusuz beraberinde atılacak daha stratejik adımları da kaçınılmaz kılmaktadır.
İki ülke arasındaki ekonomik bağların yanı sıra dış politika ve askeri teknoloji alanlarında da ortak işbirliği mekanizmaları hızla işlemektedir. Özellikle İsveç, Türkiye’nin AB üyeliğine tam destek veren ülkelerin başında gelerek tabiri caiz ise AB içerisinde Türkiye’nin birliğe üyeliğini destekleyen ülkelerin bayraktarlığını yapmaktadır. Avrupa da yaşanan ağır mali kriz ve AB’nin birçok alanda meşruiyetinin tartışıldığı son dönemlerde, Almanya ve Fransa’nın birlik içerisindeki dominant politikalarından içten içe rahatsız olan ülkelerin Türkiye’nin AB’ye üyeliğine destekleri sürecinde, İsveç Türkiye için gerçek anlamda büyük bir önem arz etmektedir. Özellikle GKRY’nin AB dönem başkanlığında, Türkiye AB ile ilişkilerini dondurmasına rağmen İsveç ile ikili ilişkilerine tam gaz devam etmiştir. Türkiye’nin AB üyeliği sürecinin dışında, iki ülkenin bir diğer ortak girişimi ise İsveç, Türkiye ve Brezilya’nın dış politikalarındaki benzerliklerin birleştiriciliğinde “Barış İnşasında Üçlü Dayanışma” adı altında oluşturdukları mekanizma da son dönemlerde uluslararası arenada dikkatleri üzerine çeken bir diğer başarılı adımdır. Diğer taraftan ise, İki ülke siyasi ve ekonomik alandaki bu uyumlu birlikteliklerini ciddi anlamda ses getirecek bir proje ile taçlandırmak niyetindeler. İki ülke arasındaki bu önemli proje Türkiye, İsveç ve Güney Kore arasında 2012 Temmuz’unda imzalanan stratejik işbirliği öngörü antlaşması ile teknik görüşme sürecine başlanılan ve 2023 yılına yetiştirilmesi planlanan ortak savaş uçağı projesidir. Bu doğrultu da, başbakan R.Tayyip Erdoğan’ın doğrudan talimatı ile TAI ve TEI kurumları bu şubat ayının ilk haftasında daha önce iflasını veren İsveçli otomotiv devi SAAB’ın uçak motoru üretim departmanının satın alma olanaklarının da içeriğe dâhil edildiği bir dizi görüşmeler gerçekleştirmiştir.
İsveç’in Türkiye açısından önem arz etmesindeki bir diğer husus ise, hızla büyüyen yeni Türkiye’nin iç politikasındaki kronikleşmiş sorunlarının dışarıdan yansımalarının en etkili olduğu ülkelerden birisi olmasıdır. Geçmiş yıllarda çeşitli sebeplerden dolayı Türkiye’den İsveç’e göç etmek zorunda kalan Süryaniler, Asuriler ve Kürtler gibi halkların bu ülkede oluşturmuş oldukları dernek ve lobi çalışmaları, Türkiye’nin son dönem de yüzleştiği ve gelişmesinin önündeki engellerin en başında gelen terör ve “Kürt Sorunu” ile Azınlık hakları gibi meselelere direkt etki etmektedir. A.Gül’ün İsveç ziyaretinden kısa bir süre önce Ankara’da misafir ettiği Asuri Federasyonu’ndan ve İsveç’teki Süryani Dernekleri Federasyonu’ndan yapılan açıklamalarda sorunların diyalog yöntemi ile çözümüne karşı inançların daha da arttığı yönünde söylemler çoğalmış ve İsveç’te Gül’ün ziyareti sırasında Türkiye hükümetine karşı olası protestolara destek verilmeyeceği açıklaması gelmiştir. Süryani ve Asuri lobisinin bu tutumuna karşılık olarak cumhurbaşkanı A.Gül’de bir jest yaparak heyetine İstanbul, Ankara Süryani Ortodoks Cemaati Ruhani Reisi ve Patrik Vekili Metropolit Filüksinos Yusuf Çetin’i de dâhil etmiştir. Cumhurbaşkanı Gül atmış olduğu bu adımla söz konusu sorunlara karşı daha da samimi olunacağının sinyalini vermiştir.
Cumhurbaşkanı A.Gül’ün ziyaretindeki bir diğer dikkat çeken nokta ise, İsveç’te faaliyet gösteren ve Türkiye’nin İsveç başta olmak üzere tüm Avrupa da imajına pozitif katkıda bulunmak için Türkiye’nin kamu diplomasisine katkıda bulunan Türkiye menşeli STK’lara bizzat vermiş olduğu destektir. Özellikle İsveç genelinde aktif çalışmalara imza atan SWETURK İş Adamları Federasyonu’nun girişimleri ile Stockholm Üniversitesi ortaklığında açılan Türkiye Araştırmaları Enstitüsü’nün açılışını cumhurbaşkanı Gül ve İsveç Kralı XVI. Karl Gustaf birlikte yaptılar. Abdullah Gül Stockholm’deki temaslarının ardından Türkiye için bir diğer önem arz eden şehir olan Uppsala’da temaslarda bulunacak. Bünyesinde Türkçe ve Kürtçe eğitim vermesinin yanı sıra Avrupa’nın en eski ve sosyal bilimler alanında en nüfuslu üniversitelerinden birisi olan Uppsala Üniversitesini ziyaret edecek olan cumhurbaşkanı Gül, bu üniversite de açılması gündemde olan Türkiye Araştırmaları Enstitüsü için görüşmelerde bulunacak. Uppsala şehrini Türkiye için asıl önemli kılan husus ise, bu küçük şehrin Türkiye’deki terör sorununun Avrupa ayağının önemli çözüm merkezlerinden birisi olmasıdır.
Sonuç olarak Türkiye-İsveç ilişkilerine söz konusu “Stratejik Ortaklık” penceresinden bakacak olursak, iki ülke arasındaki bu ortaklık kazan-kazan (win-win) siyaseti üzerinden karşılıklı olarak maksimum fayda amacı güdülerek hayata geçirilmektedir. İsveç açısından bakıldığında, özellikle AB’nin sütunlarının çatırdamaya başladığı son dönemde Türkiye, gelişen yapısıyla İsveç için hem iyi bir pazar hem de iyi bir partner olabilir. Sürecin Türkiye tarafı ise ekonomik açıdan ziyade siyasi açıdan kritik süreçlere gebe durumdadır. AB üyeliği sürecinin yanı sıra gerek “Kürt Sorunu” ve terör problemi gerekse de “2015” öncesi süreç açısından İsveç Türkiye için büyük önem arz etmektedir. Çünkü İsveç sınırları içerisinde adı geçen problemlerin çözümüne dair etkili yapılanmalar mevcuttur. Bu bağlamda Türkiye bu stratejik ortaklıktan maksimum fayda sağlamak için elinden geleni yapmalıdır.
Uğur ERTAŞ
TUİÇ Avrasya Çalışmaları Masası Direktörü
Twitter: UghurErtash