Türkiye’nin BRICS Üyeliği Başvurusu AB-TR İlişkileri Açısından Nasıl Değerlendirilmeli?

Öncelikle BRICS’in ne olduğu ve geçmişine bakmakta yarar var. Gelişmekte olan ülkelerin uluslararası konularda daha çok söz sahibi olmasını isteyen Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin 2006’da, “BRIC” grubunu kurmuştur. Grup adını da kurucu ülkelerin İngilizce baş harflerinden oluşan BRIC ile oluşturmuştur. Daha sonra 2011 yılında gruba Güney Afrika’nın da katılmasıyla grubun adı “BRICS” olarak yeniden değiştirilmiştir. Daha sonraki süreçte bu beşli oluşuma Mısır, Etiyopya, İran, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri de 1 Ocak 2024’te katılmışlardır. Ayrıca Arjantin de gruba üye olmaya çağrılmış ancak bu konuda olumlu bir yaklaşım ortaya koymamıştır.

BRICS oluşumunu önemli hale getiren husus kurucuları arasındaki yer alan Çin ve Rusya gibi doğuya ait dünya da önemli güç konumundaki büyük ülkelerin yanı sıra Brezilya ve Güney Afrika gibi kendi bulundukları coğrafi bölgelerde önemli güç unsuru konumundaki ülkelerin de bünye içerisinde yer almasıdır.

Dünya ekonomisinin giderek daraldığı ve dünya ticaretinin 2023’de daraldığı Dünya Ticaret Örgütü’nün (DTÖ) açıkladığı kaçınılmaz bir gerçek. Bundan sonra da sürecin bir müddet bu şekilde daralarak devam edeceği hususu ise uzmanların ifade ettiği ayrı bir husus. Dünya ticaretinin giderek daralması ve karşı karşıya bulunulan ekoloji, çevre iklim değişikliğinin oluşturduğu sorunların yanı sıra ekonomik ve ticari sorunlar ülkeleri yeni birliktelik ve dayanışma oluşumları içerisinde yer almaya zorlamaktadır. BRICS’in temelde gelişmesi ve giderek büyümesini de bu temel olguya dayanarak ifade etmek mümkündür. BRICS olarak giderek genişleyen oluşumun bünyesindeki ülkelerin toplam nüfusu 3,5 milyar. Dünya toplam nüfusunun %45-50’si yani nerede ise dünya nüfusunun yarısını oluşturduğu ifade edilebilir. Batı nüfusunun giderek yaşlandığı ve ekonomik verimliliğin de bu çerçevede giderek azaldığı süreçte karşılaşılan bu durum büyük çoğunluğu daha çok 35 yaş altı genç nüfustan oluşan BRICS’i önemli etkin oluşum haline getirdiği belirtilebilir.

Ayrıca, ekonomik anlamda bakıldığında mevcut BRICS ülkeleri ekonomilerinin toplam büyüklüğü 29 trilyon dolar seviyesindedir. Bu gösterge ise dünya ekonomisinin yaklaşık %30 anlamına gelmektedir. Bir başka ifade ile BRICS dünya nüfusunda işgal ettiği konum ile ekonomik anlamda işgal ettiği konum birbiri ile dengeli değildir. Daha fazla nüfusa rağmen ekonomik etkinliği göreceli olarak daha azdır. Bu da BRICS bünyesindeki ülkelerin nüfus büyüklükleri ile ekonomik büyüklükleri arasındaki farklılıktan kaynaklanmaktadır. Bu veriden BRICS’in tamamen kalkınmış değil kalkınma sürecindeki ülkeleri bünyesinde toplamış olduğu imajını vermektedir. Nitekim bir başka önemli kriter ise BRICS’in halihazırda dünya enerji sektörü içerisinde işgal ettiği konumdur. BRICS dünya ham petrolünün yaklaşık % 45’ine nerede ise yarısına yakınına sahip konumdadır. Ayrıca bu verilerin doğal bir sonucu olarak BRICS ortamında kişi başı milli gelirin diğer ekonomik oluşumlara oranla daha geride kaldığını ifade etmekte mümkündür. Ancak BRICS’in temel amaçlarından birisinin kalkınmakta olan ülkeler içesinde daha büyük bir ağırlık ve etkinliğe sahip olabilmek için kendi bünyesinde bir “Kalkınma Bankası” kurarak üye ülkeler arasında kalkınma öncelikli projelere özel önem atfetmesini de önemli bir olgu olarak kaydetmek gerekir.

Diğer taraftan daha dikkatli bir değerlendirme için, mevcut verilere göre 2022 yılına dek BRICS kalkınmakta olan ülkelere yeni yol, köprü, demir yolu ve su tedariki projelerinin gerçekleştirilebilmesi amacıyla yaklaşık 32 milyar dolar kredi sağlamış olması, dikkate değer önemli bir gösterge olarak görülmelidir. Ayrıca özellikle Çin’in dünya ekonomisindeki konumunu, kendi ticari ve ekonomik işbirliği içerisinde bulunduğu coğrafyalar ile işbirliğini pekiştirebilmek amacıyla ciddi anlamda proje kredi desteği sağladığını, münhasıran da ekonomik anlamda etkin bir süreç yürütmekte olduğu Afrika kıtasındaki nüfuzunu daha da genişletmek arzusunda olduğu özellikle Afrika ülkeleri ve kendi ekonomik kalkınmaları açısından önemli bir yaklaşım, destek olarak görülmektedir.

Batılı uzmanlar ise, BRICS’i Batılı yaklaşımlara bir tepki oluşumu olarak değerlendirmekte ve özellikle Ukrayna-Rusya savaşını takiben Batı’nın Rusya’ya karşı almaya çalıştığı kısıtlayıcı önlemleri aşabilmek için oluşumu güçlendirmeye gayret ettiği ifade edilir iken, Rusya’nın özellikle dünya enerji tedariki açısından sahip olduğu konum, bu anlamda büyük ihtiyaç sahibi Avrupa açısından münhasıran önem taşıyan doğal gaz zenginliği gözden kaçırılmaması gereken konu olarak önümüze çıkmaktadır.  Ayrıca, İran’ın BRICS’e üye olmasını ise, Batı kendi açısından tek yönlü olarak kendi bloğuna karşı, karşıt bir yaklaşım olduğu görünümünü güçlendiren bir unsur olarak değerlendirmektedir.

Daha objektif bir değerlendirme yapılacak olur ise, içinde bulunduğumuz şartlar içerisinde Avrupa ve ABD’nin ekonomik anlamda en üst seviyeye ulaştığını ve bundan sonraki süreçte ilerlemenin birim maliyetinin getirisinden daha yüksek olduğu ekonomik bir vakıadır. Özellikle değişen iklim şartları, yenilenebilir enerji yetersizliği ve sera etkisi en düşük olan doğal gaz gibi temiz enerji kaynaklarına yönelik giderek artan ihtiyaç ile giderek yaşlanan nüfusun oluşturduğu boşluğu genç nüfus ile ikame zorunluluğu, ekonomik ilerleme ve buna dayalı sorunların çözümünde Batı’nın Doğuya olan ihtiyacı her geçen gün belirgin bir şekilde ön plana çıkmaktadır.

Bir başka açıdan, Rusya ve Rusya taraftarı olarak görülen İran’a uygulanmakta olan ambargolar ise karşı karşıya olunan enerji ve buna dayalı olarak ortaya çıkan sorunların çözümünü daha kompleks hale getirmektedir. Zaten Ukrayna-Rusya savaşı ve İsrail’in Gazze’yi işgali ile ortaya çıkan yeni konjonktür, ekonomik gelişimi daha da güçleştirmekte, tepki olarak Kızıl deniz ve Süveyş kanalına yönelik Yemen’de ortaya çıkan durum ise ulaşım maliyetini artırarak tüketiciler açısından maliyeti %15-25 arasında artırarak ekonomik konjonktürü daha da zorlaştırdığı da görülmesi gereken ciddi bir durumdur. Tüm bu hususlar BRICS’in gelişmekte olan ülkeler açısından cazibesini ve kendileri açısından etkinliğini artırmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti 1963 Ankara anlaşması ile başlatmış olduğu AB süreci ve Batı ile ekonomik ve siyasal anlamda bütünleşme taahhüdünde herhangi bir zafiyet göstermemiş, bugüne dek taahhütlerine sadık kalmıştır. 2004 yılında AB ile başlatılan müzakere süreci tek taraflı olarak değişik gerekçelerle AB tarafından yavaşlatılmıştır.  Halen, Türkiye’nin aday üyeliğinden kaynaklanan Türk Vatandaşlarının AB içerisindeki serbest dolaşımını engelleyen, Gümrük Birliği çerçevesinde mallar serbest dolaşıma tabi ancak kişilerin vize ile kısıtlı olduğu, “Vize” sorunu ve mevcut ulaşmış olduğu hacim itibariyle yetersiz kalan AB ile uygulanmakta olan Gümrük Birliği anlaşmasının yenilenmesi yaklaşımına AB tarafından net ve objektif yaklaşım henüz sağlanamamıştır.

Ayrıca, Türkiye’nin önemli Askeri güç kapasitesi ile NATO’nun en önemli üyesi olduğu ve doğudaki en uç ülke konumunu da hatırda tutmak gerekmektedir. Türkiye bugüne dek gerek AB üyeliği süreci ile ilgili gerek ise NATO üyeliğinden kaynaklanan yükümlülükleri noktasında, kendi sorumluluklarını müdrik bir şekilde yerine getirmiştir. Türkiye’nin BRICS’e aday üye müracaat talebinin herhangi bir şekilde ne titizlikle takip ettiği katılım süreci içerisindeki AB ile ne de NATO üyeliği açısından bir zafiyet anlamına gelmediği, Türkiye’nin kendi taahhütlerinde ve sorumluluklarında kararlı olduğu en üst seviyede çok net bir şekilde ifade edilmiş bulunmaktadır.

Dikkatten kaçmaması gereken bir değer önemli unsur ise; Cumhurbaşkanımız Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın Mayıs 2023’te halkımızın teveccühü ile tekrar Cumhurbaşkanı olarak seçilmesiyle bu yöndeki halk iradesinin bir kez daha tazelenmesini takiben, Cumhuriyetimizin Yeni Yüzyılı başlangıcında, Sn. Cumhurbaşkanımızın ortaya koyduğu “Türkiye Vizyonu”, ile Dışişleri Bakanımız Sn. Fidan’ın “Girişimci ve İnsani Dış Politika” temel hedefli; Bölgesel, Yapıcı, Sistem Dönüştüren yeni “Türk Dış Politika Yaklaşımı’nın, Türkiye açısından ortaya konan bu bölgesel, yapıcı ve insan odaklı dış politika anlayışının etkin bir şekilde ortaya çıkabilmesi için uluslararası ve bölgesel oluşumlarda daha etkin rol alma ve işbirliğini artırma yaklaşımının bir sonucu olarak değerlendirilmesi gerekliliğidir.

Nitekim Türkiye ortaya çıkan savaş, işgal ve krizler sonucunda hep arabulucu rolünü teyit etmiş, bu yönde ortaya koyduğu yaklaşımlar da çözüm getirmiştir. Bu yönde birçok örnek sıralamak mümkündür. Mevcut gündemindeki konu ise, Doğu Ekonomisini Batı Ekonomisi ile pekiştirebilmek amacıyla Türkiye’nin coğrafi olarak sahip olduğu Doğu-Batı arasındaki köprü konumunu ekonomik bütünleşme ile de sağlamlaştırma anlayışından öte bir yaklaşım olarak görmemek gerekir. Nitekim mevcut yaklaşım ve girişimlerde tamamen bu anlayışı doğrulayıcı, bütünler niteliktedir. Türkiye kısmi dahi olsa dünya barışı, huzur ve ekonominin genişletilmesine katkı sağlayabilecek platformlarda yer alma, bu şekilde dünyaya ve insanlığa daha fazla katkı sağlama iradesini birçok platformda net bir şekilde ortaya koymuştur.

Bu itibarla, sonuç olarak Türkiye bugüne dek altına imza koymuş olduğu anlaşmalara sadık kalmış, ortaya koyduğu taahhütlerin yerine getirilmesinde büyük gayret göstermiş, kendi coğrafyasındaki yegâne ülkedir. Batı’nın herhangi bir endişeye kapılmadan Türkiye’nin BRICS ilişkilerini bu pencereden değerlendirmesi her kesime önemli katkılar sağlayacak, barış ve huzura ilave ivme kazandırabilecek bir yaklaşımdır.

Ömer Faruk DOĞAN

Ankara 06 Eylül 2024

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Orta Güçler Çok Kutuplu Bir Dünya Yaratacak

Dani Rodrik - Cambridge Bu yazı ilk olarak 11 Kasım...

Amerika Bir Sonraki Sovyetler Birliği mi?

Harold James, Princeton Üniversitesi'nde Tarih ve Uluslararası İlişkiler Profesörü. Bu...

Stabil Kripto Paralar Doların Küresel Statüsünü Koruyabilir

Paul Ryan, ABD Temsilciler Meclisi'nin eski sözcüsü (2015-19), American...

Avrasya’da Kolektif Güvenlik: Moskova ve Yeni Delhi’den Bakışlar

Collective Security in (Eur)Asia: Views from Moscow and New...