Nur Sude Kuzucu
Göç Çalışmaları Staj Programı
Özet
Kentsel kalkınma bir şehrin ekonomik, sosyo-kültürel ve çevresel olarak daha iyi bir yaşam sunması adına kentlerin sahip olması gereken oldukça önemli bir boyuttur. Kalkınma ve bununla birlikte gelişen kentleşmenin günümüzde göç akışları tarafından etkilendiği ve aynı şekilde kentlerin de bu göç süreçlerini etkilediği bilinmektedir. Günümüzde Türkiye’nin nüfus yönünden en kalabalık ve yabancı göçmenin bulunduğu İstanbul kentsel kalkınma perspektifinden incelenmesi gereken bir mekan olarak karşımıza çıkmaktadır. Öncelikle, Türkiye’nin göç ile kalkınma sürecinin anlaşılması ve kalkınmanın nasıl bir seyir izlediği, ardından İstanbul’un tarihsel süreç içerisinde dış göçler tarafından nasıl şekillendiği, 21. yüzyılın uluslararası en derin göç meselesi olan Suriyeli mülteci akınının etkisi vurgulanarak değerlendirilecektir.
Anahtar kelimeler: Göç, Uluslararası göç, Kentsel Kalkınma, İstanbul, Göç dalgaları.
Abstract
Urban development is a very important dimension that cities should have in order to offer a better life economically, socio-culturally and environmentally. It is an indisputable fact that development and developing urbanization are affected by migration flows, and cities also affect these migration processes. Today, Istanbul, which is Turkey’s most populous and has the most foreign immigrants in terms of population, emerges as a place to be discussed in this regard. First, the comparison of Turkey with the migration and development process and how development began to be understood, then how Istanbul was shaped by external migrations in the historical process will be evaluated by emphasizing the impact of the Syrian refugee influx, which is the deepest international migration issue of the 21st century.
Keywords: Migration, International migration, Urban Development, Istanbul, Migration waves.
Giriş
Göç, bir yere geçici olarak veya orada yaşama niyetiyle hareket etme, yeni bir ülke veya bölgeye taşınma sürecidir. İnsanlar, istihdam fırsatları, şiddetli bir çatışmadan kaçmak, çevresel faktörler, eğitim amaçları veya aile ile yeniden bir araya gelmek gibi çeşitli nedenlerle göç etmeyi seçebilirler. Göç resmi olarak kabul edilen yollarla veya düzensiz bir şekilde olabilmektedir ve etkisi pek çok açıdan bölgeleri ve ülkeleri süreç içinde dönüştürür (Barışık, 2020). Göçler, iç göç ve dış göç olarak ikiye ayrılır ve göç ile kalkınma ilişkisi buna göre de farklılık gösterir. Göç ile birlikte göç alan ülkeye gelen ekonomik ve insani sermaye, aynı zamanda oluşan beyin göçü ülkenin kalkınmasını olumlu yönde etkilerken göç veren ülkede ise nitelikli insan gücünün azalması kalkınma pratiklerini sekteye uğratmaktadır (Koser, 2005). Fakat göçmenler tarafından göç veren ülkeye aktarılan havaleler (remittances) ülke için bir umut yaratmaya ve göçmenlerin ülkeleri ile bağlarının kopmamasına yol açar. Bu hareketlilik süreçleri ve kentlerin kalkınması arasında yakın bir ilişki bulunmaktadır. Farklı göç hareketleri, kentleri ekonomik, politik ve sosyal anlamda değiştirebileceği gibi ekolojik ve mimari boyutlarda da dönüştürebilir. Dünya’daki göç hareketlerinin kentleri etkilemesiyle beraber “kent mültecisi” kavramı da günümüzde etkili olmaya başlamıştır. Çünkü artık mülteci ve sığınmacılar kamplarda kalmaktansa şehirlerde ikamet etmeyi tercih ediyor. Bazı tahminlere göre, şimdi mülteci kamplarında dünyadaki bütün mültecilerin sadece ¼’ü yaşıyor (Agier, 2002). Göçmenlerin büyük kentleri seçmelerinin ekonomik ve sosyal imkanlarının yanında kentin yapısal olarak onlara bir anonimlik imkanı sağlaması da göçmenlerin hayatlarında yeni bir sayfa açmasına vesile olduğu bir gerçek. Bu durumun güvenlik sağlayıcı olması da kenti hem göçmenler hem de mülteciler için oldukça cazip kılmaktadır.
Dünya üzerinde göçlerle birlikte büyümüş ve kalkınmasını buna bağlı olarak gerçekleştirmiş pek çok ülke ve küresel kent vardır. Bunlar sanayi devrimi ve kolonizasyon süreçleri ile ekonomi de ulusal ve uluslararası merkezler haline gelmiş genellikle küresel kuzeye ait kentlerdir. Bu konuda ABD’de New York ve Chicago Avrupa’da ise sömürge yarışında önde gelen ülkelerin başkentleri olan Paris ve Londra örnek gösterilebilecek önemli göç kentleridir. 21. Yüzyılda küresel güneyde yaşanan kentleşme ve göç, tarihte yaşanmış klasik göç hareketliliklerinden pek çok noktada ayrılır. Küresel güneyde, sanayileşme ve buna bağlı olarak küresel ticari ağların gelişimi diğer gelişmiş ülkelerden çok daha sonra şekillenmeye başlamış ve çoğu gelişmekte olan ülke bu konularda sınırlı bir zemine sahip kalmaya devam etmiş ve kalkınma biçimleri gelişmiş küresel kuzey ülkelerinden farklı bir yolda ilerlemiştir. Sanayi devriminin getirdiği üretim merkezi kentler ve olağanüstü düzeydeki göç akınları yerine yalnızca tüketim odaklı kent merkezlerinin oluşumunun kentsel gelişim ve göç açısından bize farklı bir perspektif sunabilir (Öner, 2022: 6). Türkiye’nin nüfusu en çok uluslararası göçmeni barındıran kenti olan İstanbul’un zaman içerisinde göç ile büyüme hikayesi, hem dış göçlerin kentsel kalkınma açısından ne gibi etkilerinin olduğunu hem de göç dalgalarının akışlarını bir metropol olarak nasıl dönüştürdüğü öncelikle İstanbul’un var olan göçleri nasıl algıladığı üzerinden ardından yeni Suriyeli göçmenlerin kalkınma tartışmalarını hangi yönlerden yapılandırdığının güncel bir çerçevesini yaratmak çalışmanın birincil hedefidir. Öncelikle göç ve kentsel kalkınma ile alakalı kavramsal çerçeve oluşturulacak ardından dış göç ile gelen toplulukların Türkiye’de nasıl bir etkisinin olduğu yorumlandıktan sonra Türkiye’nin en kalabalık kenti olan İstanbul’da kalkınma sürecini nasıl dönüştürdüğü ele alınacak ve iş gücüne katılım oranları, kentsel yaşama uyum gibi faktörleri tartışılarak var olan sorunları nasıl değerlendirebileceğimize dair fikirler var olan literatür üzerinden ortaya atılacaktır.
1. Türkiye’de Uluslararası Düzensiz Göçmenler, Mülteciler ve Sığınmacılar
Türkiye’yi transit ülke olarak kullanan bu sığınmacı sayısı 2006 yılında 5.190 iken, 2012 yılında bu sayı 14.051’e çıkmıştır. 2014 yılında bu sayı 18.645’dir. 2016 yılında Türkiye’ye sığınmacı olarak başvuran sayısı 233.648’e ulaşmıştır (Göç İdaresi Başkanlığı, 2017). Sadece 10 yılda sığınmacı sayısı 40 kat artmıştır. Sığınmacıların önemli bir bölümü Afganistan, Irak, İran ve Somali’den gelmektedir. Türkiye’de resmi rakamlara göre yaklaşık 5 milyonu aşkın uluslararası göçmen ve sığınmacı bulunmaktadır. Önümüzdeki yıllarda da bu sayı artacağı düşünülüyor. Bu göçmen ve sığınmacıların arasında geçici koruma statüsünde bulunan Suriyelilerin büyük bir çoğunluğu kent mültecisidir ve en fazla Suriyeli İstanbul’da bulunmaktadır. Bundan dolayı İstanbul ve dış göç arasındaki etkileşimleri doğru bir şekilde ifade etmek kentlerin geleceği açısından hayati önem taşımaktadır. Suriye’deki iç savaşın ardından Türkiye’ye göç eden suriyeliler savaşın ilk yıllarında sınır kentleri olan Gaziantep ve Şanlıurfa gibi Güneydoğu Anadolu bölgesi’nde yoğunlaşırken iş imkanları ve Avrupa’ya göç etme şansını elde etme amacıyla büyük şehirlere ve özellikle İstanbul’a göç etmeyi tercih etmiştir. Mülteciler bunun haricinde kentte yerleşecekleri yerlerde kamu hizmetlerine daha kolay ulaşacakları; çalışma, eğitim, sağlık ve barınma gibi imkanları da bireysel beklentilerinin yanında önemli bir öncelik olarak görüyorlar. Düzensiz göçmen ve mülteciler çoğunlukla şehirlerin en ucuz konut imkanlarına sahip semtlere yöneliyor aynı zamanda gecekondu bölgelerinin kentsel dönüşüm nedeniyle boşaltılmış çöküntü alanlarını genellikle başka seçenekleri olmadığından dolayı tercih ediyorlar. Kent yoksulları ve mültecilerin arasındaki ayrımlar ve ekonomik rekabet COVID-19 pandemisi sonrasında daha da derinleşmiş, ekonomik durgunluklar ve iş bölümü eşitsizlikleri daha görünür kılmıştır. Bu gibi ekonomik ve sosyal koşullar mültecilerle kentlerin diğer sakinleri arasındaki sosyal mesafeyi daha da arttırırken mültecilerin son yıllarda artan görünürlüğü ayrımcı söylemleri şiddetlendirmiş, güvenlik ve gelecek hakkındaki endişeler ideoloji farketmeksizin bütün siyasi arenada mülteci karşıtı görüşleri güçlendirmiştir.
2. İstanbul, Kalkınma ve Göç
3. yüzyıldan 19. Yüzyılın başına kadar İstanbul’un nüfusu 300.000 civarında seyretmekteydi (Öner, 2023: 7). 19. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğunda yaşanan çeşitli iç karışıklıklar , politik dönüşümler ve bir takım zorunlu göçler nedeniyle kentin nüfusu dört kat arttı. Cumhuriyetin ilanının ardından halen seyrek nüfuslu bir kent olarak kabul edilebilecek olan İstanbul 1950’li yıllara gelindiğinde kırdan kente göç olgusu büyük oranda artmış ve ilk defa Türkiye’de kent nüfus oranı kıra yaklaşmaya başlamıştır. Bu duruma neden olan en önemli faktör yüksek oranda artan sanayileşme değil, tarımda makineleşmenin artmasıydı. İstanbul’un nüfus artış hızı Türkiye’deki diğer kentlere oranla o kadar fazlaydı ki, sınırlı sanayileşme kırdan kente olan göç hareketlerini kaldırabilecek yeterli istihdam üretemedi. İstihdam sorununun enformel bir emek piyasası oluşturmasının yanında kentte oluşan konut yetersizliği göç edenlerin kentte yeni barınma stratejileri yaratmasına ve gecekondulaşma olgusunun ortaya çıkmasına yol açtı. Ancak o yıllarda hala köy ve kent ile olan güçlü iletişim ağları kente uyum sağlanması bakımından çeşitli destekler sağlamıştır. 1980’lere gelindiğinde ise, Turgut Özal hükümetinin ülkeye getirdiği neoliberal ekonomi politikaları kente yeni göç eden insanların imkanlarını ve kaynaklara ulaşmalarını sıkıntıya sokmuştur. O yıllarda Türkiye, 1960’larda Almanya gibi ülkelere işçi göçü veren, genel itibariyle göç gönderen bir yapı sergilerken artan küreselleşme ile birlikte dışarıdan göç alan, Avrupa’ya gitmeye çalışan uluslararası göçmenlerin ve sığınmacıların kullandığı bir istasyon işlevi görmeye başladı. 1979 İran İslam Devrimi, Birinci Körfez savaşı, Bulgaristan’da Türk azınlıklara uygulanan ayrımcı politikalar, Soğuk savaş’ın bitmesi, ABD’nin Irak’ı işgal etmesi gibi çeşitli olaylar kitlesel zorunlu göç hareketlerinin meydana gelmesini ve Türkiye’nin jeopolitik konumu nedeniyle bu göçlerden etkilenmesini beraberinde getirmiştir. 1990’lara gelindiğinde ise enformel emek piyasasının etkisiyle İstanbul’da Doğu Avrupa, Balkanlar, Orta Doğu, Afrika ve Asya ülkelerinden çeşitli siyasi ve ekonomik sorunlar doğrultusunda göç eden insanları kendine çekmeye devam etmiş, esnek ve düzensiz göçmen emeği yıllar geçtikçe görünürlüğünü arttırmıştır. Kentte iç göçmenlerin halihazırda deneyimlediği yoksulluk ve iş bulma sıkıntıları, dış göçmenlerin de etkisiyle eşitsizlik, kültürel ayrışma, kutuplaşma gibi toplumsal meseleler göç olgusunun mekansal olarak etkisini yoksulluk süreçleri ile beraber birleştirmiş ve hala günümüzde bununla bağlantılı kentsel sorunlar derinleşerek devam etmektedir. Halihazırda bulunan bu kentsel çatışmalar göç dalgalarını ülke düzeyinde başka şehirlere çekebiliyor ve tersine göç de konuşulması gereken bir mesele olarak ortaya çıkıyor. İstanbul’da uzun zamandır ikamet eden iç göç etmiş kişiler, düzensiz göçmen ve mültecilerin ucuz emek istihdamının yarattığı işsizlik nedeniyle memleketlerine yönelme eğilimi gösterebiliyor. Bu yerel nüfusta artan işsizlik oranları kentsel yoksulluğu kronikleştirmekte ve kente tutunma şansının azalmasına yol açmaktadır. Tersine göç eyleminin en çok Esenyurt, Bağcılar, Sultanbeyli gibi düzensiz göçmenlerin yoğun olarak barındığı ilçelerde görmekteyiz. Bu gibi olgular, İstanbul’da ilçelere göre göçün örüntüsünü değiştirmekte ve mekan ile kalkınma seviyesi bakımından farklı pratik ve sosyal yapıların olduğunu görmemizi sağlamaktadır. Ayrıca göçmenlerin yoğunlaştığı kentin çeperi diyebileceğimiz alanların yanında kentin merkezi sayılabilecek semtlerde de göç olgusu önemli bir unsur olarak karşımıza çıkar. Bunu İstanbul’un en önemli turistik ve kültürel noktalarından olan Beyoğlu ilçesini göstererek açıklayabiliriz. Mekâna Tutunmanın önemli bir unsuru olarak istihdam olanakları Beyoğlu’na yerleşen göçmenler arasında genelde geçici, güvencesiz ve düşük ücretli işlerde çalışma yaygınken, bir kısmı da küçük girişimcilik ve bavul ticareti ile uğraşmaktadır. İlçedeki enformel iş ve istihdam olanakları göçmenlerin ilçeye yerleşiminde etkili olmuştur. Pek çok göçmen, Beyoğlu ekonomisini şekillendiren yeme-içme, eğlence ve konaklama gibi hizmet sektörlerinde çalışmaktadır. Ayrıca, merdiven altı tekstil atölyelerinde, ışıklandırma üreten atölyelerde ve başka küçük imalat sektöründe çalışanlar olduğu görülmektedir. Diğer yandan, göçmenler arasında bavul ticareti yapanlar ve dükkanlar işleten küçük girişimciler de bulunmaktadır. Göçmenlerin geçim sorunlarını çözerken başvurdukları önemli bir unsur göçmenlik ağlarıdır. Bu nedenle katı sınırlar çizilemese de göçmen gruplarının çeşitli sektörlerde yoğunlaşarak geçimlerini sağlamaktadır. Beyoğlu’ndaki en büyük grubu oluşturan Suriyelilerin, ikamet ettikleri mahalleler, mesleki vasıfları, çalışma hayatına katılımdaki durumları değişkenlik göstermekle birlikte, çoğu düzensiz ve güvencesiz işlerde çalışmaktadırlar. Tekstil atölyelerinde işçilik, marangozluk, lokantalarda garsonluk, inşaat işçiliği, marketlerde hamallık, bulaşıkçılık dile getirilen işlerden bazılarıdır. Suriyelilerin bir kısmının geçici koruma statüsünün bulunmaması veya başka bir ilde kayıtlı olmaları güvencesiz ve geçici işlerde çalışmayı onlar için de zorunlu kılmaktadır.
3. Suriyeliler ve Kentsel Kalkınma
Suriyelilerin kente katkılarının olup olmaması, iş gücüne katılım oranları, işsizlik oranları ve kente olan uyum süreçleri üzerinden değerlendirilebilir. Türkiye’de var olan genel yargı Suriyelilerin Türklerden işlerini elinden aldıkları ve işsizlik sorunlarının da bu nedenle ortaya çıktığını söylerken, işin aslı tam olarak böyle değildir. Suriyelilerin çoğu işsizdir. İşi olanlar ise, kayıt dışı ekonominin insafına terk edilmiştir ve açlık sınırının altında ücretler almaktadırlar. Uzun mesai süreleri, ağır çalışma koşulları, düşük ücretlerin yanında dil bilmediği için yasa ve hukuktan yararlanamamak Suriyeli sığınmacıların çalışma hayatında yaşadıkları başlıca sorunlar olarak gözlemlenir. Suriyeliler, yerel halkın iş fırsatlarını elinden almak değil, tersine vasıfsız işgücü gerektiren iş kollarındaki açığı kapatmıştır (Man, 2015: 431). Ayakkabı, deri işleme, tekstil vb. bazı sektörlerde mevcut olan işgücü açığı sığınmacılar sayesinde kapatılmaktadır. Sosyal devlet anlayışının tasfiye edildiği ve işgücü maliyetlerinin düşürülmesi amacıyla emek piyasasının esnekleştirildiği bu dönemde göçmenler, sığınmacılar aranan işçilerdir. İşverenler için göçmen emeğini cazip kılan yalnızca yerli emekten ucuza çalışmaları değil, aynı zamanda, ekonomik genişleme dönemlerinde kolayca işe alınacak, kriz dönemlerinde ise kolayca işten çıkarılacak uysal ve esnek bir iş gücü olmalarıdır (Ulukan, 2013: 36). Suriyeli sığınmacıların ekonomik bakımından doğurdukları etkilerin bir tanesi de kentteki konut piyasalarında olmuştur. Özellikle sığınmacıların ağırlıklı yaşadığı kentlerde neden oldukları maliyet artışları 2015’den itibaren gözle görülür bir artış yaşamıştır. Bu mali artışların başında artan kira ve ev fiyatları gelmektedir. Örneğin, Suriyeliler geldikten sonra Mersin’de kiralar % 20-30 oranında artmıştır. Bu durum hem Suriyeliler hem de Mersinliler için hayat pahalılığı anlamına gelmektedir (Karaca ve Doğan, 2014: 63). Diğer taraftan, Suriyeli sığınmacılar daha yüksek kira bedeli ödemek zorunda kalmaktadır. Üstelik yüksek kira ödenen evlerin durumu içler acısıdır. İstanbul Eminönü ve Bayramtepe’de yapılan bir araştırmada, sığınmacıların kaldığı evlerin hem sağlık hem de güvenlik açısından yaşamaya uygun olmadığı görülmüştür.Lavabosu ve banyosu olmayan evlerde, çoğu zaman tek odada onlarca kişi kalmakta, rutubet ve soğuk yaşam koşullarını zorlaştırmaktadır.
Suriyeli sığınmacıların Türkiye’ye gelmesi kimi fırsatlar da yaratmaktadır. Aslında köklü bir ticaret geleneğine sahip olan Suriye’de, özellikle Halep’ten gelen sığınmacılar Türkiye’de kimi yatırımlarda bulunmaktadır. Kendilerine yeni bir hayat kurmak zorunda olan sığınmacılar bakkal dükkânından kuyumcuya, sağlık merkezinden ihracat yapan şirketlere kadar onlarca farklı biçimde varlık göstermektedir. Suriye’deki iç savaş nedeniyle pek çok Suriyeli iş adamının Türkiye’ye sermaye taşıdığı ve bunun da ciddi bir dış sermaye girişi sağladığına dair iddialar vardır. Günümüzde Suriyelilerin en çok şirket kurduğu ve girişim yaptığı kent İstanbul’dur. Bu kentler hem göçmenlerin istihdamın göçmenler içerisinde artmasına hem de kentlerin ve ülkenin refahına katkı sağlamaktadır. “İstanbul’da en çok Suriyeli işletmenin bulunduğu semtler ise Fatih, Esenyurt, Bağcılar, Küçükçekmece, Avcılar ve Zeytinburnu. Sadece Fatih Aksaray’da 100’ün üzerinde Suriyeli işletme var. Bölgede en çok elektronik eşya satımı, gıda ve nargile kafe gibi işletmeler bulunuyor.” *** Devletin Suriyeli mültecilere verdiği hizmetlerde kullandığı malları, yerel tedarikçilerden temin etmesinin yerel ekonomiyi canlandırdığı gözlenebilen bir gerçektir. Ancak bu memnuniyet fazla uzun sürmemiştir. Başlangıçta, göç eden mültecilerin hem beraberlerinde getirdikleri sıcak paraları hemen tedavüle koymaları piyasayı canlandırmış, satışları artırmış olsa da mal ve hizmetin fiyatı da aynı şekilde artmıştır. Gelen mültecilerin merkezde kalanlarının çoğunun sosyo-ekonomik seviyesi orta sınıfa dahil edilemeyecek olsa bile ellerindeki tüm imkanları kullanarak ev kiralama ve hatta satın alma yoluna gitmesi nedeniyle ev satış fiyatı ve kiralarında fahiş fiyatlar ortaya çıkmış ve dar gelirli ailelerin zor durumda kalmasına neden olmuştur. Türkiye’de orta gelir grubuna mensup bir ailenin asla karşılayamayacağı kira bedeline Suriyeliler razı olduğundan, bunun sonucunda mültecinin barınma sorunu ortadan kaldırılırken, vatandaşın barınma sorunu ortaya çıkmaktadır. Suriyelilerin en yoksul kesimlerinin kenar mahallelerde oluşturdukları yerleşimler, gecekondulaşmada artışa, düzensizliğe, çevre sorunlarına yol açmaktadır. Ayrıca, bir arada topluca yaşamlarını sürdürmeleri kente uyum sürecini zorlaştırmaktadır. Ülkemizde daha önce bu ölçekte bir göç yaşanmadığı gibi, Suriye’den gelen göçün ülkemizin geçmişte aldığı göçlerden farklı özellikleri bulunmaktadır. Örneğin, daha önceleri Balkan ülkelerinde yaşayan Türklerin göç hareketi ile ilgili yeterli düzeyde çalışma yapılmasa da, Balkan ülkelerinden gelenlerin Türk kökenli olmaları, aynı dili konuşmaları ve aynı kültürel özelliklere sahip olmaları gibi nedenlerle bu kişiler Türk toplumu içinde uyumlu yaşadıkları için göçmen statüleri dahi kalmamıştır. Suriyeli göçmenlerin ise, farklı kökenleri ve kültürel farklılıkları olması, büyük çoğunluğun Arapça konuşması, nüfuslarının çok yüksek olması, kentlere düzensiz dağılmaları, yetersiz istihdam olanakları, düşük ücretlerle ve sigortasız çalıştırılmaları gibi nedenlerle yerel halkla uyum sağlama ve kültürleşme sürecinde sorunlar yaşanmıştır. Ballany’nin (2019) İstanbul’daki suriyeliler ile etkileşime geçerek yürütmüş olduğu kentsel yaşama uyum süreci hakkında yaptığı araştırma bu konuda bize önemli bilgiler vermektedir:
Suriyeli mültecilerin en fazla İstanbul’a ve en az Türkiye’ye aidiyet duyduğu görülmüştür. Bu durum İstanbul’un suriyeliler arasında kültürel çeşitliliğin yoğun olduğu bir kent olarak öne çıkmasından kaynaklanmaktadır. Türkiye’nin özellikle Suriye’ye sınır olan kentlerinin hala iç savaş ve terör eylemlerinin merkezi olarak görülmesi ve diğer batı kentlerine nazaran İstanbul’da daha fazla iş imkanının olması İstanbul’u hem güvenli hem de iş fırsatların yüksek olduğu bir şehir olarak anlaşılmasına yol açmıştır. “Buna rağmen, Türkiye’ye aidiyet hissetme oranı 5 üzerinden yaklaşık 3.43 olarak oldukça yüksektir. Türkiye’nin diğer gelişmiş ülkelerden farklı olarak aynı dini ve kültürel yapıda olduğunun düşünülmesi Türkiye’yi suriyeliler gözünde daha cazip göstermektedir. Mültecilerin mahalleye duydukları aidiyet ise, yaşadıkları konut alanına duyulan aidiyetten daha yüksektir. Diğer yandan, mahalle memnuniyeti, genel yaşama konut alanına ve konuta dair memnuniyet derecelerinden daha fazla işaretlenmiştir. Bulgulara göre, mültecilerin yaşadıkları mahalleden memnun oldukları ve kendilerini buraya ait hissettikleri görülürken, konut alanı ve konuttan memnuniyetin düşük olmasının konut alanına aidiyeti de düşürdüğü izlenmektedir” (Ballany, 2019). Buna sebep olan faktörlerinde İstanbul’da genellikle göçmen ağlarının yoğun olduğu mahallerde kendi milletinden olan insanların daha kolay iş bulabilmesi ve enformel emek piyasasına dahil olması konusunda imkanların bulunabilmesi ile açıklayabiliriz. Ancak yaşadıkları konut alanlarının genellikle çöküntü alanı olan gecekondu bölgelerinde olması ve konutlarda çok miktarda insanın birlikte yaşaması ve yeterli hijyen koşullarının sağlanamaması kentlerde Suriyelilerin yaşamını bitmek bilmeyen bir süreklilik içerisinde negative etkilemektedir. Bütün bunların çözümü adına nasıl bir yol izleneceği konusunda karar alma mekanizmaları yetersiz kalmaktadır.
Mülteciler konusunda tüm sorumluluğun belediyelere yüklenmesi, hizmet kapasitesinde ve çözüm üretiminde yetersizliğe neden olmaktadır. Bundan dolayı yerel yönetimler kentlerin kalkınması adına ekonomik ve altyapı özelinde çalışmalar yapmasının gerekliliğinin yanında kentsel uyum ve entegrasyon adına da çeşitli politikalar geliştirmelidir ve mümkün olduğunca strateji geliştirirken sivil toplum ve siyasi mercilerin desteğiyle uzun vadeli stratejiler geliştirmelidir.
Sonuç ve Öneriler
Göç insanları etkilemesinin yanında yaşanılan mekanı da derinden etkileyen bir hareketlilik sürecidir. İnsanların yaşadıkları yerlerden göç edip kentlerde daha iyi bir yaşam elde etme isteği hem toplumları hem de kentlerin kalkınma süreçlerini etkilemiştir. Bu makalede özellikle küreselleşmeden sonra muazzam miktarda artmış olan dış göç faktörünün Türkiye kentlerini nasıl dönüştürdüğü ve göçmenlerin bu hareketlilik ve kent mekanından nasıl etkilendiği güncel ve oldukça büyük bir göç akını olan Suriyeli göçmenlerin İstanbul’daki varlığı vurgulanarak aktarılmaya çalışılmıştır. Göçler kentin ekonomik hayatına yeni bir boyut kazandırabilir, kendi sermayelerini yeni geldikleri ülkeye aktarabilir veya ihtiyaç duyulan niteliksiz iş gücüne katkı sağlayabilirken, bulundukları kentlerde fiyatların artmasına ve işsizlik oranlarının yükselmesine de yol açabilir. Kentler bu şekilde ekonomik hayatın etkilenmesinin yanında fiziki görünümü de göç dalgaları tarafından şekillenmektedir. Suriyelilerin İstanbul’da daha çok gecekondu bölgelerinde barınması ve hanelerin çok fazla sayıda insan barındırması altyapı sorunlarını ortaya çıkarmakta ve kentin çehresini değişime uğratmaktadır. Ayrıca kentin durumu var olan ilçelerin yapısına göre de farklı örüntüler göstermektedir, Örneğin kentin çeperinde olan, suriyelilerin en çok barındığı İstanbul ilçelerinden biri olan Sultanbeyli ile farklı bir kültürel yapı ve çeşitlilik gösteren şehirin merkezi olan Beyoğlu farklı plan ve politikalarla göçü ele almalıdır.Kentlerin kalkınması adına göçmenlerin kente uyum sağlaması hayati bir unsurdur. Kentleri göçmen sorunlarını önemseyen mekanizmalarla yönetmek öncelikle yerel bazda faaliyet gösteren kurumlar tarafından sağlanmalı ardından sosyal, politik, kültürel, mimari ve ekonomik boyutları ulusal faktörler ve sivil toplum ile iş birliği içinde uzun bir sürece katkı sunması bakımından dikkatli stratejiler oluşturarak planlanmalıdır.
Editör: Bervan KAYA
Kaynakça:
Agier, M. (2002). Between war and city: Towards an urban anthropology of refugee camps. Ethnography, 3(3), 317-341.
Aktaş, M. T. (2014). Göç olgusu ekonomik kalkınmada itici güç olabilir mi. Aksaray Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 7(1), 37-48.
Akbaş, S., & Ulutaş, Ç. Ü. (2018). Küresel fabrika kentinin görünmeyen işçileri: Denizli işgücü piyasasında Suriyeli göçmenler. Çalışma ve Toplum, 1(56), 167-192.
Ballany, N. İstanbul’da Yaşayan Suriyeli Göçmenlerin Kültürleşme Ve Uyum Süreci İle Kentsel Yaşam Memnuniyeti İlişkisi. Göç-Mekan-Siyaset, 28.
Başel, H. (2006). İç Göçün Sonuçlari ve İşgücüne Etkileri. In Journal of Social Policy Conferences (No. 51, pp. 287-321).
Barişik, Salih. (2020). Bölüm 1 Göç Kavramı, Tanımı ve Türleri.
Dalal, Ayham. 2015. A Socio-Economic Perspective on the Urbanisation of Zaatari Camp in Jordan. Migration Letters, 12(3): 263-278.
Dicle, B. O. Z. (2016). Dış göçler olgusu ve etkisi: Türkiye-Suriye üzerine bir inceleme. Sosyoekonomi, 24(30), 147-154.
Erdoğan, E. K., Kurtuluş, H., & Yükseker, D. (2022). İstanbul’da Göçmenlerin Mekâna Yerleşme Ve Tutunma Dinamikleri: Beyoğlu Örneği. İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 21(Özel Sayı), 135-158.
Gazete Duvar. (2018). Suriyeliler Türkiye’de 7 bin 243 şirket kurdu. Erişim Adresi: https://www.gazeteduvar.com.tr/turkiye/2018/07/26/suriyeliler-turkiyede-7-bin-243-sirket-kurdu
Göç İdaresi Başkanlığı. (2017). Erişim Adresi: https://www.goc.gov.tr/arama/ara/s%C4%B1%C4%9F%C4%B1nmac%C4%B1lar
Karaca, S., Doğan, U. (2014). Suriyeli Göçmenlerin Sorunları Çalıştayı Sonuç Raporu. Mersin Üniversitesi Yayını
Karasu, M. A. (2018). Türkiye’ye Yönelik Diş Göçler, Suriyeli Siğinmaci Göçü ve Etkileri. Paradoks Ekonomi Sosyoloji ve Politika Dergisi, 14(1), 21-41.
Kaypak, Ş., & Bimay, M. (2016). Suriye savaşı nedeniyle yaşanan göçün ekonomik ve sosyo-kültürel etkileri: Batman örneği. Batman Üniversitesi Yaşam Bilimleri Dergisi, 6(1), 84-110.
Koser, K. (2007). International migration: A very short introduction. Oxford University Press.
Lordoğlu, K., & Aslan, M. (2016). En fazla Suriyeli göçmen alan beş kentin emek piyasalarında değişimi: 2011-2014. Çalışma ve Toplum, 2(49), 789-808.
Man, F. (2015). Modernlik ve Yabancılar: Bir ‘Günah Keçisi’ Kategorisi Olarak Emek Piyasasındaki Suriyeli Göçmenler Örneği. 7. Sosyal İnsan Hakları Sempozyumu, Denizli: Pamukkale Üniversitesi.
Öner, S. G. I. (2022). İstanbul’un Değişen Dokusu ve Göç Profili, İstanbul Kent Araştırmaları ve Düşünce Dergisi. 2023/008, 6-11.
Sağkal, S. (2022), “CHP’li Gürsel Tekin: ‘Taşı Toprağı Altın’diye İstanbul’a Geldiler Sefaletle Dönüyorlar.” Cumhuriyet, 21 Ağustos.
Sezik, M. (2017). Yurt Dişi Zorunlu Göçlerin Türkiye Kentleri Üzerindeki Etkileri. Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 7(2), 139-156.
Ulukan, N. C. (2013). Göçmenler İçin Kaçış Yok: Göç Politikaları ve Göçmen Emeği. Eğitim Bilim Toplum, 11(44), 32-47.