Yemen İç Savaşı: Suudi Arabistan ve İran Mücadelesi

Yemen’de uzun yıllardan beri süregelen ve aralıksız devam eden 2015’ten itibaren de iç savaş boyutuna dönüşen çatışmaların arka planında tarihsel nedenler bulunmaktadır. Arap Baharı ile devam eden süreci ana hatlarıyla ele alacağız. Yemen’in tarihine baktığımızda özellikle İslam tarihinin ilk dönemlerinde ordulara asker sağlamak için göç veren bir ülke konumundaydı. Bu nedenle istikrar elde edemeyen Yemen farklı kabilelerin çatışmasına tanık olmuştur. Ülke içinde çatışan kesimlerin bir kısmının İmam Hâdî-İlelhak Yahyâ b. Hüseyin’i, Yemen’e yerleştirmesi üzerine nüfusun yarısından fazlasının Zeydîye mezhebine geçmesi günümüze kadar sürecek olan bir çatışmaya ve bölünmeye yol açmıştır. Yemen hem coğrafi hem de toplumsal yapı olarak idare altında tutulması zor olan bölgelerden bir tanesidir. Ayrıca toplum olarak ele alındığında geleneksel aşiretler (kabileler) Yemen’in siyasi ve sosyal hayatını derinden etkilemektedir. Günümüzde Irak, Suriye ve Lübnan gibi devletlerin de mezhep çatışmalarından bölgedeki payını aldığını uzun yıllardır süren iç savaşlardan anlayabiliyoruz. Şii–Sünni çatışmaların Ortadoğu’yu ne denli etkilediğini görmekteyiz. Yemen’de bu çatışmaların en köklü yaşandığı ülkedir. Ortadoğu’da iç çatışmaların devlet geleneği haline geldiğini söylersek yanlış bir ifade kullanmış olmayız. Yemen’de 1990 yılındaki Kuzey/Güney birleşmesinden sonra ortaya çıkan ayrılıkçı hareketler, Yemen’i istikrarsız ve çatışmaların olduğu bir yer haline getirdi. Eğer bir devlet ayrılıkçı hareketleri şiddet yoluyla çözmeye çalışırsa sorunu daha da içinden çıkılmaz bir hale sokar. Bunun örnekleri de Suriye, Yemen gibi ülkelerdir.

Arap Baharı yani 2010 yılı ve sonrası Ortadoğu ve Arap ülkeleri için unutulmayacak etkisi halen devam eden gelişmelere tanık olmuştur. Uzun yıllar iktidarda olan dikta rejimleri birer birer devrilmiş, halkların talepleri ve demokrasi çağrıları gündeme gelmişti. Tunus’ta başlayan hareketler birçok Arap ülkesini etkisi altına almış Yemen de bu hareketlerden etkilenmiştir. 1978 yılından beri iktidarda olan Devlet Başkanı Abdullah Salih görevi bırakmak zorunda kalmıştır.

Yemen’de 2011 yılında Ali Abdullah Salih’in görevi bırakmasıyla Yemen için demokrasi ve değişim sinyalleri verildi. Çekilme ile beraber Abdurabbu Mansur Hadi yönetime gelerek demokrasiye geçiş oluşumunun liderliğini üstlendi. Ulusal Diyalog Konferansı ile bu değişimin ne denli gerçekleşeceğini ve ülkenin siyasi geleceğini yeniden inşa için görevin başına geldi. İstifanın ardından kabileler ile rejim güçleri arasında birçok yerde çatışmalar başlamıştı. Güney Yemen’de ayrılıkçı gruplar bağımsızlık talebinde bulunuyorlardı. El Kaide belli yerleri elinde bulunduruyordu. Selefi gruplar ve İran’ın da desteğini alan Husî’ler arasında çatışmalar devam ediyordu. Çatışmalar devam ediyorken yeni Anayasa’nın hazırlanması ve seçimlere gidilmesi oldukça zor görünüyordu. Yemen halkı, bir an önce seçimlere gidilmesi ve herkesin katılacağı geçiş sürecinin tamamlanmasını beklemekteydi. Ekonomik sıkıntıların yaşanması, silahlı örgütlerin çatışmaya devam etmesi bu geçiş sürecini zora soktu. Silahlı çatışmaların başlaması ve Husî’lerin Suudi sınırından harekete geçip Sada kentini ele geçirmesi hemen sonrasında Başkent Sanaa’yı ele geçirmesi parlamentoyu devre dışı bırakması bir darbenin yapıldığının göstergesiydi. Abdurabbu Mansur Hadi’nin yeni merkez haline getirdiği Aden’e doğru yönelmenin olması Suudi rejimini harekete geçirdi. Ve doğrudan müdahale girişimine başladı.

Ortadoğu’da yaşanan Arap Baharı’nın nedenleri araştırıldığında ekonomik sıkıntılar ve yıllardır süren dikta rejimlerinin uygulamalarından kaynaklı bir durum oldukları ortaya çıkıyor. Yemen’de de yaşanan ve uzun zamandır yaşanan ayrılıkçı hareketler, 1994 yılından beri Güney Yemen’de yaşanan olaylar ve hükümetin bunları şiddet yoluyla baskı altında tutmak istemesi gibi sorunların gölgesinde 2011’de Sanaa Üniversite’sinde başlayan gösteriler, Aden ve Taiz gibi büyük şehirlere sıçradı. Süren olayların Ali Abdullah Salih’in iktidarına yönelik gösterilere dönüştü. Gösteriler karşısında Ali Abdullah Salih seçimlere yönelik herhangi bir girişimde bulunmayacağını ve cumhurbaşkanlığı için kendisi ve ailesi içinde herhangi bir kişinin olmayacağını bu süreçte yeni reformlar gerçekleştireceğini söylese de çatışmaları sonlandırmamış. Sonrasında büyük şehirlerde hükümet güçlerinin silah kullanması çatışmaların şiddetini artırdı. Mart ayında birçok göstericinin ölmesiyle devam eden süreçte Ali Abdullah Salih’e yakın olan isimler Sadık Ahmar ve Ali Muhsin muhalif kesimlerin yanında yer almaya başladı. Başkent dâhil olmak üzere birçok bölge Salih ve muhalifler arasında kontrol merkezleri haline geldi. Bu olaylarda Salih yaralandı ve Suudi Arabistan’da tedavisi yapılıp geri döndü. Suudi Arabistan önderliğinde Körfez İşbirliği Konseyi toplandı. Muhalifler ve Yemen Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih arasında anlaşma yoluna gidilmesine karar verildi. Seçimlerin bir an önce yapılmasına karar verildi. Bu uzlaşma olamayınca 1990’dan beri görevde olan Salih görevi bırakmak zorunda kaldı. Bu olay Yemen siyasi tarihinde bir dönüm noktası olmuştu. Görevi bırakmak zorun olan Salih dolaylı olarak geçiş sürecinde yer almaya çalıştı. Geçiş süreci en önemli aktörler;

  • Islah Partisi: İhvan çizgisinde olan parti Salih rejimi sonrası herhangi bir varlık gösteremedi fakat Husî’lerin başkenti ele geçirmesiyle Suudi Arabistan ile iyi ilişkiler kurmaya çalıştılar.
  • Genel Halk Kongresi Partisi: Salih rejimini desteklemektedirler. Ali Abdullah Salih’in istikrar için en uygun lider olduğunu dile getiren parti üyeleri geçiş sürecinin en önemli aktörleridir.
  • Husî’ler: Salih iktidarını kendilerini baskı altında tuttuklarını ileri sürerek eylem yapmaya başlayan Husî’ler Arap Baharı ile güç kullanarak başkent Sanaa ile birçok bölgeyi ele geçirdiler.
  • El Kaide: Eğer başarılı olunursa DEAŞ’in Suriye gibi bir yapı kurma istemi vardı.

Tüm tarafların diyalog yoluna girmesi istikrar ve siyaset için olumlu bir hareketti. Yemen’in geleceği için ve geçiş sürecine olumlu katkı için Ulusal Diyalog Toplantısı adı altında toplanma kararı alındı. Bu olay geçiş sürecinin en önemli ayrıntısıydı. Konferans başladığında geçiş sürecinin devamlı istikrarlı olması için Mansur Hadi cumhurbaşkanı seçildi ve olayların diyalog ile çözülmesinin bir belirtisi oldu. Toplantı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin gözlemci olarak katılması ile resmen başladı. Tarafların katılması ülkenin istikrar kazanması ve çatışmaların son bulması için önemli bir yere sahipti. Konferans dokuz başlık altında şöyle sıralandı: Sa’da sorunu, Güney Yemen sorunu, güvenlik, devletin yapılandırılması, hak ve özgürlükler, kalkınma, Anayasa’nın oluşturulması, iyi yönetişim ulusal uzlaşı. İç karışıkların o an için yaşanmaması için silahların bırakılması ve diyalog yoluna gidilmesi BM için son derece önemliydi. Fakat Güney Yemen sorunu taraflar arasında anlaşmazlığa yol açtı ve konferansın süresi böylece uzadı. Güney Sorunu Yemen için bölünme noktasına varacak nitelikteydi. Güney Yemen Temsilcileri ayrılma veya ikili yönetim talebinde bulundular fakat rejim ve Birleşmiş Milletler temsilcileri buna karşı çıktı. Tartışmalardan sonra federatif bir yapı konusunda uzlaşı sağlandı. Ekonomik kaynaklar ve diğer kaynakların kullanımı konusunda sorunlar halledilmedi. Fakat Ulusal Diyalog Konferansı sonuç bildirgesi tüm olumsuzluklara rağmen hazırlandı. Seçimlerin yapılması, Cumhurbaşkanı Hadi’nin görev süresinin uzatılmasına kadar birçok konu bildirgede yer aldı. ABD, BM, AB ve Türkiye gibi gözlemciler diyalog yolunun seçilmesi bölge için çok olumlu olduğunu dile getirdiler. Fakat çok geçmeden Güney Yemenli siyasetçiler bu bildirgenin kendilerini için önemli olmadığını bildirdiler. Kararların hiçe sayılması ile beraber Husî’ler karışıklığa yol açarak Sa’da’yı ele kontrol etti. Konferanstan sonra yaşanan bu olay Yemen için karışıklığın başlangıcı oldu. Ali Abdullah Salih iktidarından sonra Husî’ler için yeni bir dönemin başlangıcı olmuştu. Yemen’in büyük bir kısmını kontrol altına alması komşu ülkeleri tedirgin etmeye başladı. Çünkü İran güdümünde olan bir çatışma alanı hem Suudi Arabistan hem de komşu ülkeleri olumlu etkilemeyecektir. Kısa sürede kuzeyden güneye kadar ilerlemeleri bölgeyi iyice ısıttı. Kritik yerleri ele geçiren Husî’leri durdurma kararı alan Suudi Arabistan Yemen sağladığı ekonomik desteği askıya aldı. Körfez ülkeleir araya girerek Sanaa’dan çekilmelerini istedi fakat Husî’ler buna karşı çıktı. Yaşananlardan sonra operasyon yapma ihtimali ortaya atıldı. Cumhurbaşkanı Hadi; Körfez ülkelerden ve Birleşmiş Milletlere seslenerek: ‘’ Bunun bir Husî darbesi olduğunu her türlü askeri yardıma açık olduklarını ‘’ belirtti. Açıklamadan sonra Arabistan yetkilileri ‘’ Kararlılık Fırtınası ‘’ adında bir operasyon yapacaklarını duyurdu. Bazı devletler tepki gösterse de Ortadoğu ülkelerinin birçoğu destek vermiştir. Mısır, Katar, Kuveyt, Fas, Ürdün ve BAE gibi ülkeler destek açıklamaları yapmıştır. Suudi Arabistan bu hamlesi ile bölgede büyük bir güç olduğunu gösterdi. ABD ve bazı batılı ülkeler lojistik destek sağlamaya başladı. Türkiye’de destek verdiğini açıklayarak lojistik destek sağlayacaklarını bildirdi. Diğer yandan İran ve Rusya operasyonun derhal durdurma, krizin barışçıl yollar ile çözülmesi çağrısı yaptılar. Suudi Arabistan ise İran’ın Husî’lere destek verdiği iddiasında bulundu. O dönemde İran tarafından yapılan açıklamada Ayetullah Hamaney, Suudilerin Yemen’e karşı hava saldırılarını ‘suç’ olarak nitelendirdi ve operasyondan dolayı Suudi Arabistan yönetiminin büyük bir hata yaptığını belirtti. İran bu denli tepki göstermesine rağmen açıkça aktif bir destek sağlamış değil.

Operasyonlar hala sürerken ülke istikrarsız ve yoksulluk içinde bulunmaktadır. Yemen’de süren çatışmaların tarihi, mezhepsel ve tarihsel arka planında birçok neden bulunmaktadır. Fakat bunu İran ve Suudi Arabistan’ın bölgede üstünlük kurmak adına sorumlu olduklarını dile getirenlerde vardır. Son dönemlerde Suudilerin ağır silahlar kullanması, Husî grupların rejime ve Suudilere karşı söylem geliştirmeleri dikkat edilmesi gereken konuların başında gelmelidir. Suudi Arabistan Yemen’de İran güdümlü her hareketi tehdit olarak algılamaktadır. Bu nedenlerde ülkede iç karışıklığın sürmesine yol açmaktadır. Otorite boşluğunda da bir diğer tehdit El Kaide güçlü bir şekilde ortaya çıkıyor. 1962–68 ve 1990–94 yılları arasında iç savaşların yaşandığı Yemen’de bugün içinde aynı durum yaşanmaktadır. Bölge ülkeleri içinde refah ve zenginlik açısından çok geride olan Yemen’de insani kriz gün geçtikçe daha kötü bir hal alıyor. Ortadoğu da başlayan ve ülkelerin liderlerden talepler doğrultusunda başlayan Arap Baharı iyi sonuçlar ortaya çıkarmadı. Yemen’de bu ülkelerden birisi haline geldi. Ali Abdullah Salih’in iktidardan çekilmesi durumunda geçiş sürecinin yaşanması ve bu geçiş sürecinin iyi değerlendirilmemesi böyle sonuçlar ortaya çıkardı. İran’ın Husî’lere desteklemesi Suudi Arabistan’ın da buna cevap olarak operasyon düzenlemesi durumun bir güç gösterisine dönüştüğünün kanıtıdır. Yemen’deki iç savaşı sadece Sünni ve Şii ayrımına dayanarak açıklamaya çalışmak yanlış veya eksik olabilir; nitekim burada kökleri daha eskiye giden aşiretlere bölünmüşlüklere dayanan bir yapı mevcuttur ve buna ilaveten Kuzey ve Güney Yemen’in birleşme sonrası yaşadığı sancılı bir süreç bulunmaktadır.

Celal CAVLAK
TUİÇ ARM Asistanı

Kaynakça:

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Orta Güçler Çok Kutuplu Bir Dünya Yaratacak

Dani Rodrik - Cambridge Bu yazı ilk olarak 11 Kasım...

Amerika Bir Sonraki Sovyetler Birliği mi?

Harold James, Princeton Üniversitesi'nde Tarih ve Uluslararası İlişkiler Profesörü. Bu...

Stabil Kripto Paralar Doların Küresel Statüsünü Koruyabilir

Paul Ryan, ABD Temsilciler Meclisi'nin eski sözcüsü (2015-19), American...

Avrasya’da Kolektif Güvenlik: Moskova ve Yeni Delhi’den Bakışlar

Collective Security in (Eur)Asia: Views from Moscow and New...