Uluslararası hukuk, uluslararası toplumun kabul ettiği kurallardan oluşur. Burada asli sorun uluslararası toplumun kimlerden oluştuğu ve kuralların nasıl oluşturulduğuna ilişkindir.
Genel kabul görmüş ve uygulamada sık rastlanır olmuş devletlerarası veya devletlerin diğer devlet vatandaşlarına karşı uygulamaları zamanla hukuk haline gelmiş olabilir. Ya da dünyanın önemli bir kriz (ekonomik, siyasi ya da savaşlar vb…) dönemi sonrası ülkelerin bir araya gelerek imza altına almak suretiyle hazırlamış oldukları metinler yoluyla hukuk oluşturması da söz konusu olabilmektedir. Örneğin; devletler, hükümet dışı kuruluşlar, uluslararası örgütler, uluslararası sivil toplum kuruluşları vs. uluslararası toplumun üyeleridir. Kuralları da ya bir araya gelerek antlaşmalar yoluyla ya da zaman içinde oturup kurallaşmış bir takım yapıla gelişler yoluyla kabul ederler. Bu bağlamda ilk ortaya çıkan uluslararası hukuk kuralları örf ve adetler olduğundan bunların yazılı hale getirilebilmesi bağlayıcılığı acısından büyük bir önem arz etmektedir.
Bu alanda yapılan çalışmalar özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren başlatılmıştır.
Bu çerçevede; sırasıyla, 1889 ve 1907 yılında yapılan La Haye Konferansları ve Milletler Cemiyeti’nin çalışmaları büyük önem taşımaktadır.
Ancak yazılı hale getirilerek uluslararası hukuka yön veren çalışmalar devletlerarası ilişki ve kurallar bütünü haricinde bazı savaş suçlularının yargılanmasından öte bireysel haklar anlamında bir normlar bütünü oluşturamamıştır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, uluslararası hukukun temel hak ve hürriyetler başta olmak üzere birey haklarına yönelik kararlar alması sebebiyle bu anlamda en geniş ve en kapsamlı yargı yolu olma özelliğini taşımaktadır.
AİHM Yapısı ve İşleyişi
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin(AHİM) yapısını ve işleyişini anlayabilmek için öncelikle tarihçesine ve kurucu dinamiklerine bakmak gerekir.
İnsanların doğuştan, vazgeçilmez ve devredilemez nitelikte haklara sahip olduğu, bu hakların devletten önce geldiği ve devletin görevinin bu hakları tanıyarak geliştirmek ve iyileştirmek olduğu şeklindeki eski doğal hukuk anlayışı II. Dünya Savaşından sonra yeniden canlanmıştır.[1]
İnsan hakları, hem anayasa, hem de uluslararası hukuk kavramıdır. İnsan hakları deyimi geniş kapsamlı olup bir yandan insanların haklarının, devlet organlarına karşı korunmasını; diğer yandan da çok boyutlu olan insan kişiliğinin geliştirilmesini içerir.[2]
Özellikle II. Dünya Savaşından sonra, insan haklarına saldırıların önlenmesi ve dünyanın bu tür acılara tekrar dönmemesi için yeni arayışlara ve güvencelere ihtiyaç duyulmuştur.
1949 yılında Avrupa Konseyi, bu anlayışların ilk ürünlerinden biridir. Kurulması ile birlikte ülkemizin de üyesi olduğu[3] Avrupa Konseyi’nin ana amacı, kişi özgürlüğü, siyasal özgürlük ve hukukun üstünlüğüne bağlı olarak bu amacı paylaşan üyeler arasında, hukuki bütünleşmeyi sağlamaktır.
Konsey birçok sözleşme ve tavsiye kararını kabul etmiştir. Bu sözleşmelerden en önemlisi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesidir (AİHS). AİHS, 4 Kasım 1950 tarihinde aralarında Türkiye’nin de bulunduğu on beş ülke tarafından Roma’da imzalanmıştır. Sözleşme 03.09.1953 tarihinde yürürlüğe girmiş ve Türkiye tarafından 18.05.1954 tarihinde onaylanmıştır. 28 Ocak 1987 tarihinde Komisyon ve 12.12.1989 (22 Ocak 1990 tarihinde geçerli olmak üzere) tarihinde de Divan’ın zorunlu yargı yetkisini kabul etmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, insan hakları alanında dünyada mevcut sözleşmelerin en gelişmiş ve etkili olanıdır. Sözleşme, Amerika İnsan Hakları Sözleşmesi, Afrika İnsan ve Halk Hakları Sözleşmesi gibi bölgesel andlaşmalara da örnek olmuştur.
İnsan hak ve özgürlükleri alanında önemli olan, bu hak ve özgürlüklerin kuramsal açıdan çıkıp, uygulama alanına girmesi, etkili bir güvence sistemine kavuşturulmasıdır. Her şeyden önce, şu bir gerçektir ki, “insan hakları düzeyi” denen nesne, salt hukuk metinleri esas alınarak ya da bunlarla yetinilerek ölçülemez. Hukuk metinleri doyurucu bir tablo çizebilir ancak uygulama başka yönde olabilir. AİHS bu güvenceyi sağlayabilecek yapılanmayı, eksiklikleriyle de birlikte getirmiştir. Sözleşmenin getirmiş olduğu en büyük yenilik, bireyin uluslararası hukukta hak sahibi olabilmesidir. Böylelikle insan haklarının çiğnendiği iddiasıyla birey, devlet karşısında haklarını uluslararası yargıya taşımıştır. Doğal olarak ilk zamanlar yadırganan olgu, zaman içinde kabullenilmiş ve buna paralel gelişmeler göstermiştir. Bunun yanında devlet başvurusu, sözleşmenin güvencesinin ikincil olması (iç hukukun tüketilmesi koşulu), karşılıklılık ilkesine (mütekabiliyet) dayanmaması ve yabancıların da bu haklardan yararlanması Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin başlıca özelliklerindendir.
AHİM’in kurucu sözleşmesi 3 Eylül 1953 yürürlük tarihli Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’dir. Bu sözleşmenin dayanağı ise 1948 tarihli Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’dir.
Sözleşme geçmişte yaşanan hak ihlallerine karşı, beyannamede bahsi geçen pek çok hak için uluslararası koruma ve denetim mekanizması getirmek amacıyla oluşturulmuştur. Başlangıçta sadece sivil ve politik hakları içeren sözleşme, yapılan değişikliklerle ekonomik (mülkiyet), sosyal ve kültürel hakları kapsamına dâhil etmiştir. AHİM ise sözleşme ile güvence altına alınan temel hakların ihlalinden şikâyetçi olan bireylerin başvurularını değerlendirmek amacıyla kurulmuştur. Strasburg’ta bulunan mahkemenin resmi dili İngilizce ve Fransızca’dır. [4]
AİHM’e Başvuru Şekli
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) uluslararası bir mahkemedir. AİHM’e yapılacak başvurular da yerel mahkemelerde dava açmaktan oldukça farklıdır.
AİHM’e herhangi bir dava dilekçesi ile başvurmanız mümkün değildir. Mahkemenin belirlediği formu doldurmanız, varsa avukatınız için bir yetki belgesi düzenlemeniz ve doldurduğunuz bu formları Mahkeme’nin adresine (tercihen taahhütlü posta ile) göndermeniz gerekmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yazılı olarak başvurmanız gerekmektedir. Bu ancak İngilizce veya Fransızca bir metinle olursa çok zaman kazanmak mümkündür. Başvuru dilekçesi mevcut formlarla yanında 10 sayfa ile sınırlanmıştır. Başvuruda bir dil sınırlaması yoktur ancak yargılamalar yalnızca İngilizce ve Fransızca olarak yapılmakta ve karar bu iki dilden birisi ile yazılmaktadır. Bu yazılı başvurunuz mutlaka AİHM kalemine iletilmelidir. Acil durumlarda faks göndermeniz mümkündür. Ancak faksla yapılan başvuruyu mutlaka mektupla da göndermeniz gerekmektedir. Aksi takdirde başvurunuz geçersiz olacaktır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde yapılan yargılama kural olarak yazılıdır. Yani başvurunuzu yapmak için posta ile yaptığınız başvuru yeterlidir, bizzat Strasbourg’a gitmenize gerek yoktur.
AİHM Kararlatının Türkiye’de Uluslararası Hukuk – İç Hukuk İlişkisi
Bu konuda; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 90. Maddesi’nde bir atıfta bulunulmaktadır;
MADDE 90/5
Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası Antlaşmalar kanun hükmündedir.
Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz.
(Ek Cümle: 7.5.2004-5170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası Antlaşmalar ile kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda Milletlerarası Antlaşma hükümleri esas alınır.
Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletler ve milletlerarası kuruluşlar ile yapılacak Antlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin onaylamayı bir kanun ile uygun bulmasına bağlıdır.
Uluslararası metinler, usulüne uygun kabul edilmiş ise iç hukukumuzda ki kanunlardan hiyerarşik olarak daha üsttedir. Bu sebeple uluslararası anlaşmalara uyma zorunluluğunu, yargılamalarda talep ederek kullanılacak bir unsur olarak ortaya koymakta mümkündür. Uluslararası hukuk temel hak ve hürriyetlerin muhafazası için AİHM örneği gibi kabul görmüş organlar oluşturarak daha etkin ve kapsayıcı bir araç haline geleceğe benziyor.
Avukat Koray MARAL
TUİÇ Üyesi
[1] Ünal, Ş. “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Türkiye”, Adalet D., 1999/1 Ankara, s.9
[2] GÖLCÜKLÜ, F./GÖZÜBÜYÜK, Ş. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Uygulaması, Ankara 1994, s.1. Ayrıca, İnsan, insan olduğunun farkında olandır şeklindeki “Farkındalık Teorisi” için Bkz. MAHMUTOĞULLARI,H.: İnsan Hakları Kavramının Felsefi Yönden Tahlili, Adalet D. 2001/9, s.50 vd
[3] 17.12.1949 T. 7382 S. RG
[4] Av.Burhan AKDOĞAN (Hukuk Okumaları(Birikimler- 2012)