James Jeffrey’nin Irak Büyükelçisi olarak atanmasından sonra Ankara’ya bir türlü yeni bir büyükelçi atanamadı. James Jeffrey’nin Bush’un son Ankara Büyükelçisi ataması olduğunu düşünürsek herkesin Obama’nın başkan olduktan sonra ki ilk Ankara büyükelçisi atamasını merakla beklediğini söyleyebiliriz. Obama’nın Ankara büyükelçiliği için atamayı düşündüğü isim Türkiye’yi yine yakından tanıyan, iyi bilen hem de en az Jeffrey kadar tecrübeli olan Frank Ricciardone idi. Obama’nın ataması Amerikan Senatosu’na onaya sunulmakla birlikte Senato’dan onay alıp kabul gördü. Ancak dönemin Kansas Senatörü Sam Brownback’in veto etmesi nedeniyle atama uzunca bir süre gecikti. Sam Brownback’in veto etmesinin sebebi Türkiye’de Ermeni lobisiyle ilişkilendirilse de Brownback’in tavrının Ermeni lobisiyle hiç bir alakası yoktu. Brownback’in tavrının asıl sebebi Ricciardone’nin Mısır’daki büyükelçiliği döneminde Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek ile olan ilişkileriydi. Ricciardone’nin ataması Mübarek’in anti-demokratik uygulamalarına göz yumduğu ve Mübarek’ten kaynaklanan bir takım ithamlardan dolayı Brownback tarafından veto edildi.
Son dönemde Washington’da AKP ile farklı fikirler içerisinde olan bazı lobiler de Ricciardone’nin Türkiye’de tarafsız kalamayacağı ve yanlısı politikalar izleyip objektif olamayacağı yönünde ithamlarda bulundular. Böyle bir ortamda Obama’nın önünde üç seçenek vardı. Bunlardan ilki Ricciardone’nin yerine Senato tarafından onaylanacak bir başka aday belirlemek, ikincisi veto eden Kansas Senatörü Sam Brownback’in Kansas valiliği için aday olduğu Kasım seçimlerinden sonra senatörlüğünün düşmesiyle kendinden boşalacak Senato koltuğuna seçilecek yeni senatörün Ricciardone’yi veto etmeme olasılığını düşünerek beklemek, üçüncüsü ise Senato’nun tatil olduğu bir dönemde ara atama (recess appointment) denen bir sistemle Senato’nun onayına ihtiyaç duymadan geçici olarak büyükelçi atamasının yapılmasıydı. Nitekim Obama üçüncü yöntemi seçti. Hatırlamak gerekir ki bu yöntemle atanan büyükelçinin göreve devam etmesi için bir sene içinde Kongre’den tekrar onay alması gerekecektir. Dolayısıyla tekrar Kongre’nin önüne çıkmak mecburiyetinde olan Ricciardone’nin büyükelçi olarak Türkiye’de göstereceği performans çok büyük önem taşımaktadır.
Süreci daha yakından görmek ve kendisiyle tanışmak için 11 Ocak 2011 Salı akşamı özel bir yemekte öğrencilerimle birlikte yeni atanan Büyükelçi Ricciardone ile bir araya geldik. Ricciardone ile yaptığımız sohbette kendisi Türkiye’yle ilgili oldukça pozitif mesajlar verdi. Ricciardone gayet sıcakkanlı, Türkiye’yi bilen, Türk- Amerikan ilişkilerinin önemine inanan bir diplomat. Türkiye’ye atanan Amerikan büyükelçilerin hepsinin Türkiye’ye gelmeden önceki mesajları aynı olmakla beraber, mesajların ilişkilere iyimser ya da temkinli bakma hususundaki ağırlığına göre çeşitlenirler. Örneğin Eric Edelman, Ross Wilson, James Jeffrey gibi büyükelçiler Türk Amerikan ilişkilerine temkinli yaklaşırken Marc Grossman, Morton Abramowitz, Robert Pearson ve Mark Parris gibi büyükelçiler ilişkilere çok pozitif ve iyimser bakmaktaydılar. Ricciardone’nin sempatikliği, ikili ilişkilerdeki ustalığı ve sıcak kanlılığı gibi kişisel özelliklerini de göz önünde bulundurarak diyebilirim ki sohbetimizden anladığım kadarıyla ikili ilişkilere oldukça iyimser ve sıcak bakan bir kendisi büyükelçidir. Kanaatimce Ricciardone’nin Senato tarafından resmen atanıncaya kadar geçecek süresi biraz riskli olacaktır. Ancak bu geçici dönemin ardından Senato oylamasına tekrar sunulur ve görevi onaylanırsa Ricciardone’nin son yirmi senede Türkiye’de görev yapan en başarılı büyükelçi olacağı kanaatindeyim. Ancak unutmamak gerekir ki Ricciardone’nin üzerinde bir çok ithamla görev yapacağı önümüzdeki bir sene hem Türk Amerikan ilişkileri hem de Ricciardone açısından zor ve gergin bir dönem olacaktır. Ricciardone’nin bu ara dönemi aşıp Senato’dan onay almasıyla bu sıkıntılı dönem sona erecektir.
Yrd.Doç.Dr.Burak Küntay
Bahçeşehir Üniversitesi
Hükümet ve Liderlik Okulu (HLO) Başkanı