Ukrayna’da Batı yanlısı hükümet güçleri ile Rusya yanlıları arasında ülkenin özellikle doğusunda/güneydoğusunda yaşanan çatışmaların askeri boyutu biraz olsun geri plana itilmiş durumda. 5 Eylül 2013’te Minsk’te varılan mutabakat gereği taraflar birbirlerinin üzerine fazlaca gitmiyor ve mevcut kazanımlarını koruyarak süreci dondurmayı tercih ediyorlar. Tabi ki, bu durum çatışmaların tamamen durduğu anlamına da gelmiyor. Nitekim özellikle Donetsk havaalanının kontrolünü ele geçirme hususunda hükümet güçleri ile ayrılıkçılar arasındaki mücadele tüm hızıyla sürüyor. Fakat toplumsal/coğrafi/siyasal boyutlara yaslanan meselenin dondurulmaya çalışıldığına dair genel bir izlenim oluşmuş durumdadır. Zaten esas mesele de budur. Sürecin mevcut görünümü ile dondurulması kimin işine gelmektedir?
Bilindiği üzere Ukrayna’da önümüzdeki günlerde erken seçim yapılacak ve parlamento üyeleri tespit edilecek. Rusya yapılacak olan seçimleri tanıyacağına dair bir işaret vermiş durumdadır. Ne var ki, bu seçimler ülkenin güneyinde yer alan ve Rusya tarafından ilhak edilen Kırım’da ve ülkenin yeraltı kaynakları açısından zengin ve sanayileşmiş doğu bölgesini ifade eden Donetsk ve Luhansk bölgelerinde (Donbass Havzası) gerçekleştirilemeyecektir. Bu durum, ülkenin içerisine sürüklenmiş olduğu toplumsal bölünmüşlüğün Ukrayna Hükümeti tarafından da açıkça kabullenildiğini göstermektedir. Rusya ise, bu durumun farkında olduğundan ve yapılacak seçimlerin mevcut görünümü değiştirme anlamında hiçbir işe yaramayacağını bildiğinden seçim sonuçlarını tanıyacağını gösteren birtakım işaretler göndermektedir.
Putin, Ukrayna lideri Petro Poroşenko ile birçok kez temasa geçmiştir. Bu temasların esas gündeminin ülkenin içerisine sürüklendiği toplumsal/siyasal bölünmüşlük olacağını düşünenler ise yanılmıştır. Nitekim Putin-Poroşenko temasları genel olarak Ukrayna’nın Rusya’ya olan doğalgaz borcu ve bu borçtan dolayı ülkeye verilecek gazın Rusya tarafından kesilmesi üzerine yoğunlaşmış durumdadır. Hatta bu temaslarda (sonuncusu geçtiğimiz günlerde yüz yüze olmak üzere) AB de bir arabulucu olarak rol oynamış durumdadır. Yani Ukrayna ve onu destekleyen AB, ülkenin bölünmüşlük ve iç çatışma riskine odaklanmaktan daha çok enerji gündemine odaklanmış durumdadır. Ukrayna’nın ısınma ve üretim meselesinin çözümü hususunda gazın şüphesiz hayati bir rolü vardır ve bu nedenle bu meselenin çözülmesi gerekmektedir. AB’nin Orta ve Doğu Avrupa’da yer alan üyelerinin Ukrayna üzerinden gelen Rus gazına olan ihtiyacı da bilinen bir gerçektir (Almanya %37, İtalya ise %29 oranında Rus gazına bağımlıdır. Eski Doğu Bloğu ülkelerinde ise bu oran yarıdan fazladır). Bu bağlamda doğalgaz borcuna ilişkin krizin derhal çözümlenmesi önemli bir husustur. Muhtemelen bu mesele önümüzdeki günlerde bir çözüme bağlanacak ve hem Rusya’yı tatmin eden (enerji fiyatlarının düşmesi Rusya’nın ekonomik göstergelerini olumsuz etkilemektedir ve Ukrayna nedeniyle yaşanacak pazar kaybı Rus hükümetinin asla istemeyeceği bir durumdur) hem de Ukrayna ile AB’nin gaz ihtiyacını giderecek bir orta yol bulunacaktır.
Fakat asıl mesele Ukrayna’daki bölünmüşlüğün yavaş da olsa siyasal bir meşruiyet kazanma yoluna girmiş olması, yani dondurulmuş bir çatışma bölgesi hüviyeti kazanmak üzere oluşudur. Ukrayna seçimlerinin bu bölgede yapılamaması, Rusya yanlısı ayrılıkçıların ilan ettikleri Donetsk ve Luhansk Halk Cumhuriyetleri ve Rusya-Ukrayna temaslarının bu konuya ilişkin bir sonuç vermekten uzak olması, Ukrayna krizinin Avro-Atlantik Dünyası ile Rusya arasında sistemsel bir çatışma haline gelmiş olduğu gerçekliği ile birlikte değerlendirildiğinde, bu durum açıkça gözler önüne serilmektedir. SSCB’nin dağılması sonrası, Avrasya’nın, etnik/dinsel/bölgesel farklılıklara dayalı siyasal ayrılıkçılık girişimlerinin dünyada belki de en fazla görüldüğü coğrafya olması ve bu sorunların genel itibarıyla dondurularak konuyla ilgili tüm tarafların kabul ettiği/edeceği bir çözüme bağlanamamış olduğu dikkate alındığında, Ukrayna’nın da aynı sürece eklemlenmek üzere olduğu söylenebilir. Yani Doğu Ukrayna (Donetsk, Luhansk)’da dondurulmuş bir çatışma bölgesi yaratılmıştır. Bu bölge, fiilen Ukrayna’dan bağımsızdır ve daha şimdiden “de facto” devletlere ayrılmış durumdadır (Donetsk ve Luhansk Halk Cumhuriyetleri).
Eski Sovyet coğrafyasındaki bu tarz ayrılıkçı bölgelere ilişkin sorunları dış politika stratejisinin en önemli parçalarından biri haline getirmiş olan Rusya, hiç şüphesiz, hem Ukrayna üzerinde siyasal baskı kurabilmek hem de Batı ile girdiği Avrasya merkezli sistemsel köşe kapmaca oyununda elinin daha güçlü olduğunu gösterebilmek için Doğu Ukrayna kozunu sonuna kadar korumaya çalışacaktır. Nitekim Rusya’nın benzer hamleleri daha önce Gürcistan’da (Abhazya ve Güney Osetya örneklerinde), Moldova’da (Transdinyester), Azerbaycan’da (Dağlık Karabağ) etkin bir dış politika silahı olarak kullandığı değerlendirildiğinde Ukrayna’daki mevcut gidişatın Rusya’nın lehine olduğu belirtilebilir.
SSCB’nin dağılmasının ardından yaşadığı Çeçenistan Sorunu muvacehesinde etnik ayrılıkçılık girişiminin ne denli etkili bir dış politika silahı olabileceğini açıkça gören Rusya, sonraki dönemlerde bu hususu kendi dış politikasına entegre etmiş ve komşu ülkelerdeki ayrılıkçı girişimlere müdahil olmanın kendi bölgesel/küresel ağırlığını ciddi oranda arttırdığını görmüştür. Rusya’nın bugün için en önemli dış politika silahları enerji ile bahsedilen bu donmuş çatışma bölgeleri aracılığıyla girişilecek toplumsal/siyasal manipülasyonlar olmaktadır. Bu bağlamda, Ukrayna’daki gidişatın Rusya’nın oldukça aşina olduğu ve her daim dış politikasına eklemlediği bir sürece işaret ettiği ortadadır.
Anlaşıldığı kadarıyla Ukrayna’nın geleceği, toplumsal/siyasal anlamda doğu-batı ekseninde ikiye ayrılmış, hükümetin ülkenin doğusunda herhangi bir fiili etkinliğinin bulunmadığı ve Doğu Ukrayna’da “de facto” olarak kurgulanmış Rusya yanlısı iki ayrı devletçik tarafından yönetilecek bir siyasal yapılanmaya doğru gitmektedir. Bu durum, Ukrayna’nın tam ortasından geçen bir sistemsel kırılma noktasına işaret etmektedir. Bu kırılma noktasının batısında, Avro-Atlantik hegemonyasına eklemlenmek isteyen Ukrayna Hükümeti, doğusunda ise Rusya’nın öngördüğü sistemsel çok kutupluluğun Ukrayna’ya olan yansıması olarak anlamlandırılabilecek kollektif bir siyasal kurgu bulunacaktır. Ukrayna, Batı ile Rusya arasındaki Avrasya odaklı sistemsel mücadeleyi yansıtan bir “buffer zone (tampon bölge)” niteliğini kazanırken, Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmiş olduğu gerçeği ise fazlaca konuşulmayacak stratejik erimli bir toprak kazanımına işaret edecektir.
Yrd. Doç. Dr. Göktürk Tüysüzoğlu
Giresun Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü