Latin Amerika’da Kimlik Oluşturma Çabaları
Latin Amerika’da, ulus inşası sürecinde kimlik oluşturma çabaları bir hayli zaman almıştır. Uzun ve karmaşık bir geçmişe sahip Latin Amerika ülkeleri pek çok farklı düşünce akımı ve periyottan geçerek bu günlere gelmişlerdir. Kıtaya Avrupalıların ayak basması ile ilk sömürgecilik dönemi başlanmış ve yerli iş gücü çeşitli alanlarda kullanılmıştır. Ardından doğan iş gücü ihtiyacını karşılamak için Afrika’dan köleler getirilmiştir.
Latin Amerika’nın neredeyse tamamı öncelikle altın arayışları, daha sonra elmas, kahve, muz, kakao ve kauçuk gibi maden ve ham maddelerin furyasına yakalanmışlardır. İngiltere ve Birleşik Devletlerin ham madde üretiminden çok ham maddeyi alan aracı ve işleyip satan olarak daha fazla kar elde edebileceğini görmesi ve de Latin Amerika’yı kendi mallarının serbestçe dolaşabileceği bir pazar olarak değerlendirmesi pek çok ekonomik dalgalanmaya ve her dalgalanmanın ardından da farklı görüşlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
Makalemizin ikinci kısmında ise ekonomik hareketliliğe göre gelişen yeni fikirler, sanayi devrimi ve İkinci Dünya Savaşı’na kadar olan kısım ele alınacaktır. Karma ırkın kabullenilmesi ve toplum çapında benimsenmesi bu döneme kadar temelini tamamlamıştır.
Bağımsızlık, Muhafazakârlık ve Mestizolar’ın Yükselişi
Latin Amerika bağımsızlık hareketlerinin başlangıcına bir önceki makalede de özet olarak değinilmişti. Bağımsızlık İspanya Krallığına son derece bağlı görünen koloniler de nasıl başladı ve yerliler, köleler, kreoller nasıl aynı saflarda İspanya’ya karşı savaşabildi ve de yeni özgün bir kimlik yaratma fikri nasıl doğdu?
Kıtanın keşfinden beri Amerika’da yerleşik hayat süren ve de kolonial düzeni büyük ölçüde yöneten (Amerika’da ki yerleşik İspanyollar)Kreoller yönetimde daha fazla söz sahibi olmaları gerektiğini düşünmeye başlamışlardı. İspanya’dan gelen görevliler en üst düzeyde görevlere atanıyor, daha fazla güç ve söz sahibi oluyor ve de tabi ki de daha fazla kazanıyorlardı. Sosyal hiyerarşi de Amerika doğumlu İspanyollar, görevle İspanya’dan atanan İspanyollarla karşılaştırıldıklarında bir altta yer alıyorlardı. Sosyal hiyerarşide ki bu alt sınıf olma utancı, kreollerin kıtanın çıkarlarını daha iyi koruyabilecekleri inancını da benimsemelerine sebep olmuştu.
Kıta sürekli olarak Avrupa etkisi altında olduğu için her açıdan Avrupa’yı takip ediyor giyim, sanat ve felsefi düşünceleri hızla benimseyerek Avrupalı olanı daha da yüceltiyordu. Doğal olarak Avrupa’da Fransız ihtilali ile son raddeye ulaşan özgürlük ve liberal düşünce de İspanyol Amerika’sında kendisine çok sayıda elit taraftar buldu. Zaten Avrupa’dan gelen yetkililer tarafından yönetilmekten rahatsız olan Kreoller kendilerini yönetici olma fikrine alıştırmışlardı. Liberal düşünceler ise buna alenen hak tanıyordu. Bağımsızlık düşüncesi yavaş yavaş Kreoller tarafından kanıksanmış fakat harekete geçme konusunda kimse cesaret edememişti. Bağımsızlık hareketlerinin başlaması, fikrin olgunlaşması ile karşılaştırıldığında plansız ve bir anda olan bir olay gözü ile bakılabilir.
Bağımsızlık Hareketlerinin Başlama Sebepleri
İspanya Kralı IV. Carlos’un ve ondan önce gelen kralların yüzyıllık kötü yönetimi sonucu İspanya Krallığı’nın iflasın eşiğine gelmesi, zaten kötü durumda olan ekonominin üzerine İngiltere ile İspanyol donanmasına zarar veren savaşların yaşanması, Napolyon savaşları ve 1808’de İspanya Kralının ve tahtın varisinin Napolyon tarafından esir alınması ve de Napolyon’un kardeşi Joseph’in tahta geçmesi[1] İspanyol Amerika’sında çöküşlerin birden başlamasına sebep oldu.
Kreoller artık yönetimde daha fazla söz sahibi olmaları gerektiğini açıkça dile getirmetye başlamışlardı. Bununla birlikte bir takım hesaplarda yapıyorlardı. İspanya’dan ayrılmak isteyenler kreollerdi ve azınlık olduklarının bilincindeydiler. İspanya’ya karşı yerli ve köleler olmadan bir savaşın kazanılması mümkün değildi. Yerliler ve köleler ise Kreollerdense İspanya’dan gelen bürokratları tercih ederlerdi. Sonuçta fetihten bu yana esas olarak Kreollerle yüz yüze gelmişler, onlar tarafından köleleştirilmiş ve onlar tarafından aşağılanmışlardı. İspanya’ya karşı canlarını ortaya koyup bir savaşa girişmek alt sınıf için bir anlam ifade etmiyordu. Zaten bu güç savaşında en ufak bir yerleri bile yoktu.
Bolivar, Nativism ve Latin Amerika Kimliğinin İlk Adımları
Kolonyal eyaletlerin hemen hepsi yerli ve köle ayaklanmalarına daha önceden şahit olmuştu. Özellikle Meksika ve Peru eyaletleri yerli ve köleleri ayaklandırmaktan korkuyor o yüzden de bağımsızlık konusunda biraz çekimser kalıyorlardı.
Simon Bolivar’ın ise kendine göre daha farklı düşünceleri vardı ve de ortaya koyduğu fikir bir müddet sonra bütün eyalet elitleri tarafından kullanılan bir kampanyaya dönüşecekti. Bolivar kendisini kolonizmin doğurduğu eşitsizliklere karşı savaşan biri olarak tanımlıyor ve de kolonizmin getirdiği her türlü ayrıcalığa karşı olduğunu vurguluyordu. Nativism’in doğuşu böyle başladı. Amaç aynı topraklar üzerinde doğma olgusunu birleştirici güç olarak kullanmak ve bu konu üzerinden kimlik oluşturmaya çalışmaktı. Başarılı bir hamle ile “Biz- Latin Amerikalılar” ve “ötekiler- Kolonici İspanyollar/bu topraklara esas eşitsizliği getirenler” yaratıldı. Nativism zaten doğasında ötekilere karşı öfke de taşıyordu ve de ötekilere karşı birliği savunuyordu. Yani herhangi bir kast ayrımı olmaksızın Latin Amerika’lı erkeklerin eşit birliğine ve de liberalizm anlayışına dayanıyordu.[2]
Bu etki bağımsızlığa kadar çok güzel işledi. Kitleleri harekete geçirdi, iş birliği sağlandı, kadın erkek her kasttan insanlar İspanya’ya karşı beraber savaştı. Ülkeler yavaş yavaş bağımsızlıklarını ilan ettiler ama bağımsızlıktan sonraki ilk çeyrek yüzyılda her şey aynen devam etti ve sosyal eşitsizlikte küçük bir iki değişiklik dışında herhangi bir gelişme yaşanmadı. Böylelikle Nativism’i oluşturan liberal düşünceler yavaş yavaş muhafazakârlık karşısında gücünü yitirmeye başladı ve büyük bir hayal kırıklığı yaşandı. Sanayi devrimine kadar da liberalizmin yenilikçi düşünceleri rafa kaldırıldı ve de insanlar bildikleri gibi yaşamaya devam ettiler.[3]
Sanayi Devrimi ve Yeniden Canlanan Dış Ticaret
1850’li yıllara gelindiğinde Latin Amerika ülkelerini canlandıran yeni bir döneme girildi. Sanayi devrimi ve bununla birlikte gelen teknolojik gelişme kıtanın her yerinde yenilenme ve teknolojiye ayak uydurma hareketleri başlamasına sebep oldu. Alt yapının genel anlamda bu dönemde temeli oturtuldu. Telgraf hatları, tren rayları ve limanlar bu dönemde ya inşa edildi ya da üst teknolojiye geçiş yaptı.
Daha fazla hammadde ve tüketim ürünü almak isteyen ülkeler Latin Amerika’daki bu teknolojik gelişmeleri destekliyor, bu destek beraberinde ilerleme ve liberal görüşleri tekrar uyandırıyor ve liberal düşünceler daha fazla teknolojik ilerlemeye yatırım yapılmasına yol açıyordu. Sonuç olarak Latin Amerika’da tekrar bir hammadde ihracat artışı yaşanmaya başladı. Liberalizmin özgürlükçü yapısı; bilim, sanat, felsefe ve sosyoloji gibi pek çok alanda Avrupa menşeli düşünür ve sanatçının fikirlerinin ve çalışmalarının da Latin Amerika’da yayılmasına olanak sağlıyor ve Latin Amerika’yı Avrupa üstünlüğünü benimsemeye ve onları takip etmeye zorluyordu. Latin Amerika ülkeleri tekrar hammadde kaynağı ülke haline geldiler. İlk sömürgecilik döneminin farklı bir versiyonu yaşanmaya başladı.[4]
İlk dönem sömürgeciliğinde olduğu gibi yine bir üretim çılgınlığı yaşanmaya başlandı. Ormanlar ve doğal kaynaklar talan edildi, işçi gereksinimi arttı. Bu atılım pek çok Avrupalı göçmeni de Latin Amerika topraklarına çekmeye başladı. Başta İtalya, İspanya ve Portekiz olmak üzere pek çok ülkeden göçmenler geliyor, kendilerine yeni bir hayat ve iş arıyorlardı. Pek çoğu tarla işlerinde çalışmaya başladı, kendi tarlalarını ekip biçmek peşindeydiler. Bir kısmı da şehirlere yerleşti.
Hammadde üretiminin artması beraberinde ekonomik refahı getiriyor bu da sürekli olarak ilerleme ve istikrar sağlama isteğini artırıyordu. Önüne geçilemeyen ilerleme isteği beraberinde ilk dönem sömürgeciliğine benzer çalışma ve yaşam koşulları yaratıyordu. Zor şartlar bütün işçileri yıldırdı ve de grevler görülmeye başlandı. Hükümetler ilerleme ve dış ticaretin devamına o kadar odaklanmışlardı ki bunu bozan her şeye karşı sert tedbirler aldılar. Kısa bir süre sonra da Latin Amerika diktatörlükleri sıra ile ülkelerin yönetimlerine geçmeye başladılar.
Avrupa’yı Sorgulamak ve Nativizin Yeni Yorumu
1800’lerin sonu ve 1900’lerin başında Latin Amerika; Avrupa ve Birleşik Devletlerin tavrını sorgular hale geldi. Fikirlerinden esinlendikleri Avrupa, Latin Amerika’yı kendi isteklerine göre şekillendirmeye çalışıyor, kendi kaderlerini belirlemelerini engelliyordu. Birleşik Devletler diktatörlüklere destekler vererek birbiri ardına ülkelere çıkartma yapıyordu. Liberalizmi savunan bu ülkeler onların liberal davranışlarını kısıtlıyor ve de Latin Amerika’da ki özgürlüğü engelleyerek ırkçılığı geri getiriyordu. Birinci Dünya Savaşı ile birlikte ekonomi istikrarsızlaşmış ve de dikkatler Avrupa’ya kaymıştı.[5]
Birinci Dünya Savaşı ile İngiltere Latin Amerika’daki üstünlüğünü bir daha geri alamamak üzere Birleşik Devletlere kaptırmıştı. Birleşik Devletler de İngiltere’den daha iyi değildi ve daha çok yönetime birebir karışma arzuları vardı. Özenilen ve üstünlüğü kabul görmüş Avrupa ve Birleşik Devletlerin yaptıkları onay görmez ve sorgulanır hale gelmişti. Bu sorgulama açık açık akademisyenler ve yazarlar tarafından dile getiriliyordu. Latin Amerika’ya göçler devam ediyordu ve sanayileşme hala gerçekleşmemişti. Halk yeni arayışlar içerisine girmişti.
Nativism ve kimlik sorunu tekrar ortaya çıkmış ve de ilerlemeden yararlanamayan milyonlar daha farklı bir çözüm arayışındaydılar. 1930’lara gelindiğinde Avrupa’dan gelen büyük göç dalgaları durulmuştu. Bu arada Latin Amerika ülkeleri yavaş yavaş diktatörlüklere veda ediyor ve de ardından sanayileşme hareketini başlatıyorlardı.
Milliyetçi Hükümetler ve Bugünkü Kimlik Anlayışı
Milliyetçi hükümetlerin başa geçmesi Latin Amerika’da kimlik oluşumunun hız kazandığı dönemi oluşturur. Fetihten bu yana süren kültür alışverişi ve ırkların karışımı bu dönemde daha da desteklenmiştir. Latin Amerikalı olmaktan gurur duymak, ülke ekonomisini düzeltmek için birlik olmak ve de sanayileşme hareketi başlatmak bu dönemin esas noktalarını oluşturur.
Bu dönemin ortaya çıkması en çok son dönem göçleri ile Avrupa’dan çok büyük umutlarla gelip aradıklarını bulamayan tarım işçileri ve gelişmeden daha fazla yararlanmak isteyen orta sınıf tarafından gerçekleştirilmiştir.[6] Hammadde ve tarımsal ürünlerin ihraç edilmesi ülkelerin dalgalanan ekonomilere sahip olmasına sebep oluyor, Avrupa ve Birleşik Devletlerin kendilerine belirledikleri kaderle yaşamak zorunda kalıyor ve de kayda değer, istikrarlı bir gelişmeden yararlanamıyorlardı. Bu amaçla beyazların üstünlüğünü reddetme ve kamu çıkarı için çalışmanın daha önemli olduğunu savunuyor ve de toplumun her tabakasından destek görüyorlardı.
Sağlık alanındaki teknolojik gelişmeler, göçler ve gelişen sosyal konumlar, liderlerin daha fazla oy gereksinimi duymasına yol açtı. Bu da mümkün olduğunca fazla kesime hitap etmeyi beraberinde getiriyordu. Bu dönem popüler liderlerin yönetime geçtikleri bir dönem oldu.
Avrupa ve Avrupa ile ilgili her şeyin üstünlüğüne karşı bir dışlama başladı. Sanat, felsefe, sinema Latin Amerika topraklarını övüyor ve de karma kültürü yansıtıyorlardı. Toplum her alanda kendisini gözden geçiriyor ve yerli-etnik unsurları öne çıkararak düzenlemeler gerçekleştiriyordu. Edebiyat, felsefe, müzik, sinema hatta din bile kültür farklılıklarını birleştirerek Afrika ve yerli geleneklerine kucak açıyordu. Karma kültür oluşumu toplumun her katmanı tarafından destekleniyordu.[7]
Bu gelişmeler İkinci Dünya Savaşına kadar hızla devam etti. İkinci Dünya Savaşı ile tekrar dalgalanmalar ve farklı konular gündeme gelse bile Latin Amerika’nın karma kimlik oluşturma temelleri bu dönemde atılmış oldu.
Sonuç
Latin Amerika’nın kendi kimliğini yaratma süreci son derece uzun ve karmaşık olmuştur. Her ne kadar zaman zaman öze dönüş eylemleri yaşanmış olsa da toplumun en alt tabakasının dağlarda- amazon ormanlarında yaşayan yerlilerin sosyal konumu hala tartışmalıdır. Yerlilerin modern devlet yönetiminde yer alması ise uzun zaman almıştır. Bazı ülkelerde ise hala daha zamana ihtiyacı vardır. Tüm bunlara rağmen Latin Amerika ülkeleri genel olarak ulus inşası sürecinde kimlik oluşum sürecini başarı ile tamamlamıştır.
Aslıhan BAŞER
KAYNAKÇA
[1]https://www.onwar.com/aced/chrono/c1700s/yr90/anglospanishwar1796.htm
[2]http://www.historytoday.com/john-lynch/simon-bolivar-and-spanish-revolutions
[3]http://www.nottingham.ac.uk/genderlatam/documents/historical-background-of-the-latin-american-wars-of-independence.pdf
[4]http://goo.gl/5FLOuu
[5]http://www.iep.utm.edu/latin-am/
[6]http://adels.blog.lemonde.fr/files/UE4b.pdf
[7]Chasteen, John Charles, Latin Amerika Tarihi, Say Yayınları, 2012, İstanbul, sf:392