Özet
Egemenlik kavramı uzun yıllardan beri hukuk ve siyaset biliminde önemli bir yere sahip olmuştur. Egemenlik kavramının kökeni çok eski zamanlara kadar dayanmakta olup, kavram üzerinde yapılan çalışmalar anlam bakımından birtakım farklılıklar içermektedir. Literatürde egemenliği sınırsız, mutlak, bölünemez ve devredilemez bir güç olarak tanımlayan Bodin’den, egemenlik ile olağanüstü hale karar verme durumu arasında güçlü bir ilişki olduğunu öne süren Schmitt’e kadar farklı anlayışlar ve tartışmalar yer almıştır. Günümüzde hayatımızı büyük ölçüde etkileyen Covid-19 salgınıyla birlikte ise egemenlik kavramı üzerine yapılan tartışmalar yeniden canlılık kazanmıştır. Egemenlik ve Covid-19 salgınıyla mücadelede uygulanan tedbirler arasındaki ilişkiyle ilgili olarak yapılan güncel tartışmalar gündemin merkezine yerleşmiştir. Bu çalışmanın amacı Türkiye’de uygulanan Covid-19 tedbirleri üzerinden bir egemenlik analizi yapmaktır. Bu bağlamda çalışmanın ilk kısmında kavramsal çerçeve kapsamında egemenlik tartışmalarına değinilecek, ikinci kısmında Covid-19 salgını ele alınacaktır. Çalışmanın son kısmında ise Türkiye’de uygulanan Covid-19 tedbirleri kapsamında egemenlik kavramının analizi yapılacaktır.
Anahtar Kelimeler: egemen, egemenlik, covid-19 salgını, türkiye.
Abstract
The concept of sovereignty has had an important place in law and political science for many years. The origins of the concept of sovereignty go back to ancient times, and the studies on the concept contain some differences in terms of meaning. There have been different understandings and debates in the literature from Bodin, who defines sovereignty as an unlimited, absolute, indivisible and inalienable power, to Schmitt, who argues that there is a strong relationship between sovereignty and the state of emergency decision-making. With the Covid-19 pandemic, which has greatly affected our lives today, the discussions on the concept of sovereignty have regained vitality. Current discussions on the relationship between sovereignty and the measures implemented to combat the Covid-19 pandemic have been at the center of the agenda. The aim of this study is to analyze the sovereignty within the context of Covid-19 measures implemented in Turkey. In this context, in the first part of the study, the discussions of sovereignty are discussed within the conceptual framework and Covid-19 pandemic is mentioned. In the last part of the study, the analysis of the concept of sovereignty within the scope of Covid-19 measures implemented in Turkey is made.
Keywords: sovereign, sovereignty, vovid-19 pandemic, turkey.
1. Giriş
“En üstün iktidar” anlamına gelen bir kelimeden türeyen egemenlik kavramı siyaset bilimi, felsefe ve hukuk gibi farklı alanyazınlarda önemli bir yere sahip olan kavramlardan bir olmuştur. Kadim zamanlardan bu yana egemenlik kavramı üzerinde pek çok tanımlamalar yapılmıştır. Bununla birlikte egemenliği ilk sistemsel tanımlamasının Jean Bodin ile yapıldığı bilinmektedir. Bodin egemenlik kavramının en klasik tanımını yapmış ve egemenliği devletle iç içe olan bir kavram olarak ele almıştır. Bodin’in en genel tanımlamasıyla egemenlik; mutlak, sürekli, bölünemez ve devredilemez bir güç olarak ele alınmıştır. Ona göre egemenlik devletin sonsuz ve mutlak gücünü temsil etmektedir. Bodin’den sonra gelen düşünürler ise egemenlik kavramını devletten bireye indirgemiş ve bireyle ilişkilendirilmiş olan bir egemenlik tanımı yapmışlardır. Carl Schmitt ve Giorgio Agamben gibi modern düşünürler ise egemenlik kavramına farklı bir boyut kazandırmıştır. Schmitt ve Agamben egemenlik kavramını “istisna hali” üzerinden ele almışlardır. Schmitt’e göre “Egemen, olağanüstü hale karar verendir.” Burada ele alınan olağanüstü hal ile, yani diğer bir deyişle istisna hali, sıkıyönetim gibi hukuki durum temsil edilmemekle birlikte, hukukta varlığı öngörülemeyen ve devletin varlığına karşı bir tehdit barından siyasi ve ekonomik çatışmalar kastedilmektedir. Schmitt olağanüstü hal durumlarında kaos ortamı ile baş edebilecek ve düzeni sağlayabilecek olan bir egemenin varlığına ihtiyaç duyulduğunu öne sürmektedir. Agamben ise toplumsal ve politik alanın sınırı olarak tanımladığı “çıplak hayat” kavramını kullanarak bir tanımlama yapılmıştır. Ona göre istisna hali kuralların askıya alınması sonucunda meydana gelen bir durumdur. Kuralların askıya alınmasıyla birlikte ise insan egemen karşısında tabiri caizse “çıplak” bırakılmış olmakta ve ne yasanın içinde ne de yasanın dışında olan bu belirsizlik noktasında egemenin hükmüne karşı korunmasız bırakılmıştır. Agamben istisna halini ne hukukun içinde ne de hukukun dışında olan bir belirsizlik noktası olarak tasvir etmiştir. Bu anlamda Schmitt ve Agamben istisna hali üzerinden egemenliğin modern tanımlarını yapmışlardır.
Uzun yıllardan beri süregelen egemenlik tartışmaları kısa sürede büyük bir yayılma hızı gösteren Covid-19 salgınıyla birlikte tekrardan canlanmış ve gündemin en önemli tartışmalarından biri haline gelmiştir. Bu süreçte özellikle Agamben’in ülkeler tarafından Covid-19 ile mücadele etmek için alınan tedbirleri eleştirdiği makaleler alanyazında büyük bir yankı uyandırmış ve tartışmanın fitilini ateşlemiştir. Agamben’e göre 11 Eylül 2001 tarihinde gerçekleştirilen terör saldırılarından bu yana bir istisna hali yaratmaya çalışan devletler, Covid-19 salgınını bir fırsat olarak görmüşler ve salgın üzerinden bir istisna hali yaratmışlardır. Egemen istisna hali yaratarak geçerli olan hukuk düzeninde uygulanamayacağı kuralları meşru hale getirmektedir. Böylece istisna hali yaratılarak alınan kurallar ne hukukun dışında ne de hukukun içinde bir alan yaratmaktadır. Bu çerçevede çalışmada Türkiye’de uygulanan Covid-19 tedbirleri egemenlik tartışmaları ışığında analiz edilmiştir. Özellikle Schmitt ve Agamben’in ortaya çıkardığı ‘istisna hali’ üzerinden bir egemenlik analizi yapılmıştır. Çalışmanın ilk kısmında kavramsal çerçeve ele alınmış ve egemenlik kavramının tarihsel süreçteki gelişimi incelenmiştir. İkinci kısımda ise Covid-19 salgını kapsamında dünyada meydana gelen salgınların tarihsel arka planı ele alınmıştır. Çalışmanın son kısmında Türkiye’de Covid-19 salgını ile mücadele etmek amacıyla alınan tedbirlerin egemenlik tartışmaları çerçevesinde analizi yapılmıştır.
2. Kavramsal Çerçeve
Latince “en üstün iktidar” anlamına gelen “superanus” kelimesinden türeyen egemenlik kavramı, hem felsefe hem de siyaset bilimi tartışmalarının uzun yıllar merkezinde yer almıştır. Egemenliği devlete içkin bir kavram olarak tanımlayan Jean Bodin ve Thomas Hobbes gibi klasik tanımlara karşılık Nietzsche’nin ardılı olarak görebileceğimiz Georges Bataille gibi teorisyenler ise egemenliği insanın günlük yaşantısıyla ilişkilendirerek kavramı bireye indirgemiştir. Egemenlik kavramının tarihi anlamda belirginleşmesi ise Avrupa’daki feodalitenin çözülüp merkezi krallıkların ortaya çıkması ile yakından ilişkili olmuştur (Sönmezoğlu, 2017, s. 206). Dolayısıyla egemenlik kavramı, aslında Avrupa’da yüzyıllar boyunca yaşanan siyasal, toplumsal ve ekonomik koşulların, daha doğru bir ifadeyle iktidar mücadelelerinin doğal bir sonucu olarak ortaya çıkmış ve bu yöndeki kuramsal tartışmalar, tarihsel gelişmelerin etkisiyle şekillenmiştir (Beriş, 2008, s. 57). Tam bu dönemde Jean Bodin kavramı ilk kez ele alarak sistemleştirmiştir. Jean Bodin öncesi dönemde egemenlik üzerine bu denli kapsamlı bir çalışma görmediğimiz için kavram Bodin ile özdeşleşmiştir.
Jean Bodin iki farklı egemenlik tanımı yapmıştır. Birinci tanımı 1535 yılında yayımlanan Methodus Ad Facilem Historiarum Cognitionem kitabında yaptığı tanımlama idi. Bu kitapta Bodin egemenliği sınırlı bir yetki olarak görmüştür. Bodin’e göre, “insanlar her türlü duygularla adaletten başka yöne çevrilmeye alışmışlardır” ve yöneticiler yetkilerini aşmaya ve uyruklarına zulmetmeye eğilimlidirler (Ekiz, 2020, s. 644). Bu yüzden egemen sınırlı bir yetkiye sahip olmalıdır. Les Six livres de la République kitabında ise bu tanımın tam tersini savunmuştur. Republique’de egemenlik, “Bir astın, bir eşitin ya da bir üstün rızası olmaksızın… toplu olarak ya da tek tek herkesin hukukunu belirleme yetkisi” olarak tanımlanmıştır. Egemenlik, “mutlak”, “sürekli”, “bölünmez” ve “devredilemezdir”. Bodin’e göre, egemen prens, toplumdaki düzenin ilahi ve doğal temeli olduğu için onun yetkileri Tanrının yetkileri örnek alınarak şekillendirilmelidir (Ekiz, 2020). Nasıl ki Tanrı, evrendeki düzenin her şeye gücü yeten ve sınırsız kaynağı ise, “egemenlik de devletin mutlak ve ebedi gücüdür”. Egemen prens, devletteki düzeni sağlarken, Tanrının evrendeki düzeni sağlarken oynadığı role benzer bir rol oynamaktadır (Ekiz, 2020). Ama burada vurgulamamız gereken önemli bir konu vardır. Tanrı kelimesinin kullanılması devlete dini bir görüntü koymak değildir. Aksine Bodin devlet işlerinde dinin etkili olmaması gerektiğini söylemiştir. Çünkü bu durumun egemenin sınırsız yetkisine zarar verebileceğini savunmuştur. Böyle bir durumda egemen yetkisini dini kurumlarla paylaşmak zorunluluğu ile karşı karşıya kalabilirdi. Bu da egemenliğin bölünmezliğini sarsar idi. Bodin’e göre, “yetkide, işlevde veya sürede” egemen prensin gücüne getirilecek her türlü sınırlama, mantıksız ve tehlikelidir (Engster, 2001).
Les Six livres de la République’da egemenlik devlet üzerinden tanımlanmıştır. Devletin oluşumundaki dört önemli unsur üzerinde durulmuştur. Bu dört unsur doğru yönetim, ailelerin yönetimi, ortak şeylerin yönetimi ve egemenliktir (Ekiz, 2020). Doğru yönetim, devletin ayırt edici özelliklerinden biridir. Bodin’e göre, yasadışı oluşumlar, güce ve zora dayalı bir iktidar kurabilir (Torun, 2011). Ancak bunların devlet olarak addedilebilmeleri mümkün değildir. Çünkü eşkıya çetelerinin iktidarını bir devletten ayıran en önemli fark, devletlerin adalet ilkesini içeren doğru yönetime sahip olmasıdır (Ekiz, 2020). Ailenin yönetimi de başka önemli konulardan biridir. Çünkü aile devletin esas bileşenidir. “İyi yönetilen aile, devletin gerçek suretidir ve ailedeki erk, egemen erke benzer. Ayrıca evin doğru yönetimi, devlet yönetiminin gerçek modelidir.” Diğer bir konu ise ortak şeylerin yönetimi olmuştur. Bodin’e göre ortak çıkarın olmadığı yerde devlet de olmaz (Akad, 1983). Ama burada Bodin kamusal olan ve özel olan arasında derin bir ayrım yapmıştır. Devletin, ailelerin özel mülklerine ve yaşamlarına müdahale etmeye ve bu yaşam alanına ait olup kamuyu ilgilendirmeyen şeyleri yönetmeye yetkisi bulunmamaktadır (Ekiz, 2020). Devleti oluşturan son ve en önemli konu ise egemenliktir. Bodin egemenliğe ilişkin verdiği tanımda gerçek egemenin sadece en üstün değil aynı zamanda sürekli olması gerektiğini, yani belli bir süre ile sınırlanmamış olması gerektiğini ileri sürmüştür. Burada Bodin, egemenliği tek bir kişiye bağlamamak gerektiğine işaret etmiştir. “Kral öldü, yaşasın yeni kral” cümlesi de bu sürekliliği ifade eden güzel bir ifadedir. Son olarak Bodin’e göre mutlak ve sürekli olan egemenliğin, bölünmesi ve devredilmesi de mümkün değildir. Egemenliğin bölünmezlik ve devredilmezlik ilkesi, esasen onun mutlak ve sürekli olmasının mantıksal bir sonucudur. Bodin’e göre istendiği zaman geri alınabilen bir güç egemenlik değil sadece bir yetkidir (Ekiz,2020).
Bodin’in egemenlik tanımından sonra Thomas Hobbes ve Rousseau gibi büyük teorisyenler de egemenliği tanımlamıştır. Bu teorisyenler klasik anlamda bir egemenlik tanımı oluşturmuşlardır. Daha sonraki süreçlerde Nietzsche’nin ardılı olarak kabul edebileceğimiz Georges Bataille gibi isimlerde egemenlik üzerine odaklanmışlardır. Günümüzde ise egemenlik tanımı Carl Schmitt ve Giorgio Agamben gibi düşünürler ile modern bir hal kazanmıştır. Carl Schmitt ve Giorgio Agamben gibi modern düşünürler egemenlik kavramıyla istisna hali arasında bir bağlantı kurarak egemenlik kavramına farklı bir çerçeve kazandırmıştır. Carl Schmitt egemenlik kavramını istisna haliyle ilişkili bir kavram olarak tanımlayan ilk isim olmuştur. Schmitt’ten sonra Agamben de istisna hali ve egemenlik arasındaki ilişki hakkında çeşitli analizler yapmıştır.
Carl Schmitt’e göre 18. yüzyıldan itibaren modernleşen dünya kaos ve risk ortamının her geçen gün artmasına sebep olmuştur. Bu yüzden olağanüstü hallerin, yani istisna hallerinin, söz konusu olduğu durumlarda düzeni sağlayacak olan bir egemenin varlığına ihtiyaç duyulmaktadır (Dönmez, 2016, s. 74). Böylece kaos ve risk ortamının yarattığı tehditleri ortadan kaldıran ve düzeni sağlayan bir egemen ortaya çıkmış olacaktır. Schmitt “Siyasi İlahiyat” isimli kitabına: “Egemen, olağanüstü hale karar verendir.” cümlesiyle başlamıştır (Schmitt, 2005, s. 13). Geçerli olan hukukta varlığı öngörülemeyen ve devletin varoluşuna karşı bir tehdit oluşturan bir duruma işaret eden olağanüstü hale karar veren egemendir. Schmitt olağanüstü halle sıkıyönetim gibi hukuksal durumları kastetmemektedir. Olağanüstü önlemlerin alınması gereken ve aciliyeti olan her türlü siyasi ve ekonomik çatışma durumu olağanüstü halin kapsamına girmektedir (Yılmaz, 2017, s. 385). Bununla birlikte yazar egemenlik kavramını bir sınır-kavram olarak ele almaktadır. Ona göre kutsallıktan uzaklaşmış ve kaotik bir hale gelmiş olan modern dünyada ancak normların, kuralların ve kuraldışıların arasında mevcut olan “sınır”da kutsallığın izlerine rastlanabilmektedir (Dönmez, 2016, s. 76). Bu anlamda olağanüstü hallere karar veren egemeni bir sınır-kavram olarak kabul etmektedir. Egemen olağanüstü haller dışında geçerli olan hukuk düzeninin hem dışındadır hem de aslında bu düzenin içinde yer almaktadır (Baştürk, 2013, s. 81). Egemen hukuk düzeninin içindedir çünkü anayasanın askıya alınması durumlarına karar verme gücü vardır. İstisna hallerinde, egemenin sahip olduğu bu güç yasanın üstünlüğünü kaybetmesine neden olmaktadır. Çünkü yasanın varoluşu egemenin verdiği karara dayanmaktadır. Bu yüzden bir sınır-kavramı ifade eden egemenlik “karar” ve “istisna hali” çerçevesinde şekillenmektedir.
Schmitt’ten sonra Giorgio Agamben de istisna hali üzerinde çalışmalar yapan önde gelen yazarlardan biri olmuştur. Agamben’e göre alanyazında istisna halinin belirli bir analizi mevcut olmamakla birlikte, istisna halinin esas önemi kavramın hukuk düzeni, siyasal olgu ve yaşam arasında kalan eşiği tanımlayan bir kavram olmasında yatmaktadır (Yılmaz, 2017, s. 391). Yani ona göre istisna hali hukuki ve siyasal olan arasında yer alan bir belirsizlik noktasıdır. Ayrıca istisna hali bir tür dışlama halini ifade eden bir durumdur (Agamben, 2013, s. 28). Ancak istisna hali dışlandığından dolayı kuralla ilişkisi tamamen kesilmez. İstisna olan şey kurallar askıya alınsa bile kuralla olan ilişkisini devam ettirmektedir. Çünkü kuralın askıya alınması onun tamamen ortadan kaldırılması demek değildir, askıya alınmanın ortaya çıkardığı yasasızlığın yer aldığı alan hukuk düzeniyle bağlantısı olan bir alandır. Schmitt’in öne sürdüğü gibi istisna kaostan meydana gelen bir durum değil, kuralların askıya alınmasının ortaya çıkardığı bir durum olmaktadır. Kural kendisini askıya aldığı için istisnanın ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Ayrıca istisna hali kurallar askıya alındığı için hukukun sınır kavramını belirleyen bir kavramdır. Bu yüzden istisna hali hukukun ne dışındadır ne de içindedir (Agamben, 2013, s. 28-29). Bununla birlikte istisna hali kuralların yürürlükte olmaya devam edip uygulanmadığı, ancak yasa değerine sahip olmayan kararların yasanın sahip olduğu gücü elde ettikleri bir yasa halidir. Yani içerisinde yasasız olan yasa gücünü barındıran bir kuralsızlık alanıdır (Yılmaz, 2017, s. 397). İstisnanın ortaya çıkardığı durum ne olgusal ne de hukuki bir durumdur. Egemen, içeri ile dışarı ve normal ile kaos arasındaki istisna durumunu belirleyendir. Egemenlik ne siyasete ne hukuka ait olan bir kavram, ne hukukun dışında ne de hukukun üzerinde olan bir güçtür.
3. Covid-19 Salgını
Hastalıklar belli bir coğrafyada ve uzun zaman görüldüğünde salgın olarak nitelendirilmiştir. Tüm kıtalara yayılıp, etkisini uzun süre gösterdiğinde ise pandemi olarak tanımlanmıştır. Günümüzde Covid-19 virüsünün ortaya çıkması ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi ilan edilmesiyle birlikte küresel çapta gözüken hastalıklar tekrar gündeme geldi (Akbaş, 2019). Yunanca kökenli pan “tamamı-hepsi” ve demos “halk” kelimelerinden oluşan pandemi, tarihte ilk kez Antoninus vebası ile kendini göstermiştir. Kesin tarihi bilinmemekle birlikte MS.165-180 yılları arasında gerçekleştiği öngörülmüştür. Belirtileri kızamık ve çiçek hastalığına benzeyen Antoninus vebası büyük bir coğrafi bölgede kendini göstermiş ve kitlesel ölümlere sebep olmuştur. 400 yıl arayla Justinianus Vebası patlak vermiştir. Bugün “kara ölüm” olarak bildiğimiz ve edebiyatta Giovanni Boccaccio gibi yazarların kitaplarında yer bulan 1341 Vebası yaklaşık 200.000 kişinin ölümüne sebep olmuştur (Akbaş, 2019). Bunu 1852 yılı kolerası takip etmiştir.
Koleradan sonra 1918, I. Cihan Harbi sonunda dünya ilk influenza tipi virüs ile karşılaşmıştır. Bu bizim ‘Covid-19 pandemisi’ne en yakın tecrübemiz olmuştur. İspanyol gribi olarak kabul gören bu influenza bir A tipi influenza virüsü idi. 1700’lerden bu yana influenza (A tipi) pandemisinin birkaç yüzyılda bir patlak verdiğini bilmekteyiz (Hilleman, 2002). Ama bunun en ölümcül hali İspanyol gribi, yani bilimsel adı ile A(H1N1) influenza idi. Şimdiye kadar kayıtlara geçen en ölümcül pandemi olmuştur. Teknolojinin de gelişmesiyle anladık ki influenzanın birçok alt tipi vardır. 2005 yılında ortaya çıkan Avian İnfluenza A (H5N1, H7N7 ve H9N2 vb.) diğer adıyla kuş gribi bunu kanıtlamıştır. 2009 yılında H1N1’nin sebep olduğu halk tarafından ‘domuz gribi’ olarak bilinen salgın ise bu kuş gribi ve insan gribinin mutasyonu olarak tanımlanmıştır (Akbaş, 2019). Daha sonra influenza A virüsünü takiben 1940’ta İnfluenza B, ve 1950’de İnfluenza C virüsü keşfedilmiştir (Hilleman, 2002).
Covid-19 ile birlikte influenza belirtisi gösteren bir koronovirüs ailesi üyesi ile yüzleşmek zorunda kalınmıştır. 2002 SARS ve 2012 MERS salgınlarının devamı olan virüs Covid-19, Wuhan virüsü, yeni koronavirüs veya SARS-CoV2 gibi adlandırmalara sahiptir (Akbaş, 2019). Sıfır noktası Huanan Pazarı (Wuhan/Çin) olan ve zoonotik bulaş şekline (yarasadan insana) sahip virüs, tüm Dünya’ya sadece 4 ay içinde yayılmıştır (Akbaş, 2019). Grip-benzeri hastalık sınıfına giren virüsün yayılımı klinik tablo, enfeksiyondan sorumlu virüsün türüne, ayrıca konağın yaşına, fizyolojik durumuna ve immünolojik geçmişine göre değişkenlik gösterebilmektedir (Eccles, 2005). Kronik hastalık ve bağışıklık problemleri, Covid-19’a karşı direnci düşürmekte, bu durum ise ölüm oranlarının artmasına neden olmaktadır.
Çin’deki olguların epidemiyolojik özellikleri incelendiğinde, ortalama inkübasyon süresinin (hastalık belirtilerinin ortaya çıkması için gereken süre) ortalama 5-6 gün (minimum 2 gün – maksimum 14 gün) olduğu gözlemlenmiştir (Til, 2020). Yeni koronavirüs (COVID 19) hastalığı sıklıkla ateş, öksürük, nefes darlığı gibi solunum yolu belirtileri göstermektedir. Daha ciddi vakalarda ise pnömoni, ağır akut solunum yolu enfeksiyonu, böbrek yetmezliği gelişmekte ve hatta ölüm ile sonuçlanmaktadır (Til, 2020). Bununla birlikte henüz yeni koronavirüs ile ilgili çok fazla bilgiye sahip değiliz.
1918 yılında gerçekleşen İspanyol gribinde de deneyimlediğimiz süreçlerden geçmekteyiz. İspanyol gribi de tek dalgadan oluşmamıştır. 1918 sonbaharında başlayan ikinci dalga, hem ilk dalga gibi çok bulaşıcı hem de çok daha ölümcül seyretmiştir (Temel, 2020). İkinci dalgada daha küçük bir yüzdede, masif akut pulmoner hemoraji ve pulmoner ödemle hızla ölüme götüren, şiddetli bir viral pnömoni gelişmiştir (Temel, 2020). Bu bize ikinci dalgalarda hastalıktan beklenmeyecek emsalsiz semptom ve komplikasyonlar geliştirdiğini göstermiştir. Bu durum pandemiyi ciddi boyutlara taşımaktadır.
Şu anda da gündemimizde olan mutasyon virüsler, pandeminin öngörülebilirliğini engellemiştir. Bu süreçte dünya bir bilinmezlik içerisindedir. Mutasyona uğramış virüslerin etkilerini hala bilinmemektedir. SARS-CoV-2 (ya da daha yaygın adıyla Covid-19/Yeni Koronavirüs) enfeksiyonunun klinik seyri ve sonuçları enfekte bireyin düzelmesine imkân veren asemptomatik, hafif ve orta şiddetli enfeksiyondan, ani ve hızlı gelişen yoğun inflamasyon ve sitokin fırtınası ile karakterize, pulmoner trombozis ve bunun sonucu enfekte bireyin ölümüne kadar uzanan geniş bir yelpazede değişkenlik gösterebilmektedir (Çakal, 2020). Bu durum insanlar arasında tedirginlik yaratmıştır. Hükümetler SARS-CoV-2 pandemisine karşı daha önce yapılmayan tedbirlere başvurmaktadırlar. Bu noktada “yeni normal” diye adlandırılan bir kavram ortaya çıkmıştır. Çalışmanın bir sonraki kısmında “yeni normal” çerçevesinde Türkiye’de uygulanan Covid-19 tedbirleri Agamben ve Schmitt’in istisna hali ve egemenlik tanımı üzerinden incelenecektir.
4. Türkiye’de Uygulanan Covid-19 Tedbirleri Üzerinden Egemenlik Kavramının Analizi
İlk vaka sayısının 1 Aralık 2019’da açıklanmasının ardından kısa sürede büyük bir yayılma gösteren Covid-19 pandemisi pek çok tartışmayı da beraberinde getirmiştir. Pandemiyle birlikte pek çok düşünür literatürde yer alan kavramların yanı sıra yeni türetilen kavramlar ışığında süreci farklı şekillerde kavramsallaştırmalar yaparak yorumlamışlardır. Bu süreçte pandeminin yarattığı “olağanüstü hal”, Carl Schmitt ve Giorgio Agamben’in egemenlik üzerinden yorumladıkları “istisna hali” kavramının tekrardan gündeme gelmesine neden olmuştur. Covid-19 pandemisinin egemenlik paradigması üzerinden şekillenen bir “istisna hali” yaratıp yaratmadığı konusu en çok tartışılan konulardan biri haline gelmiştir.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından ilan edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 13. Maddesinin birinci ve ikinci fıkrasına göre:
1. Herkesin bir devletin toprakları üzerinde serbestçe dolaşma ve oturma hakkı vardır.
2. Herkes, kendi ülkesi de dahil olmak üzere, herhangi bir ülkeden ayrılmak ve ülkesine yeniden dönmek hakkına sahiptir.
Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 23. Maddesine göre: Herkes, yerleşme ve seyahat hürriyetine sahiptir. Hukuken koruma altına alınan seyahat hakkının Covid-19 sürecinde bir istisna hali yaratarak suiistimal edildiği görülmüştür. Agamben’in de değindiği gibi hukuk kendisini askıya almak sureti ile yeni bir alan yaratmıştır. İstisna hali dışında kabul görülemeyecek olan eylemlerin istisna hali yaratılarak bir meşruluk zeminine yerleştirildiği görülmüştür. Egemen bu eylemleri istisna hali arkasına sığınarak ve toplumun rızasını gözetmeksizin yapmıştır. Covid-19 sürecinin ilk dönemlerinde Türkiye’de uygulanan sınırların kapatılması tedbiri de bunun bir kanıtı olarak kabul edilebilir. Egemen istisna hali ile geçerli olan hukuk kurallarını çiğnemesine rağmen eylemleri meşru kabul edilmektedir.
Agamben’in salgına ilişkin ilk değerlendirmelerini yaptığı “Covid-19: Gerekçesiz Bir Acil Durumun Yarattığı İstisna Hali” başlıklı yazısında normal bir grip virüsüyle aynı etki oranına sahip olan koronavirüsün bir panik havası oluşturmak için abartıldığı, virüsün devletler tarafından bir istisna hali yaratmak için kullanıldığını öne sürmüştür (Agamben, 2020a). Egemenler koronavirüsü kullanarak yarattıkları panik havasında bir istisna hali yaratmışlar, hatta bu istisna halini normalleştirmişlerdir. Agamben’in istisna halinin normalleştirilmesiyle kastettiği şey, devletler tarafından olağanüstü halin iyice yaygınlaştırılması ve süreklilik kazandırılması sonucunda normal bir yönetim ilkesi haline getirilmesi durumudur. Yazara göre 11 Eylül 2001’de Amerika Birleşik Devletleri’nde gerçekleştirilen terör saldırıları bahane edilerek yaratılan istisna hali normal koşullarda hukuki olmayan çeşitli önlemlerin alınmasının önünü açmıştır (Şen, 2020). 11 Eylül’den sonra teröristleri yakalamak ve terörle mücadele etmek adına alınan birçok askeri, siyasi ve sosyal tedbirler giderek normalleştirilmiş ve günlük hayatın bir unsuru haline getirilmiştir (Koşar, 2020). Bu süreçten itibaren devletler kuraldışı önlemler alabilecekleri yeni bir istisna hali yaratma çabası içerisine girmişlerdir. Covid-19 salgınıyla birlikte devletlerin bu çabası karşılık bulmuş ve salgın üzerinden yeni bir istisna hali yaratılmıştır. Agamben’in yazısında ele aldığı bir diğer nokta salgının ortaya çıkardığı panik havasının bir güvenlik açığı meydana getirmesi sonucunda iktidara, yani egemene, karşı güvenlik üzerinden şekillenen bir bağlılık yaratması olmuştur (Taşçıoğlu, 2020). Egemen güç, salgını öne sürerek yarattığı “güvenlikleştirme” söylemi üzerinden insanlarda oluşan güvenlik isteğini kullanarak özgürlükleri istediği şekilde kısıtlayabilecektir. Bu durumun en güçlü örneklerini Covid-19’a karşı Türkiye’de alınan tedbirlerde görebilmek mümkündür. İlk vaka sayısının Türkiye’de görülmesinin ardından koronavirüsle mücadele etmek amacıyla hükümet tarafından bir dizi önlem alınmıştır. Hükümet yetkilileri “evde kal” çağrısı üzerinden bir uygulama başlatmış, ancak başta gönüllü olan sokağa çıkma kısıtlamalarını zaman içerisinde zorunlu bir hale getirmiştir (Turan ve Çelikyay, 2020, s. 15). Bu kısıtlamalardan da görüldüğü üzere koronavirüs üzerinden Türk hükümeti bir istisna hali yaratmış ve başta hafif olmak üzere zamanla ağırlaştırılan, özgürlükleri kısıtlayıcı uygulamaları halka dayatmıştır. Başta evde kal çağrısı yaparak gönüllü bir sokağa çıkmama halini teşvik ederken, ilerleyen zamanlarda halkta oluşturulan güven arzusu üzerinden zorunlu sokağa çıkma kısıtlamaları uygulanmaya başlanmıştır. Schmitt’in söylemiyle istisna haline karar veren egemen, normal şartlarda uygulanması hukuki olmayan kuralları yarattığı bu istisna hali üzerinden meşru bir hale getirmiştir. Böylece istisna hali yaratılarak mevcut hukuk kurallarının askıya alınmasıyla özgürlükler kısıtlanmıştır. Agamben’in deyişiyle (2020a) egemenlerin yarattığı özgürlükleri kısıtlayıcı olan uygulamalar aynı egemenler tarafından ortaya çıkarılmış olan güvenlik isteği üzerinden kabul edilmiştir. Türkiye’de alınan koronavirüsle mücadele tedbirlerinin özgürlükleri bir süreliğine askıya alması da bunun en büyük kanıtlarından bir tanesidir.
Agamben Mart’ta yayımladığı “Korku Kötü Bir Yol Göstericidir” isimli ikinci yazısında Covid-19 salgınıyla birlikte toplumun alıştırıldığı istisna halinin, normal bir norm haline getirildiğinden bahsetmiştir (Agamben, 2020b). Yazısında geçmiş zamanlarda daha ciddi boyutlarda salgınlar olmasına rağmen bu kadar katı önlemlerin alınmadığına ve olağanüstü halin ilan edilmediğine değinmiştir. Dolayısıyla Covid-19 sürecinde insanlar hükümetler tarafından olağanüstü halde yaratılan koşullarla birlikte yaşamayı kanıksadıkları bir sürecin içerisine girmişlerdir. Böylece insanların en doğal hakkı olan yaşama hakkı çerçevesinde toplumsal ve siyasi boyutların yanı sıra sosyal boyutlar açısından da mahrum bırakılmıştır. Salgınla birlikte toplumda yaratılan güvenlik isteği doğrultusunda halk kendi özgürlüklerini feda etmiştir. Agamben’e göre (2020b) olağanüstü hal koşullarında yaşayan toplumların özgürlüklerinden bahsedilemez, bu toplumlar özgürlüklerini güvenlik arzuları uğruna feda etmiştir. Türkiye’de uygulanan koronavirüs tedbirlerinde bunun en basit örneklerini uzaktan eğitim modeline geçişte görmek mümkündür. İlk vakanın Türkiye’de görülmesinin ardından 16 Mart’ta geçici bir süreyle bütün eğitim kurumları tatil edilmiş, daha sonraki süreçlerde ise 2019-2020 bahar yarıyılı ve 2020-2021 güz yarıyılını kapsayacak şekilde uzaktan eğitim modeline geçilmiştir (Turan ve Çelikyay, 2020, s. 18). Alınan bu tedbirler, egemenin normal koşullarda uygulayamadığı tedbirlere hukuki bir boyut kazandırarak uygulamasını sağlamıştır. Böylece insanların bir araya gelip siyasi ve kültürel bilgi aktarımı gerçekleştirdikleri ortamları engellemek ve bu ortamları dijital bir hale dönüştürmek, insanları makinelerden farksız bir hale getirmektedir (Agamben, 2020b). İstisna haline karar veren egemenin hayata geçirmek istediği şey de tam olarak budur: aslında yasasız olan yasaların yer aldığı bir kuralsızlık alanı oluşturarak kendi kurallarını uygulayabileceği bir ortamı meşru hale getirmek. Bu anlamda bundan sonraki süreçte de Türkiye’deki eğitim modelinin dijital bir hale dönüştürülmesi olasıdır.
Türkiye’nin Covid-19 sürecinde aldığı tedbirlerden biri de maske takmayanlara verilen para cezaları olmuştur. Burada egemen hem bedenen hem de madden kişi üzerinde bir dayatma yaratmıştır. Kişiyi bir eylemi yapmaya zorlamakla kalmayıp aynı zamanda bir ceza sistemi oluşturmuştur. Aynı ceza sistemi, karantinaya uymayan kişilerin zor ile yurtlara kapatılmasında da görülmüştür. Hem hukuku ve insan haklarını çiğneyerek yapılan eylemlerin bir de ekonomik anlamda bir dayatmaya dönüştürülmesi ancak istisna hali ile açıklanabilmektedir. Burada bir hususu hatırlatmakta fayda vardır. İstisna halinde tartışılan, bu tedbirlerin etik ve ahlakı boyutu değildir. Tedbirlerin doğru ve yararlı oluşu, birçok destekçisi olması veya bilim kurulu gibi bilirkişilerin onayından geçmesi egemenin eylemlerini istisna hali ile meşruluk sağladığı gerçeğine gölge düşürmemiştir. İstisna hali ile dayatma ve zor meşruluk kazanmıştır.
Türk hukukçu ve kamu hukuku uzmanı Kemal Gözler, Türkiye’de kabul edilen Covid 19 tedbirlerini: “Salgınla mücadele etmek amacıyla alınan tedbirlerin hemen hemen hepsi Anayasamızın güvencesi altında olan bir temel hak ve hürriyetin sınırlandırılması niteliğindedir.” şeklinde tanımlamıştır (Gözler, 2020). Örneğin sokağa çıkma yasağı ve yurtlarda 14 günlük zorunlu tecrit “kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı”nı (m.19), maske takma zorunluluğu “kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı hakkı”nı (m.17), şehirlerarası seyahat yasağı “yerleşme ve seyahat hürriyeti”ni (m.23), camilerde namaz kılma yasağı “ibadet hürriyeti”ni (m.24), işyerlerinin kapatılması “mülkiyet hakkı”nı (m.35) ve “çalışma ve sözleşme hürriyeti”ni (m.48), icra takiplerinin ertelenmesi “hak arama hürriyeti”ni (m.36), okulların tatil edilmesi “eğitim ve öğretim hakkı”nı (m.42), işçi çıkarma yasağı “sözleşme hürriyeti”ni (m.48) ihlâl eder niteliktedir şeklinde açıklamalarda bulunmuştur (Gözler, 2020). Tüm bu hukuk ihlallerine karşı herhangi bir yaptırımın olmaması, istisna hali ile egemenin tüm eylemlerinin meşruluk kazandığının bir kanıtı olmuştur.
5. Sonuç
16. yüzyıldan itibaren egemenlik kavramı bir tartışma alanı yaratmıştır. 19. yüzyıla kadar bu tartışma alanı felsefi boyutlarda kalmakla birlikte, 20. yüzyılda ise kendine hukuk ve siyaset tartışmalarında yer bulmuştur. Bu tartışmaların fitilini ateşleyen isim ise Jean Bodin’dir. Bodin, egemenliğin en klasik tanımını yapmıştır: “Egemenlik, “mutlak”, “sürekli”, “bölünmez ve devredilmez” bir güçtür.” Aynı zamanda egemenliği devlete içkin kılan Bodin ikisini ayrılmaz olarak görmüştür. Bodin, devleti egemen üzerinden tanımlamıştır. Ona göre, “Devlet, birçok ailelerin ve onlarla birlikte malik oldukları şeylerin egemen kudret tarafından adaletle yönetilmesidir”.
Bodin sonrasında ardılları onun egemenlik tanımını iyice geliştirmişlerdir. 19. yüzyıldan sonra ise egemenlik tartışmaları bütünüyle farklı bir boyut kazanmıştır. Özellikle Carl Schmitt’in “Egemen, olağanüstü hale karar verendir.” tanımı kavrama yeni bir bakış açısı kazandırmıştır. Carl Schmitt’e göre bu olağanüstü hal normal hukuk ile açıklanamaz. Bu yüzden kendine hem hukukun içinde hem de hukukun dışında kalan bir alan yaratır. Burada Schmitt’in bahsettiği olağanüstü hal, günümüzde kullanılan sıkıyönetim ile eş değer değildir. Sadece savaş, pandemi, devrim gibi ekstrem olaylar olağanüstü hale girmez. Egemen, siyasi ve ekonomik çatışmaların olağanüstü hal olduğuna karar verme yetkisini elinde bulunduran bir güçtür. Giorgio Agamben ise Carl Schmitt’in egemenlik tanımını bir adım daha ileri taşıyarak bir “istisna hali” ile tanımlamıştır. Ona göre istisna hali hukuk düzeni, siyasal olgu ve çıplak hayatın arasındaki eşiktir. Çıplak hayat kavramı Agamben’in teorisinde önemli bir yer tutmuştur. Çıplak hayatta birey insanlığı ile değil biyolojik özellikleri ile tanımlanmıştır. Bunun en güzel örneklerinden biri toplama kampları olmuştur. Çıplak hayat tam anlamı ile doğa durumu demektir. Dışlama ile siyasetin sınırlarını çizen çıplak hayat olmuştur. Egemen ise bu dışlama ile aslında bir içselleştirme yapmaktadır. Yani dışlanacak olana karar verecek olan egemendir. Ama bu kararı vermesi için ilk önce dışlanacak olanı kendi egemenliği alanına sokması gerekir. Yani bir anlamda dışlanacak olanı içselleştirir. Bu noktada dışlama ile içselleştirme yapılmış olur. İstisna hali de bu tür bir dışlama halidir. Kuralı oluşturan şey istisnanın tam da kendisidir. Burada vurgulanması gereken diğer bir şey ise istisna hali ve yasaklama halinin birbirine paralel olduğu olmuştur.
Bu araştırma yazısı boyunca tam da bu istisna hali, günümüzde Türkiye’de uygulanan Covid-19 tedbirleri üzerinden değerlendirilmiştir. Bunu yaparken Agamben’in Covid-19 ve istisna hali hakkında yazdığı son yazılardan örnekler verilmiştir. Türkiye’de Covid-19 ile mücadele kapsamında alınan tedbirlerden; tedbirlerine uymayan insanların rızaları dışında devlet yurtlarına yerleştirilmeleri, karantina uygulamak amacıyla insanların evde kalmasını zorunlu tutarak seyahat özgürlüklerinin engellenmesi ve maske takmanın zorunlu hale getirilmesi gibi tedbirler ele alınmıştır. Çalışmada Agamben ve istisna hali üzerinden bu tedbirlerin bir değerlendirmesi yapılmıştır. Agamben’e göre Covid-19 salgını devletlerin ortaya çıkardığı bir istisna halidir. Böylece egemen -bu kavram Türk hükümeti ve karar vericiler için kullanılmıştır- normal hukukta uygulanamayacağı yasaları bir istisna hali yaratarak meşru hale getirmiş ve egemenliğini bu istisna hali üzerinden kanıtlamıştır.
Kısaca özetlemek gerekirse Covid-19 salgını bir istisna hali olarak tanımlanabilmektedir. Bu süreçte egemen bir istisna yaratarak kısmen kendi yasalarını oluşturmuştur. Agamben’in tanımı ve içerisinde yasasız olan yasa gücünü barındıran bir kuralsızlık hali yaratılmıştır. Böylece kabul görmüş hukukun dışında kalan bir alan yaratılmış ve kitleler bu baskıcı kurallar kapsamında yönetilmeye zorlanmış ve alıştırılmıştır. İstisna hali içinde kitlelerin egemene karşı gelmesi olası görülmemiştir. Bu istisna hali durumu egemenin eylemlerinin meşrulaşmasına yardımcı olmuştur. Bu durumda ise insan hakları ihlali olarak görülebilecek tedbirler şu anda kitlelerin kendi talepleri haline gelmiştir. Böylece egemenin hareketlerine meşru bir boyut kazandırmıştır.
Fatma İşbilir1
Neslihan Akbaş2
Siyasi Düşünceler Tarihi Staj Programı
1 Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı, Uluslararası İlişkiler Bölümü.
2 Hacettepe Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü.
6. Kaynakça
Kitaplar
Agamben, G. (2013). Kutsal İnsan Egemen İktidar ve Çıplak Hayat. çev. İsmail Türkmen. Ayrıntı Yayınları. İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
Ağaoğulları, M. A, Köker, L. (2009). Kral Devlet ya da Ölümlü Tanrı. İmge Kitabevi. İstanbul: İmge Kitabevi Yayıncılık.
Atılgan, G ve Aytekin, E. A. (2012). Siyaset Bilimi Kavramlar, İdeolojiler, Disiplinler Arası İlişkiler. Yordam Kitap. İstanbul: Yordam Kitap.
Beaulac, S. (2003). The Social Power of Bodin’s ‘Sovereignty’ and International Law. Melbourne Journal of International Law.
Beriş, H. E. (2003). Savaş, Meşruiyet ve Ahlâkilik. Birikim Yayınları.
Gözler, K. (2020). Türk Anayasa Hukuku Dersleri. (25. Baskı). Ekin Basım Yayınları.
Kapani, M. (2007). Politika Bilimine Giriş. Bilgi Yayınevi. Ankara: Bilgi Kitabevi. Koç, Y. (2019). Yeniçağda Kavram Olarak Egemenliğin Analizi: Jean Bodin, Thomas Hobbes, John Locke ve Jean-Jacques Rousseau Üzerine. ASEAD.
Schmitt, C. (2005). Siyasi İlahiyat: Egemenlik Kuramı Üzerine Dört Bölüm. çev. Emre Zeybekoğlu. Ankara: Dost Kitabevi.
Tezler
Dönmez, H. (2016). “İstisna Hali” Kavramı Işığında Siyasal Olana Bakış. (Yüksek Lisans Tezi). Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset Bilimi Anabilim Dalı, Ankara.
Makaleler
Akbaş, N. (2019). Virüslerin savaşım veya rekabetlerde biyolojik silah olarak kullanılabilirliği üzerine inceleme. Yayımlanmamış.
Baştürk, E. (2013). Modern Egemenliğin ‘Nomos’u Olarak İstisna Hali. Ankara Üniversitesi Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi, 15, 71-83.
Beriş, H. E. (2008). Egemenlik Kavramının Tarihsel Gelişimi ve Geleceği Üzerine Bir Değerlendirme. Ankara Üniversitesi SBF Dergisi.
Çakal, B. (2020). COVID-19’da Antikor Bağımlı İmmünpataloji, Monoklonal Antikorlar ve Mutasyonlar. Experimed. İstanbul: İstanbul Üniversitesi, 10 (2), 112-118.
Ekiz, S. (2020). Jean Bodin’in Siyaset Felsefesinde Devlet ve Egemenlik. Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 22 (2), 633-691.
Temel, M. K. ve Ertin, H. (2020). 1918 Grip Pandemisi Kıssasından COVID-19 Pandemisine Hisseler. Anadolu Kliniği Tıp Bilimleri Dergisi, 25, 63-78.
Turan, A. ve Çelikyay, H. H. (2020). Türkiye’de KOVİD-19 ile Mücadele: Politikalar ve Aktörler. Uluslararası Yönetim Akademisi Dergisi, 3 (1), 1-25.
Yılmaz, S. (2017). “İstisna Hali” Üzerinden Bir Egemenlik Kavramı Tartışması Schmitt ve Agamben’ın Teorileri Hakkında Bir Çalışma. Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 30 (132), 383- 410.
İnternet Kaynakları
Agamben, G. (2020, Şubat 26). Covid-19: Gerekçesiz Bir Acil Durumun Yarattığı İstisna Hali. çev. Öznur Karakaş. 21 Şubat 2021 tarihinde https://terrabayt.com/covid19/covid-19- gerekcesiz-bir-acil-durumun-yarattigi-istisna-hali/ adresinden erişildi.
Agamben, G. (2020, Mart 20). Korku Kötü Bir Yol Göstericidir. çev. Onur Civelek. 21 Şubat 2021 tarihinde https://www.ekdergi.com/korku-kotu-bir-yol-gostericidir/ adresinden erişildi.
Koşar, A. (2020, Nisan 20). Agamben Sadece Yanıldı mı? Yoksa Daha Fazlası mı?. 20 Şubat tarihinde https://www.evrensel.net/haber/402617/agamben-sadece-yanildi-mi-yoksa-daha fazlasi-mi adresinden erişildi.
Şen, S. (2020, Nisan 16). Agamben ve Koronavirüs. 21 Şubat 2021 tarihinde https://birikimdergisi.com/guncel/10037/agamben-ve-koronavirus adresinden erişildi.
Taşçıoğlu, İ. (2020, Mart 27). Covid-19, İstisna Hali ve Yeni Bir Etiko-Politik Alanın İmkanı Üzerine Notlar. 20 Şubat 2021 tarihinde https://birikimdergisi.com/guncel/9996/zizek agamben-schmitt-covid-19-istisna-hali-ve-yeni-bir-etiko-politik-alanin-imkani-uzerine-notlar adresinden erişildi.