İlknur Yantuna: Türkiye Uluslararası İlişkiler çalışmaları 2008 yılında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi ve Ege Üniversitesinin ortak diyaloguyla kurulmuş bir öğrenci oluşumudur. Şuan itibariyle beş çalıştay ve dokuz kongre gerçekleştiren TUİÇ’in Bakü’den Trakya’ya 26 üniversiteyi kapsayan geniş bir gönüllü ağı vardır.
İlk sorum TUİÇ’in temel amaçlarının çerçevesini oluşturan ‘uluslararası ilişkiler’ disiplini ve bu disiplinin Türkiye’deki üniversitelerde öğretimi üzerine olacak. Geçen ay Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Çağrı Erhan’ın Türkiye gazetesine yaptığı açıklamalar, Türkiye’de uluslararası ilişkiler eğitiminin yetersiz olduğu yönündeydi. Siz bu yorumlar açısından, Türkiye’de uluslararası ilişkiler eğitimi konusunda ne düşünüyorsunuz?
Sinan Oğan: Öncelikle TUİÇ’te emeği geçen herkese teşekkür etmek istiyorum. TUİÇ benim Türkiye’de beğeniyle takip ettiğim bir öğrenci topluluğudur. Maalesef uluslararası ilişkiler alanında var olan eksikliği TUİÇ gibi öğrenci toplulukları bir şekilde gidermeye çalışıyorlar. Aslında siz devletin, YÖK’ün, üniversite yönetimlerinin yapması gereken şeyleri yapıyorsunuz. Önemli bir misyon üstlenmişsiniz ve sizden çok ümitliyim. İleride TUİÇ’in çok daha iyi şeyler yapacağını, iyi noktalara geleceğini düşünüyorum.
Türkiye’deki sıkıntıların başında uluslararası ilişkiler bölümünde çok genel bilgiler verilmesi gelmektedir. Dünya artık uzmanlaşmaya giderken Türkiye’de en büyük eksik bölge uzmanlarının yetişmemesidir. Kişiler kendi çabalarıyla bir takım işler yaparsa, kendilerini yetiştirirlerse Rusya, Çin, Kafkasya ya da Ermeni uzmanı olabiliyorlar. Bunun dışında üniversiteden bu şekilde mezun olarak yetişmek çok mümkün değil. Örneğin Rusya’da benim doktora yaptığım Moskova Uluslararası İlişkiler Üniversitesi’nde (MGİMO) seçmeli ve zorunlu ders olarak 156 tane dil öğretiliyor. Dolayısıyla o okul Rusya’nın bütün diplomat ihtiyacını karşılıyor. Bizde İngilizce, Fransızca ve Almancanın yanında üniversitelerin uluslararası ilişkiler bölümünde öğretilen başka bir dil yok gibidir. Yine söz konusu üniversitede Türkiye uzmanı veya Çin uzmanı yetiştiren ayrı bir bölüm var. Türkiye’deki diplomatlarımızın, uluslararası ilişkiler hocalarımızın dâhi haritada yerini bulmakta güçlük çektiği ülkelerle ilgili uzman yetiştiriliyor, o bölgenin dilini öğretiyorlar. Öğrenci, uluslararası ilişkiler eğitiminin ve bütün teorik derslerin yanı sıra Türkiye uzmanı olarak yetişiyorsa İngilizceyi ve Türkçeyi öğreniyor isterse bir üçüncü dili de seçmeli ders olarak öğrenebiliyor. Ayrıca Türkiye’yi incelerken Türkiye’nin siyasetinden ekonomisine her şeyini öğreniyorlar. Ayrı bir stüdyoda Türkiye’yle ilgili ana haber bültenleri kaydediliyor ve öğrenciler günlük olarak haberleri izliyor, günlük gazeteleri takip ediyorlar. Böylelikle Türkiye uzmanı olarak yetişen bir öğrenci mezun olduğu zaman, Türkiye’ye diplomat olarak görevli geldiği zaman Türkçeyi çok rahat konuşabiliyor. Türkiye’de hangi parti ne iş yapar, kim kimdir, devletin politikası nedir, dış politikası nedir, ülkelerle ilişkisi nasıldır, hassasiyetleri nedir gibi soruların cevaplarını çok iyi biliyor. Bizim diplomatımızın Çin’e gittiğini düşünün. 3 ya da 4 yıllığına gittiği görevinde Çinceyi öğrenmek ve tüm bu konuların detaylarına vâkıf olmak zorundadır ki, bu vakit içerisinde zaten görev süresi bitiyor. Türkiye’de bir sistem yanlışlığının var olduğunu ve bunun giderilmesinin uluslararası ilişkiler disiplini eğitiminin yeniden planlanmasıyla başlayacağını düşünüyorum.
İlknur Yantuna: Yine bu demeçte yer alan bir bilgiye değinerek şunu sormak istiyorum, haberde Anadolu üniversitelerindeki başarılı akademisyenlerin belli bir süre sonra Ankara ya da İstanbul’daki üniversitelere, düşünce kuruluşlarına geçtiğinden ve oluşan kadro açığından bahsediyordu. TUİÇ’in değerler sisteminde Anadolu Hareketi diye bir kavram var ve bu kavram Anadolu üniversitelerine uygulanacak pozitif ayrımcılığı büyük ve köklü üniversitelerin seviyelerine ulaşmak için gerekli kılıyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Sinan Oğan: Anadolu üniversitelerine elbette daha fazla özen gösterilmelidir, daha fazla yardım yapılmalıdır. Ancak yeni oylanan anayasa maddeleri değişikliğinde de pozitif ayrımcılık sözü vardı. Ben pozitif ve ayrımcılık sözüne ve ayrımcılığın her türlüsüne karşıyım. Anadolu üniversitelerine pozitif ayrımcılık dediğiniz zaman bu her ne kadar başında pozitif kelimesi olsa da negatif bir anlam yüklüyor. O yüzden belki onun yerine Anadolu üniversitelerine daha fazla özen gösterilmesi demek daha doğru olur. TUİÇ olarak da bu ifadeyi kullanmanızı öneririm. Elbette ki, Anadolu üniversitelerine daha fazla yardım yapılmalıdır, Anadolu üniversiteleri bu anlamda desteklenmelidir ve kadro açığı giderilmelidir. Anadolu bir sürgün yeri olarak görülmemelidir. Anadolu belli bir seviyenin altında olan ve iş bulamayan üniversite hocalarının gittiği yer olarak algılanmamalıdır. Öyledir demiyorum fakat öyle bir algı var maalesef. Anadolu üniversiteleri Türkiye’nin her yerinde uzman yetiştiren bir parçasıdır ve buna uygun değeri olmalıdır.
İlknur Yantuna: Uluslararası İlişkiler ve ilgili disiplinlerde çalışmalar yapan genç uzman adaylarının potansiyeli hususunda düşünceleriniz nelerdir?
Sinan Oğan: TÜRKSAM’ın en çok önem verdiği konulardan birisi gençlerdir ve bu konuda her ay 20 ile 25 kişi arasında değişik üniversitelerden seçilmiş öğrencilerin, gençlerin katıldığı iyi bir staj programımız vardır. Bizim önem verdiğimiz konuların başında gençler geliyorsa, onları daha yakından izlememiz gerekmektedir. Ayrıca Türkiye’nin en iyi üniversitelerinden, en iyi öğrencilerini seçtiğimiz halde Anadolu üniversitelerinden başvurular olduğu zaman onu daha bir özenle inceliyor, kabul edilmesi için daha farklı bir gözle bakıyoruz. Ama maalesef ister Anadolu üniversiteleri olsun ister Batıdaki üniversiteler olsun fark etmiyor, Türkiye’nin bu alandaki üniversite öğrencilerinin seviyesinin yeterli derecede olduğu kanaatinde değilim. Yeterli dereceyi bırakın bir tarafa son derece düşük seviyede olduğunu düşünüyorum. Tabi bu öğrencinin suçu değil, eğitim sisteminin, Türkiye’deki genel durumun bir yansımasıdır. Haber dinlemeyen, gazete okumayan bir gençlikle karşı karşıyayız. Günlük gelişmelerden çok da haberdar olmayan bir gençlikle karşı karşıyayız. Dolayısıyla öğrencilerin üniversitelerden biraz daha dolu ve kendini yetiştirmiş olarak mezun olması gerekir ve bunun için TUİÇ gibi öğrenci topluluklarına da çok ihtiyaç vardır. Üniversitelerin ve YÖK’ün ise bu tür toplulukları daha fazla özendirmesi ve desteklemesi gerekmektedir.
İlknur Yantuna: Biz TUİÇ olarak, Türkiye’de üniversitelerarası sivil insiyatifin yaşadığı en büyük sorunun geniş tabanlara hitap edememe ve diyalog yetersizliği olduğunu düşünüyor, öğrenci temelli bir hareket olarak geniş diyalog ağıyla geleceğimiz hakkında söz söylemek istiyoruz. Siz Türkiye’deki öğrenci oluşumlarını ve aktifliğini yeterli buluyor musunuz?
Sinan Oğan: Türkiye genç nüfusun ağırlıkta olduğu bir ülkedir. Türkiye’de gençler toplumun en aktif kesimini oluşturması gerekirken, üniversite öğrencilerinin ve üniversite öğrenci hareketlerinin yeterince aktif olmadığını düşünüyorum. Mevcut olanların da illa ki, bir siyasal bağlantı sebebiyle aktif olduğunu düşünüyorum. Öğrenci hareketlerinin bir siyasal bağlantıyla bu durumda olması gerekmez, tam tersi bunlardan çok daha bağımsız bir duruş sergilemesi gerekmektedir. Fakat özellikle 12 Eylül’den sonra oluşan gençleri bu işlerden uzak tutma mantığı, Mc Donalds, Coca Cola kültürüyle yetiştirilmeleri, Amerikan filmleriyle alt yapılarını oluşturduktan sonra bir de üniversite diplomaları olsun yeterli düşüncesi gençlerin geleceğiyle ilgili konularda istek ve ilgisini kesmiştir. Bu genel çerçevede yetişen bir üniversite öğrencisinden çok fazla bir şey beklememek lazım. Bu kesimin ilkokul ve çocukluk yıllarından örgütlü bir toplum, örgütlü bir çocukluk ve gençlik modeline özendirilip, yetiştirilmesi gerekirdi. Türkiye’de böyle bir özendirme olmadığı gibi olmasına dair çok fazla bir ümit ışığı da yok.
İlknur Yantuna: Azerbaycan’da Bakü Kafkas Üniversitesi ile yapılan TUİÇ etkinliğine ve Çanakkale’de Dış Politika Günlerine katıldınız. Ayrıca TÜRKSAM’da TUİÇ’in katılımıyla bir beyin fırtınası gerçekleştirildi. Ve takip edebildiğiniz kadarıyla TUİÇ’in gerçekleştirdiği organizasyonlara yönelik izlenimleriniz nelerdir?
Sinan Oğan: TUİÇ’le Bakü’de, Ankara’da ve Türkiye’nin farklı üniversitelerinde, ifade ettiğiniz gibi ortak pek çok faaliyete bir şekilde iştirak etmiş olduk ve TUİÇ’in bu anlamda başarılı bir örnek olduğunu düşünüyorum. Fakat yeterli bir düzeyde olduğunu da düşünmüyorum. TUİÇ mevcutların içerisinde en iyilerinden birisidir ama Türkiye’de var olan potansiyeli kullanmakta yetersiz kalmaktadır. Elbette diyebilirsiniz ki, her şey imkânlarla doğru orantılıdır, devletin buna imkân sağlaması, öğrencilere maddi olanaklar sağlaması gerekmektedir. Aslında bu tür üniversite topluluklarına rektörlük bütçesinden pay verilmesi kanuni bir zorunluluktur fakat hiçbir rektörlük bunu sağlamaz ve öğrencilere verilmesi gereken para maalesef rektörlüklerin başka hizmetlerinde kullanılır. Bu tür faaliyetlerde masraf gerektirmektedir ve TUİÇ’in bazı faaliyetlerini ben öğrencilerin kendi aylık harçlığından karşıladığının da yakından şahidiyim. Bu sebeple bir taraftan faaliyetler eksik diyorum ama bir taraftan da bu imkânsızlık gerçeğinin farkındayım. Türkiye’de var olan istek ve ilgi canlandırılabildiği sürece siz bunun çok daha fazlasını yapabilecek kapasitedesiniz.
İlknur Yantuna: TUİÇ’in eksiklikleri ve bu eksikliklerin giderilmesi konusunda tavsiyeleriniz nelerdir?
Sinan Oğan: Öncelikle tavsiye edeceğim şey internetin kullanılması hususudur ve siz bunu zaten çok iyi bir şekilde kullanıyorsunuz. Bu örgütlenmenizi ve bu toplantılarınızı bir şekilde Anadolu üniversitelerine aksettirmeniz lazım, onlarında katılabileceği her sene bir üniversitenin ev sahipliğinde büyük organizasyonlar yapmanız lazım. Bu bir eksikliktir ama bu eksikliğin makul sebeplerden kaynaklandığını da biliyorum. Bunun için ciddi kaynaklara ihtiyaç vardır, her şey dönüp dolanıp gelip paranın başında bitiyor. Bu sorunlar çözüldüğünde, siz Bakü’de bir örneğini gördüğümüz gibi uluslararası etkinlikleri başarıyla gerçekleştirebilirsiniz. Neden Türkiye’de TUİÇ öncülüğünde Türk Cumhuriyetlerinden gelecek öğrencilerin katılımıyla, Avrasya coğrafyasından veya Ortadoğu, Afrika, Avrupa coğrafyasından gelecek öğrencilerin katılımıyla bir kongre düzenlenmesin? Türkiye’yi ilgilendiren önemli konularda gençlerin düzenleyeceği formlar yapılmasın? Bunların hepsi yapılabilecek şeylerdir ve yapılacak çok fazla şey vardır. Dolayısıyla potansiyelin çok büyük olduğunu ifade etmemin sebebi de budur ve ben tüm bunların devletin kaynak ayırması ile zaman içerisinde gerçekleşeceğini düşünüyorum.
İlknur Yantuna: Son zamanlarda Türk Dış Politikası alan olarak Afrika’dan Latin Amerika’ya uzanan bir genişleme gösterdi. Bu noktada sivil diplomatlık ve kamu diplomasisi gibi kavramlar ışığında TUİÇ’in üstleneceği misyon sizce ne olabilir?
Sinan Oğan: TUİÇ bu konuda misyon üstlenebilir, üstlenmelidir de. Devletlerin yapabileceği şeylerin sınırı artık bellidir ve bunun yerine sivil diplomasinin devreye girmesi gerekmektedir. Tabi bu konuda devletin, devleti idare eden hükümetlerin veya dış işleri bakanlıklarının teşvik etmesi önemli bir etkendir. Artık devletten devlete diplomasi yoktur. Halktan halka diplomasi vardır. Devletler öğrenci topluluklarından öğrenci topluluklarına, derneklerden derneklere, cemiyetlerden cemiyetlere, kurumlardan kurumlara, şehirlerden şehirlere yani toplumun iç içe geçeceği kesimler arasındaki diplomasiden yanadır. Diplomasi bu alana doğru kayarken bizim hala bu konuya tepeden, devletçi gözüyle bakmamızın bir mantığı yoktur fakat böyle bir bakış açısı hala mevcut. Yeni bir takım girişimler, bir takım kıpırdanmalar var ama burada da “yandaş hastalığından” maalesef kurtulamıyoruz. İç politikada bu hastalık artık anlaşılır ve alışıldık bir şey olmaya başladı fakat yandaşlık mantığının dış politikaya sirayet etmemesi lazım. Bu mantık dış politikaya sirayet ederse devletin dış politika bakış açısı son derece kısıtlı kalır. Kısıtlı kaldığı içinde başarısız kalır. Maalesef bugün öyle bir eğilim var gibi geliyor bana.
İlknur Yantuna: TUİÇ temel söyleminde dış politika yapım sürecinde gönüllüleri tarafından hazırlanan ve detaylandırılan projeler ile katılma da yer almaktadır. Başkanlığını yaptığınız TÜRKSAM’da çeşitli proje çalışmalarına yer vermektedir. İleride TUİÇ ve TÜRKSAM ortak bir proje yapabilir mi?
Sinan Oğan: TÜRKSAM Başkanı olarak bundan en çok memnuniyet duyacak kişilerin başında ben gelirim. İleriki aşamalarda, belki de çok daha yakın zamanlarda bile hayata geçirilebilecek ortak birçok projeyi yapabiliriz. Türkiye gibi genç nüfus ağırlıklı bir ülkenin geleceğinden çok ümitliyim. Gençler de sizlersiniz, sizin gibi öğrenci topluluklarıdır. TUİÇ gibi diğer öğrenci topluluklarını da bir ayrım yapmadan buna dâhil etmek istiyorum. Tabi bu öğrenci oluşumlarının içinde en etkili olanların başında TUİÇ gelmektedir. En istekli olanların ve bu işe samimiyetle gönül vermiş olanların başında da TUİÇ gelmektedir. Dolayısıyla birçok şeyi beraber yapabiliriz ve bunu yapacağız da. Şuan ne olduğunu, nasıl olduğunu, ne zaman olduğunu söylemek istemiyorum, TUİÇ gönüllülerine sürpriz olsun ama yakın bir zamanda TUİÇ’le ortak çalışmalarımız olacaktır.
İlknur Yantuna: Sizin eklemek, TUİÇ gönüllülerine söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Sinan Oğan: TUİÇ gönüllülerinin hepsine başarılar diliyorum. TÜRKSAM’da başta staj programlarımız olmak üzere diğer bütün programların kendilerine her zaman açık olduğunu, TÜRKSAM sitesindeki Genç Bakış bölümünün de aynı şekilde TUİÇ yazarlarına açık olduğunu ifade etmek isterim. Bundan sonra zaten sık sık görüşecek imkânımız da olacaktır. Ayrıca öğrenciler şunu bilsinler; sadece okulda verilen dersleri öğrenmekle başarı sağlanamaz. TUİÇ gibi etkinliklere ne kadar fazla katılırsanız, ne kadar çok staj yaparsanız, ne kadar çok kurum dışı farklı alternatif etkinliklere katılırsanız ilerde hayata tutunma ve başarı düzeyiniz o kadar yüksek olacaktır. Dolayısıyla da eğitim hayatınız boyunca mümkün olduğu kadar staj programlarına katılın, sosyal etkinliklere katılın ve oralarda mümkün mertebe görevler alın. Aktif bir öğrencilik hayatınız olsun. Ve elbette muhakkak dil öğrenin. Bunların faydalarını göreceksiniz.