Türkiye’deki Suriyelilerin Sorunları ve Toplumsal Uyum Süreçleri

“Türkiye’deki Suriyelilerin Sorunların ve Toplumsal Uyum Süreçleri, Aydın İli Örneği”, Dr. Eren Alper Yılmaz, Bursa: Ekin Basım Yayın Dağıtım, 2019, 1.Baskı, 182 sayfa, ISBN:978-605-327-953-2.

Yazar Eren Alper Yılmaz, “Türkiye’deki Suriyelilerin Sorunları ve Toplumsal Uyum Süreçleri” isimli kitabı ile Aydın’a 2011 yılından beri zorunlu olarak göç eden ve Türkiye tarafından “geçici koruma” statüsü verilen Suriyelilerin toplumsal algılarını analiz ederek uyum sürecinin uzun vadede daha sağlıklı yürütülebilmesi için uygulayıcı ve karar alıcı bazı aktörlere çözüm önerileri sunmayı amaçlamıştır. Yazar her okuyucunun anlayabileceği şekilde sade bir dil kullanmıştır.

Kitap yapısı itibariyle dört ana bölüme ayrılmıştır. Birinci bölümde kavramsal açıdan göç ele alınmıştır. Göç kavramının literatürdeki farklı tanımlarına, göçün türlerine yer verilmiş ve göçün tarihsel gelişimi aktarılmıştır. Aynı zamanda göçün sebepleri, ekonomik sebepler, güvenlik endişesi, yoksulluk, bilimsel ve kariyer odaklı sebepler  olarak ayrılmıştır. Güvenlik endişesinden kaynaklı sebepler ise terör saldırıları, iç savaşlar, siyasi baskılar, iklimsel koşullar ve doğal afetler olarak ayrılmıştır.

İkinci bölümde uluslararası hukuk nezdinde mültecilik ve sığınmacılık kavramlarına yer verilmiştir. Tabiiyeti olduğu ülkenin dışında bulunmanın, baskı ve zulme dayalı sebeplerin mülteciliği doğurduğu aktarılmıştır. Vatandaşı olduğu ülkenin himayesinden kendi isteği ile yeniden yararlanma talebi, vatandaşlığını kaybettiği ülkenin vatandaşlığını yeniden kazanma, yeni bir ülkenin vatandaşlığını kazanma ve korumasından yararlanma, terk edilme veya zulüm korkusu ile dışında bulunulan ülkeye yerleşmek üzere geri dönme gibi sebeplerin mülteciliği sona erdirdiği belirtilmiştir. Mültecilerin hakları ve sorumlulukları ele alınırken, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ve uluslararası mülteci hukukunun temeli olarak kabul edilen 1951 Cenevre Sözleşmesi’nden bazı maddelere yer verilmiştir. Bu sözleşmeye ek olarak kabul edilen, yer ve zaman sınırlamalarını ortadan kaldıran 1967 Protokolü’ne de ayrıca yer verilmiştir. Türkiye’nin 1951 Cenevre Sözleşmesi ve 1967 Protokolü’ne taraf olduğu fakat coğrafi sınırlama konusunda çekince koyduğu belirtilmiştir. Bu coğrafi sınırlama sebebiyle Türkiye’nin Ortadoğu, Afrika gibi coğrafyalardan gelenlere mültecilik statüsü değil de geçici koruma statüsü verdiğini ve yalnızca Avrupa içinde meydana gelen olaylar sonucunda sığınma talep edenlere mültecilik statüsünü tanıdığı belirtilmiştir. Aynı zamanda ilk bölgesel mülteci belgesi olan 1969 Afrika Birliği Örgütü Sözleşmesi’ni, Latin Amerika Bölgesi’ni kapsayacak şekilde hazırlanmış bir bildiri olma özelliğini taşıyan 1984 Cartegena Mülteciler Bildirisi’ni ve Arap devletlerinde mültecilerin yasal statülerini düzenlemeyi amaçlayan bölgesel bir mülteci sözleşmesi olan 1994 Tarihli Arap Sözleşmesi’ne yer verilmiştir.

Üçüncü bölümde göç kuramlarına, uyum kavramına ve uyum teorilerine yer verilmiştir. Sosyal kimlik teorisine göre bireyler, kendi kültürlerini başka kültürler ile mukayese ederek daha üstün görmekte, iç grup kayırmacılığı yapmakta ve kendi gruplarına olumlu ayırt edicilik göstermektedir. Bu çerçevede, Suriyeliler de Türkiye’ye ilk  geldikleri zamanlarda  yabancılık çekmişlerdir. Travma ve güvensizlik sebebiyle kendilerini toplumdan soyutlamışlar, gettolaşmışlar ve izole bir yaşam sürmüşlerdir. Kendi kültürlerinden olanları daha üstün tutmuşlardır. Burada uyum süreçleri ile ilgili birkaç modele de yer verilmiştir. İki ya da daha fazla kültür arasındaki etkileşim ile “kültürlenme” ortaya çıkmaktadır. Göçmen grupların kendi grupları dışında başka bir kültüre uyum sağlamak istemediği ve sadece kendi kültürünü devam ettirmek istediği durumda ise “ayrılma” ortaya çıkmaktadır. Bu durumda dominant grubun baskı yapması ile de “ayrımcılık” ortaya çıkmaktadır. Kendi kültürünü koruyarak başka kültürlerle entegre olunan ve dengenin sağlandığı durumda ise “entegrasyon” modeli ortaya çıkmaktadır. 2011 yılının başlarında Suriyeliler, travmalar, önyargılar, dil bilmeme ve güvensizlik sebebiyle dışarıya kolayca açılamamışlardır. Bu da o dönemde uyum süreçlerinin olgunlaşmadığını göstermektedir. Emek sömürüsü bu “ayrılma” durumunu daha da belirgin kılmıştır. Baskın grup olan Türklerin, azınlık grup olan Suriyelilere karşı olumsuz bakış açıları çatışma durumları ortaya çıkarmıştır. Bazı araştırmalara göre Türkler, işlerini elinden alındıklarını düşündükleri için Suriyelilere karşı mesafeli davranmaktadır. Zamanla yerel halkın ılımlı yaklaşımı ve hükümetin entegre edici politikaları sebebiyle hem sistemsel hem de kültürel uyum sürecinde ilerleme kaydedilmiştir. Çalışma izinlerinin verilmesi, eğitim politikalarındaki değişiklikler, yasal mevzuatlarla verilen güvenceler ve sağlık alanındaki gelişmeler sebebiyle “entegrasyon” durumuna geçilmiştir. Suriyelilere verilen vatandaşlık da bu süreci günden güne hızlandırmakta ve topluma karşı aidiyet hissetmelerini sağlamaktadır.

Dördüncü bölümde ise Aydın’da Suriyelilere yönelik anket çalışmasına ve gözlemlere yer verilmiştir. Aydın’da yaşayan Türklerin komşuluk ilişkilerinin güçlü olduğu sonucuna varılmıştır. Suriyelilerin kendilerini dini ve kültürel anlamda Türklerle yakın gördüğü tespit edilmiştir. Araştırmanın gerçekleştirildiği bölgede ayrıca, iş bulma konusunda özel sektör ve devletin yeterli desteği vermediği de düşünülmektedir. Suriyelilerin düşük ücretle çalıştırılması, sigortalarının olmaması, uzun çalışma saatleri sebebiyle emeklerinin karşılığını alamadıkları düşüncesi hâkimdir. Yüksek ev kiraları da ekonomik uyum sürecindeki diğer bir etkendir. Etnik kökenlerinden dolayı ev sahiplerinin kendilerine çifte standart uyguladığını iddia etmektedirler. Suriyelileri Türkiye’ye göç ettiren ve kalmalarını cazip hale getiren faktörler ise  “Türkiye’nin güvenli ülke olması” ile “kültürel yakınlık” ortak olarak vurgulanmıştır. Göç tercihinde “mesafe faktörü”, göçün devamlılığında ise “Aydın halkının misafirperverliği” vurgulanmıştır. Yapılan gözlemlerde ise Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne duyulan minnettarlık, misafirperverlikten duyulan memnuniyet gibi durumlar olumlu anlamda görülebilir. Ev kiralarının yüksek olması, kazançlarının düşük olması, eczane ve hastanede yaşanılan iletişim ve sağlık sorunları da görülen olumsuzluklardır. Yazar, entegrasyonun iki tarafın katılımıyla olacağını belirtmektedir. Bu sürecin doğru şekilde ilerleyebilmesi, sistemsel ve kültürel uyum modellerine bağlıdır. Sistemsel uyum noktasında, yasal düzenlemelerin artması ve eğitimde kalıcı adımların atılması, çalışma izni yönetmeliklerinin uygulanabilirliğinin daha sıkı denetim altına alınması, iş kapasitelerinin artırılması ve emek sömürüsünün önüne geçilmesi gerekliliği vurgulanmıştır. Kültürel uyum süreci noktasında ise yargı mercilerinin ve hükümetin Suriyeliler  hakkında bilgi dezenformasyonu yaratanlara karşı yaptırımlar uygulanmasının gerekliliği belirtilmiştir. “Suriyelilere karşı göz yumuluyor” algısını kırmak için para veya hapis cezası gibi caydırıcı önlemler alınması önerilmiştir. Kamuoyunun Suriyeliler hakkında doğru bilgilendirilmesi adına “Uyum Bakanlığı” adı altında bir bakanlığın kurulması gerekli görülmüştür. Suriyeli nüfusun yüksek doğum oranı sebebiyle Türkiye’de bazı çevreler, ileride oluşabilecek işsizlik durumu veya toplumsal özerklik ihtimali sebebiyle kaygılanmaktadır. Bu yüzden aile planlaması da bu kapsamda incelenen bir konudur. Suriyelileri uzun vadede topluma kazandıracak mesleki kurslar, dil eğitimleri gibi programların arttırılması da önemle vurgulanmıştır. İç savaşın yıkıcı etkilerine maruz kalmaları sebebiyle psiko-sosyal destek verilmesi de süreç açısından önemlidir. Ayrıca illere göre Suriyelilerin sorunları değiştiği için her ilin uyum politikası da farklı olmalıdır. Bu sebeple merkezi hükümetin yerel yönetimlere inisiyatif vermesi savunulmuştur. Yazarın yaptığı çıkarıma göre Suriyeliler Türkiye’de düzenlerini kurmuşlar, Türkçeyi öğrenmişler, Türk arkadaşları ile ilişkileri belli bir seviyeye getirmişler, meslek sahibi olmuşlar, Türklerle evlilikler yapmışlar, hatta vatandaşlık alarak gelecek planlarını Türkiye’de kalmak üzerine kurmaya başlamışlardır. Suriyelilerin Türkiye’ye karşı algılarının daha olumlu yönde ilerlediğini ve ülkede kalıcı olmak istedikleri bu çalışma da dâhil olmak üzere yapılan genel araştırmalar çerçevesinde görülmüştür. Bu durumda, her ne kadar Suriye’de yaşam şartları normalleşse de Türkiye’de yaşayan Suriyelilerin ülkelerine geri dönüş istekleri sınırlı olabilir, dolayısıyla ülkelerine dönmelerini beklemek de Türkiye toplumu açısından gerçekçi olmayabilir. Bu sebeple Suriyelilerin ülkelerine geri dönmelerini beklemek yerine onların uyum sürecini hızlandırmak daha rasyonel bir davranış olarak görülebilir. Bu süreçte gerek vatandaşlara gerekse yerel, ulusal ve uluslararası paydaşlara büyük bir rol düşmektedir. (Yılmaz, 2019, s.168)

Genel olarak bakıldığında, “Türkiye’deki Suriyelilerin Sorunları ve Toplumsal Uyum Süreçleri”, Türkiye’deki Suriyeliler özelindeki göç sorununu ve onların toplumsal uyum süreçlerini anlayabilmek için mutlaka okunması gereken bir kitaptır. Kitabın adı ve belirlenen alt başlıklar kitap içeriğine uygundur. Verilen bilgiler açık, net ve doyurucudur. Kullanılan sade dil sebebi ile kitaptan herkes faydalanabilir. Göçün kavramsal olarak irdelenmesi, mültecilik ve sığınmacılık kavramlarının ele alınması, göç kuramlarına yer verilmesi ve uyum sürecini daha iyi analiz edebilmek adına uyum kavramına ve uyum teorilerine yer verilmesi konunun daha iyi anlaşılmasını sağlamıştır. Yapılan alan araştırması ise  Türkiye’deki Suriyelilerin  sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel sorunlarını görmek, Türkiye’ye göç etme sebeplerini ve ülkede kalış sebeplerini anlayabilmek açısından önemlidir. Ayrıca merkezi ve yerel aktörlere çözüm önerileri sunan kitabın bir noktada amacına ulaştığını söyleyebiliriz.

 

CANSU ZOR

TUİÇ Göç Çalışmaları Stajyeri

 

Kaynakça

Yılmaz, E. A. (2019). Türkiye’deki Suriyelilerin sorunları ve toplumsal uyum süreçleri: Aydın ili örneği. Bursa: Ekin Basım Yayın Dağıtım.

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Orta Güçler Çok Kutuplu Bir Dünya Yaratacak

Dani Rodrik - Cambridge Bu yazı ilk olarak 11 Kasım...

Amerika Bir Sonraki Sovyetler Birliği mi?

Harold James, Princeton Üniversitesi'nde Tarih ve Uluslararası İlişkiler Profesörü. Bu...

Stabil Kripto Paralar Doların Küresel Statüsünü Koruyabilir

Paul Ryan, ABD Temsilciler Meclisi'nin eski sözcüsü (2015-19), American...

Avrasya’da Kolektif Güvenlik: Moskova ve Yeni Delhi’den Bakışlar

Collective Security in (Eur)Asia: Views from Moscow and New...