Kıbrıs’ta 1963’deki soykırımı ve 1974’teki Mutlu Barış Harekatı’nı yaşadığım için “İyi ki varsın Türkiye” cümlesini her zaman ve her ortamda söylerim…
Hele de dünya ekonomik bir kriz içindeyken, anavatan Türkiye’nin her koşulda yanımızda olması nedeni ile daha da güçlendi bu düşüncem.
Ama şimdi benden başka veya benim gibi düşünen Kıbrıslı Türklere ilaveten Yunanistan’da yaşayan birçok Yunanlı da bu sözleri söylüyor. Bu listeye bir önceki kabinede Yunanistan Maliye Bakanı olan ve şimdiki kabinede de Çevre, Enerji ve İklim Değişikliği Bakanı olan George Papaconstantinou’da dâhil.
İster inanın ister inanmayın.
Yunan basını böyle yazıyor.
Özellikle de Türkiye Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın, hem kriz hem de aşırı soğuklarla uğraşan Yunanistan Enerji Bakanı’nın ricası üzerine Yunanistan’a doğal gaz verilmesi için gaz vanalarının açılması talimatını vermesi, Yunanlıların akıllarına İkinci Dünya Savaşı’nda özellikle Alman işgalinden sonra önemli sıkıntılar yaşanırken başlayan “Büyük Açlık” döneminde Türkiye’nin koşulsuz ve karşılıksız olarak gıda yardımı yapmış olması gelmiş.
“Şimdi Türkiye gene yanımızda” diyor Yunanlılar.
Lukas Papadimos başkanlığındaki Yunan hükümeti ülkenin iflas etmemesi için her cephede mücadele verirken, özellikle çok güvendikleri ve üyesi oldukları Avrupa Birliği’nin Yunanistan’a 130 milyar Euro’luk ikinci kurtarma paketi anlaşmasına ‘yeşil ışık’ yakmak için mali taahhüt mektuplarına ilaveten bir de “Siyasi Teminat Mektubu” istemesi Yunanlıları çılgına çevirdi.
Eurogroup, geçen haftaki toplantısında Yunanistan’dan ikinci kurtarma paketi anlaşmasına uyacağına dair Yunan parlamentosunun onayını isterken, Yunanistan siyasetinde her zaman başrolü oynayan Pasok partisi ve başkanı Yorgo Papandreu’a ek olarak Yeni Demokrasi partisinden ve başkanı Andonis Samaras’tan da, erken seçim sonrasında işbaşına geldikleri vakit mevcut anlaşmaya uyacaklarına dair yazılı teminat istiyor.
AB’nin bu yaklaşımı benim aklıma Osmanlı dönemindeki “Düyun-u Umumiye’yi” yani 1872-1939 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu’nun ve onun küllerinden doğmuş olan Türkiye Cumhuriyeti’nin dış borçlarını denetleyen kurum olan “Düyun-u Umumiye-i Osmaniye Varidat-ı Muhassasa İdaresi”ni getirdi.
Düyun-u Umumiye, Osmanlı Devleti’nin ödeyemediği borçlarına karşılık Osmanlı’nın bütün vergi gelirlerini toplamak ve alacaklılara bırakmak yetkisini alarak Osmanlı Devleti’nin adeta kanını emmiş, siyasi iradeyi de eline alarak Osmanlı’yı uzun sayılacak bir dönem de yönetmişti.
Türkiye Cumhuriyeti, kurulunca bu “sömürge” anlaşmasını feshetti ve borçların tümünü üstlenerek taksit taksit 1954 yılına kadar ödedi ve bitirdi.
Şimdi Yunanlılar da aynı duruma düştüler.
İflas uçurumunun kenarında durmaya çalışan Yunanistan, şimdi “Çağdaş Düyun-u Umumiye” ile karşı karşıya. Yıllar ve devletler farklı ama uygulama aynı.
Yunanistan’ın iflas etmemesi için AB, yapacağı mali yardım için yenir yutulur tarafı olmayan koşullar koydu masaya, “ya kabul edersin ya da batarsın” diyerek.
Koşullar çok ağır.
AB dayattığı koşullarla Yunanistan’ı mali olarak yönetmek istiyor. İstihdamlara, maaşlara, kesintilere, gümrük ve vergi oranlarının arttırılması ile yatırımlara bu kurum karar verecek.
Hiçbir siyasinin müdahale yetkisi olmayacak.
Yunanistan’ın bütçesi Brüksel’de son şeklini alacak ve “sözde” Yunan hükümeti de koşulsuz olarak bu kararları uygulayacak.
Uygulamayı AB’nin tayin edeceği bir yetkili (komiser) denetleyecek.
Yunanistan’ın tüm gelirleri, alacaklılara kurallarına göre dağıtılacak. Bu görev ve yetki de AB’nin atayacağı komiserde yani günümüz Düyun-u Umumiye İdaresi’nde olacak.
Benim tanıdığım Yunanlı bunları kabul etmeyecek.
Ya kabul eder gözüküp, kâğıt üstünde sayılarla oynayarak bildiğini okuyacak,
Ya da Türkiye veya Türkiye gibi güçlü bir ülke ile daha sıkı bir işbirliği içine girmenin yollarını arayacak ve belli konularda konfederasyon benzeri bir işbirliği kurumu oluşturmak yoluna giderek AB’yi bir şekilde bypass edecek.
Prof. Dr. Ata ATUN