SSCB’nin dağılıp, nüfuz ettiği coğrafyada bağımsızlık hareketleri görülmeye başlandıktan sonra dünyada bölgesel aktör konumunda olan ya da okyanus ötesinde hegemon duruşunun altını çizmeye, dünyanın her bölgesinden haberdar olmasının politikasını yapmayı “felsefe” edinmiş Amerika ve diğer devletler bu dönüm noktası dağılışın ardından kendi güçlerini tanımlamaya başlamışlardır.
Yeni dünya düzeni tartışması sadece Rusya’nın yakın çevresi ile sınırlı kalmamıştır. Asya’nın bağımsızlığını yeni kazanan ülkeleri, Kafkaslar, Ortadoğu ve Türkiye gibi bölgede hem bir güvensizlik duyan hem de işbirliğine ihtiyaç duyan ülkeler bu amaca uygun politikalar belirleyerek birliktelikler inşa etmeye başlamışlardır. İşte CICA(Conference on Interaction and Confidence Building Measures In Asia), Türkçe’si ile Asya’da İşbirliği ve Güven Arttırıcı Önlemler Konferansı böyle bir yapıda ortaya çıkmıştır.
7-9 Haziran 2010’da Dönem Başkanlığını Türkiye’nin devraldığı CICA; Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev’in 1992’deki girişimleriyle kurulmuştur. Kazakistan’ın inisiyatifiyle kurulmuş olan bu yapı Asya ülkeleri, bölgesi ve işbirliği çerçevesindeki istikrarın hem güven hem de barış anlamında geliştirilmesi hem de garanti altına alınması amaçlanarak oluşturulmuştur.
CICA ekseninde yer alan ülkelere baktığımızda ise; birbirinden her anlamda farklı ve aralarında husumet bulunan ülkelerden meydana geldiğini görmekteyiz. Özellikle bu açıdan bakıldığında CICA düşüncesinin bir zorunluluk, antlaşma veya katı bir organizasyon, kararlar bütünü olmamasının sebebi de en azından bu ülkeler arasında yaratılabilecek ortak platform ve bilgilendirme arayışı olarak değerlendirmek gerekmektedir. CICA’nın üyeleri arasında; Rusya Federasyonu, Çin Halk Cumhuriyeti, Azerbaycan, Özbekistan, İsrail, Ürdün, Mısır, Filistin, Pakistan, Hindistan, Afganistan, İran gibi ülkelerin bulunması, pek çok ortamda ve uluslararası kamuoyunda adları dahi yan yana gelemeyen ülkelerin böyle bir platformda ortak çalışmalar yürütmesi ve bölgelerin istikrarına güven mekanizmasıyla bir karşılıklı bağımlılık getirmesi olmuştur.
CICA’nın ortaya çıkması bu farklı ülkelerin birlikteliklerinin nasıl olacağı yönünde, etkinlik anlamında bir adımın olmayacağı yönünde ve başarının sağlanamayacağı yönünde görüşler hâkimdi. Ancak; CICA’nın yapmak istediği ve amacı; İsrail ile Filistin arasında veya Pakistan- Hindistan-Afganistan üçgeninde bir denklem kurmaktan çok daha öte ve sade bir genel istikrar ve güvenlik arayışıdır. CICA’yı ortaya çıkaran dinamikler ülkeler arasındaki işbirliği veya sorunların çözümlenmesinden ziyade bölgesel olarak güvenin yeniden inşası yönünde atılacak adımların gelişmesini sağlamaya yönelik politikalardır.
Siyasi konuların ve stratejik hesapların çok fazla gündeme gelmediği platform daha çok ortak değerler, ortak faydalar ve en temelde ortak güvenlik ihtiyacı özünde şekillenmiştir. Politik çekişmelerin işbirliğinin yapısını bozacağı düşüncesi bu anlamda alınacak kararların etkilerinin negatif yönlü oluşu üye devletleri diğer konuların güvenlik ve istikrar gibi konuların politikaları alanında çalışmalar yapmaya yönlendirmiştir. Zaten birlikteliğin öncelikli amacı da bu kapsamda yer almaktadır.
Üye devletlerin karşılıklı birbirine olmayan güvenlerinin tahsis edilmesi yönünde veya daha baskın olarak var olan güvenin geliştirilmesi özellikle 11 Eylül saldırılarından sonra önemini daha da arttırmıştır. 11 Eylül ile birlikte dünyada değişen ve değişmeye başlayan “yeni güvenlik anlayışı”, güvenliği tehdit eden potansiyelleri ve şüpheleri barındıran bölgeler üzerinde durulmasını ve düşünülmesini sağlamıştır. Özellikle radikal terör örgütleri ve bölgeler özelinde ülkelerde ortaya çıkan terörden beslenen yönetimler ülkeler arasındaki ilişkileri gitgide zorlaştırmıştır. Afganistan, Pakistan, İran, İsrail, Filistin ve benzeri ülkelerdeki hem dış hem de iç siyasalarında yaşanan gelişmeler tedirginliğin ötesinde ilişkili olan diğer ülkeleri de zorunlu bir “yeni güvenlik” anlayışı modeli yaratmaya zorlamıştır.
Peki; CICA ile gündeme gelen Türkiye’nin dönem başkanlığı çerçevesinde yaratacağımız farklılık veya gelişmeler neler olacaktır? Bu anlamda; Türkiye’nin hem dünyada hem de bölgesinde Ortadoğu, Avrupa, Kafkaslar ile birlikte Asya coğrafyasındaki atılacak adımlar ve yapılacak yeni işbirlikleriyle olumlu – etkili bir dönem başkanlığı geçirebileceğini söyleyebilir miyiz?
Dönem başkanlığı konusundan önce çok kısa bir giriş yaparsak şu şekilde bir tablodan bahsedebiliriz. Türkiye dış politikası ve uluslararası arenadaki etkileşimini belli kimlikler ve kendine özgü değerler üzerinden yapmadığı zaman kısacası izleyeceği politikayı evrensel normların dünya kamuoyundaki tezahürleri ve algısı üzerinden rasyonel bir şekilde planladığı zaman ortaya çıkan durum Türkiye’nin avantajı olan farklı bölgelerdeki etkisi ve nüfuzudur. Bu nüfuz Türkiye’nin özellikle son dönem iktidarıyla birlikte yavaş yavaş sahiplenmeye başladığı fakat etkisi konusunda tartışmaların çokça yaşandığı ‘arabulucu’ rolünde ortaya çıkmaktadır. Türkiye’nin yeri ve kendisini nasıl tanımladığı, hangi değerler üzerine inşa ettiği dış politikada kararlı tutumuzu sağlamlaştıran noktalardır.
CICA dönem başkanlığına gelirsek; Türkiye’nin organizasyona üye ülkelerin çoğu ile olan yakın ilişkisi öncelikle ortak bir tartışma platformunun oluşturulması amacı oldukça önemlidir. Türkiye’nin son dönemde arabuluculuğunu üstlendiği devletlerarasındaki sorunlar CICA’nın ana gündemine çok fazla yansıtılmayacak olsa da Türkiye’nin belirli bir eksen çerçevesinde bu sorunların içinde yer alması dönem başkanlığını sürdüreceği 2 yıl içerisinde artı bir puan olarak haneye yazılacaktır.
Yeni tehlike ve tehditleri önleme konusunda Türkiye’nin dönem başkanlığı sürecinde ne gibi girişimlerde bulunarak inisiyatif alacağı ve buna uygun dünya çapında öne çıkaracağı olayları şu an itibariyle net bir şekilde ortaya koymak kolay değildir. Ancak; genel ilkeler ve genel bir duruş üzerinden alınacak kararlar, yeni işbirlikleri, güven arttırıcı önlemler temalı çalışmaların hangi düzlemlerde tartışılacağı hem dönem başkanı Türkiye’nin girişimlerine hem de üye ülkelerin bu girimlere vereceği yanıtlarla ilgilidir. İsrail ile ilgili olan geçtiğimiz dönemlerdeki gerilimli günler, Rusya ile enerji politiğinde yaşanılan gelişmeler, İran ve Batı dünyası arasındaki pozisyonumuz, Afganistan-Pakistan-Hindistan denklemindeki yerimiz ve bunlar gibi daha birçok detay ve değerlendirme anlamında tecrübe içeren konuların Türkiye’nin CICA dönem başkanlığındaki yansımalarını hep birlikte görmekteyiz. Kamu diplomasisi ve uluslararası normları dikkate alan bir politika anlayışı ile Türkiye dönem başkanlığı çerçevesinde sorunlar üzerinden kendi duruşunu ve politikası öne çıkartabilecektir. Farklı coğrafyalardan olan ülkelerin bir bütün içerisinde güvenliğin arttırılması ve yeni düzendeki gelişmelerin küreselleşmenin de büyük etkisi ile tahmin edilebilme ihtimalinin azaldığı noktalarda riskleri azaltma konusunda yapabilecekleri işbirliğine olan ihtiyaç olduğu aşikârdır. Dolayısı ile Türkiye’nin bu zorlu dönemde alacağı kararlarda çoğunluğun desteğine de ihtiyacı vardır.
Bölgelerinde belirleyici olan ülkelerin Rusya, İran gibi ve bu ülkelerin organizasyon içerisindeki tutumu; her ne olursa olsun dönem başkanı olan Türkiye’nin tavsiye ve özverili çalışmalarıyla şekillenmesi gerekmektedir. CICA’dan bu çerçeve de çok büyük değişikliklere vesile olacağını beklemek yanlış olur. Ancak temel olarak yapmamız gereken çıkarım şudur ki; Türkiye üzerine aldığı bu görevi en etkin ve dinamiklerine yakışır bir şekilde yerine getirerek her platformda öne sürdüğü çok taraflı dış politika anlayışını, “sıfır sorun” ilkesini ispatlaması gerekmektedir. CICA’daki dönem başkanlığı fırsatı ile dünya kamuoyunda kendini önemli konularda gösterme imkânı elde edecek olan Türkiye, Avrupa Birliği ile yürütülen müzakere süreçleri kapsamında da CICA’da ortaya koyacağı; bölgesel ve uluslararası alanda güven arttırma yönünde yapacağı çalışmalarla; bu süreç için elde edebileceği kazanımları düşünmesi ve adımlarını ona göre atması gerekmektedir.
Selma BARDAKCI
Bahçeşehir Üniversitesi