Yunanistan, 6 Mayıs 2012’deki erken genel seçimlerden Altın Şafak ve SYRIZA sürpriziyle çıktı. Ancak yeni dönem, yeniden seçime gidilmesi kararıyla kapandı. Ne PASOK’un milli mutabakat hükümeti ne de Yeni Demokrasi Partisi’nin (Nea Dimokratia-YDP) geniş tabanlı hükümet teklifi kabul gördü. SYRIZA, yeni bir seçimle tek başına iktidara gelme ihtimalini deniyor. Nitekim 17 Haziran’da gerçekleştirilecek yeni erken seçimde Yunanistan iktidarının SYRIZA’ya teslim edilmesi mümkün görünüyor. Ancak bu aynı zamanda Yunanistan için uluslararası tüm kredi anlaşmalarının iptali, Euro bölgesinden çıkarak Drahmi’ye dönüş anlamına da geliyor. Dolayısıyla Yunanistan’ın iflasının ilanı da ihtimaller arasında.
Ekonomik krizin yarattığı toplumsal bunalım, Yunanistan parlamentosunu yeni partilere açarken, eski partileri ciddi oy kaybına uğrattı. Ancak “sandık aşırı sağ partilere yaradı” yorumlarına rağmen SYRIZA (% 16.78), PASOK’un da (%13.18) solunda yer alan bir parti. Nitekim Komünist parti KKE (%8.48) ve yine barajı aşabilenlerden Demokratik Sol (DİMAR) da (%6.11) siyasi partiler yelpazesinde merkezin epey solunda yer alan partiler. 6 Mayıs seçimlerinin birincisi YDP (%18.85) gibi faşist Altın Şafak (%6.97) ve Bağımsız Yunanlılar da (%10.60) yelpazenin sağında yer alıyor. Dolayısıyla seçimlerin lideri aslında sol partiler (toplamda yüzde 43). Ancak Yunanistan’da sol parti, “halkların kardeşliği” sloganlarının öncüsü ya da sosyal demokrasinin vazgeçilmezi anlamına gelmiyor. Yunanistan’daki bütün partiler aslında milliyetçilik yelpazesi üzerine açılmış, bir diğerine göre solda ya da sağda tanımlanan siyasi örgütlerdir. Ancak açıkçası Altın Şafak (Hrisi Avgi) gibi sağ ve milliyetçilik sınıflarına sokulması dahi hata olacak türden faşist bir parti, sandıktan sağ partilerin çıktığı yorumuna kısmi doğruluk sağlıyor. Yine de yabancılara/mültecilere bakış açısından diğerleri de sınırdışı etmek ve kurtulmak isterken Altın Şafak’ın en önemli farkı direk yakmak istemesi olabilir. Öte yandan Türkiye ile ilişkiler ya da Batı Trakya Türklerinin ülke içindeki hakları bakımından sağ parti YDP iktidarı ile sol parti PASOK iktidarı dönemlerinde önemli bir farklılık yaşanmadı; her ikisi de birbirilerinin bu alanlardaki projelerini sürdürdü. Yeni yükselen güç SYRIZA’nın şimdiki önceliği ekonomik kriz olmasına rağmen Türkiye ile ilişkiler anlamındaki politikalarına bakılırsa Ermeni iddialarının parlamentoda tanınması konularında zamanında yoğun çaba gösterdiği ve Kürt hakları meselesine de ağırlık verdiği görülür. Aynı şekilde Türkiye’nin AB’de yeri olmadığını ve AB Büyükelçisi’nin de Türkiye’de işi olmadığını savunmaktadır. Gerçi bunların SYRIZA’yı diğer Yunan partilerinden ayırdığını söylemek de mümkün değil…
Aristokrasi’nin Sonu
Eflatun’un siyasal yönetim biçimleri arasında ayrıcalıklı tuttuğu aristokrasi benzeri bir sistemin süregeldiği Yunanistan için 6 Mayıs sonrası, “yeni bir dönem” anlamına geliyor. Her biri, eski bir başbakanın akrabası başbakanlar ve siyasetçiler düzeni bir anlamda duraklamaya girecek. Gerçekten de ne YDP’nin Genel Başkanı Antonis Samaras’ın ne de PASOK’un Genel Başkanı Evangelos Venizelos’un isimleri kulağa yabancı geliyor. Ama artık sahnede yeni isimler olacak. Yunan halkının sandıkta en büyük cezayı PASOK’a kestiği de açık. Yüzdelik bazda PASOK, 4 Ekim 2009 seçimlerindeki yüzde 43.92 seviyesinden, yüzde 13.18’e düştü ancak alınan oylar arasındaki fark, uçurumun büyüklüğünü çok daha iyi anlatıyor. 2009 seçimlerinde 3.012.542 oy alan PASOK 6 Mayıs 2012’de sadece 833.529 kişiden destek görebildi. Ülkenin en önemli iki partisinden diğeri olan YDP de oylarını yarı yarıya kaybetti: 2009’da 2.295.719 (yüzde 33.47) oy almışken 6 Mayıs’ta 1.192.054 (yüzde 18.85) oy alabildi. Güçlü iktidarların kurulması mantığıyla birinci partiye artı 50 milletvekilliği daha veren Yunan seçim sisteminin tanıdığı avantajla bile parlamentoda ancak 108 sandalyeye ulaşabildi. 108 sandalye ise iktidarı tek başına kurmaya yetmiyor; 151 vekil gerekiyor.
Seçimlerin gerçek kazananı ise ikinci parti olan Radikal Sol Cephe- SYRIZA oldu ve bir önceki seçimde yüzde 4.60 olan oy oranını, yüzde 16.78’e çıkardı. Bu, 315.665 olan oyu 1.061.265’e yükseltme anlamına geliyor. Yunan seçim sistemi yüzde 18 oy alan YDP’ye 108 sandalye verirken; yüzde 16 oy alan SYRIZA’ya ise 52 sandalye veriyor. Yeniden seçime gitmenin SYRIZA için anlamı da bu nedenle yüksek. Öncelikle kamuoyu araştırmaları, hükümet kurma dönemindeki siyasetinin SYRIZA’nın oy oranını arttırdığını gösteriyor. Desteğinin yüzde 5-6 oranında artması ve birinci parti olmanın getirdiği artı avantajlarla SYRIZA’nın tek başına iktidara gelmesi söz konusu olabilecektir. Nitekim PASOK’un oylarının düşmeye devam ettiği de kamuoyu araştırmalarına yansıyor. Sol oyların kayacağı yer yine sol bir parti olacaktır diye düşünülebilir ancak SYRIZA’nın yükselişinin nedeni sadece PASOK’un sandıkta cezalandırılması değil. SYRIZA, PASOK ve YDP gibi sistemin yerleşik ve güçlü partilerinin tüm politikalarını oya sunmuştu. Hükümet arayışları döneminde de önceliği tüm memorandumların iptaline vermesi, halk desteğini arttırdı.
Maliyeti
Ekonomik krizin sebebi, zaten tek para biriminin yaratacağı sorunlara hazır olmayan Yunanistan’da yıllarca YDP ve PASOK iktidarlarınca hatalı ekonomi politikaları uygulanmasıdır. 1996-2004 döneminde sorunların zemininin hazırlandığı söylenebilir. İktidarda PASOK vardı; Başbakan Kostas Simitis’ti; yapılan neoliberal politikaların önünün açılmasıydı. Smitis dönemi, Yunanistan’ın dış politikadaki uzlaşmaz imajının değiştiği, komşularıyla ilişkilerinde ambargo ve sert politikalar uygulamak yerine sorunları ekonomik bağımlılık yaratarak ve uzun vadeli hedeflerle çözme politikalarının devreye sokulduğu dönem olarak özetlenebilir. Ancak bu dönem, parti ve hükümet üyelerinin Alman Siemens firması ile karıştığı 1997’deki rüşvet olayları ve 2001’de bakanlara görev sürelerindeki suçlardan dolayı dokunulmazlık kazandıran kanunun çıkarılması ile de hatırlanır. 19 Haziran 2000’de Yunanistan kriterleri karşılamaktan çok uzak olduğu bilinse de maniple edilmiş temel bütçe istatistikleriyle Avrupa ekonomik ve para birliğine kabul edildi ve Atina da 2004 Yaz Olimpiyat Oyunları için ev sahibi şehir seçildi. 2004’te iktidara gelen YDP döneminde de borçlanmanın, bütçe açığının ve mali göstergelerin “olduğundan farklı gösterilmesi” konusunda bir ivme yaşandı. Üstelik Olimpiyat oyunlarının hazırlıkları da borç krizini körükleyen bir maliyetle sonuçlandı ve bu kamuya yüklendi. Kostas Karamanlis 2004’te yüzde 7,9’la devraldığı bütçe açığını 2009’da yüzde 12,7 ile teslim etti. Her iki parti döneminde de ülkenin siyasi-ekonomik ve medya elitleri Yunan ekonomisinin sorunlarını başarıyla gizledi. 2009’da PASOK’la birlikte iktidara gelen Yorgo Papandreu ise mali açıdan bitmiş bir ülke devraldığını ilk günden açıklamış, aldığı tedbirler ise krizi öteleyememişti.
Yeni Seçimler, Yeni Vizyon
Yunanistan’da yaşanan sadece ekonomik krizin artık patlaması değil, aynı zamanda bir siyasi geleneğin iflasıdır. Yunanistan’da yolsuzluk, ekonomik güvensizlik, rüşvet, gelir adaletsizliği, vergi kaçakçılığı, kaynakların partizanca kullanımını sona erdirerek planlı ve sistematik bir ulusal kalkınma stratejisi belirleyecek yeni bir nefese ihtiyaç duyuluyor. Bu nedenle de geleneksel politikalardan ve siyasetçilerden bıkmış, kızgın ve hayal kırıklığına uğramış Yunan halkının bu iki partinin siyasi tekeline daha fazla izin vermeyeceği bekleniyordu. Üçüncü bir partinin sandıktan güçlü bir çıkış yapacağına da kesin gözüyle bakılıyordu. Bu anlamda YDP’nin beklenenden fazla oy aldığı da söylenebilir. Şubat ayı anketlerinde desteği yüzde 30 civarında çıkan YDP’nin oyları, memorandum karşıtı oy kullandığı için partiden ihraç edilen Panos Kammenos’un kurduğu Bağımsız Yunanlılar (Aneksartiti Ellines) partisine gitmiş görünüyor. İlk kez seçime giren ve halka “Özgür Yunanistan”ı ya da Almanya Başbakanı Angela Merkel’i seçme daveti yapan Bağımsız Yunanlılar Partisi, yüzde 10’luk oy oranıyla iyi bir başlangıç yaptı. Hem Bağımsız Yunanlılar’ın hem de SYRIZA’nın çıkışları, AB ve IMF ile imzalanan kredi anlaşmalarının iptali üzerinde durmalarına bağlanabilir. Nitekim son yardım paketinin koşullarından biri yapısal reformları denetlemek üzere Almanya’dan gönderilecek teknik bir ekibin Yunanistan’ı takibe almasıydı. Seçim sonuçları da bunu egemenliğin tamamen sınırlandırılması olarak yorumlayan partilerin kazandığını gösteriyor. Bu da yeni seçimler için AB-IMF-ECB Troykasının 239 milyar Euro’luk iki kurtarma kredisinin şartı olan tasarruf tedbirlerine karşı çıkan partilerin şansının daha da yükseleceği öngörüsünü doğuruyor. SYRIZA da buna oynuyor.
Hükümet görüşmelerinin başarısızlıkla sonuçlanmasında da temel etken kredi anlaşmalarına mutabık kalmak ya da bunları reddetmek ikilemiydi. SYRIZA bu anlamda sistemi tıkadı çünkü memorandumda imzası olan partilerle koalisyon kurmayacağını açıkladı. YDP ve PASOK’un sandalye sayısı ise 149’da kalıyor ve kendilerine destek verecek üçüncü bir parti bulamıyorlar, zaten gerçek anlamda koalisyon kuracak ortaklıkları da bulunmuyor. KKE görüşmelere katılmıyor, Altın Şafak ise görüşme talebi dahi alamıyor. Demokratik Sol Parti ise krizi çözebilecek sandalye sayısına (19) sahip ancak SYRIZA’nın içinde olmadığı bir koalisyona girmeyi reddediyor. YDP ve PASOK tasarruf tedbirlerinin kabul edilmesi görüşünü savunarak zaman kazanmayı planlarken SYRIZA, Demokratik Sol, Bağımsız Yunanlılar ise Euro bölgesinden çıkmadan kredi anlaşmalarını yeniden müzakere etmeyi savunuyor ve koşulları esnetmeyi planlıyor. Seçim öncesi son toplantıdan ise geniş tabanlı bir hükümet ya da teknokrat hükümeti kararı çıkarılamadı. 17 Haziran’da yapılacak seçimlerde PASOK ve YDP’nin oylarının SYRIZA ve Bağımsız Yunanlılar lehine biraz daha erimesi ihtimali yüksek. SYRIZA birinci parti olarak çıkarsa bunu halkın kredi anlaşmalarının yırtılıp atılması kararı olarak algılayacaktır. Sonuç, AB’den gelen memoranduma saygılı bir hükümet kurulmaması ve anlaşmadaki hususların uygulanmaması durumunda finansmanın kesileceği açıklamaları ile birlikte değerlendirildiğinde, Yunanistan’ın bu kez siyasi bir krize doğru koştuğu anlaşılmaktadır. Üstelik SYRIZA’nın AB’den gelecek yardımın yerine koyabileceği bir projesi dahi bulunmadığına göre halk sandıkta kaos ve ipleri yine Almanya’nın eline bırakmak seçeneğini oylayacaktır. Halk kitlesel işsizlik, azalan ücretler, yoksulluk, suç, ekonomik güvensizlik ve korkudan kaçarken doluya yakalanma riskiyle karşı karşıya. Kesin olan ise Başbakanlığa atanan eski Danıştay Başkanı Panayoris Pikrammenos başkanlığındaki geçici hükümet döneminde yeni bir maaş kesintisi, özelleştirme ya da vergilendirme kararının alınamayacak olduğudur.
Gözde KILIÇ YAŞIN
21.YY Türkiye Enstitüsü
Kıbrıs ve Balkan Uzmanı
Kaynak: 21.YY Türkiye Enstitüsü