Bütün gözler IŞİD’in Irak ve Suriye’de gerçekleştirdiği işgallere ve katliamlara odaklanmış ve örgüte karşı girişilen ABD liderliğindeki hava operasyonlarının bölge ülkelerinin destek vereceği bir kara operasyonuyla birleştirilmesi ihtimali gündeme yerleşmişken, Ortadoğu’nun güneyinde yer alan Yemen ise farklı bir iç savaşa eklemlenmiş durumdadır. Bu iç savaş, Şii mezhebi içerisinde yer aldığı addedilen Zeydilik inancına eklemlenmiş Husiler ile Sünnilerin kontrolündeki hükümet arasında yaşanmaktadır. Başkent San’a’nın kuzeyinde yer alan Saada şehri ve çevresinde yaşamakta olan Husilerin yolsuzluk, artan hayat pahalılığı, siyasal/toplumsal baskı ve eşitlik istemi gibi hususları ön plana sürerek başkente yürümesi ve Savunma Bakanlığı dâhil devlet kurumlarını ele geçirerek hükümeti düşürmesi ile sonuçlanan iç savaş sonrasında devlet başkanı Abd Rabbuh Mansur El Hadi ve BM Yemen özel temsilcisinin Husilerin lideri Abdulmelik El Husi ile yaptığı görüşmenin ardından bir çözüm önerisi ortaya konmuş ve ateşkes ilan edilmiştir. Ne var ki, tarihsel bir arka plana yaslanan bu anlaşmazlığın kısa süreli olması beklenmemelidir. Zira bu mücadele, aynı zamanda Suudi Arabistan ile İran arasında süregelen bölgesel üstünlük mücadelesinin bir yansıması olarak değerlendirilebilir.
25 milyonluk bir nüfusa sahip olan Yemen, tarihsel, coğrafi ve siyasal anlamda kuzey ve güney olarak bölünmüş bir ülkedir. Bu bölünmenin en önemli nedeni, ülkenin Umman Denizi’ne kıyısı olan ve Kızıldeniz girişini kontrol eden güney kesiminin, Birinci Dünya Savaşı sonrası bağımsızlığını elde eden Kuzey Yemen’in aksine, 1967’ye kadar İngiliz sömürgesi olarak kalması ve bağımsızlık sonrasında Güney Yemen Halk Cumhuriyeti adını alarak SSCB ile siyasal müttefiklik ilişkisine giren bu kesimin 1990’da kuzey ile birleşmenin ardından Yemen Cumhuriyeti içerisinde siyasal etkinlik mücadelesine girerek huzursuzluğu körüklemesidir. Hatta 1990’lı yılların ortalarından bu yana Güney Yemen’de Ali Salim’in liderliğini yaptığı ayrılıkçı bir girişim etkinliğini sürdürmektedir.
Ülkenin kuzeyinde Saada şehrinde 1992 yılında “Genç Müminler” adıyla ortaya çıkan ve sonrasında adını Ensarullah olarak değiştiren Şiiliğin Zeydi koluna mensup bir grup ise hareketin kurucusu Hüseyin El Husi’den hareketle Husiler olarak adlandırılmıştır. Saada’nın ardından kuzeyin diğer önemli şehirleri Umran ve Cevf’de etkinliğini arttırtan Husiler, kuruldukları günden itibaren İran ile oldukça yakın ilişkiler içerisinde olmuşlar ve kendilerine karşı Suudi Arabistan’dan yardım alan Yemen Hükümeti’ne karşı bu şekilde mücadele etmeye başlamışlardır. Hareketin kurucusu Hüseyin El Husi, 2004 yılında Yemen güçleri tarafından öldürülmüş ve yerine oğlu Abdulmelik El Husi geçmiştir. Husiler, 2009 yılı itibarıyla Ali Abdullah Salih yönetimine karşı bir saldırı başlatmışlardır. Bu hareket, Arap Baharı ile birleştikten sonra Ali Abdullah Salih’in iktidardan uzaklaşması ve yerine Abd Rabbuh Mansur El Hadi’nin geçmesi ile yatışır gibi olmuş, ancak özellikle hayat pahalılığı, ülke içerisindeki El Kaide unsurlarına karşı yürütülen mücadelenin etkisizliği, Suudi-Yemen ortaklığının kendilerini hedef almaya devam etmesi ve geniş çaplı yolsuzluklardan hareket eden bir isyana dönüşmüştür. Bu isyan hareketi ise Husiler ve onlara destek veren diğer huzursuz grupların başkent San’a’yı ele geçirmesi ile farklı bir boyuta eklemlenmiştir.
Yemen nüfusunun %55’i Sünnilerden (neredeyse tamamı Şafi), %45’i ise Şiilerden (çok büyük bir bölümü Zeydi) oluşmaktadır. Başkentin de bulunduğu ülkenin kuzeyi Suudi Arabistan’dan aktarılan ekonomik yardım neticesinde Aden merkezli güneye oranla sosyo-ekonomik anlamda çok daha gelişkin bir görünüme sahiptir. Ancak Kuzey Yemen’de de Husilerin merkezi Saada şehri ve çevresinin gerek altyapı yatırımları, gerekse de ekonomik gelişim açısından ülke ortalamasının çok altında olduğu söylenebilir. Üstelik bu bölgedeki huzursuzluğu bastırabilmek için Yemen hükümetinin izniyle Suudi Arabistan Ordusu’nun sınır aşan operasyonlarda bulunarak birçok Husi’yi öldürdüğü de bilinmektedir. Suudi Arabistan’ın Yemen’deki toplumsal/siyasal gerginliğe bu denli entegre olmasının en önemli nedenleri ise Husilerin de bir parçasını oluşturduğu Zeydiliğin sınır aşan bir niteliğe sahip olması ve Suudi Arabistan ile Umman topraklarında rejime tehdit oluşturabilecek bir yansıma bulabilme ihtimalinin bulunmasıdır. Bunun yanı sıra, kendisi ile çok yakın siyasal ve ekonomik ilişkiler içerisinde olan Yemen’in karşı karşıya kalacağı siyasal istikrarsızlık, genelde Ortadoğu, özelde ise Arap Dünyası’nda lider olduğunu iddia eden Suudi Krallığı için olumsuz bir gelişme olabilecektir. Husilerin bir parçası olduğu Zeydiliğin Şii mezhebi içerisinde değerlendirilmesi ve bu nedenle Husiler ile İran arasında yakın bir ilişkinin var olması, Suudi Arabistan ile İran arasındaki bölgesel rekabeti de gündeme getirmekte ve Suudiler, İran’ın Yemen’de Husiler üzerinden siyasal işleyişi yönlendirmesini ya da kendisinin önemli bir parçasını oluşturduğu bir işleyişe ortak olmasını istememektedir.
Yemen, Ortadoğu’nun güneyinde büyük bir bölümü çöllerle kaplı büyük bir toprak parçasıdır. Ancak bu toprak parçası çok önemli bir coğrafi konuma sahiptir. Nitekim Yemen, Kızıldeniz girişi, Umman Denizi ve hatta Basra Körfezi girişini kontrol etme imkânı sunan ve Kızıldeniz-Doğu Afrika-Hint Okyanusu üzerinden işleyen ticaret yollarının ve enerji akışının güvenliğinin sağlanabilmesi açısından önemli bir noktada duran bir ülkedir. Suudi Arabistan ile çok uzun bir sınır şeridine sahip olması açısından bu ülkenin istikrarsızlaştırılması çabalarına hizmet edebilecek bir coğrafi imkân sunan ve özellikle güneyindeki El Kaide etkinliği ile Ortadoğu’da bu örgütün en fazla etkinliğe/görünürlüğe sahip olduğu ülke olarak bilinmektedir.
Güney Yemen, uzunca bir süredir Yemen’den ayrılıp eski statüsüne kavuşabilmek için merkezi hükümet ile çatışma halindedir. Ali Salim’in liderliğindeki bu hareket bölgenin ekonomik azgelişmişliğinin nedenini San’a yönetimine bağlamakta, El Kaide ile mücadele konusunda ancak müstakil bir Güney Yemen hükümetinin başarılı olabileceğini kaydetmekte ve Kızıldeniz girişinin güvenliğini ancak Aden merkezli istikrarlı bir hükümetin sağlayabileceğini iddia etmektedir. Ali Salim, bu çabalarında henüz başarılı olamamıştır ancak, son dönemde, ülkenin içerisine sürüklendiği iç savaş ve istikrarsızlık ortamı nedeniyle Güney Yemen’in bağımsızlığı seçeneğine destek verilebileceği yönünde bir algı manipülasyonu kurgulanmaktadır.
Kuzeyin kırsal Saada şehrinden gelerek San’a’daki hükümeti deviren Husiler ile Güney Sudan’daki ayrılıkçılar arasında işbirliği olması ihtimali de bulunmaktadır. Nitekim Husiler ile Yemen Devlet Başkanı Abd Rabbuh Mansur El Hadi arasında yapılan anlaşmaya göre, El Hadi’nin yanına Husiler ile birlikte ayrılıkçı Güney Yemen’den birer yardımcı atanacaktır. Yani, ülke içerisindeki toplumsal/siyasal/coğrafi farklılaşma devlet başkanı tarafından da kabul edilmiş ve 3 parçalı muhtemel bir siyasal bölümlenmenin hukuki altyapısı kurgulanmaya çalışılmıştır. Hükümetin hiçbir siyasi partiye bağlı olmayan isimlerden oluşturulacağının açıklanması ve Husilerin San’a, Arman, Cevf ve Me’reb gibi kentlerde işgal ettikleri yerleri boşaltmayacaklarını açıklamaları Suudi Arabistan’ın Yemen’de ciddi bir mevzi kaybına uğradığını, İran’ın güçlendiğini ve Husiler, Güney Yemenli ayrılıkçılar ile El Hadi’nin liderliğini yaptığı ve içerisinde Suudilerin nefret ettiği Müslüman Kardeşler’in de bulunduğu merkez arasında siyasal bir paylaşıma gidileceğini açıkça göstermektedir.
Yemen’in içerisine sürüklendiği durum esasen bugünkü Irak’a oldukça benzemektedir. Zira Husilerin isyanı ve Güney Yemenli ayrılıkçıların faaliyetlerine paralel olarak ülkede üç başlı bir toplumsal/siyasal yapı oluşmuştur ve Husiler ile El Hadi arasındaki anlaşmayla bu yapıya hukuki bir meşruiyet kazandırılmak üzeredir. Tıpkı Irak’ta Sünniler, Şiiler ve Kürtler arasındaki toplumsal/siyasal bağların kopma noktasına gelmesi ve bu kopuşun siyasal bir sonuca bağlanmaya çalışılması gibi. Aynı zamanda, İran da bu ülkede ciddi bir mevzi kazanmıştır ve bu kazanım Suudi Arabistan’ın kayıplarına paralel olarak yaşanmaktadır. Yani Yemen’de Suudi Arabistan’ın desteklediği merkez ile İran ile birlikte hareket eden Husiler çatışmakta ve Güney Yemen ayrılıkçı hareketi de merkezi zayıflatılması yönündeki operasyonda Husilere daha yakın durmaktadır. Bu durumda, Yemen’deki hareketliliğin, ABD ve müttefikleri eliyle Irak ve Suriye topraklarında girişilen ve bu ülkelerde Batı ve müttefiklerinin etkinliğini arttırması beklenen IŞİD harekâtını Yemen üzerinden dengelemeyi hedefleyen İran’ın destek verdiği (kuşkusuz Rusya ve Hizbullah da sıcak bakmaktadır/bakacaktır) bir vesayet savaşı olduğu rahatlıkla söylenebilir.
Yrd. Doç. Dr. Göktürk Tüysüzoğlu
Giresun Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü