Bulgaristan, 23 Ekim’de yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı ve yerel seçimlere hazırlanıyor. Yaklaşık iki aydır devam eden seçim sürecinde en fazla dikkat çeken nokta, adayların AB üyeliğine vurgu yapmaması oldu. Hatta Avrupa yanlısı iktidar partisi GERB’in adayı, Rosen Plevneliev bile seçim kampanyasında, ulaşım konusundaki sorunları çözme vaadiyle meydanları doldurdu. Bu durum, siyasiler açısından nispeten yerinde bir strateji. Nitekim ekonomik krizin sorumlusu olarak görülen AB, bu seçimlerde halkın duymak istediği belki de en son şeydi. Dolayısıyla, bu yıl ön plana çıkan seçim sloganları, daha çok mikro boyuttaki, vatandaşların günlük hayatlarına doğrudan dokunan meseleler oldu. Bunların arasında, ekonomik darboğazın aşılması, yoksullukla mücadele, işsizliğin azaltılması ve yurtdışına çalışmak üzere göç eden kişilerin önüne geçilmesi gibi konular geniş yer buldu.
Bulgaristan Siyasetinde Eski Tas Eski Hamam
Bulgaristan’da seçim sloganları değişti ancak her seçim öncesi yaşanan manzaralar benzer şekilde devam etti. Öncelikle, ülkedeki etnik gruplar ve azınlıklar karşıtı propaganda yaparak varlığını sürdüren bazı siyasetçilerin, alışıldık “Bulgaristan Bulgarlarındır” sözleri meydanlardan eksik olmadı. Eylül ayında, Katunitsa Köyü’nde 19 yaşındaki bir Bulgar gencin, Roman bir minibüs şoförü tarafından ezilerek öldürülmesi, seçimler öncesinde aşırı sağ partiler tarafından oy potansiyellerini yükseltmek için kullandığı bulunmaz bir fırsat oldu. Her zamanki gibi, bu grubun başını ATAKA’nın lideri Volen Siderov çekti. Basına da yansıdığı üzere, Katunitsa olayından sonra gerçekleştirilen protesto gösterilerine karşı önlem almak için parlamentoda Ulusal Güvenlik Konseyi’nin toplanması görüşülürken, Siderov salonu terk etti ve soluğu Filibe’de alarak Hitlerin zafer marşları eşliğinde meydanlardaki alışılmış şovlarına başlamış oldu.
Bulgaristan siyasetinde kendini tekrar eden diğer bir ritüel ise açıklanan Cumhurbaşkanı adayları üzerinden yapılan tartışmalar oldu. Adayların güçlü ve zayıf taraflarının ön plana çıkartılarak Cumhurbaşkanlığı görevini başarılı bir şekilde yerine getirip getiremeyeceğinin tartışılması yerine, Dırjavna Sigurnos olarak bilinen Komünist dönemin polis teşkilatına üye –diğer bir ifadeyle ajan- olup olmadıkları daha çok medyada yer aldı. Adayların çeşitli bağlantıları araştırılarak ulaşılan bilgiler, kimileri için araştırmacı gazeteciliğin başarı hikâyesi, kimileri içinse blog ve yorum sayfalarında kişisel tatmin ve bilgisini ispat etme meselesine dönüştü. Cumhurbaşkanlığı için bağımsız adaylığını koyan, Avrupa Komisyonu eski üyesi Meglena Kuneva, ülkedeki bu dar görüşlü kesimin talihsiz kurbanlarından sadece biri. Bulgaristan’da 1989’a kadar devam eden Komünist Parti’nin üst düzey yöneticilerinden birinin oğlu –Ivan Pramov’un oğlu Andrey Pramov- ile evli olması, Kuneva’nın ajanlığı için yeterli bir kanıttı. Oysa yine aynı dönemde, kendi öz babası ve büyükbabasının çalışma kamplarına gönderilmiş olması kimsenin üzerinde konuşmaya değer görmediği bir mesele. Kısacası, adaylar hakkında yürütülen kara propaganda her zamanki gibi bu seçimlerde de sahnedeydi.
Her Yeni Seçimde Yeniden Tanımlanan Oy Kullanma Hakkı
Bulgaristan’da her seçim döneminde gündeme gelen -ve neredeyse her yeni seçimde yeni düzenlemelere gidilen- diğer bir konu ise ülke dışında yaşayan Bulgaristan vatandaşlarının oy kullanma meselesidir. Bulgaristan Anayasasına göre, 18 yaşını dolduran ve belirli suçlarda adli sicil kaydı olmayan Bulgaristan vatandaşları seçimlerde oy kullanma hakkına sahiptir. Seçimlerde aday olabilmek için ise yaş sınırı 21’dir; fakat buna ilaveten adayların çifte vatandaşlığının bulunmaması, en az belli bir süre (Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde 5 yıl, Avrupa Parlamentosu seçimlerinde 2 yıl ve yerel/belediye seçimlerinde ise 12 ay) ülkede sürekli olarak yaşamış olması gibi şartlar da vardır. Dolayısıyla Bulgaristan dışında yaşayan vatandaşların en temel seçme ve seçilme hakları ikamet şartına bağlıdır.
Uluslararası prensiplere göre, ikamet şartı sadece yerel/belediye seçimlerinde ve bazı istisnai durumlarda kabul edilebilir bir kriterdir ve 6 ayı geçmemesi gerekmektedir. Aksi takdirde istismar ve dolaylı yoldan seçme ve seçilme hakkının kısıtlanması olarak değerlendirilmektedir. Bulgaristan’daki süreler bu anlamda temel insan haklarına aykırı kabul edilmiş ve gerekli başvurular sonucunda 2 Haziran 2011 itibarıyla yeniden düzenlenmiştir.
Yasa değişikliğine giden sürece baktığımızda, oldukça sancılı olduğu görülür. Son birkaç yıllık dönemde, Bulgaristan’ın bilhassa Türkiye’den gelen oyların kısıtlanmasına yönelik zaman zaman nabız yoklamaları ve bu yönde ciddi girişimleri oldu. En son 2010 yılı sonlarında ATAKA’nın desteklediği GERB azınlık hükümeti, parlamentodan bir karar geçirerek, Bulgaristan ve AB ülkeleri sınırları dışında yaşayan Bulgaristan vatandaşlarının, yerel seçimlerde oy kullanabilmeleri için, seçim tarihinden en az 12 ay önce ülkede ikamet etmesi şartını getirdi. Bu yasa değişikliği, üyelerini çoğunlukla Türklerin oluşturduğu Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) tarafından vakit kaybetmeden Anayasa Mahkemesi’ne götürüldü. 4 Mayıs 2011’de kararını açıklayan Mahkeme, itirazı haklı buldu. Mahkeme’nin kararı doğrultusunda 2 Haziran 2011 itibarıyla yapılan yasa değişikliğine göre, yerel seçimlerde aday olma ve oy kullanma hakkı için getirilen ikamet şartı 12 aydan 4 aya indirildi. Ayrıca Avrupa Parlamentosu seçimleri için de, bu süre 2 yıldan 6 aya indirildi.
Dolayısıyla, 23 Ekim’de yapılacak seçimlerde, Türkiye’deki seçmenler sadece Cumhurbaşkanlığı için oy kullanabilecek. Türkiye’de oy kullanacağına dair dilekçe veren toplam kişi sayısı 23.601’dir. Türkiye’de çeşitli illerde açılacak toplam sandık sayısı ise 24’tür. Bulgaristan’da yapılan çeşitli kamuoyu yoklamalarına göre, seçimlerin ikinci tura kalmasına kesin gözüyle bakılıyor. Bu durumda, bir sonraki hafta (30 Ekim) seçmenler yeniden sandık başında gidecek.
Özetle, önümüzdeki Pazar günü yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı ve yerel seçimler Bulgaristan için aynı zamanda bir demokrasi sınavı niteliğindedir. Yapılan yasa değişikliği ile en temel insan haklarından biri olan seçme ve seçilme hakkı ile ilgili sınırlamalar nispeten yumuşatılmıştır. Fakat seçmen listelerinin hazırlanmasından, seçim kampanyalarında kullanılan kara propaganda materyallerine ve taraflı medya yayınlarına kadar birçok alanda, uluslararası gözlemciler tarafından da kaydedilen sorunlar devam etmektedir. Her ne kadar Türkiye’nin yoğun iç politik gündeminde kendine pek fazla yer bulamıyor olsa da, Bulgaristan seçimleri önemsenmesi gereken bir meseledir. Zira Bulgaristan’da yaşayan Türklerin, birçok bakımdan Balkanlardaki diğer Türk ve Müslüman topluluklardan ayrıldığı unutulmamalıdır. Onların hak ve özgürlükleri sadece uluslararası insan hakları örgütleri tarafından değil, en başta Türkiye tarafından savunulmalıdır.
Muzaffer Kutlay
USAK AB Araştırmaları Merkezi
Balkanlar Uzmanı
Kaynak: USAK