“Zafer İlan Et ve Kaç”: ABD ve Afganistan’dan “Sorumluca” Çekilme Mantığı

ÖZET 

Bu yazıda Başkan Obama’nın açıkladığı Afganistan’dan asker çekme takviminin neden, şekil, risk ve sonuçlarını; bu ülkedeki genel güvenlik durumu, Taliban’ın seçenekleri, bölgesel dengeler, ABD iç siyasetindeki dalgalanmalar ve takvimler, ABD güvenlik kurumları içindeki metot tartışmaları ve nihayet Amerika’nın dünyadaki pozisyonu çerçevesinde tahlil etmeye çalışacağız.

Alıntılar

“Ya ABD’yi yeniden inşa edeceğiz, ya Afganistan’ı. İkisi birden olmaz”

“Komşu ülkelerin Afganistan’ın geleceği konusundaki endişeleri ABD’ninkinden de ciddidir.”

“Taliban pastanın yarısına razı olacak mı?”

ABD Afganistan’ı bırakıp gitmiyor. Sadece “ayak izini küçültüyor”

Obama “mükemmel” değil “iyi” tercihler yapan “mükemmel bir başkan”

ABD Başkanı Barack Obama 22 Haziran’da yaptığı konuşmada Afganistan’da El Kaide’nin artık ABD için önemli bir tehdit olmaktan çıktığı, kendisi göreve geldiğinde askeri inisiyatifi elinde tutan Taliban’ın püskürtüldüğü, bu örgütle Afgan Hükümeti’nin müzakere etme noktasına geldiği ve ulus-inşasının artık Amerika’nın içinde yapılması gerektiğini belirtmiştir.

Başka birçok Amerikalı siyasetçi ve yorumcu gibi Obama da Afganistan’ı imar etmenin artık mümkün, gerekli veya öncelikli olmadığını düşünüyor gibidir. Böylelikle muhteşem bir zafer değilse bile kabul edilebilir bir başarı ile geri çekilmenin hızlanması ihtimali belirmiştir. Bu yaklaşımın Amerikan halkının genelinde kabul gördüğü/göreceği söylenebilir. Ancak eğer seçimlere kadar olan dönemde El Kaide ABD hedeflerine Afganistan’da planlandığı düşünülen büyük bir eylem gerçekleştirirse şimdi azınlıkta gibi görünen John McCain gibi şahin politikacılar “acele ettin” diyerek bunu siyasi malzeme haline getirebilir. Ancak Cumhuriyetçi Parti de bile ağırlık merkezinin giderek çekilme yönünde kaydığı görülmektedir. Amerikan halkındaki sonu gelmez savaşlara yönelik “kolektif yorgunluk ve bıkkınlık” siyasi aktörlerin göz ardı edemeyeceği seviyeye gelmiştir.

ABD’nin Afganistan savaşı 10. yılını doldurmak üzeredir. Bu zaman zarfında ABD burada 1.500 civarında kayıp vermiş, 12 bin civarın Amerikan askeri yaralanmıştır. Savaşın ABD’ye şu ana kadar kabaca 400 milyar dolar civarında bir ekonomik maliyeti olmuştur. Obama bu yıl sonuna kadar 10 bin, önümüzdeki 14 ayda ise toplam 33 bin askeri ülkeden çekecektir. Obama 2009 Aralık’ındaki asker artırımı konuşmasında 2011 Temmuz’unda geri çekilmenin başlayacağı sözünü vermişti. Şimdi bu çekilme takvimiyle sözünü tutmuş olmaktadır. Bu durumda bile Afganistan’daki asker sayısı Obama’nın göreve geldiğindeki sayıdan fazla olmaya devam edecektir. Çekilmeyle ilgili bazı teknik konular zaman içinde muhtemelen sahadaki komutanlar tarafından belirlenecektir: Bazı birlikler bütün bütün mü çekilecek, yoksa çok sayıda birlikte “seyreltme” mi yapılacak? Muharip askerler mi çekilecek, yoksa destek unsurlar mı?

Hatırlamak gerekirse, Başkan Obama seçilmeden önce askeri ağırlığı Irak’tan Taliban’ın mevzi kazandığı ve El Kaide liderliğinin olduğu Afganistan’a çekeceğini söylemiş, seçildikten kısa süre sonra bu ülkeye 17 bin civarında asker göndermişti. Daha sonra uzun bir iç analiz ve tartışma sürecinden sonra 2009 Aralık’ında West Point Askeri Akademisi’nde yaptığı konuşma ile beraber Afganistan’a 35 bin ilave asker daha göndermişti. Obama ayrıca Pakistan içindeki insansız uçak, özel birlikler ve istihbarat operasyonlarını arttımıştı. Aradan geçen dönemde ABD askeri insiyatifi önemli ölçüde geri aldı. Taliban güneydeki kalesi Kandahar dahil yerlerden çekilmek ya da yeraltına inmek zorunda kaldı. Ancak Afgan hükümeti ve güvenlik kuvvetlerindeki yetersizlikler nedeniyle askeri olarak temizlendiğini düşünen yerlerin çoğunda bunu siyasi ve ekonomik başarılar takip etmedi. Bu arada Taliban ile dolaylı ve son dönemlerde belki de doğrudan müzakereler gerçekleşti. Son olarak El Kaide lideri Bin Ladin’in Pakistan’da öldürülmesi ile beraber Amerikan halkı ve elitinde Afganistan’daki para ve insan kaybının gerekliliği üzerinde şüpheler artmıştır. ABD halkının % 56’sı Amerikan askerlerinin Afganistan’dan çekilmesini istemektedir.[1] ABD’nin içinde ise ekonomik konularda yaşanan sorunlar devam etmektedir. Yüzde 9 civarındaki işsizlik, bütçe açıkları ve giderek artan borç ülkede ciddi bir memnuniyetsizlik, kötümserlik ve hatta umutsuzluk yaratmaktadır. ABD’nin artık ürettiğinden fazla tüketmeye devam edemeyeceği anlaşılmış ve bütçe kesintileri ile vergi artırımlarının kaçınılmaz olduğu giderek daha geniş kesimlerce kabul görmeye başlamıştır.

Önümüzdeki dönemde Obama ile CIA Başkanlığına gelmek üzere olan ve Beyaz Saray tarafından siyasi ihtiraslar beslediğinden şüphelenilen General Petreaus arasındaki ilişki sancılı olabilir. Petreaus ABD ordusunun ayaklanmayla mücadele (“counter-insurgency”) doktrinini yazmıştı ve Irak’ta kısmen başarılı olan asker artırımı ve taktik değişikliği hamlesinin mimarıydı. Obama açıkladığı çekilme takvim ve asker sayılarıyla beraber Afganistan’daki generali Petreaus dahil askeri danışmanlarının telkinlerini kabul etmemiştir. 2009’da büyük ölçüde askerlerin taleplerini boyun eğdiği düşünülen ABD Başkanı’nın bu yeni tutumunda arada geçen zamanda a) tecrübe ve askeri konularda kendine güven kazanması, b) Bin Ladin’in yakalanması, c) Taliban’ın kısmen geriletilmesi, d) kısmen Cumhuriyetçiler dahil Kongre’de havanın değişmesi, e) Amerikan kamuoyunun bu savaştan bıkması ve f) Obama’nın önceliği ve kaynakları içeride ekonominin düzelmesine vermek istemesi etkili olmuştur.    

Obama ve danışmanları, geri çekilmeyi sınırlı ve yavaş yapmasını öneren askerlerin olaya askeri açıdan ve yerel ölçekte baktıklarını, kendisinin ise başkomutan olarak milli öncelikler, kıt ekonomik, askeri ve ekonomik kaynakların dağılımı, iç siyasi dengeler, kamuoyunun eğilimi ve ABD’nin uzun dönemli küresel pozisyonu açısından daha geniş ve uzun dönemli bir perspektiften karar vermek zorunda olduğunu düşünmektedir.

Afganistan’da büyük ve hızlı bir asker indirimine karşı olanların argümanları arasında şunlar yer almaktadır:

1) “Afganistan’ı bir kere terk ettik ve sonra bunun için büyük bir bedel ödedik, aynı hatayı yapmayalım,”

2) “Plan işliyor, ona zaman ver, başlamış bir işi yarım bırakma, ‘dere geçerken at değiştirme,’”

3) Afgan güvenlik güçlerinin henüz Taliban ile baş edecek durumda değil. Sayı, eğitim, disiplin, maliyet, güvenilirlik, teçhizat gibi konularda hala ciddi sorun ve eksiklikler var. Henüz “Afgan ordusu kimliği” tam yaratılamadı.ABD’nin çekilmeye başladığını gören Afgan askerleri kaçabilir veya disiplinini iyice kaybedebilir.”

4) “Dış politika ve güvenlik konularına kamuoyu yoklamaları ve seçim takvimlerine bakarak karar verilmez,”

5) “Çekilme sürecine girdiğimizi gören Taliban masaya gelmez, gelse bile pazarlığı yukarıdan açar ve zamanın kendi lehine olduğunu görerek bizi oyalar.”

6) “Nihai başarı kazanmadan çekilmek Amerika’nın yumuşak olduğu, ‘zora gelemediği,’ dirençle karşılaşınca ‘ilk fırsatta sıvıştığı’ algısı oluşturuyor. Bu gelecekteki inandırıcılığımıza zarar verir.”

7) “’Temizle, tut ve inşa et’ (“clear, hold and build”) stratejisinin ilk aşaması henüz yeni bitti, buralarda diğer aşamalar için de askere ihtiyaç var, hızlı ve büyük bir çekilmenin buralarda büyük emek ve maliyetle elde edilen güvenlik kazanımları tehlikeye atar,  

8) Coğrafi olarak güneyin Taliban’dan kurtarıldı ama önümüzdeki dönemde kritik olan doğudaki Pakistan sınırına yakın bölgelere yönelinmesi gerek. Fakat bu sırada güneyin güvenliğini korumak için asker gerek. Büyük ve hızlı bir çekilme bunu zorlaştırır[2].   

Hızlı ve büyük sayıda asker çekilmesini savunanlar ise şu noktaları vurgulamıştır:

1) “Afganistan’da çok az sayıda – CIA eski Başkanı Panetta’nın tahminine göre 100-  El Kaide militanı kaldı. Bu kadar az sayıda militan için ülkede 100 bin asker tutmak ve yılda 120 milyar dolar harcamak kabul edilemez. Kaldı ki, bu az sayıda militan Yemen ve Somali gibi  başka ülkelere de gidebilir. Oraları da büyük ordularla işgal mi edelim? Bunun sonu olmaz. Ayrıca şu anda en büyük El Kaide sığınağı Pakistan’dır. Onu ne yapacağız?”

2) “Bin Ladin’in öldürülmesi örgüte büyük bir psikolojik ve moral darbe vurdu. Bin Ladin sonrasında örgütte liderlik mücadelesi yaşanabilir. Zaten Arap Baharı örgütün etkisinin ve popüler desteğinin ne kadar sınırlı olduğunu gösterdi. Ayrıca Bin Ladin’in evinde ele geçirilen belgelerden sonra artık örgütle daha etkili mücadele edebilecek durumdayız. Bu da daha ekonomik, etkili ve daha az gürültü koparan terörle mücadele (“counter-terrorism”) çevresinde olmalıdır. Çok sayıda askerle, geniş alanlarda ve büyük nüfusları güvenlik altına alarak ve imar ederek kendi yanımıza çekmeyi planlayan ayaklanmayla mücadele stratejisi (“counter-insurgency”) çok pahalı, maliyetli, meşakkatli ve dolayısıyla artık Afganistan için lüks bir yöntemdir. “ 

3) “Amerika’nın altyapısı acil ve büyük bir hamleyle yenilenmeye ihtiyaç duyarken başta Çin olmak üzere dünyadan borç aldığımız parayı Afganistan’da altyapı kurmak için harcayamayız. Amerika’da işsizlere iş eğitimi vermek ve onlara istihdam yaratmak gerekirken paraları eski Talibanlılara meslek öğretmek için harcayamayız. Ya Amerika’yı yeniden inşa edeceğiz, ya Afganistan ve benzeri yerleri. İkisini bir yapamayız. 

4) “Afganistan’daki durumun mutlak askeri bir çözümü yoktur. Siyasi olarak Taliban’la masaya oturulmalı. Taliban sisteme entegre edilmeli. Bu arada zorlu, uzun, dalgalı bir müzakere süreci olabilir. Vietnam’da pazarlıklar böyle olmuştu. Sonunda başarılı olunacağının garantisi yok ama başka seçenek de yok. “

5) “Biz burada kaldıkça Afganlılar ‘nasıl olsa Amerikalılar var’ diyerek kendileri sorumluluk almıyorlar. Irak’ta da aynısı olmuştu. Hem zaten sıradan Afganlıların çoğu bizi istemiyor. İşgalci görüntüsünü bir türlü değiştiremedik. Kimse işgal edilmek istemez.”

6) “Taliban’dan Hindistan, Rusya, İran ve Çin de tedirgin. Biz buradayken aslında onlarında güvenliği ve çıkarı için çalışmış ve kaynak harcamış oluyoruz. Onlarsa bize çok yardım etme ihtiyacı duymuyorlar. Ama çekileceğimiz belli olunca onlar da Amerika sonrası Afganistan’ın dizaynı, inşası ve istikrarında çıkarları olduğunu hatırlayacaklar[3]

7) “Kaldı ki, Afganistan’ı bırakıp gitmiyoruz. Sadece buradaki “ayak izimizi küçültüyoruz.” Afgan güvenlik güçlerini eğitmeye, desteklemeye devam edeceğiz. Anlaşabilirsek burada az sayıda bazı üslerimiz de kalabilir. Yukarıda belirtildiği gibi istihbarat, yerel ve bölgesel unsurlarla işbirliği, insansız uçaklarla nokta hedefleri vurma, özel kuvvetler operasyonları ile El Kaide ve gerekirse Taliban ile mücadeleye devam edeceğiz. Zaten en az 2014’e kadar buradayız. Nihai ve son güvenlik sorumluluğunu ancak o zaman Afgan güvenlik güçlerine teslim edeceğiz.“

Maliyet Analizi

ABD son on yılda Irak ve Afganistan’da 1.3 trilyon dolar harcamıştır. Bu rakama askerlerin uzun dönemli sağlık ve diğer benzeri sosyal güvenlik harcamaları dahil değildir. Yukarıdaki miktarın kabaca dörtte birinin Afganistan’da harcandığı söylenebilir. Bu harcamaların büyük kısmı personel harcamaları, sözleşmeli personel ve şirketlere yapılan harcamalar, silah ve mühimmat maliyeti, lojistik ve yakıt harcamalarıdır. 2002-2010 arasında ABD Afganistan’ın ekonomik ve sosyal gelişmesi için 19 milyar dolar harcamıştır. Bu önemsiz bir para değildir ama ABD’nin bu ülke için yaptığı toplam harcamanın yirmide birinden azdır. ABD ekonomik gelişme konusunda bazı başarılar da elde etmiştir: Şu anda ülkenin üçte ikisinin bir şekilde sağlık hizmetlerine ulaşması mümkün hale geldi, bu oran Taliban zamanında %yüzde 9 idi. Taliban döneminde 900 bin çocuk okula giderken şimdi bu sayı 7 milyona çıktı, ki bunların üçte biri de kız öğrencilerdir[4]. 

Ama ülkeye akıtılan paraların yine de büyük ölçüde yardım örgütü çalışanlarının maaş ve diğer harcamalarına gittiği, yardım örgütlerinin ülkenin sınırlı yetişmiş kaynağını kendilerine bağlayarak Afganistan’ın doğal ekonomik kalkınma ritmini bozduğu, bir bağımlılık kültürü oluşturduğu, israf ve yolsuzluğu körüklediği, Afgan hükümetinin prestij ve otoritesinin gelişmesine katkı yapmadığı, paraların birçok örnekte somut ve uzun dönemli sonuçları olan şeyler yerine kısa sürede sonuç almaya ve gösterişe harcandığı eleştirileri yapılmaktadır. Ayrıca ABD çekildiğinde ve sonrasında yardım kısıldığı ve kesildiğinde “yine birinci kareye dönülebileceği” endişeleri vardır. ABD Afgan ordusu için ise yılda 6-7 milyar dolar harcama yapmaktadır. Bu Afganistan ekonomisinin yarısına yakın,. Afganistan devlet bütçesinin iki katından fazladır. Dolayısıyla sürdürülebilir değildir. ABD çekildiğinde rakamlar düşse bile bu ordunun ekonomik olarak ayakta kalabileceğine dair şüpheler vardır 

Taliban ile müzakere

Taliban’a karşı kazanılan askeri başarıların önemli ama kısmi ve kırılgan olduğu söylenebilir. Taliban’ın birçok yerde dağılmadığı ama sadece “yeraltına indiği” tahmin edilmektedir. Örgütün Pakistan Taliban’ından manevra yapmaya ve uzlaşmaya daha açık olduğu söylenebilir. Ayrıca örgüt ABD askerleri çekilmeden masaya oturmayacağını söylemesine rağmen onun adına hareket eden bazılarının bunu şimdiden yaptıkları bilinmektedir. Örgütün ne kadar bir merkezi ve hiyerarşik yapıda olduğu açık değildir. Bazı bölge komutanları ABD ile görüşme dahil konularda kendileri inisiyatif alacak olabilirler. Ayrıca ABD kısmen ve tamamen çekildiğinde örgütün ideolojik ve idari disiplini koruması konusunda sorunlar yaşanabilir. Bazı Taliban mensupları düzenli ve “olaysız bir yerleşik hayata geçme konusunda daha istekli ve sabırsız olabilir.

Obama 22 Haziran konuşmasında Taliban’ın şiddeti ve El Kaide’yi reddetmesi dışında Afgan anayasasını da kabul etmesi şartını koştu. Bu sonuncusunu, eğer pazarlık için bir başlangıç pozisyonu değilse, gerçekçi olmayabilir. Taliban’ın şeriat, kadınlar ve eğitim konusundaki bazı pozisyonları ciddi şekilde sorunlu ve kabul edilemez olmakla beraber mevcut anayasayı kabullenmeyecektir. Taliban’ın ülkeyi ABD’nin ve belki de halkın önemli bir kesiminin tercih ettiğinden daha sert dini kurallarla yönetilmesini engellemek kolay olmayacaktır.

ABD, Taliban’ın son dönemde elde ettiği başarıları geri püskürtüp ana yolları ve büyük nüfus merkezlerini ele geçirdikten, örgütü zayıflattıktan ve Amerika’nın savaşma iradesi ve becerisini kanıtladıktan sonra bu örgütle pazarlığa oturmayı planlıyordu. Bunu kısmen başardığı iddia edilebilir. ABD önümüzdeki müzakere ve çekilme sürecinde de özellikle hava gücüyle Taliban’ı vurma yeteneğini koruyacaktır. Ülke yönetimine ortak olan Taliban şimdikinden farklı olarak görünür ve “adresi belli” hale geleceği için ABD’nin gerektiğinde onu “cezalandırması” kolaylaşacaktır. Bu da ABD’ye Taliban’ın aşırı hareketlerine karşı bir tür caydırıcı güç verecektir.

Bu noktada başka bir soru da Taliban’ın Afganistan’ın Peştuların çoğunlukta olduğu bazı bölgelerde hakim olmakla ülkenin genelinde iktidarı paylaşmak arasında tercih yapmak zorunda kalırsa hangisini seçeceğidir. Ülkenin Peştu olmayan unsurları Taliban ile ABD gözetiminde ve sonrasında ne tür bir siyasi birliktelik yaşayacakları da merak konusudur. Afganistan’ın yeniden bir iç savaş yaşaması, bölünmesi, büyük ölçüde Taliban kontrolüne girmesi, değişik şekillerde Pakistan ve belki komşuların direkt müdahalelerine uğraması gibi senaryolar henüz masadan kalkmış değildir. El Kaide’nin ise 11 Eylül’e öncesindeki benzer bir serbestiye sahip olmayacağını ama belki terör eylemleriyle milli uzlaşma sürecini baltalamaya çalışabileceği söylenebilir.  

Sonuç

Irak’tan sonra Afganistan’dan uzun ve dalgalı bir süreç sonunda da olsa çekilmenin Amerika’nın dünya politikaları ve bunların algılamaları üzerinde sonuçları olacaktır. ABD bir yandan yüklerinden kurtulmakta, içerideki sorunlara yoğunlaşmaya çalışmakta, öte yandan başta Çin olmak üzere yükselen güçleri eli daha serbest bir şekilde karşılama fırsatı yakalamaktadır. ABD’nin Irak’ı dünya enerji kaynaklarının kalbinde olmak için işgal ettiği düşünülmüş, Afganistan’a ise Çin, Pakistan, Rusya, İran ve Hindistan gibi önemli ülkelerin kalbinde bir yer tutmak ve buralardan geçecek boru hatlarını kontrol etmek ve şekillendirmek için geldiği çok iddia edilmişti. Irak’ın işgalinde petrolün önemli bir neden olduğunu düşünüyoruz. Ancak Afganistan için esas neden yukarıdaki değil, 11 Eylül’de ABD’yi vuran El Kaide’yi ve ona destek olan Taliban’ı vurmaksa bile, Afganistan’ın coğrafi konumu bazı Amerikalı askeri stratejistlerin iştahını gerçekten kabartmış olabilir. Ancak aradan geçen 10 yılda verilen kayıplar ve harcanan kaynaklar ile elde edilen askeri ve siyasi başarılar arasındaki uçurum “bu işlerin öyle kolay olmadığını” göstermiştir. ABD Afganistan’dan çekilme sürecine girmiş olmasına rağmen bu ülkede özel kuvvetler, istihbarat personeli, elektronik keşif ekipmanı ve acil durumlarda kullanılmak üzere depolanmış askeri teçhizat ve mühimmat dolu kalıcı üsler, ayrıcalıklı bir askeri ve siyasi konum sahibi olmayı hala arzulamakta ve Afgan Hükümeti ile bu durumu “kağıda geçirecek” stratejik bir anlaşma için müzakere etmektedir[5].

ABD ve Obama iç ve dış şartların zorlamasıyla Afganistan konusunda ideal değil ama gerekli olan bir çekilme sürecini başlatmıştır. Bu hala zor tercihlerle dolu, sancılı ve belki beklenenden oldukça uzun bir yol olabilir. ABD başlangıçta önüne koyduğu bazı amaçlara kısmen ulaşmış, bazılarının mümkün, diğerlerinin ise gerekli veya acil olmadığı sonucuna varmıştır. ABD için eldeki ekonomik, siyasi, askeri ve diplomatik kaynaklar sınırlı, dünyada yapılacak iş çoktur. Obama önüne gelen bilgi, analiz ve önerilerin ortasına yakın bir yol seçme konusunda oldukça istikrarlıdır. Bu son tercihiyle beraber bu kuralı belki biraz daha siyasi ve ekonomik mülahazalar yönünde esnetmiştir. Obama tarihe güvenlik konularında eldeki şartları değerlendirerek mükemmel değil iyi tercihler yapan “mükemmel bir başkan” olarak geçebilir. Darısı Filistinlilerin başına.

 

Şanlı Bahadır KOÇ

21.Yüzyıl Türkiye Enstitüsü

Kaynakça


[1] “Record Number Favors Removing U.S. Troops from Afghanistan,” Pew Research Center, 21 Hairan.

[2] Michael O’Hanlon, “The Campaign Plan in Afghanistan”, The National Interest, 16 Haziran 2011.

[3]Henry A. Kissinger, “How to Exit Afghanistan without Creating Wider Conflict”, Washington Post, 8 Haziran 2011.

[4] David Brooks, “Smart Power Setback”, New York Times, 21 Haziran 2011.

[5] Jason Burke, “Secret US and Afghanistan Talks Could See Troops Stay for Decades”, Guardian, 13 Haziran 2011

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Yapay Zeka Diplomasisi: AI Diplomasisinin Yükselen Çağı

The Emerging Age of AI Diplomacy To compete with China,...

Kolektif Kimlik Bağlamında Sosyal Bütünleşme: Gezi Parkı Olaylarından Bir Perspektif

Fazilet Bektaş Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Bu çalışma, uluslararası alan...

Teknolojinin İpek Yolu: Otoriterleşme ve Çin’den Dünyaya Uzanan Dijital Otoriteryanizm

Nazlı Derin Yolcu Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Dünyada geçmişten günümüze...

Arap Baharı ve Demokratikleşme: Tunus ve Mısır’da Sivil Toplumun Karşılaştırmalı Rolü

Ayça Özalp  Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Giriş Demokratikleşme ve sivil toplum...