TUİÇ BALKAM Araştırmacısı olarak, tamamen tatil amacıyla rotamı çevirdiğim Atina’nın benim için müthiş bir kazanım olacağını tahmin etmiyordum doğrusu! Birazdan okuyacaklarınız, tatil anılarıyla başlayan, seyahat blogu edasıyla ilerleyen ve politik analizlerle son bulan bir yazı olacak. Şimdiden keyifli okumalar dilerim.
Batı Trakya’dan başlayan iki kişilik yolculuğumuzun esas amacı kültürel bir gezi gerçekleştirmekti. Antik Yunan felsefesinin, demokrasisinin doğuşunun gerçekleştiği toprakları görecektik. Xanthi’den (İskeçe) trenle başlayan yolculuğumuz 12 saat sonra Atina’da son buldu. Yolculuk boyunca gözlemlerimizle derinleşen, derinleştikçe koyulaşan sohbetlerimiz oldu. Antik Yunan Tarihinden mübadeleye kadar her şey sohbetimize argüman oldu. Her istasyonda ayrı bir konuyu ele alıyorduk. Özellikle Selanik’e 40 kilometre olan Kilkis’e geldiğimizde aile köklerimin buraya dayandığı gerekçesi ile başlattığımız sohbetle Antik Yunan Tarihi konusunu bir süreliğine kapatmış bulunuyorduk. Burada hala Türklerden kalma yapıların kaldığını öğrendiğimde ise bir çocuk gibi sevinmem neyin nesiydi bilmiyorum ama yüreğim kanat çırpar oldu bir anda. Belki içlerinden biri dedemin çocukluğunun geçtiği ev olabilir miydi? Kim bilir… Selanik’ten göç edenlerin birçoğu Edirne, İstanbul, Tekirdağ, Kırklareli, Bursa, Çanakkale, Balıkesir ve İzmir gibi bölgeleri yerleşim alanı olarak tercih etmişlerdi. Somut ve soyut nedeni bariz belli; Trakya’nın sınırlarına, topraklarına, yurtlarına yakın olması! Tabi bir de seçme şansı olmayan mübadiller vardı onları unutmak olmazdı. Onlar da Rum azınlığın ayrıldıkları yerlerde boşalan yerlere geçmişlerdi. Buralar; Adana, Bilecik, Kocaeli, Manisa, Mersin, Samsun gibi iskân yerleriydi. 93 Harbinden sonra Balkanlar’dan Anadolu’ya sürekli olmakla birlikte aralıklı olarak da göçler yaşanmıştır. Sayın Yıldırım Ağanoğlu’nun da dediği gibi göç “Balkanların Makûs Talihi”.Rumeli biten yapbozunun tek kayıp parçası çoğumuzun yüreğinde. Selanik’e vardığımızda Atina’ya tam olarak altı saatimiz kalmıştı. Yolculuğun ilerleyen bölümlerinde havanın da kararmasıyla ile biraz kestirdik. Atina’ya geldiğimizde Selanik’te yoğun olarak karşılaştığımız Türk izlerinden eser yoktu tabi Akropolis’in eteklerinde bulunan iki Osmanlı Camisi hariç. Bu camiler de müze olarak kullanılmaktaydı ve ibadete açık değillerdi. Camilerin adları Fethiye ve Tzistarakis. (Mustafa Ağa Camii) Akropolis’in büyüsüne kapılan ben buranın şehrin ilk yerleşim yeri olmasının mantıksal tutarlılığını sorguluyordum. İlk yerleşim yeri olması mantıklıydı; çünkü en yüksek yerlerden biriydi zaten daha sonradan akropolisin kelime anlamının en yüksek nokta olduğunu öğrendim. Düşmanın gelişi, ilerleyişi buradan rahatlıkla gözükebilirdi. Ayrıca Akropolis doğrudan demokrasi uygulayan Antik Yunan’a yetebilecek genişliğe sahipti ki çok önemlidir burada düzenlenilen halk toplantıları ile vatandaşlık, demokrasi, tartışma gibi kavramlar gelişme fırsatı bulmuştur. Kent yüzyıllar boyunca çeşitli fırtınalı savaşlar görmüş ve değişik milletlerin hâkimiyetine geçmiştir. 1456’da ise Bizans yönetiminden Osmanlı yönetimine geçmiştir yani Atina’nın en güzel noktasında Akropolis’te Osmanlı sancağı dalgalanmıştır.
Atina’da üç büyük meydan vardır. Bunlar; Syntagma Meydanı, Omonia Meydanı ve Monastiraki Meydanı’dır. Syntagma Meydanı, parlamento binasının yer aldığı meydandır. Meçhul asker anıtı bu meydanda yer alır. Efsun askerler meçhul askerlerin mezarlarını beklerler. Evzonların (efsun askerler) nöbet değişimi ise turistler için adeta görsel şölen niteliğindedir. Bir söylentiye göre evzonların eteğindeki 400 pile şehrin 400 yıl Osmanlı egemenliğinde kalışını simgelemektedir. Ayrıca meydanın siyasi yönü itibarıyla tüm siyasi olaylar, gösteriler bu meydanda gerçekleşmektedir. Örnek olarak: 7 Aralık 2008’de Alexandros Grigoropoulos’un polis kurşunu ile ölümü Atina’yı birbirine katmıştır. Alexis’in ölümünden sonra yaşanan tüm olaylar Syntagma Meydanında gelişmiştir. Syntagma’nın kelime anlamı da anayasadır. Omonia Meydanı ise son dönemlerde daha çok göçmenlerin yani “ötekilerin” buluştuğu yerdir ve her daim kalabalıktır. Burada Atina Belediye Binası bulunmaktadır. Omonia’nın Yunanca kelime anlamı ise birliktir. Son olarak Monastiraki Meydanı ise hediyelik eşya dükkânlarının yoğun bulunduğu, Akropolis ve Parthenon manzaralı restoran ve kafeleri ile ünlüdür. Monastiraki meydanının ortasında bir manastırcık bulunur ve bu sebepten meydan adını buradan almaktadır. Mustafa Ağa Camii ve Antik Roma Pazarının bir bölümü de buradadır. Bu arada Omonia ve Syntagma Meydanları arasında görülmeye değer üç güzel bina mevcuttur. Bunlar; Ulusal Kütüphane (ki burada Hipokrat’ın heykeli bulunmaktadır), Atina Üniversitesi ve Yunan Akademisi’dir. Bu eski akademide de Athena ve Apollon’un dışında akademinin giriş bölümünde Hoca Sokrates ve Öğrenci Platon yer alır. Sokrates’in öğrencisi olan Platon İ.Ö. 4. yüzyılda bu akademiyi kurmuştur. Bilim ve batı felsefesinin temellerinin büyük bir çoğunluğu burada atılmıştır. Akademi girişinde Platon’un “Geometri bilmeyen giremez.” sözü yazılıdır. Bir başka antik dönem eseri olan Panathinaiko Stadyumu ise İ.Ö. 330-329 yılları arasında Panathenaia oyunları için yapılmıştır. 1896 yılında yeniden düzenlenerek ilk modern olimpiyatlara ev sahipliği yapmıştır. Stadyum hala çok iyi durumda ve oturulacak yerlerde kullanılan mermerleri de oldukça güzel.
Atina gerçekten göz alıcı… 2013 yılında yapılan nüfus sayımına göre Yunanistan’ın toplam resmi nüfusu 11 milyonu biraz geçmektedir. İstanbul’un toplam nüfusundan birkaç milyon eksiği var sevgili komşumuzun. Yunan nüfusunun %7’ye yakın bir kısmı da Atina’da bulunmakta. Yine bizim orada bulunduğumuz dönemde biz tatilin tadını çıkartırken bu güzel komşu ülkemizin kalbi bir anda karıştı. Aslında bir anda demek yersiz olacak çünkü Yunanistan bunun sinyallerini çok önceden vermişti. Ülkede 2009 yılından beri yaşanan ve aralıklarla süren bir ekonomik kriz söz konusu. Kriz gündelik hayatta da oldukça kendini göstermekte. Fakat bu kriz son günlerde adından daha sık bahsettirir olmuş ve Haziran 2015 itibarıyla dünya gündemini ilk sıradan işgal etmiştir. Avrupa Birliği ve IMF tarafından kıskaca alınan Yunanistan dönmemize iki gün kala benim için mükemmel bir deneyim olan krize ev sahipliği yaptı. Gece geç saatlerde kaldığımız öğrenci yurdunun televizyonundan bir grup protestocunun Politehnio’ya doğru yürüyüşe geçtiği haberlerini aldık. Alexis Tsipras, ülkedeki kaos durumunun aşılacağına ve Yunanistan’ın bu borç batağından kurtarılacağına dair iyimser bir tablo çiziyordu. Bir kurtarma paketi-kemer sıkma referandumuna gidileceğini söylüyor ve halkın kaderini kendilerinin belirlemesini istiyordu. Bu demeçleri de Yunanistan’ın entelektüel kesimi çeşitli kanallarda yorumluyordu. Gece geç saatlere dek açıklamalar, yorumlar birbiri ardına sıralandı ve en sonunda halkın kafası karıştı. Yunanistan karmakarışık bir güne uyandı. Ertesi gün Atina sokaklarının nabzını tuttuğumuzda gördüğümüz tablo karşısında biz de şaşırdık. Halkta bir panik durumu hakimdi. Bankaların önü insan kaynıyordu. Sabahın erken saatlerinden itibaren başlayan ATM kuyrukları bitmek bilmiyordu. Yunan halkı telaşlanmıştı! Öğlene doğru ise durum daha da vahimleşti. Bazı bankaların camlarında “Para Yok”, “Para bitmiştir.” yazılarına rastladık, yaklaşan tehlike hissediliyordu. Yunanistan’a kötü bir şaka yapılıyor olmalıydı! Akşam olduğunda ise haberlerde durumun vahametini koruduğunu gördük. Haberlerde geçenler şöyleydi; petrol istasyonlarında uzun benzin kuyrukları oluştu, marketler talan edildi, bankalar kapalı olacak, bankaların ne zaman açılacağı belli değil, günlük nakit çekme miktarı 60 Euro olacak şeklindeydi. Tabi tüm bunlar Atina’da protesto yürüyüşlerinin başlamasını fitilledi. Başta sadece tepkiyi belli etmek için yapılan yürüyüşlerin yerini daha sonra gözaltılar, polis müdahaleleri, göz yaşartıcı gazların kullanımı aldı ve Atina bir anda yangın yerine döndü. Ülke iki zıt görüş arasında bölünmüştü. Evetçiler ve hayırcılar ülkenin geleceğini ellerinde tutuyorlardı. Her şey onlara bağlıydı. Hükümet bu iki ayrı görüşün taraftarlarına hayır çağrısında bulundu. Açıkça halktan hayır oyu vermesini isteyen Tsipras’ın karşısında evet cephesi hükümetin çağrısına uyulursa ülkenin Euro bölgesinden çıkarılma riskine dikkat çekti ve evetçilerin argümanları da bu oldu. Troyka’nın Yunanistan’dan talepte bulunduğu kemer sıkma önlemlerini referanduma götürme kararı parlamentoda 28 Haziran 2015’te onaylanmıştı. Bu sebepten siyasi partilerin referandum kampanyaları için sadece 1 haftaları vardı. 5 Temmuz 2015’te ülke için dönüm noktası niteliğine sahip referanduma gidilecekti. Evetçileri ve hayırcıları net bir şekilde ayırmak mümkün olamasa da merkez sağı destekleyen orta ve üst gelirlilerin evet oyu verecekleri beklendi. Sol ve sola yakın daha az gelirli kesimin, işçi sınıfının, gençlerin büyük bir çoğunluğunun, aşırı sağcı Altın Şafak taraftarlarının ‘‘Hayır’’ diyecekleri söylenebilirdi. Tabi bunların yanında kararsızlar da vardı. Çeşitli ‘‘Hayır’’ ve ‘‘Evet’’ tabloları oluşturuldu, birçok kamuoyu yoklaması yapıldı. Anketlerde çıkan sonuçlar Evet ile Hayır arasında çok az fark olacağı yönündeydi. Fakat 5 Temmuz akşamı tüm sandıkların açılması ile ortaya çıkan tablo herkesi şaşırttı. Yunan halkının %61’i ‘‘Hayır’’ demişti. Kimilerine göre Yunanistan AB’yi korkutmuş ve bir demokrasi zaferi kazanmıştı. Kimileri ise Yunanistan bundan böyle kendini doğrultamaz şeklinde düşünüyordu. Tabi bu süreçte istifalar birbirini kovaladı. Önce ana muhalefet lideri Samaras daha sonra da maliye bakanı Varoufakis koltuğunu devretti. İlerleyen günlerde de Varoufakis’in yardımcısının istifa haberlerini aldık. Kreditörlerle borcun yapılandırılması konusunda “anlaşma sağlamaktansa kolumu keserim daha iyi “ diyen Varoufakis’in %61’lik desteğe rağmen bakanlıktan ayrılması hem biraz sürpriz hem de beklenen bir gelişme olmuştu. 13 Temmuzda Euro bölgesindeki 19 ülkenin Yunanistan ile yaptığı toplantı sonunda yeni bir kurtarma planı konusunda uzlaşmaya varıldı fakat bu planın diğeriyle neredeyse aynı, şartlarının ise daha ağır olduğu gerçeği söz konusuydu. Bu gelişmelerle birlikte artık Yunan halkı kemerlerini daha çok sıkacak gibi. Paketin içeriğinde emeklilik sisteminin değişmesi, Yunanistan’a 50 milyar euroluk fon verilmesi fakat bu fondan elde edilen gelirin AB yönetimi denetimi altında olacağı, özelleştirme vurgusu, vergilerin artışı, sektörel düzenlemeler gibi konular yer almakta.
Günümüz itibarıyla komşumuz Yunanistan Euro bölgesinin demirbaşlarından olmaya devam etmektedir. Zaten birlik dışında yer alacağını tahayyül eden olmamıştı. Atina birlik için simgesel bir öneme sahiptir Atina eşittir demokrasidir. Atina’nın birlik dışına çıkarılması AB’de domino etkisi yaratabilirdi. Krizle boğuşan diğer birlik üyesi ülkelere örnek olabilirdi. Yunanistan’ın 20 Temmuz 2015’te ilk ödemesini yapmasıyla şimdilik sular biraz duruldu ama daha zor günlerin kapıda olduğunu da söylemek zor değil. Şimdi gelelim bana! Aklımda en çok yer eden haber başlıkları şunlar oldu: 1- Başbakan Alexis Tsipras, AB’ye “Herkese Schengen vizesi veririz.” diye gözdağı verdi. 2- Yunanistan’ın 4 günlük parası kaldı. Kuzey Yunanistan ve Adalarda esnaf Türk Lirası, Bulgar Levası da kabul etmeye başladı. 3- Parlamento içinde oylama, dışında çatışma. Atina karıştı!
Aslıhan Yarımbacak
TUİÇ BALKAM Asistanı