AB Üyeliği ve Polonya’da İnsan Hakları

İnsan haklarına saygı, demokrasi ve hukukun üstünlüğü Avrupa Birliği’nin temel değerleridir. AB üyesi olmaya hak kazanmak için belirli şartları yerine getirmek gerekmektedir. Şartlardan biri ülkelerin insan haklarına karşı tutumları ve bunları gereği gibi uygulamaları ile ilgilidir.

Polonya ile AB arasındaki ilk resmi temas 1980’lerin sonlarında Komünist Parti lideri Mieczyslaw Rakowski tarafından yapılmış ve AB ile ticari iş birliğini içeren bir sözleşme imzalanmıştır (Steves, 2001: 342-349). 1993 yılında AB üyeliği için adaylığı uygun görülen ülke, 1994 yılında resmi adaylık başvurusunu yapmıştır (Steves, 2001: 342-349). Polonya, Avrupa Birliği’nin ekonomik, politik, sosyal ve yasal koordinasyonunu sağlamak için gerekli reformları başlatan, uygulayan ve kontrol eden Avrupa Birliği Entegrasyon Komisyonu’nu 1996 yılında kurmuştur.

1999 yılında hükümet, mahalli idarelerin yetki ve etkinliğini artıran büyük reformu hayata geçirmiş ve 2001 yılında ülkenin idari ve yargı kapasitesini artırmak için ortak bir eylem planı hazırlamıştır. Planın amacı, katılım tarihinde idari ve adli açıdan, yeterli şartların sağlanması ve genişleyen Birliğin görevini daha iyi yapabilmesi için hedeflenen bazı alanlarda yardım sağlanması olarak belirlenmiştir. AB Komisyonunun 2001 yılı düzenli raporunda yargının bağımsızlığına da dikkat çekilmiştir (COM, 2002: 18-21).

Avrupa Komisyonu, Polonya’nın 2002 yılında kaydettiği ilerlemeye ilişkin raporunda, ülkenin siyasi kurumlarının kalıcı olarak çalıştığını ve 1997’de yürürlüğe giren anayasasının bunu garanti ettiğini belirtmiştir. Son seçimlerden sonra Devlet Seçim Komisyonu oluşturulmuştur. Siyasi partilere aldıkları oy oranında bütçeden pay verilmeye başlanmış ve parlamentoya giren milletvekillerinin mal beyanı vermesi, bu beyanların internet ortamında yayınlanması ile bunu iletmeyen milletvekillerine yaptırım uygulamasına başlanmıştır (COM, 2002: 19).

Polonya, 2002 yılında Avrupa Konseyi Yolsuzluğa Karşı Medeni Haklar Konvansiyonu’nu imzalamış, uluslararası ticari işlemlerde rüşvetin izlenmesi ve önlenmesine ilişkin OECD uygulamalarında yer almış ve Avrupa Konseyi bünyesinde Rüşvete Karşı Devletler Grubu’na (GRECO) katılmıştır. 2002 ve 2004 yılları arasında yolsuzluğu önlemek adına gerçek veya tüzel kişilerin mali işlemlerine ilişkin bilgileri 10.000 Euro’dan fazla bir tutarda toplama, işleme ve değiştirme yetkisine sahip olan Mali Bilgiler Genel Müdürlüğü oluşturulmuştur (COM, 2002: 22-24).

Uluslararası Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’ne imza atan Polonya, 1999 ve 2002 yılları arasında sağlanan ek kaynaklarla cezaevi sistemindeki sorunları ortadan kaldırmaya çalışarak, yetkililer tarafından yetkinin kötüye kullanılması ve insan kaçakçılığına ilişkin düzenlemeler yapmıştır (COM, 2002: 26).

Avrupa Birliği ve NATO’nun desteğiyle Polonya siyasi reform süreci sadece 15 yılda tamamlanmıştır (Emerson ve Noutcheva, 2004: 25-26). Bu durum insan hakları ve demokrasi alanında çalışan uluslararası sivil toplum kuruluşlarının raporlarına da yansımıştır. Freedom House’un siyasi özgürlük ve medeni hakları değerlendiren ve ülkenin özgürlük derecesini bölen 2006 raporuna göre, Yunanistan ve Polonya ‘özgür ülkeler’ olarak tanımlanırken, Türkiye, ‘kısmi özgür’ olarak gösterilmektedir. 1990’dan sonra demokratik rejime geçen Polonya’nın Türkiye’den daha yüksek puana sahip olması, bir ülkede demokrasinin yerleşmesinin o ülkede işleyen kurumların etkin olmasına bağlı olduğunu göstermektedir. Her ne kadar Freedom House gibi kurumlar demokrasi konusunda dünya kamuoyuyla bağlantılı olmasalar da dünya kamuoyunu etkilemede önemli bir rol oynayabilmektedirler. Bunun gibi uluslararası sivil toplum kuruluşlarının raporları, dünya kamuoyunun yanı sıra Avrupa kamuoyunu da güçlü bir şekilde etkilemektedir.                         

Polonya, son 30 yılda dikkate değer bir dönüşüm geçirmiştir. Sovyet etki alanındaki komünist bir devletten; özerk, müreffeh bir demokrasiye ve AB’nin başarılı bir üyesine dönüşmüştür. Çelişkili bir şekilde, 2015’ten bu yana Polonya hızla ters yönde ilerliyor gibi görünmektedir. 2015 yılında Hukuk ve Adalet Partisi (Prawo i Sprawiedliwość, PiS) hem cumhurbaşkanlığı hem de parlamento seçimlerini çok az bir çoğunlukla kazanmıştır. Bu zafer, yakın Polonya tarihinde bir dönüm noktası olmuştur. PiS, yönetme yetkisini kazandığı halde anayasayı değiştirmek için her iki mecliste de yeterli çoğunluğa sahip değildi. Ancak bu, PiS hükümetinin tüm siyasi sistemi otoriter bir rejime doğru değiştirmesini engellememiştir (Kinowska, 2021:2). Radosław Markowski, seçimler hakkında “haksız sonuçları olan özgür ve adil seçimler” tanımlamasını yapmıştır (Markowski, 2017: 5). Adalet sisteminin radikal bir şekilde yeniden yapılandırılması, PiS tarafından getirilen ilk reformlardan biriydi. Yargının bağımsızlığı fiilen ortadan kaldırılmış ve yargıçlar siyasi denetime tabi kılınmıştı. Dolayısıyla hukukun üstünlüğünün bu şekilde ortadan kaldırılması insan hakları ihlallerine yol açmıştır. Tarafsız yargıya erişim artık sorgulanabilir hale gelmiştir (Kinowska, 2021:1).

PiS hükümeti yönetimi sırasında çeşitli sorunlar yaşanmıştır. Bunlardan ilki ve en önemlisi yargı bağımsızlığına yönelik tehdittir. PiS hükümetinin iktidara gelmesinden sonra Polonya yargısının bağımsızlığı tartışmalı bir konu haline gelmiştir. Yeni hükümet, Anayasa Mahkemesi Başkanını görevden almıştır (Kinowska,2021:1). Mahkeme, yasalara uyumu izleyerek Polonya’nın anayasal eylemlerinden kaynaklanan sorunları çözmeye çalışmaktadır. Hukukun üstünlüğü için bu mekanizma özel bir öneme sahiptir. Ancak PiS, yargıçları değiştirerek ve anayasaya aykırı yollarla yeni atamalar yaparak Mahkemeye müdahalelerde bulunmaya başlamıştır (Kinowska, 2021:1).

PiS hükümetinin bir diğer tartışmalı eylemi ise ifade ve medya özgürlüğüne müdahalesi olmuştur. Medya, demokraside önemli bir araçtır. PiS hükümeti medyayı kontrol etmeye ve ifade özgürlüğünü kısıtlamaya çalışmıştır. Medya sektörü için yeni mevzuat oluşturmuş ve bu yasalar çerçevesinde medya sektöründe şeffaflığı ortadan kaldırıp, bazı kanalların yöneticilerini değiştirerek birçok gazeteciyi işten çıkarmışlardır. Karar alma sürecinde yer alan Ulusal Yayın Konseyine kendi üst düzey yöneticilerinin atamasını gerçekleştirmişlerdir (EU Directive, 2018). PiS’in özellikle hukukun üstünlüğü krizi ve azınlık ayrımcılığı konusundaki politikası oldukça tartışmalıdır. Polonya’nın 1989’dan beri en önemli başarılarından biri olan Avrupa Birliği üyeliği ve değerleriyle özdeşleşmesi sorgulanabilir hale gelmiştir. AB, yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü ile Polonya’daki azınlık hakları konularıyla ilgili endişelerini dile getirmiştir. Bu uyarılar, Polonya makamları tarafından son beş yıldır “Polonya egemenliğine saygısızlık” ve “Polonya’nın içişlerine temelsiz müdahale” şeklinde yorumlanarak göz ardı edilmektedir. Avrupa Parlamentosu, Nisan 2019’da AB fonlarının alınmasını demokratik standartların korunmasına bağlayan bir yönerge yayınlamıştır (EU Directive, 2018). Böylece AB fonları, hukukun üstünlüğü şartına bağlanmıştır. Polonya, AB bütçesinden en fazla yararlanan ülkedir. Dolayısıyla AB fonlarını kaybetmenin maliyeti çok yüksek olacaktır.

İnsan hakları, değişim ve gelişim göstermekte ve bu konu üzerine birçok farklı düzenleme yapılmaktadır. Avrupa Birliği, insan haklarını destekleyen başlıca kurumlardan biridir. Özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, birleşme fikrinin ağırlıkta olduğu Avrupa’da ekonomik nedenler ilk sırada yer almıştır. Bu süreçte Birliğin gelişimi insan hakları kavramına dayanmaktaydı. Kurucu anlaşmalar da dâhil olmak üzere birçok anlaşmada insan haklarını destekleyen koruma ve geliştirme hükümleri mevcuttur. Uluslararası antlaşmalar birbirinden bağımsız olmakla birlikte birbirini tamamlar ve gelişme koşullarına bağlı olarak hükümler içerir. İnsan haklarına saygı, AB üyeliğinin bir koşuludur. Çalışmada, Avrupa Birliği üyesi olan Polonya’nın Avrupa Birliğine üye olmasının insan hakları üzerinde nasıl bir etkisi olduğu konusu incelenmektedir.

Yazıda, Polonya’nın insan hakları konusunda 2015 yılına kadar olumlu yönde gelişme gösterdiği, fakat 2015 yılından sonra ülkede iktidara gelen sağ partinin yükselişi ile insan hakları ihlallerinin arttığı ve bu konuların iç hukukta çözülebileceği tutumu sebebiyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine taşınan dava sayısının fazla olmadığı tespit edilmiştir. Avrupa Birliği’ne üye olmanın ülkeler üzerinde insan hakları bağlamında olumlu bir etki yarattığı, fakat iç hukuk söz konusu olduğunda hak ihlallerinin tam anlamıyla önüne geçemediği, ülkenin siyasi yapısının insan hakları ihlallerine etkisinin olduğu çıkarımına varılmıştır.

Eda KURT

 

Kaynaklar

Commission of the European Communities Report (2002). 2002 Regular report on Poland’s progress towards accession, http://europa.eu.int/comm/enlargement/report2002/pl_en.pdf5, (Accessed 20.03.2022).

European Union Directive (2018). Protection of the Union’s budget in case of generalised deficiencies as regards the rule of law in the member states. https://oeil.secure.europarl.europa.eu/oeil/popups/ficheprocedure.do?reference=2018/0136(COD)&l=en, (Accessed 20.03.2022).

European Union External Action (2016). Human rights and democracy. https://eeas.europa.eu/topics/human-rights-democratisation/414/human-rights–democracy_en, (Accessed 20.03.2022).

Kinowska-Mazaraki, Z. (2021). The Polish paradox: from a fight for democracy to political radicalization and social exclusion, Social Sciences. 10, 112. 

Markowski, R. ( 2017). Transformation experiences in central and Eastern Europe the case of Poland in comparative perspective. International Policy Analysis, Friedrich-Ebert-Stiftung. http://library.fes.de/pdf-files/id-moe/13169.pdf  (Accessed 20.03.2022)

Steves, F. (2001). Poland and the international system: external influences on democratic consolidation. Communist and Post-Communist Studies, S. 34, 342-349.

 

Sosyal Medyada Paylaş

Eda Kurt
Eda Kurt
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler bölümü mezunudur. Mersin Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler alanında yüksek lisans yapmaktadır. Çalışmalarını insan hakları ve uluslararası hukuk konularında devam ettirmektedir.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Kolektif Kimlik Bağlamında Sosyal Bütünleşme: Gezi Parkı Olaylarından Bir Perspektif

Fazilet Bektaş Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Bu çalışma, uluslararası alan...

Teknolojinin İpek Yolu: Otoriterleşme ve Çin’den Dünyaya Uzanan Dijital Otoriteryanizm

Nazlı Derin Yolcu Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Dünyada geçmişten günümüze...

Arap Baharı ve Demokratikleşme: Tunus ve Mısır’da Sivil Toplumun Karşılaştırmalı Rolü

Ayça Özalp  Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Giriş Demokratikleşme ve sivil toplum...

Küresel Göç Yönetiminde Sivil Toplumun Etkisi: Sivil Toplumun Katkısı ve Sınırları

Kaancan Koçak  Sivil Toplum Çalışmaları O-Staj Programı Özet Göç insanlık tarihinin en...