Arkaya dönüp baktığımda geride kalan günlerde ki büyük şokun etkilerini biraz olsun atlatmaya başladığımızı görüyorum. Gerçekten Türk Milleti ve tüm “Türkiye’li” hissedenler için yürek acıtan terör eylemlerinin bir kez daha yaşanmasına şahitlik ettik. Bir kez daha diyorum çünkü şehitler 1 olsalar da bizim, bir olarak 24 olsalar da bizimdir. Bu sebep ile 1<24 denklemine kesinlikle katılmıyorum. 24 Şehit için verdiğimiz tepkileri 1 şehidimizden sayısal derecesi 1 diyerek süreklilik arz etmeyenleri devamlılığa çağırıyorum. Hüzün aynı hüzün, acı aynı acı, anlık tepkilere müteakip sokaklarda ki tutumumuzu kendi içimizde mantıklı düşünerek öfkemize yenilmeden sürdürmeliyiz. Bizler kadar en az Amerika’da ki ve Avrupa’nın dört bir yanında ki Türklerde tepkilerini terörün finansörü ülkelere net bir şekilde göstermelidirler.
Bu yazıya böyle bir giriş yapmak istemezdim. Yapmayacaktım da lakin yazının konusu bu durum da değildi. Gilat Şalit ve Filistinli esirlerin takasını konu alan çözümleyici bir yazı tasarlarken bu menfur saldırı ile birlikte düşüncelerimi erteleyerek soğumayı beklediğimi belirtmek isterim. Soğumak lazımdı çünkü akıl tutulması yaşanan kaotik bir ortamda akl-ı selim düşünmenin zorluğunu hepimiz yaşadık. Fakat öfkenin, düşünce ve stratejinin önüne fazla geçmesine izin vermeden perdeyi milletçe aralama vaktimizin geldiğini bir kez daha görüyoruz.
Gelelim ana konumuz Gilat Şalit ve Filistinli esirlerin değişimine; Aslında az önce yukarıda ki paragrafta bahsettiğim gibi yazı değişmeden önce şöyle bir giriş yapmayı düşünüyordum: “Gilat Şalit İsrail için yeni bir Milat mı?” bu sorunun cevabını henüz bulabilmiş veya çözebilmiş değiliz evet Gilat Şalit serbest bırakıldı ama sorunun içi henüz dolmadı. Şalit gerçekten bölge için bir başlangıcın hareket noktası mı? Olacak barışa doğru yol alış mı? Olacak yoksa tarihin tozlu sayfalarında kaçırılan bir İsrailli askerin Filistinlilerden geri alınış öyküsünü mü oluşturacak? Bunları günümüzden bilmek tabi ki çok zor bunun akışına tarih karar verecektir elbette ki. Bizlerin temennisi ise dileriz ki Barışa doğru bir yol alınması yönündedir. Öyle ki Hamas ile İsrail’in belli noktalarda zorla da olsa, insan hayatı üzerinden bile olsa müşterek noktalarda buluşabilmesi insanlığın bittiği bir coğrafyada insanlık adına olumlu gelişmeler olarak göze çarpıyor. Gerçi İsrail hükümeti yıllardır ülkemizde de var olan bir benzer cümleye sahip tutumu ile 1 İsrail oğlu tüm dünyaya bedeldir düsturu ile hareket etmekten vazgeçmeyeceği de ortadadır. Diğerlerini yok sayan bu tutum ve davranışın İsrail için en büyük tehlikeyi oluşturduğunu hala çözememiş olmaları düşündürücüdür. Düşününüz ki 1 İsrailliye karşı 1000’den fazla Müslümanın geri alınışını bile bu noktada yorumlayabilmektedirler. Her şeye rağmen annelerin oğullarıyla gözyaşlarıyla kucaklaşması kayda değer bir görüntüydü fakat o annelerin gözyaşına sevinçten ortak olabilecek Anadolulu anaların aynı tarihte hüzün gözyaşlarıyla oğullarından ayrılması bir tevafuk muydu? Mavi Marmara baskını – İskenderun saldırısı, Gilat Şalit ile Filistinli esirlerin takası-Çukurca Saldırısı ve buna ek olarak Çukurca saldırısı ile Sivil Anayasa çalışmalarının başlama günün aynı güne denk gelmesi, elbette yorum sizlerin!
Öyleyse Şimon Perez Dünya’nın gözü önünde Türkiye’den özür dilemezken, Gilat Şalit konusunda çıkıp Erdoğan’a neden teşekkür ediyor. Bunu salt duygularla mı yapıyor acaba, yoksa bu teşekkürün arkasında başka hesaplar yatabiliyor mu? Bu teşekkür ile Erdoğan’ın Ortadoğu halkları arasında ki karizmasını “Bakın Erdoğan İsrail’e yardımcı oldu’’ şeklinde kullanabileceğini mi düşünüyor. Büyük Ortadoğu projesine eş başkanlık yaptığı konusundan dolayı Erdoğan’a kızgın olan bir kesim Arabın bunu kullanabileceği çok aşikârdır. Kanaatimce Perez işaret fişeğini Osmanlı karşıtı Arap Diplomatlar için atmış durumda. Eğer ki Mısır’da bu değişime destek vermeseydi Erdoğan’ı bölgede bekleyen tepki neydi şuan için bilemiyoruz. Muhtemelen Erdoğan’ın Mısır ziyaretinde konunun Mısırlılar ile müzakere edildiğini düşünüyorum. Bir yandan da şunu gözden kaçıramayız, Başbakan’ın: “Bizim İsrail halkıyla sorunumuz yok, İsrail Hükümeti ile sorunumuz var.” sözü. İşte Erdoğan’ın Gilat Şalit konusunda ki tavrı tam burada netleşiyor. Bu hareket kesinlikle Türkiye için bir iyi niyet göstergesidir. Türkiye bu tutumu ile ne yapmayı amaçlamaktadır bilemiyorum ama tahminimce, Libernian’ın aylar önce söylediği söz ile ilişki kurarak İsrail’in PKK üzerinde ki etkinliğini bir süreliğine durdurmak istemesi ve Heron olayını çözmek olabilir diye tahmin ediyorum. Diyebilirsiniz ki Recep Tayyip Erdoğan’ın tutumu çok uzun zamandır bu yöndeydi evet doğru aynen öyleydi ama günümüz konjonktürüne göre de bu tutumlar amaçlanmış olabilir.
Peki, Türkiye’nin varsayımdan hareket ederek ulaştığım bu amaçları için çalıştığını kabul ettiğimizde, Hamas ve Hamas nezdinde Filistinliler, Gilat Şalit takası ile neyi amaçlamış olabilirler. Bu cevap veremediğim bir sorudur. Esir değişimi ve elde edilen “başarılı” takası bir kenara bırakırsak, gizli bir gündem olup olmadığını bilememekteyiz. Eğer Şalit Müslüman olmuş ise söylentiler doğruysa ve Şalit’in uzun süredir Hamas’ın elinde olduğu düşünüldüğünde olmaz olmaz diyemediğimizden bu olası durum İsrail’e atılan büyük bir gol olabilir. İsrail bunu açıklar mı bilinmez ama Hamas’dan da böyle bir açıklama gelmemesi şuanlık bizi acabalarda bırakıyor. Dikkatimi çekense tam bu noktada Gilat Şalit’e İsrail topraklarına ayak basar basmaz asker üniformasının hemen giydirmeleri oldu. Bu durumda İsrail’in Şalit’i tamamen insani değerler için mi kurtardığı yoksa İsrail’li bir askerin düşman elinde olması dolayısıyla karizmasını toplama çabası olarak mı bu kadar uğraşarak geri aldığı noktasında düşündürücü ve şüpheci bir tutum sergiliyorum.
Son olarak yazının başına tekrar dönüyorum. Yaşanan süreç hakkında şahsım adına oluşturduğum analizi sizlere aktarmak istiyorum. 24 askerimizin şehit olduğu terörist eylemin müsebbibi olarak Suriye’yi işret eden Başbakanımıza kısmen katılmak ile beraber, Suriye’ye en az İran kadar İsrail’in de destek verdiğini düşünüyorum. Her ne kadarda Amerika Birleşik Devletleri Esad karşıtı bir görüntü vererek bizi Suriye konusunda müdahaleye zorlasa da bununda bir stratejik hamle olduğunu hepimiz biliyoruz. Türkiye’nin Suriye’ye olası bir müdahalesinin ne anlama geleceğini herkes aşağı yukarı biliyor sonuç itibariyle. İran ile ters düşebilecek olan Türkiye bugüne kadar savunduğu sıfır politika tezlerini de kendi eliyle yok ederek, bölgede ateşi eliyle tutmuş olacaktır. İsrail daha rahat manevra alanı bulurken, Kuzey Irak’ta sınır ötesi operasyonlar yapan Türkiye’miz dünya kamuoyunda meşru kılınan müdahalesine rağmen, bir süre sonra kara propagandaya tabi kalacaktır. Sürekli değişen hesaplar göz önüne alındığında Türkiye’nin neden Suriye müdahalesine pek yanaşmadığını daha net anlıyoruz. Anlamasına anlıyoruz da, dış müdahalelerle hareket eden bir terör örgütünün çok iyi ayarlanmış zamana sahip olan saldırına çözüm üretemiyoruz. Üretmek istediğimiz anlık çözümler de bölgenin kaotikliği içinde günden güne değişen tutumlara ayak uyduramıyor ne yazık ki. Hatırlayalım ki İran’ın Pjak’a karşı yaptığı operasyonlar sonrası, İran’dan çıkan Pjak’lıların Kuzey Irak’a geçerek örgütün bu kolunda daha güçlü bir yapılaşma meydana getirdiğini söylemiştim. Bugün ortaya çıkan haberlere göre Genelkurmay’ın hazırladığı saldırı raporunda İran’dan gelen teröristlerin Çukurca saldırısında yer aldıkları belirtilmiştir. O günün şartları içerisinde İran’ın yaptığı hepimize olumlu gelmişti değil mi? İmha etmedikten sonra sürgün etmenin hiçbir işe yaramadığı bizim tarafımızca anlaşılmış olmalıdır.
Tüm bunların ışığında (bu karanlık içinde hangi ışıksa o) İsrail’in Gilat Şalit’i almasından sonra Türkiye’de gerçekleşen bu büyük terör eylemine müteakip Gazze’ye askeri bir harekât yapması şaşırılacak bir tutum olmayacaktır. Böyle olası bir harekâta şu durumda Türkiye’nin en büyük tepkiyi vermesi beklenebilirdi ama Türkiye’nin o tepkiyi veremeyeceği açıktır. Türkiye’nin sesini kimlerin dışarıya karşı kıstığını görmemek için gerçekten ya hiçbir şey bilmiyor olmamak gerek ya da bilerek başkalarının çıkarlarına çalışmak demektir. Türkiye’nin her terör saldırısından sonra içine çekildiği çok açık bir şekilde ortadadır. Esad rejiminden şu sıralar söz edilmemesi buna delildir. Kaddafi’yi 2–3 ay içinde yok edenler nedense Esad rejimine ambargo bile uygulamıyorlarsa ben bunda art niyet ararım demekten kendimi alamıyorum. Libernian’ın: “Türkiye’ye karşı PKK’yı daha çok kullanmalıyız” sözü bizi burada bazı şeylerin varlığına kesin bir şekilde inandırıyor. Bir yanda Esad rejimi ve seslerini çıkartmayan İran ile İsrail (İki büyük düşmanın müşterek noktası burası ilginç değil mi?) bir yanda Türkiye’yi Suriye’ye sokmak isteyen ve Irak’tan çekilmeye hazırlanan ABD. Şimdi soruyorum Amerika bizim Irak’a girme ve PKK’yı tamamen bitirme isteğimize şart olarak Suriye’ye müdahalede bulunmamızı isterken, başka planlar peşinde koşan ve olası Gazze harekâtında bulunabilecek olan İsrail, terör örgütünü Libernian’ın şahsında düşünerek nasıl desteklemektedir. Türkiye’nin yükselen gücüne karşı İran’ın PKK tavrı Murat Karayılan’ı yakaladık dedikten sonra geri çark ederek yakalamadık demesiyle neyi amaçlamaktadırlar. Şimdi tekrar soruyorum Gilat Şalit takası bölge için bir milat mıydı? Galiba olmadığı belli olmuş oluyor.
Son olarak bütün şehitlerimize Allah’tan Rahmet diliyorum ve Türkiye’mizin en ücra köşesine bile gitmekten bizleri hiçbir şeyin alıkoymaması gerektiğini bir kez daha vurgulamak istiyorum.
Sağduyu ile kalın…
Serdar Yılmaz