Mısır’da iki haftadır devam eden gerilim giderek artıyor. Geçtiğimiz 18 ay boyunca yönetimi eline alan asker, bir yandan sivil siyasi liderlere alan açar gibi yaparak, askerden gücünü alan, yargı müdahaleleriyle şekillenen bir vesayet sistemi kurmaya çalışıyor. Bu çerçevede, öncelikle muarız siyasi liderler elenmeye çalışıldı. Bu tedbirle elenmeyen karizmatik liderler, son dakika yargı vetosu ile etkisiz hâle getirildi. Ardından, kerhen yapılan seçimler sonrasında oluşan İslamcıların egemenliğindeki Meclis’in gücü azaltıldı. Bunlar da yetersiz kalınca rejime bağlı para-militer güçlerle provokasyonlar yapılarak doğrudan darbeye zemin hazırlandı. Hiçbiri işe yaramayınca mecburen Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapıldı. Ancak seçimin ikinci turundan sadece iki gün önce, bir son dakika müdahalesiyle Meclis fesh edilerek, Meclis’in yasama yetkileri Yüksek Askeri Konsey’e (YAK) devredildi. Seçimlerin hemen ardından, İhvan’ın adayı (teşkilatına dahi tam olarak sahip çıkamayan) Muhammed Mursi yine de kazanınca, cumhurbaşkanın yetkileri daraltıldı, Mısır Anayasası’nı yazmakla görevli uzlaşmayla oluşturulan Anayasa Yazıcılar Kurulu fesh edildi. Akabinde YAK, Mısır’da yeni Anayasa Kurucular Kurulu’nu seçeceğini, bu kurulun yeni Anayasayı yapacağını belirtti. Yeni seçilen cumhurbaşkanı ise bu sürece şahitlik edecek ve ardından görevi sona erecek sadece bir kaç ay görevde kalmış olacak. Sonrasında YAK’ın tasfiye ettiği Meclis, Anayasa Yazıcılar Kurulu ve Cumhurbaşkanı için yeniden seçimler yapılacak ve Mısır’da süreç devam etmiş olacak.
İhvan siyasi özne oluyor
Daha önceki yazılarda detaylarını da aktardığım bu sürecin daha ayrıntılı olarak bilinmesine şu an için pek ihtiyaç yok. Zira sürecin de anlattığı gibi yaşanan tam bir ‘Kurt Masalı’: Derenin başında su içen kurdun, derenin aşağısındaki kuzuya, dereyi bulandırıyorsun suçlaması misali. Meselenin gelip dayandığı yer son derece açık. Mısır’da tüm süreç tam bir nihaî çatışmaya doğru gidiyor. YAK artık elindeki tüm mazeretleri de bitirdikten sonra karşısında hâlâ İhvan’ı görürse son çare doğrudan bir darbeye de başvurabilir. Şimdiki durumu daha öncekilerden ayıran özellik YAK’ın ya da bürokratik elitin tavrı değil. Meseleyi değiştiren, İhvan’ın bu sefer geri çekilmemesi: Siyasi bir parti olarak ortaya çıkan, neredeyse asırlık hafızasında onlarca siyasi müdahaleyi, hapisleri, işkenceleri yaşatan “ürkek İhvan’ın” liderlik rolü iddiasıyla ortaya çıkması. Uluslararası konjonktür, Arap Baharı’nın rüzgârı, Türkiye’nin bölgedeki demokratik pozisyonu, İhvan çizgisinin başka ülkelerde etkinliğinin artmış olması, şimdi kaçırılacak bir fırsatın on yıllar süren bir maliyet üretme riski vs… Bir çok nedeni var İhvan’ın siyasi rolüne ve ağırlığına sahip çıkmasının. Daha önceki durumların aksine, İhvan bu sefer tam bir siyasi özne olarak ortaya çıkıyor: Kendisine oy verenlerin oylarına sahip çıkıyor, elini açık oynuyor, demokratik muhalefetin imkânların açtığı alanı sonuna kadar kullanacağını ispatlıyor, zaman zaman hatalar yapsa da başta 6 Nisan hareketi olmak üzere İslamcı olmayan siyasi hareketlerle ittifak kurmaya çalışıyor. Kim ne derse desin, bu gelişmelerin sonucunda orta vadede Mısır demokrasisi zaten kazanmış durumda. Zira İhvan’ın pasif ve demokratik direnci, YAK’ın meşruiyetini eritiyor, tüketiyor. Bölge tarihi açısından tarihi günlerin yaşandığı bu dönemde İhvan bu tavrını çok net ortaya koyuyor.
Bu İhvan bildiğimiz İhvan değil: İlk adayı Hayrat el-Şatır’ın vetosuna rağmen oyunu bozmadan devam eden, liberallerle zaman zaman gerilim yaşamasına rağmen ilişkiyi yeniden kurmaya çalışan, Muhammed Mursi’nin oylarına sahip çıkan, fesh edildiği söylenen Meclis’i yeniden toplamaya çalışan, Meclis’in kapatılma kararının yasal ama meşru olmadığını söyleyerek bürokratik vesayete açıktan tavır koyan, seçim sonuçlarında hile yapılacağını anladığı anda kendisini galip ilan ederek pes etmeyeceğini gösteren, 22 Haziran günü Selefilere de ittifak eli uzatarak Tahrir Meydanı’nı doldurmaya girişen, silahı ve yargıyı gösteren YAK’a meydanı ve sandığı göstererek mukabele eden, Anayasa Yazıcılar Kurulu’ndan YAK tarafından çıkarılmaya çalışılan Kıptî Kilisesi ve Ezher ile ittifak tazeleyen, YAK’ı yeni bir devrimle tehdit eden bir İhvan. Bu İhvan bundan sonra kaybetse dahi mutlaka AK Parti’nin 28 Şubat’tan sadece 5 yıl sonra geri gelmesi gibi başka bir formda, yeni bir nefesle, bu sefer daha güçlü bir şekilde geri gelecektir. Bu nedenle İhvan bu duruşuyla birlikte, tüm günahı, sevabı ve hatasıyla, Ortadoğu’nun Halife/Osmanlı sonrası siyasetinin en köklü ve yaygın siyasi hareketi olarak kendi tarihinin hakkını fazlasıyla vermiştir. Demokratik alanı terk etmeyen, siyasi pozisyonundan geri çekilmeyen, mezhepçilik tuzağına düşmeyen, düşmediği tuzakların bedelini madden, manen, siyaseten ve hatta dinen ödemek zorunda bırakılan İhvan’ın bu süreçten zaferle çıkması için, tüm bölge için yeni bir devrin başlangıcını işaret edecektir.
Liberaller batıcılık ve islamafobi
İhvan için durum buyken, bir de diğer tarafa bakmak gerekir: Ülkedeki liberallerin durumu siyasi tarih açısından tam bir facia. Liberallerin çok azı hariç, geri kalanı Batıcılık ile liberalizm, demokratlık ile liberalizm, İslamofobi ile liberalizm arasında ayrım yapamayan, liberalliği yaşam tarzına indirgeyen askeri vesayet destekçisi özneler hâline geldiler. Ülkede 6 Nisan Hareketi gibi pek az hareket hariç, liberallerle demokratlar, Batıcılarla yerliler arasında bir siyasi kırılma yaşanmaya başlandı. Mübarek’in son başbakanı Ahmet Şefik’in aldığı oyların büyük kısmını işte bu yaşam tarzı-İslamofobik liberaller oluşturuyor. Darbe-perverlikte ve darbeci-sempatizanlığında sıkıntı yaşamayan bu kesimlerin, İhvan’ın ittifak oluşturmak için bu kesimlere ulaşmadığını davranışlarına gerekçe göstermesi -İhvan’ın hatalarına rağmen- sadece Kurt Masalı’nın parçası olma özelliği taşıyor. Askerlerin her türlü şımarıklığını, küstahlığını, kaprisini, ikiyüzlülüğünü zevkle kabul edenler için, İhvan’ın hataları hafifletici sebep olmaktan çok uzaktır. Kıptîlerin büyük çoğunluğu da İhvan karşısından korku siyaseti yapan Şefik’i tercih ettiler. Ülkenin solu ise demokratik yönelimi olanları İhvan’ı, otoriter-Batıcı eğilimlileri ise Şefik’i tercih etti. Asker tarafında ise durum biraz daha farklı. Hâlen seçim sonuçlarını değiştirme umudunu taşıyan YAK, seçim sonuçlarını Şefik’i kazandıracak şekilde açıklamak için bir kaç erteleme ile durumu idare etmeye çalışıyor. Karşısında büyük bir muhalefet görürse geri çekilme ihtimali yüksek YAK, son ana kadar Şefik’i kazandırmak için mücadele edecek. 18 aydır ülkeyi yönetmenin tadını alan YAK şimdilik geri çekilmeye hevesli görünmüyor.
ABD nalına da mıhına da
ABD’nin Mısır’daki stratejik hedefi istikrarı sürdürecek, Süveyş’i açık tutacak, İsrail’i memnun edecek, Sina’yı kontrol edecek, İslamcıları ezmeden yönetecek bir bürokratik vesayet iktidarı. Bu süreçte ABD açısından durum son derece kritik: Mübarek’in gidişi sırasında Mısır Yönetimini savunduğu için Tahrir’de meşruiyet sorunu yaşayan ABD, şimdi İhvan’ı terbiye etme, yönetimden uzak tutma, ancak bunu yaparken de asker yanlısı gibi görünmeme paradoksunu yaşıyor. Bir başka deyişle ABD’nin paradoksu İhvan ve YAK’ı eşzamanlı olarak terbiye ederek dönüştürme paradoksu. Göstermelik Pentagon açıklamaları ile meydanların nabzını tutmaya çalışan ABD Yönetimi, bir yandan da Suudi Arabistan ve Katar üzerinden Selefilerin maddi ve siyasi olarak önünü açarak, İhvan’ın İslamcı tabanını bölmeye, Selefilerle İhvan’ı yönetmeye çalışıyor. Öte yandan Sina yarımadasındaki siyasi boşluk, yarımadanın güvenliği açısından ‘kara delik’ hâline geldi. İsrail’in her geçen gün saha etkinliğini artırdığı, her türlü operasyon ve provokasyonuna açık hâle gelen bölge ile de YAK terbiye edilmeye çalışıyor. Daha önce Camp David Anlaşması’ndan kalan yıllık 1.3 milyar dolarlık maddi yardımı kesme tehdidi ile YAK’ı demokratik-görünümlü-bürokratik vesayet rejimine ikna etmeye çalışan, ancak buna dahi tahammülü olmayan askerler karşısında geri çekilen ABD, şimdi askeri yardımı kesme tehdidi ile koz kazanmaya çalışıyor. Ancak Pakistan’da işe yaramayan bu kozun, Mısır’da işe yarayacağı şüpheli.
Mısır’da karşılıklı pozisyonların hızla değiştiği, aktörlerin davranışlarının dönüştüğü dinamik ve riskli bir dönem yaşıyoruz. Türkiye’nin asla sırtını dönemeyeceği, İhvan’ın özneleşmesi açısından katkısının olduğu, ancak sadece yumuşak güç olarak da yönetemeyeceği bir siyasi kriz. Sonuç her ne olursa olsun, bölgenin kaderini bu gelişmeler belirleyecek.
Nuh YILMAZ
Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi
Kaynak: Star Gazetesi