Özet
Bu makalede Japonya’nın II. Dünya Savaşı öncesinde ve sonrasında işlediği savaş suçları tanıtılmış ve bu suçlar uluslararası hukuk perspektifinden tartışılmıştır. Birinci bölümde uluslararası suçlar olan savaş suçu, insanlığa karşı suç ve barışa karşı suçun tanımı ve zaman içerisindeki gelişimi incelenmiş ve ardından Japonya’nın işlediği uluslararası suçlar hakkında tarihi arka plan, bu sürece nasıl geldiğinden bahsedilmiştir. Makalenin ikinci bölümünde uluslararası ceza mahkemelerinin tarihsel arka planından söz edilerek Nürnberg Mahkemesinin nasıl kurulduğu ve bunun sebeplerine değinilmiştir. Akabinde Uzak Doğu Uluslararası Askeri Ceza Mahkemesi’nden bahsedilerek iki mahkemenin karşılaştırması yapılmıştır. Üçüncü bölümde Uzak Doğu Uluslararası Askeri Ceza Mahkemesi hukuksal statüsü ele alınarak pozitif ve doğal hukuk perspektifinden değinilmiş ve on olarak Nürnberg Mahkemesi ve Uzak Doğu Uluslararası Askeri Ceza Mahkemesi’nin uluslararası hukuktaki önemi ve buna yönelik eleştiriler tartışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Uzak Doğu Uluslararası Askeri Ceza Mahkemesi, Savaş Suçları, Japonya, Nürnberg Mahkemesi.
Abstract
This article introduces Japan’s war crimes before and during the World War II and they are discussed from the perspective of international law. In the first chapter, the definition and evolution of international crimes such as war crimes, crimes against humanity and crimes against peace are examined. Then, the historical background is given about the international crimes committed by Japan. In addition, it is mentioned how Japan came to this process. In the second part of the article, the historical background of the international criminal courts is mentioned and how the Nuremberg Trials were established and the reasons for this are mentioned. Then, the International Military Tribunal for the Far East is mentioned and the two courts are compared. Afterwards, the legal status of the International Military Tribunal for the Far East is discussed from a positive and natural law perspective. Finally, the importance of the Nuremberg Trials and the International Military Tribunal for the Far East in international law and the criticisms against it are discussed.
Key Words: International Military Tribunal for the Far East, War Crimes, Japan, Nuremberg Trials.
Giriş
Uluslararası toplumu derinden etkileyen II. Dünya savaşı, dünya tarihi açısından birçok büyük etki yaratmıştır. Almanya’nın Polonya’yı işgal etmesiyle başlayan bu süreç, İngiltere ve Fransa’nın da savaş dahil olmasıyla devam etmiş, ardından Japonya’nın Hawaii adalarını bombalamasıyla beraber ABD’nin Büyük Britanya ve Sovyetler Birliği ile ittifak kurarak savaşa girmesiyle yıkıcılığını arttırmıştır. Savaş bitimine yakın Berlin’in koşulsuz teslim oluşu, en sonunda ABD’nin Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombası atmasıyla savaş sona ermiştir. Hiç kuşkusuz bu yıkıcı savaşla beraber milyonlarca ölüm gerçekleşmiş; başta savaş devletler olmak üzere toplumlarda, daha barışçıl ve demokratik dünyaya geçme isteği baş göstermiş akabinde bu alanda ciddi adımlar atılmıştır.
Savaşları ve barışa yönelik tehditleri önlemek, ülkeler arası dostane ilişkiler kurmak ve uluslararası ekonomik ve sosyal işbirliği sağlamak için II. Dünya savaşından hemen sonra Birleşmiş Milletler kurulmuştur. BM Şartı’nın 8. Maddesinde ilk defa bahse konu olan savaş suçlarından söz edilmiş, ardından ilk defa BM şartı, savaş suçları için bir yargı mahkemelerinin kurulmasına ön ayak olmuştur. Toplu katliamlar ve soykırımların cezasız kalmaması gerektiği düşüncesiyle Almanya’da ve Japonya’da savaş suçluları hakkında yargılamalar başlatılmıştır. Nürnberg Uluslararası Askeri Ceza Mahkemesi bu alanda uluslararası suçların yargılandığı ilk mahkemedir. Hemen sonra kurulan bir diğer mahkeme, Uzak Doğu Uluslararası Askeri Ceza Mahkemesidir. Uluslararası hukuk alanında büyük bir gelişme olarak sayılan bu iki mahkemenin içtihatları hemen hemen birbirine benzer olsa da farklılıkları mevcuttur. Özellikle Japonya’nın Uzak Doğu’da gerçekleştirdiği savaş suçları sonucu kurulan Tokyo Mahkemesi’nin ağırlığı üzerinde durduğumuz bu makalede, Asya toplumunun vicdanını rahatlatmaya yönelik önemli bir adım sayılan, dönemin Japonya hükümetinin tarihsel arka planı ve Nürnberg ve Tokyo Mahkemelerini genel hatlarıyla ele almayı ve Uzak Doğu Uluslararası Askeri Ceza Mahkemesi’nde uygulanan hukuku incelemeyi amaçladık.
1. Savaş Suçları, İnsanlığa Karşı Suçlar, Barışa Karşı Suç
Tarih boyunca savaşlarda belli davranışları sergilemek yasak olmuştur. Fakat özellikle II. Dünya Savaşı sonrasında devletlerin ve bireylerin savaşlarda neleri yapamayacağı spesifik olarak tanımlanmaya başlanmış, buna istinaden savaş suçları hakkında geniş çaplı düzenlemeler yapılmıştır. Savaş suçları uluslararası hukuk alanında dört temel suçtan biri sayılmıştır. Takiben; soykırım suçu, insanlığa karşı suçlar, saldırı suçu ve bunların yanında II. Dünya Savaşı sonrasındaki mahkemelerde barışa karşı suçlar bahse konu olmuştur. Tarihe bakıldığında soykırım, insanlığa karşı suçlar ve barışa karşı suçlar belli zamanlarda savaş suçlarının içine dahil olmuştur. Savaşlarda sergilenen bazı davranışların yasaklanması ve suç sayılması gibi temas edilen suç tipleri kuşkusuz belli uluslararası anlaşmalar ve konferanslar sayesinde olmuştur. Ancak uluslararası hukukta bütün savaş suçlarını tanımlayan bir sözleşme bulunmamakla birlikte farklı uluslararası sözleşmelerle bu suçlar tanımlanmıştır. Cenevre Konferansı (1929), Nürnberg Mahkemesi (1945), Uzak Doğu Uluslararası Askeri Ceza Mahkemesi (1946), Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Roma Statüsü (1998) savaş suçlarının tanımlanması ve uluslararası kamuoyu tarafından benimsenmesini sağlayan faktörlerdir. Bireyler belirli bir devletin ve o devletin askerlerinin sorumluluklarını üzerlerine savaş suçlarından sorumlu tutulabilirler. Roma Statüsü’nün 8. Maddesine göre başlıca savaş suçları işkence ve insanlık dışı davranışlar, insanlar üzerinde biyolojik deneyler, bilerek ve isteyerek insanların öldürülmesi, savaş esirlerinin zorla çalıştırılması vb. suçlardır (UN Charter). Cenevre Kongresi’nin 147. Maddesine göre işkence, istemli öldürme,
insanlık dışı davranmak ve zorunlu olarak çalıştırmak savaş suçlarıdır (Kafala, 2009). Savaş suçları diğer bir uluslararası suç olan insanlığa karşı suçlarla benzer karakteristik özellikler taşımasına rağmen aralarında belli farklılıklar vardır. İnsanlığa karşı suçlar savaş veya barış zaman fark etmeksizin her zaman işlenebilir. Fakat savaş suçları sadece silahlı çatışma sırasında işlenebilir. Sistematik bir şekilde belli bir sivil grubu veya toplumun spesifik bir kesimini hedef alan saldırılar insanlığa karşı suçlar olarak tanımlanmaktadır. Roma Statüsü’nün 7/1 maddesine göre belli bir grubu öldürmek, imha etmek, köleleştirmek, zorla nakletmek, hapsetmek, işkence etmek, cinsel şiddet uygulamak, zulüm etmek, zorla kaçırmak, ırk ayrımına tutmak ve diğer insanlık dışı girişimler insanlığa karşı suçlardır (UN Charter). Bir diğer uluslararası suç olan “barışa karşı suç” planlı bir şekilde saldırganlık amaçlayan savaş ilan etme veya uluslararası hukuku ve uluslararası anlaşmaları ihlal eden bir saldırı yapma veya olağan bir saldırıya dahil olmak olarak tanımlanmıştır (Galvin, 2003: 70).
2. Tarihsel Arka Plan
1868 Meiji devriminden sonra Japonya hem ekonomik olarak hem de askeri olarak Doğu Asya’da bir büyük güç olmuştur. Bu dönemdeki Japonya’ya literatürde emperyalist Japonya olarak bilinmektedir. Bu tarihten sonra Japonya Pasifik bölgesinde saldırgan bir tutum izleyerek Büyük Japon İmparatorluğu kurma projesini hedeflemiştir ve bu doğrultuda savaşların çıkmasına yol açmıştır (Najmuldeen, 2020: 194). Japonya bu süreçte savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar işlemiştir. Japonya’nın işlediği suçların büyük bir kısmı 1931-1945 aralığında Pasifik ve Asya bölgelerinde işlenmiştir. 1937 yılından II. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar, yaklaşık olarak 3 milyon ve 10 milyon arası insan Japon ordusu tarafından katledilmiştir ve bu insanların 6 milyon kadarı Japonya’nın işgal ettiği Asya ülkelerinden ve geri kalan kısmı Avrupalı ve Amerikalı savaş esirleridir (Rummel, 1997). Japonya’nın bu katliamları 1931 yılında Çin’e ait olan Mançurya bölgesini işgali ile başlamıştır. Bu süreçte yaklaşık olarak 539.000 savaş esiri öldürülmüş ve bunların 400.000 civarı Çin bölgesini kapsamaktadır (Galvin, 2003: 63). Neredeyse esir alınan bütün Çin askerleri Japonlar tarafından öldürülmüştür (Margolin, 2006: 8). 984.000 insan zorunlu olarak Japonlar tarafından çalıştırılmıştır ve bunların 142.000’i Çin bölgesindedir (Galvin, 2003: 63). Emperyalist Japonya döneminde toplam 3.608.000 sivil katledilmiş ve bunların 2.850.000’i Çinlidir (Galvin, 2003: 63). Japonya bu süreçte sayısız kez uluslararası hukuka aykırı davranmıştır ve bunlardan bazıları biyolojik ve kimyasal silahların kullanımı, savaş esirlerinin zorla çalıştırılması, seks köleliği, savaş esirlerine işkence edilmesi ve öldürülmesidir. Emperyalist Japonya tarafından işlenen Nanjing katliamı Asya tarihinin en büyük katliamlarından biridir ve bu katliam sırasında yaklaşık olarak 260.000 insan öldürülmüştür. Japonya’nın II. Dünya Savaşı sırasında işlediği savaş suçları Nanjing katliamında işlediklerine benzerdir. II. Dünya Savaşı sırasında
Japonya biyolojik ve kimyasal silahların kullanmaya, savaş esirlerini zorla çalıştırmaya ve savaş esirlerini öldürmeye devam etmiştir. Emperyalist Japonya’nın bu tarihler arasında yaptığı katliamlar ve işlediği savaş suçları göz önünde bulundurulduğunda bunları belli bir politika çerçevesinde yaptığı aşikardır. Japonya’nın bu süreçte izlediği saldırgan dış politikanın amacı bölgedeki güç dengesini lehine çevirerek bölgedeki tek süper güç olmak istemesi olarak yorumlanabilir.
3. Uluslararası Ceza Mahkemelerinin Tarihsel Arka Planı
Uluslararası sistemde egemen gücün ve belirleyici kuralların olmaması sebebiyle her ne kadar 19. Yüzyıldan itibaren savaş kurallarına ilişkin kurallar getirilmeye çalışılsa da devletlerin egemenlik haklarından feragat etmek istememeleri nedeniyle bu çabalar başarısız kalmıştır. I. Dünya Savaşı’ndan sonra çeşitli antlaşmalar ve uluslararası örgütlerle birlikte bir barış ortamı sağlanmaya çalışılsa da gerek dönemin siyasi ve ekonomik konjonktür, yenilen devletlerle ağır şartlar içeren barış antlaşmaları yapılması, 1929 ekonomik buhranı bu çabaları boşa çıkarmış ve II. Dünya Savaşı patlak vermiştir. En nihayetinde Uluslararası Ceza Mahkemeleri 20. Yüzyılda II. Dünya Savaşı’ndan sonra kurulmuş ve beraberinde pek çok tartışmayı ve yeniliği getirmiştir (Bozkurt, 2010: 76-80).
3.1. Nürnberg Mahkemesinin Kuruluş Aşaması ve Nürnberg Mahkemesi
Nürnberg mahkemesinin temelleri aslında İkinci Dünya Savaşı sırasında müttefik devletler tarafından çeşitli görüşmeler yoluyla atılmıştı. Musevi nüfusunun toplama kamplarında topluca imha edilmesi, Almanya’nın işgal ettiği bölgelerde insanlık dışı faaliyetleri, müttefik devletleri, bundan sonra bir daha olmaması için önlem alma konusunda kamuoyu baskısıyla beraber hareket etmeye sevk etmiştir. Bu bağlamda işgal altındaki dokuz Avrupa ülkesinin sürgündeki liderlerinin Londra St. James Sarayında yayınladığı bildiri ve 1 Kasım 1943 tarihli Moskova Deklarasyonu önemlidir her ikisi de organize bir kurum kurup suçluların müttefikler tarafından cezalandırılması gerektiğini içeriyordu.
Savaşın sonunda müttefikler arasında fikir ayrılıkları çıkmıştır. İngiltere uluslararası bir mahkeme olmadan yargılamaların yapılması gerektiğini savunmaktadır, ABD her ne kadar başta İngiltere’nin bu görüşünü benimsemiş olsa da sonrasında uluslararası mahkemelerin kurulması gerektiğini desteklemiş ve neticede 8 Temmuz 1945 yılında, yedi bölüm ve otuz maddeden oluşan “Londra Uluslararası Askerî Ceza Mahkemesi Sözleşmesi” (London Charter of the International Military Tribunal) veya daha bilinen adıyla “Nürnberg Şartı” (Nuremberg Charter) imzalanmıştır ve mahkemenin hukuki dayanağı olarak bu antlaşma gösterilmiştir (Şahin, 2010: 5052).
Ad hoc mahkemesi niteliğinde olan Nürnberg mahkemesinde 24 kişi sanık sıfatında yargılanmıştır. 20 Kasım 1945 tarihinde başlamış ve 1 Ekim 1946 tarihinde sona ermiştir. Yargı yetkisi yer bakımından Almanya ve Almanya’nın işgal ettiği topraklar ve açık denizler olarak belirtilmiştir, tarih olarak ise 1 Eylül 1939 ile 8 Ağustos 1945 tarihleri arasındaki süre baz alınmıştır. Barışa, insanlığa karşı suçlar ve savaş suçları kapsamında sanıklar yargılanmaya başlanmıştır (Şahin, 2010: 54-59).
3.2. Tokyo Mahkemesi
Japon imparatoru Hirohito’nun 15 Ağustos’ta müttefiklerin koşullarını kabul ederek müttefiklerin teslim koşullarını kabul etmiş ve 1 Ocak 1946’da ise “yarı tanrısal” konumundan vazgeçmiştir. Uzak Doğu Uluslararası Ceza Mahkemesi 3 Mayıs 1946’da yargılamalara başlamıştır ve mahkemede 11 farklı ülkeden 11 yargıç ve 12 savcı görev almıştır. Bir saldırı savaşı planlamak, çıkarmak ve uygulamak; Çin’e, ABD’ye, İngiliz Milliyetler Topluluğu’na, Hollanda’ya, Fransa’ya, SSCB’ye saldırgan bir şekilde savaşmak, insanlık dışı muamele, zulümleri önlememe gibi suçlamalar yöneltilmiştir. Yargılanan 25 kişinin 7’si ölüm, 16’sı müebbet, diğerleri de süreli hapis cezasına mahkûm edilirken imparator Hirohito yargılanmamıştır (Parlak, 2015: 43-45).
4. Nürnberg ve Tokyo Arasındaki Benzerlikler ve Farklar
Nürnberg ve Tokyo mahkemeleri açısından ikisinin de ad hoc ve olağanüstü (ex post facto) mahkemeler olması benzerliklerinden biridir ayrıca her iki mahkemenin de askeri nitelikli olduğunu söylemek mümkündür. İnsancıl hukukun ihlalinin yargılanması, iki mahkemede de jürilerin bulunmaması, denetim muhakemesinin olmaması yenen tarafın yenilen tarafı yargılaması gibi benzerlikleri sayabiliriz. Farklarına gelecek olursak, Nürnberg’de dört hakim varken Tokyo’da on bir hakim vardı ve bu hakimlerin yedekleri mevcut değildi. Tokyo’da İngilizce ve Japonca dilleri kullanılırken Nürnberg dört farklı dil üzerinden ilerlemiştir. Nürnberg Mahkemesi uluslararası bir anlaşma ile kurulmuş fakat Tokyo mahkemeleri idari bir işlemle kurulmuştur. Tokyo mahkemeleri bu özelliği bakımından her ne kadar ulusal bir mahkeme olarak görünse de alınan kararlar bakımından uluslararası bir nitelik taşımaktadır (Parlak, 2015: 45-46).
4.1. Tokyo Mahkemesi’nin Hukuksal Statüsü
Tokyo Uzak Doğu Uluslararası Askeri Ceza Mahkemesi uluslararası alanda kurulan diğer Nürnberg, Ruanda ve Yugoslavya Mahkemeleri gibi ad hoc (özel) ve olağanüstü niteliğe sahiptir (Tezcan, 2020). Bu mahkemeler, kurulmadan önceki kuruluş statülerinde öngörülen ve belirlenmiş suç statülerini yargılanmak üzere kurulmuştur. Ek olarak, Tokyo Askeri Ceza Mahkemesi’nin yargılamasında, bireysel cezai sorumluluk ilkesinin benimsenmiş ve mahkeme kararları kesin şekilde uygulanmıştır. Ayrıca denetim muhakemesi yolu öngörülmemiştir. Mahkeme asli yargı yetkisine sahip olduğu için bu itibarla ulusal yargı mercilerin yerine geçerek yargılama yapmıştır (Tezcan, Erdem ve Önok, 2021).
Tokyo Askeri Mahkemesi’nin Nürnberg Mahkemesi gibi objektif adaleti sağlama görevi bulunmamaktadır çünkü savaş sırasında tüm işlenen suçlar değil yalnızca mağlup devletlerin işledikleri suç yargıya taşınmıştır. Bazı yazarlarca, bu mahkemenin görünürdeki amacı adaleti sağlamak olarak yorumlansa da, karşıt görüş olarak, mağlup devletin yöneticilerinden ve üst düzey komutanlarından intikam almak olarak da yorumlanmıştır (TBMM Dergisi, 2013). Bu noktada mahkeme, tarafsız ve yenik devletlerden yargıç bulundurmaması ve mahkeme şartının yalnızca ABD tarafından hazırlanması, tarafsızlık ilkesine ve adil yargılanma hakkına gölge düşürdüğü sebebiyle eleştirilmiş, öğretide sık sık galiplerin adaleti olarak da anılmıştır. Nitekim, güçlünün güçsüz üzerinde kurduğu egemenliğin yansıması olarak da var olan Uzak Doğu Uluslararası Askeri Mahkemesi, uluslararası hukuk literatüründe en önemli hukuki güvencelerinden sayılan “suç ve cezada kanunilik” ve “doğal hakim” ilkelerini sekteye uğratarak geçmişe yönelik bir kanunlaştırma yaptığı açıktır. Kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesi gereği, bir kimsenin kanunun açıkça suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılması hakkaniyete ve hukukun güvenirliğine aykırı bir durum teşkil eder. Pozitif hukuk anlamında, suçun olması için kanunun cezalandırdığı bir fiilin varlığı şart olması, Tokyo Mahkemesi’nde Japon kuvvetlerine isnat edilen suçların, daha öncesinde uluslararası ceza hukuku tarafından tanımlanmamış olması bakımından tezatlık gösterdiği ortadadır. Tokyo Askeri Mahkemesinde yedi sanığın asılarak idam edilmesi, kazuistik norma dayanmadan yürütülen bir yargılamanın sonucu olarak tarihe geçmiştir.
Bir diğer sekteye uğratılan doğal hakim ilkesi, herkesin kanunla önceden kurulmuş bir mahkemenin, yetkili hakim önünde yargılanma hakkını ifade eder (Tezcan, 2021). Bu ilke uyarınca sadece belirli kişileri, belirli zaman aralığında yaptıkları fiilerden dolayı yargılamak ve mahkum etmek için kurulan olağanüstü mahkemeler, insan haklarını ve hukukun güvenirliğini tehlikeye düşürebilmektedir. Tüm bu eleştirilere istinaden Nürnberg Askeri Mahkemesi, savaşın planlanması ve başlatılmasının, esirlere ve sivillere kötü muamelenin hukuk dışı olduğunu, bahse konu eylemlerin cezalandırılması için tüm uluslarca haksız sayılmasının yeterli olduğunu savunmuştur (Şen, 2009: 21). Zira asıl hukuksuzluk mevcut suçları cezalandırmak değil, cezalandırmamak teşkil ederdi. Bu açıdan Tokyo Askeri Mahkemesi, geçmişe yönelik kanunlaştırma yaparak hukukun güvenirliğine zeval getirse de uluslararası alanda adaletin yansıması ile büyük bir adım atarak tarihe geçmiştir.
4.2. Mahkemenin Pozitif ve Doğal Hukuk Yanı
Yargılamanın öncesinde 2. Dünya savaşı sırasında, gerek Japonya’nın Çin politikası gerekse Almanların Yahudilere karşı getirdiği düzende ortak nokta doğal hukuk öğretisine kararlı şekilde karşı çıkmış olmalarıdır. Yahudi soykırımında, Üçüncü Reich hukukuna göre tümüyle yasal olması, Nürnberg Mahkemesi’ndeki yargılamaların, ahlaki şekilde, kazuistik yasalar olmaksızın doğal hukukun verdiği yetkiyle yapılmış olması pozitif hukukun zaafını yakalayan bir örnektir. Nazi hukuk sisteminde, yargının siyasi iktidarın güttüğü politikanın menfaatleriyle psişik karar vermesi, kuralların adalet içeriğinden yoksun olup olmamasına bakılmaksızın şeklen var olmanın, o kuralı hukuk kuralı yapmaya yeterli olmadığını gösterir. Bu noktada 2. Dünya savaşının yarattığı vahşet sonucu doğal hukukun söylemlerine ciddi derecede ihtiyaç duyulduğu gözlemlenmiştir. Tokyo Mahkemesini de içeren Nürnberg yargılamaları, hukuki pozitivizmin yetersizliğini gözler önüne seren en açık örneği olmuştur.
Yaşanan ağır insan hakları ihlalleri sonucunda, hukuk felsefesinin her dönem önemli bir konusu olmuş “doğal hukuk – pozif hukuk” ayrımda, 2. Dünya savaşı sonu ile beraber yeni bir perspektif “Radbruch Formülü” ile ortaya çıkmıştır. Alman hukuk profesörü ve siyaset adamı Gustav Radbruch tarafından bir makalede formüle edilen bu hukuk teorisinde doğal hukuk ve pozitif hukuk karşılaştırılmıştır. Radbruch bu makalesinde Pozitivizmin gerçekte keyfi ve suç içerikli yasalara karşı Alman hukukçuları savunmasız bıraktığını iddia etmiştir. Bu açıdan pozitivizmin, kendi öz gücüyle yasaların geçerliliğini temellendirme olanağına sahip olmadığını ileri sürmüştür. Radbruch, 2. Dünya Savaşından sonra adaletin ağırlıkta olduğu doğal hukukun unsurlarına doğru kaymış, öyle ki makalenin ilk cümlelerinde “Yasa yasadır maksimi hiçbir zaman sınırlamaya tabii olmamıştır” diyerek hukukun pozitivizmle olan probleminin altını çizmiştir. Bu noktada Radbruch Formülü, insan haklarına aykırılık arz eden uygulamalara karşı kanunilik ilkesinin ihlalini meşrulaştırırken bu meşruluğun savaş sonrası dönemin ürünü olan uluslararası metinlerde düzenlenmesine de ön ayak olmuştur (Balan, 2018). Doğal hukuk ile pozitif hukukun sentezlenmesinin ilk adımları Radbruch formülü ile görülmüş, hukuk felsefesinin en önemli tartışması olan bu alana yeni bir perspektif kazandırmıştır.
4.3. Nürnberg Yargılamaları, Uluslararası Hukuktaki Önemi ve Eleştiriler
Londra Antlaşması Nürnberg mahkemesinin temel dayanağını oluşturmuştur ve uluslararası hukuka kaynaklık etmiştir yani diğer uluslararası ad hoc mahkemelerinde Nürnberg mahkemesi örnek olarak alınmıştır. Ayrıca içtihata da kaynaklık etmiştir. Nürnberg mahkemesindeki adil yargılama, sanığın kendi dilinde yargılanması ve sanığa detaylı bilgi verilmesi gibi temel ilkeler uzun zamandır hayata geçirilemeyen uluslararası mahkemelerin hayata geçirilmesiyle birlikte temel ilkeleri olmuştur (Şahin, 2010: 51).
Nürnberg ve Tokyo Mahkemelerine getirilen ilk eleştiri doğal hakim ilkesine aykırı olması ve galip devletlerin zorlama yoluyla yenilen devletlere bu mahkemeleri deklare etmesi ve adaleti sağlama amacından ziyade bir dayatma söz konusudur. Savaş suçlarının sadece yenilen devletlere dayatılması, yenen devletlerin uyguladığı savaş suçlarının hiçe sayılması önemli bir eleştiri konusu olmuştur. İkinci büyük eleştiri ise ad hoc kapsamında kurulan bu mahkemelerin geriye dönük suçları yargılaması ve gıyabi yargılamalar yapmasıdır (ex post facto). Bu durum kanunilik ilkesine aykırı görülmüştür ve mahkemenin bu eleştiriye verdiği cevaplar tatmin edici olmamıştır (Parlak, 2015: 49-50).
Sonuç
Tarihsel süreç boyunca savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar devletlerarası ve uluslararası alanda işlenen suçlar olmuştur. Uluslararası Ceza Mahkemelerinin kurulduğu 20. Yüzyıla kadar devletler bu suçları önleme adına girişimlerde bulunsalar da “devletin egemenliği” ilkesi kapsamında bu çabalar kısıtlı kalmıştır. 19. Yüzyıldan itibaren I. Dünya Savaşı’ndan sonra Milletler Cemiyeti’nin kurulması, çeşitli anlaşmalarla yeni bir savaşın önlenmeye çalışılsa da uluslararası dönemin konjonktür, çeşitli güç dağılımları, ekonomik krizler bu çabaları olumsuz etkilemiştir ve II. Dünya Savaşı’nın çıkmasını engelleyememiştir.
İki Savaş arası dönemde tüm dünyada yükselen faşizm Japonya’yı da etkilemiş ve çevresindeki ülkelere karşı daha saldırgan bir politika gütmeye itmiştir. Emperyalist Japonya 1931-1945 yılları arasında 1868 devriminden sonra güçlenerek Asya Pasifik’teki sağlamış olduğu hakimiyetini bu bölgede insanlık ve savaş suçları işleyerek sürdürmeye çalışmıştır. Tabii bunda imparatorun yarı- tanrısal konumu da önemli bir etkendir.
İkinci Dünya Savaşı sırasında müttefik devletlerinin savaş suçlularını uluslararası bir mahkeme kurarak yargılama istekleri bulunmaktadır. Bunun için kamuoyundan gelen baskıyla da beraber müttefik devletler üç farklı hukuksal sistemi de birleştirerek ortak bir mahkeme kurarak suçluları yargılamışlardır, bu yargılamaların ilkleri olması bakımından Nürnberg ve Tokyo mahkemeleri önemli bir rol oynamaktadır. Bu mahkemeler literatürde hukuksal sitemde değişikliklere sebep olmuş ve diğer Ad Hoc mahkemelerinde ise kaynak olarak kullanılmışlardır.
Nürnberg ve Tokyo Mahkemelerine çeşitli hukuk görüşlerinden eleştiriler gelmiştir. Doğal hukuk ve pozitivist hukuk bazında çıkan bu tartışmalar, mahkemelerin ne kadar meşru olduğunu, yargılamaların ne derecede adil ve tutarlı olduğunu eleştirmiştir. Uluslararası Ceza Mahkemeleri beraberinde her ne kadar tartışmalar da getirse uluslararası hukuk ve toplum açısından önemli ilkelere sahiptir. Şüphesiz zamanla bu mahkemeler eleştiriler bazında kendilerini daha çok geliştireceklerdir ve söz konusu davalarda önemli roller oynayıp uluslararası vicdanı rahatlatacaklardır.
Ahsen Karakaya
Ayça Topaloğlu
Orkun Galip Günbey Somuncuoğlu
Uluslararası Hukuk Staj Programı
Kaynakça:
Balan, A. (2018). Orta yolcu bir formül olarak Radbruch formülü. Hacettepe HFD, 8(1), 69–94.
Bozkurt, M. (2010). Uluslararası ceza hukuku ilkeleri kapsamında ad hoc uluslararası ceza mahkemelerine yönelik eleştiriler ve uluslararası ceza mahkemesi. Güvenlik Stratejileri Dergisi, 6(11), 73-91.
Galvin, R. J. (2003). The case for Japanese truth commission covering World War II era Japanese war crimes. Tulane Journal of International and Comparative Law, 11, 59-116.
Kafala, T. (2009). What is a war crime. BBC News. Erişim Adresi: http://news.bbc.co.uk/2/hi/europe/1420133.stm
Karakehya, H. (2008). Uluslararası ceza mahkemesi ve uygulanabilir Hukuk. AÜHFD, 2, 133-163.
Margolin, J. (2006). Japanese crimes in Nanjing. 1937-38: A Reappraisal. French Centre for Research on Contemporary China, 63, 2-12.
Najmuldeen, A. (2020). II. Dünya savaşında Japonya’nın uyguladığı Asya katliamları. Sosyal ve Ekonomi Araştırma Dergisi, 191-201.
Orhan, Z. C. (2016). Nuremberg askeri ceza mahkemesi ile Tokyo uzak doğu uluslararası askeri mahkemesi üzerine inceleme. TC Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk Bülteni, 7, 17-18.
Parlak, T. M. (2015). Galiplerin adaleti Nürnberg ve Tokyo askeri ceza mahkemeleri. Anadolu Bil Meslek Yüksekokulu Dergisi, (37), 137-153.
Pazarcı, H. (2003). Uluslararası hukuk. Turhan kitabevi.
Rummel, R. J. (1997). Statistic of democide: Genocide and mass murder since 1900. Center for National Security Law.
Radbruch, G. (1946). Yasal haksızlık ve yasa üstü hukuk. (75-101). Erişim Adresi: https://hukukfelsefesivesosyolojisi.files.wordpress.com/2019/03/yasalhaksc4b1zlc4b1k-ve-yasa-c39cstc3bc-hukuk.pdf
Şahin, M. (2010). Nürnberg mahkemeleri üzerine bir inceleme. Aksaray Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 2(1), 49-61.
Şen, E. (2009). Uluslararası ceza mahkemesi. Seçkin Yayıncılık.
Tezcan, D., Erdem, M., Önok, R. (2021). Uluslararası ceza hukuku. Seçkin Yayıncılık.
United Nations. (t.y.). Crimes against humanity. Erişim Adresi: https://www.un.org/en/genocideprevention/crimes-against-humanity.shtml
United Nations. (t.y.). War crimes. Erişim Adresi: https://www.un.org/en/genocideprevention/warcrimes.shtml