Ocak 2011’de Yemen’de Abdullah Salih’in görevi bırakması yönünde başlayan barışçıl kitle gösterileri 3 Haziran’da doğrudan Salih’e karşı düzenlenen füze saldırılarının ardından yeni bir boyut kazanmıştır. 3 Haziran öncesi muhalif kesimlerin kitle gösterileri ile baskıların artırdığı bir dönemde Salih yanlıları da ülke çapında kitlesel eylemler düzenleyerek iktidarı bırakmayacakları mesajları vermekteydi. Saray Muhafızlarının yanı sıra Özel Birliklerin Salih’in oğlu ve yeğenlerinin komutasında bulunması ve ayrıca Ahmar ailesinin iktidara gelmesinden çekinen aşiretlerin de Salih’in yanında yer alması ile Yemen halkı kendi içerisinde iki ayrı liderlik etrafında bölünmüş oldu. Yemen’deki iktidar mücadelesinin ülkeyi ve bir bütün olarak Arap Yarımadasını istikrarsızlığa ittiği bir dönemde Körfez İşbirliği Konseyi üyesi 6 Körfez ülkesi Yemen’deki iktidar değişikliğin barışçıl şekilde gerçekleştirilmesi için Nisan ayında taraflarla bir dizi görüşmeler gerçekleştirmeye başlamıştır. KİK üyeleri tarafından birkaç kez revize edilen önerilerin başında Yemen Devlet Başkanı Abdullah Salih’in Cumhurbaşkanlığı görevini Anayasa’da düzene bağlı kalınarak bırakması ve Devlet Başkanlığından çekildikten sonra da dokunulmazlık elde etmesi üzerine odaklanmaktaydı. Yemenli taraflara sunulan ilk önerilerde kısa süre içerisinde seçimlerin gerçekleştirilmesi ve seçimlere kadar Abdullah Salih’in iktidarda kalmasını içermekteydi. Muhaliflerin söz konusu önerileri kabul etmemesi üzerine Körfez İşbirliği Konseyi Anayasal yetki devrinin tarafların kabul edebileceği şekilde gerçekleştirilmesi üzerine durmaya başlamıştı. Nisan ayında Yemenli taraflara sunulan yeni bir öneri de ise Devlet Başkanlı Salih’in bir ay içerisinde görevi Devlet Başkan Yardımcısına bırakması, ardından içerisinde iktidar partisinin %50, muhalefetin %40 ve bağımsızların da %10 olacak şekilde temsil edildiği bir ulusal birlik hükümetinin kurulması, ve son olarak da yeni bir Anayasa hazırlanıp referanduma sunulduktan sonra seçimlerin gerçekleştirilmesi gündeme getirilmiştir. Yeni Anayasa hazırlanması ve seçimlere halk tarafından kabul edilen yeni Anayasayla gidilmesinin toplam 60 gün içerisinde gerçekleştirilmesi öngörülmekteydi.
Suudi Arabistan ve ABD’nin aktif olarak desteklediği öneri Yemenli muhalif partileri tarafından kabul edilirken Yemenli gençlerin önemli bir kısmı öneriyi reddetmiş ve sokak gösterilerini sürdüreceklerini açıklamışlardı. Ancak kısa süre içerisinde Cumhurbaşkanı Abdullah Salih’in de anayasal geçişi kabul ettiğinin açıklanması üzerinde Yemen’deki krizin barışçıl şekilde çözümleneceğine dair güçlü bir algı oluşmaya başlamıştı. Esasında KİK tarafından sunulan öneriyi kabul eden Ahmar ailesi ve diğer muhalefet partilerinin öneriye çekince ile yaklaştıkları bilinmekteydi. Yemen Anayasa’sının 114. ve 115.’ci Maddeleri Anayasal yetki devrinin nasıl olabileceğini ortaya koymakta ve KİK de bu maddeleri dikkate alarak bir yetki devri üzerinde durmuştu. Bu bağlamda Başkan’ın görevden çekilmesinin Meclis tarafından onaylanması gerekmekteydi. Muhalefet liderleri çekilmenin Meclis tarafından onaylandıktan sonra ulusal birlik hükümetinin kurulması üzerinde dururken, Salih yanlıları ise ulusal birlik hükümetinin Devlet Başkanı Salih’in çekilmeyi kabul etmesinden sonra kurulması fikrini desteklemekteydiler. Ancak muhalefet iktidar partisinin çoğunlukta olduğu bir Parlamentoda Salih’in istifasının reddedilebileceğini ileri sürmekteydi. Tüm bu çekincelere rağmen Mayıs ayının ortalarına geldiğinde bir yandan sokak gösterileri sürürken diğer yandan da muhalefet partileri KİK tarafından sunulan barışçıl anayasal yetki devri önerisini imzalayarak sorunun çözümlenmesinde önemli bir adım atmışlardır. Ancak 22 Mayıs’a gelindiğinde Başkan Salih daha önce imzalayacağını açıkladığı anayasal yetki devri önerisini imzalamaktan vazgeçtiğini açıklamıştır. Ayrıca 22 Mayısta Yemen’de bulunan KİK Genel Sekreteri Abdullatif El-Zayani liderliğindeki heyete karşı Sana’a’daki Birleşik Arap Emirlikleri Büyükelçiliğinde saldırı düzenlenmesi üzerine KİK heyeti ülkeden ayrılma kararı almıştı. Abdullah Salih’in Suudi Arabistan’ın arkasında yer aldığı iktidardan çekilme önerisini reddetmesi üzerine muhalif partiler ve liderler Cumhurbaşkanı görevden çekilmeyi kabul edene kadar gösterilerini sürdürme kararı almışlardır.
23 Mayısta Yemen’i terk eden Körfez İşbirliği Konseyi yetkileri yaptıkları açıklamada Yemen’deki gruplar arasında çıkan iktidar mücadelesinde arabulucu rolünü terk ettikleri açıklamışlardır. KİK yetkilerinin ülkeden ayrılmasını takip eden günlerde ise Salih yönetimi olayların arkasında olmakla suçladığı Ahmar ailesine karşı geniş kapsamlı operasyonlar düzenleme emri vermiştir. İçerisinde Hamad ve Sadık Ahmar’ın’da yer aldığı Ahmar ailesinden yaklaşık 10 kişiyi rejimi devirmek suçlamasından tutuklama kararı aldıran Abdullah Salih yönetimi, söz konusu kararın ardından da Ahmar ailesinin yaşadığı yerleşim birimlerine karşı askeri operasyon düzenleme yoluna gitmiştir. Sadık ve Hamad’ın yanı sıra evlerine operasyona düzenlenenler arasından General Ali Muhsin Al Ahmar’ın da yer alması Yemen’deki krizi daha da derinleştirmiştir.
Cumhurbaşkanına Karşı Suikast Saldırısı
Salih yönetiminin başta Ahmar ailesi olmak üzere muhaliflere karşı doğrudan askeri operasyonlara öncelik vermesi ülkedeki gerginliğin daha da tırmanmasına yol açmıştır. Taraflar arasında yaşanan silahlı çatışmalar en sonunda 3 Haziran 2011’de San’a’daki Devlet Başkanlığı Sarayına düzenlenen saldırıyla en üst seviyeye çıkmıştır. Saldırıda Cumhurbaşkanı Salih’in yanı sıra Meclis Başkanı, Başbakan ve San’a Valisi de ciddi şekilde yaralanmıştır. Ancak daha sonraları yapılan açıklamalarda saldırıda Cumhurbaşkanı Salih’in oğlu Ali Ahmed Saleh başta olmak üzere, İçişleri Bakanı, Cumhurbaşkanlığı Ulusal Güvenlik Danışmanı, İstihbarat Şefi, Başkanlık sarayını koruyan Özel Birliklerin komutanı ve bazı siyasi ve güvenlik yetkililerinin öldüğü ileri sürülmüştür.
Hükümet tarafından yapılan ilk açıklamalarda saldırının Ahmar ailesi tarafından desteklendiği ileri sürülmesine karşın Ahmar ailesi söz konusu suçlamaları kabul etmemiştir. Ancak saldırıdan birkaç gün sonra ortaya atılan iddialarda saldırının arkasında muhalefetin safına geçen Salih’in üvey kardeşinin olduğu ileri sürülmüştür. Saldırının Abdullah Salih’in yeğenini öldürtmesinin ardından yaşanan bir kan davası olarak gerçekleştirildiği ifade edilmektedir.
Bununla birlikte saldırının ardından Abdullah Salih’in 5 Haziranda tedavi olmak amacıyla Riyad’a gitmesi kısa sürede binlerce muhalifin sokaklara dökülmesine yol açtı. Yemen’deki gergin bekleyiş Salih’in kısa sürede ülkeye döneceğinin açıklanmasının ardından daha artmış ve bu kez de rejim taraftarları sokaklara dökülerek iktidarı ellerinde tutmayı sürdürecekleri mesajlarını açık bir şekilde verildi.
Diğer yandan Salih’in ülkeyi terk etmek zorundan kalmasının hemen ardından Suudi yetkililer Yemen’de süren çatışmaları durdurmak amacıyla ateşkes çağrısında bulundu. Ayrıca Riyad’dan yapılan açıklamalarda barışçıl yetki devrinin gerçekleştirilmesi için çaba harcanacağı ifade edilmiştir. Ayrıca AB ve ABD tarafından yapılan açıklamalarda da KİK tarafından sunulan önerinin desteklendiği belirtildi. ABD Dışişleri Başkanı Hillary Clinton Yemen’de yönetimin derhal devrinden yana olduğunu ve bunun Yemen halkının yararına olacağına inandığını ifade etti. Diğer yandan barışçıl değişim için Salih’in Suudi Arabistan’a gitmesinin ardından vekaleten Cumhurbaşkanlığı görevini yürüten Yemen’de Cumhurbaşkanı Yardımcısı Abd-Rabbu Mansur Hadi’nin, Salih’in oğulları ve ordu yetkilileriyle görüşmeye hazırlandığını ileri sürüldü. Yemen’de askeri bürokrasinin üst kademelerinde Salih’in akrabaları olduğu biliniyor. Bunlar arasında saldırıda öldürüldüğü ileri sürülen oğlu Ahmed Ali Abdullah Saleh Cumhuriyet Muhafızları ve Özel Kuvvetler Komutanı iken, Yahya Muhammed Abdullah Salih (yeğeni) Emniyet Müdürlüğü Personel Başkanı, Ammar Muhammed Abdullah Salih (yeğeni) ulusal güvenlikten sorumlu yetkili, Muhammed Salih Abdullah El-Ahmar (kardeşi) Hava Kuvvetleri Komutanı, muhalefet safına geçen kardeşi Ali Muhsen Salih Al-Ahmar Ordunun Kuzey Batı Bölümü Askeri Komutanı, kuzeni Muhammed Ali Muhsin el-Ahmar Doğu Bölgesi Askeri Bölüm Komutanı ve Aljund Askeri Komutanı gibi isimler bulunmaktadır. güvenlik birimlerinin dışında ülkedeki petrol şirketleri ve ticari kurumların önemli bir kısmı da doğrudan Salih ailesinin denetimi altındadır.
Dolayısıyla Yemen’de demokratik bir geçiş süreci üzerinde uzlaşma sağlanmazsa ülke hızlı bir şekilde iç savaşın içine sürüklenebilir. Nitekim Yemen muhalefetinin iki önemli ismin Ali Muhsin ve Haşhed kabileler konfederasyonunun lideri Sadık el-Ahmar’ın , Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih’in tedavi gördüğü Suudi Arabistan’a giderek barışçıl dönüşüm konusunda doğrudan Salih’le görüşmeler gerçekleştirme başladıkları belirtiliyor. Yemen’deki gergin bekleyiş sürürken muhalifler kısa süre içerisinde Salih’in istifa ederek yetkilerini Cumhurbaşkanı Yardımcısına devretmesi yönündeki taleplerini tekrar gündeme taşımış ve şayet yetki devri gerçekleşmez ise geçici bir hükümet kurma uyarısında bulunuldu. Muhalefetin baskılarına rağmen iktidarı elinde tutan Salih ailesinin yetki devrine çekince ile yaklaştıkları ve buna karşı çıktıkları belirtiliyor.
Yemen’de Salih Sonrası Döneme İlişkin Senaryolar
Abdullah Salih’in 3 Haziran’da gerçekleşen saldırının ardından tedavi amaçlı olarak 5 Haziran’da Suudi Arabistan’da gitmesi Yemen’deki iktidar mücadelesine yeni bir boyut katmıştır. Körfez İşbirliği Konseyi tarafından sunulan yetki devri önerisinin arkasında yer alan Riyad’ın Salih’in Suudi Arabistan’a gelmesinden sonra Yemen’deki sorunu çözmek için baskılarını artıracağı öngörülmektedir. Nitekim 6 Haziran’dan itibaren Yemen’de Ahmar ailesi ile güvenlik güçleri arasında bir ateşkesin sağlanması ve karşılıklı olarak saldırıların da durması dikkat çekicidir. Bununla birlikte iktidar partisi tarafından yapılan açıklamalarda Salih’in ülkeye döneceğinin sürekli ileri sürülmesi ise muhaliflerin tepkisine yol açmaktadır. Bu bağlamda Yemen’i bekleyen en önemli sorunların başında Cumhurbaşkanı Salih’in görevi hangi şekilde bırakacağı ve Salih sonrası dönemin nasıl şekilleneceği olduğu açıktır. Saray Muhafızları ve Özel Birlikler halen Abdullah Salih’in oğulları ve yeğenlerinin komutası altında bulunurken aşiretlerin bir kısmı da Cumhurbaşkanı Abdullah Salih’i desteklemeyi sürdürmektedir. Diğer yandan Ahmar ailesi, Hutsi grupları, sivil aktivistler ve Ordu komutanlarının bir kısmı ise muhalefetin safında yer almaktadır. Dolayısıyla ülkede askeri anlamda silahlanmış iki karşıt bloğun olması sorunun barışçıl yöntemlerle çözümlenmesi önünde ciddi bir engel oluşturmaktadır.
Bu çerçevede Yemen’de iktidar değişikliği konusunda farklı bazı senaryoların tartışıldığını belirtmek gerekir. Özellikle Yemenli gazeteci Nasser Arrabyee tarafından 7 Haziran’da gündeme taşınan ve Salih’in ABD, AB ve Suudi Arabistan’ın da baskısıyla barışçıl ve anayasal yetki devrini kabul etmesinin Yemenliler için en uygun çözüm olacağını savunan görüşü önemlidir. Arrabyee Salih’in iktidar değişikliğini kabul etmeden Yemen’e dönmesi durumunda ülkede ciddi bir iç savaş çıkacağı uyarısında bulunmaktadır.Salih yanlılarının geniş kapsamlı bir öç alma politikasını hayata geçirmesinden çekinilmektedir.
Diğer yandan Cumhurbaşkanı Salih’in Suudi Arabistan’dan dönmemesi durumunda da ülkede ciddi bir kaosun yaşanacağı düşünülmektedir. Salih’in iktidarını destekleyen kişi ve gruplar iktidarın barışçıl şekilde devredilmesine karşı güçlü bir direnç oluşturabilirler. Tarafların karşılıklı olarak güç kullanma yoluna gitmesi durumunda ülkenin uzun yıllar sürecek bir iç savaşın içine sürüklenmesi gündeme gelebilir. Diğer yandan rejim yanlıları da Ahmar ailesinin iktidarı ele geçirmesine karşı çıktıkları görülmektedir. Şayet Ahmar ailesi iktidarı güç kullanarak ele geçirmeye çalışırsa, bu kez Ahmar ailesine karşı güçlü bir muhalefet dalgası ortaya çıkabilir. Yaşanan iç savaş bir yandan ülkede El Kaide benzeri unsurların güç kazanmasına yol açarken, halkın yarısının 2 doların altında yaşamak zorunda kaldığı Yemen’de insani sorunlarında daha da artmasına neden olacaktır. Sonuç olarak Yemen’de 2011 başından itibaren derinleşen iktidar mücadelesinin kısa sürede son bulmayacağı ve ülkenin hızlı bir şekilde iç savaşa doğru sürüklendiği ileri sürülebilir.
Doç. Dr. Veysel AYHAN
ORSAM Ortadoğu Danışmanı