Whiplash (2014)

“Dünyada kusursuz iki insan vardır: Biri ölmüştür öteki ise doğmamıştır” – Çin atasözü

Beyaz perdeyle 2014 yılında buluşan Whiplash Damien Chazelle imzalı dram türü bir film olup başrollerini Miles Teller ve J. K. Simmons paylaşmaktadır. Asla hedefine ulaşamayacak bir amaç: Mükemmellik, mükemmelliği ararken dökülen gözyaşları, kan ve ter… Bir insan tam anlamıyla ne zaman mükemmel olur? Mükemmellik azmin bir sonucu mudur? Yoksa asla bitmeyecek olan bir savaş mı? Whiplash filmi tam da bu soruları seyirciye sormaktadır. Caz müziğiyle bütünleşen film tür bakımından dram olarak adlandırılsa da psikolojik bir tabanı olduğu yadsınmamalıdır. Film yetenekli bir caz öğrencisi Andrew ve onun hırslı öğretmeni Fletcher arasındaki bağ ve çatışmayı anlatmaktadır.

Fletcher prestijli bir okulda orkestra şefidir, öğrencilerinin gözünde otorite konumundadır. Fletcher’in öğrencilerin potansiyelini çıkarmak için kendi özgü yöntemleri vardır. Filmde sık sık baş karaktere “Charlie Parker, Jo Jones kafasına zil attıktan sonra Charlie Parker oldu” dediğini görürüz. Bu hikâyeye öğretmenin motivasyonunu daha iyi anlamak için inmek gerektiğini düşünüyorum. Öğretmenin öğrencisine sürekli anlattığı bu hikâyede Charlie Parker ünlü bir caz müzisyeni olmadan önce yanlış bir notaya bastığı için Jo Jones tarafından kafasına zil atılmıştır. Bundan dolayı çok hırslanan Charlie Parker çok çalışmış ve zamanındaki en iyi müzisyenlerden biri olmuştur. Gelelim Fletcher karakteri için bu hikâyenin anlamına, hırslı öğretmenin ideal benliği zamanının en iyisi olmaktır. Rogers ideal benliğin, bireyin ulaşmaya çabaladığı bir model olduğunu, ancak ideal benlik ile benlik arasında büyük bir fark olduğunda bireyin rahatsızlık yaşayacağını ve bu durumda ideal benliğin bireyin gelişimini engelleyeceğini öne sürmüştür (Frager & Fadiman, 1997). Öyle ki Fletcher’in kendi zamanı geçmiştir. Artık en iyi olma şansı, ideal benliğine ulaşma şansı yoktur. Fakat Fletcher için hala bir umut vardır, tıpkı Jo Jones’un Charlie Parker’ı ortaya çıkardığı gibi o da kendi Charlie’sini ortaya çıkartabilir, “en iyi” olmasa bile en iyiyi “yaratan” kişi olabilirdi. Bu şekilde belki de ideal benliğine bir adım daha yaklaşabilirdi.

Ana karakter Andrew ise mükemmel olmayı hedefleyen biridir. Belki de bu yüzden mükemmeli arayan Fletcher ile mükemmel olmak isteyen Andrew arasında görünmez bir bağ oluşmuştur. Andrew üstünlük kompleksi olan bir gençtir. Birey merkezli psikolojinin kurucusu Adler (1929) bu kompleksin temelinde aşağılık hisleri olduğunu savunur. Hikâyenin biraz içine girdiğimiz de annesi tarafından henüz bebekken terk edilen ve güvensiz bağlanma stiline sahip olan Andrew’in neden yetersiz hissettiğini anlamak çok zor değildir. Aşağılık hislerini maskelemeye ve bastırmaya çalışan Andrew kendini diğer herkesten üstün görmekteyken içten içe yetersizlik duygularını yoğun şekilde yaşamaktadır ve otorite konumundaki hocasından onay istemektedir. Mükemmeliyetçi kişiliğe sahip olan Andrew kendine en yüksek standartları koymaktadır. Çünkü mükemmel olmak için hiç hata yapmamalı, erişilmek istenen nihai amaç için fedakarlıklarda bulunulmalıdır. Mükemmel olma isteğinin temeline inildiğinde bu isteği ortaya çıkaran bileşenlerin “sevgi” ve “kabul görme” olduğu görülür (Anthony & Swinson, 2009). Çünkü mükemmeliyetçiler ancak mükemmel ve başarılı olurlarsa sevgi ve kabul göreceklerini düşünürler ve bu yolda kaybettikleri şeyler onlar için küçük bedeller olarak adlandırılır. Andrew ise mükemmel olma yolunda kız arkadaşını feda etmiştir. Kız arkadaşının üniversitede okumak istediği bölüme henüz karar vermemiş olması Andrew’de büyük bir şaşkınlık ve hayal kırıklığı yaratmıştır. Bu konuşma sonrası Andrew kız arkadaşından ayrılmaya karar vermiştir. Çünkü Andrew “sıradan” biri değildir. Ne istediğini bilmekte ve bunun için çabalamaktadır. Ne istediğini bilmeyen kız arkadaşı ise ünlü bir müzisyen olması önündeki engeldir. Bu düşüncelerle yola çıkan Andrew’in kayıtsız hatta mutlu bir şekilde kız arkadaşından ayrıldığına şahit oluyoruz.

Andrew’in mükemmeliyetçi kişiliği ise aile yapısının bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Andrew, babası ve akrabaları tarafından eleştirilmekte, yetersiz görülmekte ve sürekli olarak kıyaslanmaktadır. Negatif yöndeki mükemmeliyetçilik: koşulsuz kabulün olmadığı, çocuğun sevgi ihtiyacının karşılanmadığı, eleştirel ve kontrolcü bakım sağlayan ebeveynle yaşamanın bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır (Rice, Lopez & Vergara, 2005). Bunlara ek olarak, Andrew’in henüz bebekken terk edildiğinden bahsetmiştik. Küçük yaşta terk edilen çocuk, yeterince iyi olmadığı için terk edildiğini düşünür. Bunun sebebi egosantrik dönemdir. Bu dönemde çocuk, çevresinde olup biten her olumlu ve olumsuz şeyi kendisi için olduğunu düşünmektedir. Çok yönlü düşünemeyen çocuk için dünyanın merkezinde sadece kendisi vardır ve olan şeylerin sorumlusu odur. Böyle bir ortamda büyüyen Andrew’in kendini yetersiz hissetmesi ve mükemmeliyetçi bir kişiliğe sahip olması şaşırtıcı değildir.

Öte yandan film boyunca yoğun öfke ve karşılıklı hayal kırıklıklarına şahit oluyoruz. Onay almak ve mükemmele ulaşmak için çılgınlar gibi çalışan Andrew zaman zaman elleri kanayana kadar çalışsa da Fletcher için asla yeterli olmamaktadır. Bundan dolayı ikili arasında ipler her zaman gerim gerimdir. Birbirlerine bu denli yoğun öfke duyan ikili bu duyguları oldukça sağlıksız yöntemler ile düzenlemektedir. Andrew’in sık sık öfkesini içine attığını ve bu duygudan kurtulmak için bastırma ve kendine yöneltme yaptığına şahit oluyoruz. Oysaki bastırılanın geri dönüşü kaçınılmazdır ve kendine yöneltme ise genelde kendine zararla sonuçlanır. Andrew’ in öfke patlamaları ve kendine zarar verici davranışlarının nedeni de budur. Fletcher ise temelde kendine öfkelidir. Çünkü zamanının en iyisi olamamıştır ve artık olma şansı da yoktur. Fletcher öfkesini düzenlerken yön değiştirmeyi sürekli kullanır. Kendi yetersizliği için öfkeli olan Fletcher, öfkesini öğrencilerin yetersizliğine doğru yön değiştirir. Fakat bu savunma mekanizmalarının hiçbiri işlevsel değildir ve kişinin ilerlemesine ve psikolojik sağlamlığına negatif bir yönde etki eder. Film boyunca karakterlerin hem kendileriyle hem de birbirleri ile birden çok psikolojik bağlamda çatıştıkları görülür.

Filmin finali ise ucu açık bırakılmıştır. Bazıları için mutlu son olarak adlandırılabilecek olan final sahnesi benim gözümde asla son bulmayacak ve kazanılamayacak olan bir savaşın ilk zaferi niteliğindedir. Duygular, mükemmellik, bağlanma, yetersizlik hisleri başta olmak üzere birden fazla konuyu işleyen film caz müziğin de etkisiyle seyir keyfini oldukça yükseltmektedir. Filmin birden çok kez izlenmesi gerektiğini düşünüyorum, her izlediğinizde yeni detaylar bulabileceğiniz enfes, nefes kesici bir film.

Rabia SÜNDÜK 

Psikoloji Çalışmaları Staj Programı

Kaynakça

Adler, A. (1929). The science of living. George Allen & Unwin.

Anthony, M. M., Swinson, R. (2009). When perfect isn’t good enough: strategies for coping with perfectionism. New Harbinger Publications.

Frager, R., & Fadiman, J. (1997). Personality and personal growth. Longman. 

Rice, K. Lopez, F., Vergara, D. (2005). Parental/social ınfluences on perfectionism and adult attachment orientations, Journal of Social and Clinical Psychology, 24(4), 580-605.

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Srebrenitsa Soykırımı Mahkumu Radislav Krstic’in Mektubu

Srebrenitsa’da soykırımın desteklenmesi ve yardım edilmesi suçundan Lahey’de 35...

Trump’ın Ukrayna’da Batı/NATO Barış Gücü Planına Yönelik 10 Engel

Andrew Korybko 10 Obstacles To Trump’s Reported Plan For Western/NATO...

Türkiye-AB İlişkilerinde Kırılma Noktası: AK Parti Döneminde Yaşanan Gelişmeler ve Güncel Durum

Dr. Aziz Armutlu Giriş: Türkiye AB İliskileri Türkiye ile Avrupa Birliği...

Yapay Zeka Diplomasisi: AI Diplomasisinin Yükselen Çağı

The Emerging Age of AI Diplomacy To compete with China,...