Zorunlu Göçün Hukuksal Boyutu
OHAL Bölge Valilikleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 4. Maddesine dayanarak yapılan köy boşaltmalar hakkında dönemin Valileri, bu maddeye dayanarak kendi dönemlerinde köy boşaltma kararını uygulamadıklarını OHAL Valiliği arşivlerinde bu yetki kullanılarak boşaltılan köylerle ilgili hiçbir kayıt bulunamayacağını TBMM komisyonuna ifade etmişler.(6)
Gerçek olan şu ki köy boşaltmalar hukuksal dayanaktan yoksundur. Taraf olunan Cenevre Antlaşması’nın Ek 2. protokolü 1977’de nüfusun yeniden iskan edilmesini yerinden edilmesini yasakladığı için bu uygulama resmi bir politika olarak açıkça ilan edilmedi. (7)
Boşaltılan köylerden göç eden insanlar köylerini iradeleri dışında terk etmişler, aile hayatının ve konut dokunulmazlığının, mülkiyet hakkının, hak arama ve başvuru hakkının kısıtlanması ve ihlal edilmesi başta olmak üzere birçok hak ihlaline maruz kalmışlardır.
Olağanüstü Hal Bölge Valiliği ile ilgili 425 ve 430 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerin 7. ve 8. maddelerinde: “Olağanüstü Hal Bölge Valisi ve il valilerine tanınan yetkilerin kullanılması ile ilgili olarak dava açılamayacağı hükmü getirilmiştir. OHAL bölgesinde yapılan işlemlerin hukuka aykırılığını ileri sürerek yetkili ve görevliler hakkında cezai işlem yapılması yolu kapalıdır” denilmektedir.
Dolayısıyla zarar görenler zararlarını tespit ettirme ve hukuk çerçevesinde tazmin ettirmeye dönük hak arama hürriyetlerini kullanamamaktadırlar. Çeşitli gerekçelerle boşaltılan yerleşim birimlerinin sakinleri bu keyfi muamelelere karşı “fiili netice verecek şekilde” mahkemelere müracaat edememektedirler.
Hak arama özgürlüğüne getirilen bu kısıtlamaları anlamak açısından özellikle 1994-96 arasındaki köy boşaltmalarında hak ihlalleri nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yapılan başvuruları mahkemenin iç hukuk yollarını tüketme şartını gözetmeden kabul ettiğini belirtmekte fayda var.
Dışişleri Bakanlığının 28 Kasım 1997 tarihli yazısında bireysel başvuru hakkını tanındığı 1987 yılından bu yana Avrupa İnsan Hakları Komisyonu ile bunun bir üst organı olan Avrupa İnsan Hakları Divanına Türkiye aleyhine açılmış davaların başvuru sayısı toplam 1800 civarındadır. Başvuruların konulara göre dağılımı ise ilk iki sıralama şöyledir:
1- Güneydoğu Anadolu Bölgesine ilişkin köy yakma ve boşaltma: 358 başvuru
2- Güneydoğu Anadolu Bölgesinde işkence, faili meçhul kayıplar: 114 başvuru
Konuyu iç hukuk açısından ele aldığımızda ise Anayasa’nın ihlal edilen bazı maddeleri şunlardır:
– 17’inci maddesi; herkesin, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğunu
– 20’inci maddesi; herkesin, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğunu;
– 35’inci maddesi; herkesin mülkiyet ve miras haklarına sahip olduğunu, bu hakların ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabileceğini belirtmektedir.
– Temel hak ve hürriyetlerin korunması ile ilgili 40’ıncı maddesi; Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkesin, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkına sahip olduğunu…
Köy boşaltma, yakma ve zorunlu yerinden edilme konusuyla ilgili ihlal edilen Anayasa maddeleri ve dış hukuk açısından bağlı bulunulan uluslararası sözleşmelerin maddelerini ayrıntılı olarak yazmak istediğimde metini çok fazla ayrıntıya boğmuş olacağımı düşünerek hepsini almayacağım. Bu maddeleri merak edenler, Türkiye Büyük Millet Meclisi Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Boşaltılan Yerleşim Birimleri Nedeniyle Göç Eden Yurttaşlarımızın Sorunlarının Araştırılarak Alınması Gereken Tedbirlerin Tespit Edilmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu’nun hazırladığı raporun ‘Konunun Hukuksal ve İnsan Hakları Boyutu’ bölümüne bakabilirler.
Zorunlu Göçün İnsan Hakları Boyutu
İnsan Hakları Derneği’nce hazırlanan HABİTAT II raporunda konunun insan haklan ile ilgili boyutu hakkında şu ifadelere yer verilmiştir;
“Köyleri boşaltılacak olanlar belirli bir bölgede yaşayan ve etnik kökeni belli insanlardır. Köy boşaltma aynı zamanda bir inkar politikasıyla birlikte yürütülmektedir. Köylerin boşaltılması bir halka ait kültürel ve tarihi değerlerin de yok edilmesini, tahrip edilmesini beraberinde getirmiştir. Köy boşaltmalarını uygulayan OHAL valileri, OHAL Kanunu’nun kendilerine verdiği yetkiyi kullandıklarını hiç bir zaman açıklayamadılar. Bugüne değin köy boşaltmalar ile ilgili resmi açıklamalar hep “terör nedeniyle köylerini terk edenler” biçiminde oldu.(8)
Çağdaş hukuk devletlerinde görülmemesi gereken sistemli şekilde insanların doğdukları, yaşadıkları yerlerinden edilmesinin, zorunlu göçe maruz bırakılmasının hiçbir geçerli sebebi olamaz. Vatandaşlarının güvenliği, barınması, sağlığı, eğitimi ve eşit olarak haklardan yararlanmasından sorumlu olan bir sosyal devlet düzeninde insanlar bu haklardan mahrum bırakılarak yerlerinden yurtlarından uzaklaştırılamaz.
Prof. Doğu Ergil göçü bir erozyon olarak tanımlamakta ve eklemektedir: ”Hele zorunlu göç, fidanların koparılması veyahut da ekinin zamansız biçilmesi gibidir.”
Göç öncesi çatışmalı ortam, göç sırasındaki çaresizlik, bilinmeyen yerlere gitmek zorunda kalış ve göç sonrası gidilen yere entegre olmakta yaşanan tüm bu sorunlar, zorunlu göç mağdurlarını psikolojik baskı altında yaşamaya mahkum etmektedir.
Geldiğimiz süreçte 1984-99 arası köy yakma ve boşaltmalar, bölge halkını zorunlu göçe mecbur etmiş, bunun sonucunda ise yaşama, beslenme, barınma, çalışma, mülkiyet, sağlık, eğitim, dolaşım gibi temel insan hakları ihlal edilmiştir.
Çiğdem KAPAN
TUİÇ Organizasyondan Sorumlu Başkan Yardımcısı
Yıldız Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler 4. Sınıf Öğrencisi
Kaynakça:
(6) TBMM Komisyon Raporu
(7) Jongerden a.g.e
(8) İnsan Hakları Derneği Habitat II Rapor