TEVRAT’IN “RUH”U PLATON’DA “CAN” BULURSA
GİRİŞ
Her ne kadar asimile olmamış ve asimile edilememiş diye tasvir edilse de hala diri olan Yahudi kültürü ile yeryüzünde varolagelmiş felsefi akımların karşılıklı olarak beslendikleri, birbirlerini etkiledikleri ve birbirlerinden etkilendikleri bir gerçektir. Makalede Platon’un Yahudi Kültüründen ne ölçüde yararlandığı açıklanmaya çalışılmıştır. Bu açıklama için Platon’un Devlet adlı eseri dahil olmak üzere, Platon öğretisini anlatan ve yorumlayan birçok kaynaktan faydalanılmıştır.
Platon’u anlamak için onu yorumlayan kaynaklar yerine, öncelik Platon’dan bize kalan eserlere verilmiştir. Yahudi Kültürü ile ilgili bilgilere ise Yahudi öğretilerine yer veren Eski Ahit (Torah, Neviim, Ketuvim), Zohar gibi çeşitli eserler yardımıyla ulaşılmıştır. Ezoterik nitelikteki ve inisiyasyon yani aşırı disiplin ve kontrol altında tutma yoluyla bireylerin eğitimine dayalı Kabala öğretisine sıkça başvurulmuştur. Kabala öğretisi derin bilgileri içerir ve disiplin içinde sıkı denetim altında bu bilgileri öğretir. Zohar ise söz konusu öğretinin en önemli eserlerinden biridir. Kelime anlamı ihtişamdır. Tevrat’ın mistik yorumunu içerir. Makalede konuyu belirten, kelimelerin etimolojisini açıklayan, sonrasında söz konusu iki unsuru kısaca tanıtıp bir çerçeve çizen, konuyu desteklemek için tarihe dayandıran, Platon’a göre açıklayan, Yahudi öğretilerine göre açıklayan, ardından ilişkilendiren belli bir zincir vardır. Arada iki unsurun farklılıklarına değinilmiş olsa da Yahudi öğretilerinin Platon’a kaynak olduğunu göstermek üzere tek yönlü benzerlikler üzerinde durulmuştur.
TARİHİ DAYANAK
MÖ. 332’de Büyük İskender, Yahudilerin yerleşim alanları da dahil olmak üzere yeryüzünün büyük bir kısmına hakim olur. İskender askeri bir dehadır ve 33 yaşında ateşlenip ölmeden önce Asya ve Ortadoğu’nun neredeyse tümünü fetheder, bütün Pers İmparatorluğu’nu parçalar ve her yere Helen kültürünü götürür. Pers İmparatorluğu ve yanında Yisrael’in de işgali MÖ.312’ye denk gelmektedir. Yahudi kaynaklarına göre; kutsal yer Bet-Amikdaş’ı yıkmak isteyen İskender, bir Yahudi bilgeyi görünce derinden sarsılır ve yıkmaz [Bu kısımdaki ‘derinden sarsılma’ mistik bir açıklamadır. Ama tarihin de defalarca şahit olduğu gibi, Yahudilerin ekonomi taşını oynamış olma ihtimali de vardır.]. Ardından Büyük İskender; Yahudi yerleşimcilerin haklarını, dinlerini, kültürlerini muhafaza etmelerine karışmaz. Helen dünyasında pek benzeri olmasa da, Yahudiler 165 yıl belirgin olarak gelişirler.
Bu kısa tarihi bilgi içeren kesitten varmak istediğim noktaya gelince, Yahudiler Helen kültürü tarafında asimile edilememişlerdir. Bununla da kalmayıp Yahudi kültürü devasa etki kapasitesiyle Yunan kültürünün karşısına dikilmiştir. Doğal olarak yunan kültürü ve düşünürleri İskender döneminin öncesinde başlayarak Yahudi öğretilerinden özellikle de Eski Ahit’ten etkilenmişler ve yararlanmışlardır. Her ne kadar bu etki bir tehdit olarak algılanıp İskender döneminde iki tarafı savaşa sürüklediyse de öğretilerin beslenip gelişmesini sağlamıştır. Hatta İskenderiyeli Yahudi filozof Philon Yahudi öğretilerini Yunan düşüncesi ile açıklamaya çalışmıştır.
TEVRAT’IN KISA BİR TANITIMI
Tevrat yazanlara göre, insan yeryüzünün tümüne egemen olsun diye yaratıldı. Rab onları verimli olsunlar, yeryüzünü doldursunlar ve denetim altına alsınlar diye erkek ve dişi olarak yarattı. Tanrı Adem’i Aden’de yarattığı bahçeye koydu. Bahçenin ortasında yaşam ağacı ile iyiyle kötüyü bilme ağacı vardı. Adem İbrani diline ‘iş’ diye geçmiştir. Kadın ise işten türeyip ‘işşa’ adını almaktadır. Kadın, erkekten türemiştir. Esas olan erkektir. Erkek yönetir karar verir. Kadın ise geri kalan işleri yapar. Platonda da bu böyledir. Kadına ve gelişimine verilen önem gelecek neslin güçlü, kuvvetli, sağlıklı olması içindir. Yani her iki öğretide de Kadın üreme göreviyle birebir tutulmuştur. Kadına kadın olduğu için değil, doğurma yetisinden dolayı önem atfedilmiştir.
KONUYA İLİŞKİN İBRANİ KELİMELERİN AÇIKLAMASI
Eski Ahit’in İbrani dilindeki halinde anlamları hakkında tam bir karara varılmamış ve ayrılıklar yaratmış olan birçok kelime vardır. Burada ele alınacak kelimelerden biri Nephes biri de Roah’dır. Bu kelimelerin anlamlandırılması konusunda en net açıklama Joel Green’de görülmektedir. Green’in açıklamasına göre “ Nephes”, ayrı bir cevher manasında ruh olarak kullanılsa da yaşam, kişi, nefes, insanın özü, benlik, istek gibi anlamlara da sahiptir. “Roah” kelimesi ise; rüzgar, nefes, idrak ve iradenin bulunduğu yer, tabiat, can gibi anlamlara sahip olsa da insanın yaşayan halini belirtmek için kullanılır. Fikir ayrılıklarına sebep olan bir diğer kelime ise Yunancadaki “psyche” dir. Bu kelimenin de içbenlik, yaşam ,kişi gibi birçok anlamı vardır.
PLATON KİMDİR?
Asıl adı Aristokles olan Platon, siyaset felsefesinin kurucusudur. İsa’dan önce 427-347 yılları arasında yaşadığı düşünülmektedir. En soylu ailelerden birine mensup olup her alanda kendini yetkinleştirme imkânına sahip olmuştur. Ona göre toplumsal sorunların çözümü felsefeyle mümkün olacaktır. Akabinde, yapılması gereken ise akıl yoluyla tümel olanı yani Varlık’ı, iyiyi, doğruyu kavramak ve yaşamı buna göre şekillendirmektir. Bu yolla siyaset, değişimden etkilenmeyecek ve idealara koşullu olacaktır.
TAHLİL
İdea, us yoluyla kavranabilecek en üst aşamadır. Değişmez, özdür. Bilen insanın dışında yer alır, onun haricinde varolan bir gerçekliktir. İdealizm ise gerçeğin özünü cisimler dünyasında değil, maddi olmayan dünyada arayan yaklaşımdır. Burada görüldüğü üzere Platon 2 evrenden bahsetmektedir ve tek örneği bu değildir.
Platonik yöntemde kişi bilgisizliğinin farkına varır. Böylece ruhun arındırılması ve usun harekete geçmesi için bir kapı aralanır. Us ile ruh İdea’ya yönlenir. İdeayı gören insan evrensel söylemin sahibi olur. Varlığın seyrine yani idealar alemine çıkan ussal insan geriye yeryüzü alemine inecektir. Akıl yeryüzüne dönünce, idealar evreninde gördüğü düzeni burada da kurup 2 evren arasındaki çelişkiyi ortadan kaldıracaktır. Bu yöntemde de gördüğümüz gibi Platon iki ayrı alemden bahsetmiştir.
Tevrat’a göre; Ruh, ölüm bedeni işlevsiz kıldığında dahi var olan kısımdır. İnsan varlığının maddesel olmayan tarafı yani özüdür. Tevrat’ta Ruh’ un işleyişine değinilen bölüm ilk kitap olan Tekvin ile başlar. Rab, topraktan Adem’i yaratıp burnuna hayat nefesi üflediğinde Adem can bulur. Buradaki can ruhtur. Tora bunu sistematik olarak tanımlamasa da haham öğretileri konu hakkındaki çeşitli fikirler sunmaktadır. Klasik haham öğretimine göre ruh: bireyin heyecan, arzu ve düşünce kısmını oluşturur.
Kabala öğretisinin Zohar kitabına göre ruhun 3 unsuru vardır. Nephesh: Ölebilir, hisseder, yaşar. Fiziksel ve psikolojik özüdür. Ruach: Akıl ve mantığı yönetir. İyi ile kötüyü ayırt eder. Neshamah: Ruhun en yüksek kısmıdır. İnsanı diğer canlılardan ayırır. Ve Neshamah, ölüm gerçekleştikten sonra Platon’un belirttiği idealar dünyasına yani kaynağa döner. Zohar’dan çözümlenen bu kısım Platon’u 3 kolda doğrular. Birincisi, 2 evrenden söz etmesi ve bu 2 evrende de baki olanın ruh oluşudur. İkincisi, Platon’un dediği gibi doğal olan ilk olan değil son olandır ve bu neticede de Neshemah, idealar dünyasına döner çünkü burası kaynağıdır. Üçüncüsü ise, Ruh’ un 3 unsuru ile ilgilidir. Bunu idea ile ruh ilişkisi kurarak açıklamak en iyisi olacaktır.
İdealar ile insan arasındaki bağlantıyı ruh sağlamaktadır. İnsan ruhu hayatının bir kısmında ideaları görür ve doğumla unutur. Evrendeki mutlak düalizm doğumda da kendini gösterir. Buna göre doğum hem unutuluş hem de anımsamanın başlangıcıdır. Bu durumda öğrenme aslında bildiklerini hatırlama eylemidir. Ruha gelince, Zohar’da anlatıldığı gibi Platon’ a göre de Ruh 3 ayrı bölümden oluşur. Nephesh ile bağdaşan ve maddi arzuların olduğu iştahsal bölüm, Ruach’ın karşılığı olan ve soylu arzuların yer aldığı yürekli bölüm, son olarak da Neshemah ile benzeşen ve insanın tanrısal tarafını oluşturan ussal bölüm.
Platon’un kanatlı araba mitosunda açıkça görülmektedir ki: Arabacı, akılsal kısım; Yağız ve kötü at, maddi istekler kısmı; beyaz at, ruhun yürekli kısmını simgeler. Şimdi bu simgeleme yöntemini derinlemesine inceleyelim. Öncelikle insan ruhunun 3 bölümden oluşması “ her insan ruha sahiptir dolayısıyla eşittir” düşüncesini baştan saf dışı bırakır çünkü bölümler arası baskınlık farkı eşitsizliğin garantisidir. Tüm bunlardan yola çıkarsak eşitsizlik ruha bağlı kılınmış dolayısıyla kalıtım ve soy ile ilişkilendirilip doğallaştırılmıştır. Soya dayalı üstünlük söylemlerine gerek Rab’ın kullarına verdiği sözlerde “senin soyundan sultanlar doğacak…” şeklinde gerekse kullarına verdiği cezalar ile Tevrat’ta da rastlamaktayız.
Nuh soyunda var olup Ariler ve İbraniler‘de de devam eden ırkları dışında evlilik yapmama âdeti, Hindistan’ da kast sistemine dönüşmüştür. Bununla beraber Hitler’ in de temel hedeflerinden biri olan saf Alman ırkı hayali ile de bu ırk saflığı 2. Dünya Savaşı sonrası kilit bir konu olmuştur. Ek olarak, Platon’a göre reenkarne olup farklı bedenleri deneyimleyen ruh kendini çeşitlendirir. Yani her ruh melez ırktır.
Us’a gelince, tek kıstas olmasa da ideanın bilgisine ulaşmada ancak ussal kısmı baskın olanların meziyeti olacaktır. Bununla birlikte, us ruhun diğer bölümlerini denetim altına almalı ve nesneler dünyasının baştan çıkarıcılığına karşı koyup insan ruhunu kurtarmalıdır. Çünkü us, ruhun tanrısal kısmıdır. Kurtarabilirse ancak o kurtarabilir. Bir diğeri ise yürekli bölümdür. Soylu istekleri barındırır. İşte tam da bu nedenle beyaz at ile simgelenir ve içinde saflığı, ulaşılmazlığı barındırır. Aynı zamanda yetişkin bir beyaz at, asil ve saf beyaz annesinden kapkara bir tay olarak doğar. Acaba Platon bunu bilerek mi soylu istekleri beyaz at ile simgelemiştir diye bir soru sormak gerekir. Eğer öyleyse soylu isteklerin ya öncesinde ya arka planında ya da kaynağında karanlık, maddi, soylu olmayan birtakım unsurlar aramamız gerekir. Bu bilgilerin ışığında, atın rengi ata rağmen değişmiştir ama atlara at denmesinin ardındaki neden değişmemiştir.
Açıkça belirtildiği gibi, soylu ya da maddi, değişmeyen şeyin istemek olduğudur. İstemek, ussun görevine yardımcı/engel iken her an görevin engeline/ yardımcısına dönüşebilir. Bu da her hâlükârda değişebilen bir şey olduğundan ötürü; usa, kutsala, Tanrısal olana dolayısıyla Tanrı’ya aykırıdır. Burada Yahudi öğretisinde sıkça karşılaşılan çilecilik benzeri eğitim öğretim metotları sözü devralır. Esas olan ruhtur. Ruh tanrısal kısmı olan us ile bedeni denetim altına almalı, yönlendirmelidir. Bunu gerçekleştirmek ise bedenin arzularına olabildiğince karşı gelmekten ve çeşitli yollarla iştahsal kısmı yani Nephesh’i terbiye etmekten geçer. Bu çeşitli yollar bir tür çilecilik ile sıkı denetimi, disiplinli çalışmayı, bedene eziyeti, her türlü açlıkla terbiyeyi, acıyı da beraberinde getirmelidir ki Nephesh, Neshemah tarafından hâkimiyet altına alınabilsin.
Felsefenin merkezi Platon düşüncesine göre insandır. Burada Platon bir adım daha atar ve iyi bir siyasal örgütlenmeyi iyi bir insana bağlı kılarak, iyi toplumun özünü işaret eder. İyi toplum, iyi ahlakın yegâne şartıdır. Yani öncelikle iyi toplumun inşa edilmesi gerekir. Bunun için ise iyinin bilgisi lazımdır. Hocası Sokrates’in sessiz kaldığı bu noktada Platon devralır ve iyinin, iyi bir toplumun, iyi bir devletin bilgisinin peşine düşer. Devlet yapıtı ile tüm bunların birer örneğini sunar. Ütopyacı düşünceye kılavuzluk edecek bu tutum, ne olduğunu sorgularken, ne olması gerektiğini de ortaya koymaya çabalamaktadır.
Burada sözü Tevrat’a vermek gerekir. Yaratılış kısmında yazılanlara göre, Nuh Tufanı’ndan sonra, dünyadaki insanların tümü için tek bir dil varmış. Herkes o dilin sözcükleriyle konuşurmuş. Bu insanlar tek bir halk olmuşlar. Kendilerine kent kurmak istemişler. Bir de göğe uzanan bir kule inşa edip ün salarak, yeryüzüne dağılmalarını engellemeyi amaç edinmişler. Rab bunu fark edince onların dillerini karıştırıp kentin yapımını durdurmuş ve onları yeryüzüne dağıtmış. Burada bir topluluğun gerçek bir toplum olup amacına ulaşması için; iyi bir iletişim sağlamak için tek bir dil, tek bir halk ve ortak bir amaca sahip olmak şart gösterilmiştir. Bu da Platon’un yukarıda açıklanan iyi toplum inşası ile örtüşmektedir.
Bir diğer benzerlik ise Platon’un Atlantis’i ile Tevrat’taki Nuh Tufan’ı öncesi anlatılan dünyanın arasında görülmektedir. Atlantis’in ilk krallarından olan Atlas Yapetos’un oğludur. Yapetos aslında Nuh’ un 3 oğlundan biri olan Yafet ile aynı kişi olabilir. Tevrat yorumcularına göre Avrupalıların ve Türklerin atasıdır. Efsaneye göre Hesperos, yıldızları astronom olan babası Atlas gibi gözlemleyebilmek için Atlas dağına tırmanmış, rüzgâr onu göğe yükseltmiş. Bu bakımdan da Tevrat’ta anlatılan Enok ile Hesperos benzerler.
Milattan sonraki dönemde, Platon felsefesi çağın dinsel görüşlerine daha uygun olduğu için öne çıkmıştır. Beklendiği gibi, Avrupa, Bizans ve hatta İslam aleminde din adamları Platoncu görüşlerin safında durmuşlardır.
Buna karşın, İbn-ü Rüşt gibi Aristotelesçi, metafiziktense fiziği yani mantığı öne çıkaran yaklaşımlar sergileyen düşünürleri sapkın saymışlardır. Aristotelesçi öğretinin özümsemesi olan Skolastik felsefeye ise din adamları tarafından yıllarca karşı koyulmuştur. Platon, hocası Sokrates ve sofistler gibi mutlak ve değişmeyen olanı elde etmek için çabalardı.
Platona göre gerçek bilginin kaynağı duyumlar dünyası olan dünyanın dışında, idealar dünyasındaydı ve Platon İdea kavramını bölünmez, değişmez, öncesiz ve sonrasız, kendi kendine eşit ve hep aynı kalan bilgi olarak ele almaktadır. İdeaları insan doğuştan biliyordu. İdeanın bilgisi, insanda eskiden varolduğuna göre bu mutlak bilgiyi öğrenmek, bilinen bir şeyi hatırlamaktır. İnsanoğlunun ölümsüz ruhu, beden değiştirerek Tanrı’ya ulaşmayı çabalıyordu. Bu ölümsüz ruhun aradığı mutlak ve değişmez doğrular ile ruh mutlaka bir yerlerde karşılaşmıştı ki işte bu yüzden idea insanda mutlak varolmaktaydı. Bu ruh, Tevrattaki Tanrı’nın kutsal ruhu ile aynıdır.
Bunu Tevrat’ta geçen bir olayla açıklamak için Samson’un başına gelenlere bakmak gerekir. Çok güçlü bir aslan Samson’a saldırdığında ve Filistinliler Samson’u esir aldığında, Tanrı’nın kutsal ruhunun gücü ile kurtulabilmiştir. Bu kutsal ruhun yani ölümsüz ruhun mahiyeti Yaratılış’ın ilk cümlelerinden itibaren kendini göstermeye başlamıştır: “ Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı. Yer boştu, yeryüzü şekilleri yoktu; engin karanlıklarla kaplıydı. Tanrı’nın ruhu suların üzerinde hareket ediyordu. Tanrı ‘Işık olsun’ dedi ışık oldu…”(Tevrat, Yaratılış syf:1)
SONUÇ
Neticede, Yahudi öğretileri ile Platon’un felsefesi arasındaki benzerlikler açıkça belirtilmiştir. Bu benzerlikler bu kadarla sınırlı değildir. Makalede konuyu sınırlı tutma kaygısı, söz konusu dönem dersinde öğrenilen bilgileri kullanmaktır. Konu bu şekilde sınırlı tutularak derinlemesine inceleme fırsatı yakalanmıştır.
Beyza ALABAY
KAYNAKÇA:
KİTAP:
Tevrat: Tora, Neviim, Ketuvim
Devlet-Platon
Zohar-Kabala Öğretisi
Sokrates’ten Jakobenlere Batı’da Siyasal Düşünceler. Sokrates’ten Jakobenlere Yazar: Mehmet Ali Ağaoğulları. Yayınevi : İletişim Yayıncılık.
İNTERNET ADRESİ:
http://www.hermetics.org/atlan-3.html
http://www.historicalsense.com/Archive/Platon1_2.htm
http://www.metinbal.net/metin_yayinlar/Plotinus_yeni_platonculuk_platonizm_mistisizm_Metin_Bal.htm
http://blog.kavrakoglu.com/tag/platon/
http://www.hermetics.org/atlan-2.html