Özet
Web 2.0 teknolojisinin gelişimi ile birlikte internet, kullanıcıların da aynı zamanda içerik üreticisi olduğu güçlü bir sosyal ağ tanımına ulaşarak yasama, yürütme, yargı ve medyanın ardından 5. Güç olarak adlandırılmaya başlanmıştır. Siber uzayın kaçınılmaz gelişimi ve internetin özgür ruhlu doğası göz önüne alındığında literatürde 5. Güç merkezi olarak tanımlanan internetin yaratacağı yahut yarattığı tehlikeler göz önüne alınarak sınırlandırılması gerekliliği doğmuştur. Bu bağlamda Türkiye’deki pozitif hukuk ifade özgürlüğü başta olmak üzere siber haklar bakımından bazı ihlallere konu olmakta ve kanundaki ifadelerin doğurduğu keyfiyet ortamı uluslararası arenada Türkiye aleyhine geri dönütlere sebep olmaktadır. Bu çalışmada örneklerle Türkiye’de siber hakların durumu üzerinde durularak mevzu bahis hak ihlallerinin uluslararası ölçekte sonuçlarından bahsedilecektir
Anahtar sözcükler: İfade Özgürlüğü, İnternet Hakları, Erişim Engeli, Kamu Düzeni, Uluslararası Kamuoyu
Abstract
With the development of Web 2.0 technology, the Internet has reached a strong definition of social network in which users are also content producers, and started to be called the fifth power after the legislature, executive, judiciary power and media. Considering the inevitable development of cyber space and the free-spirited nature of the internet, the necessity of limiting the internet, which is defined as the fifth power center in the literature, has arisen, considering the dangers it create sorposes. In this context, in terms of cyber rights, particularly freedom of expression in Turkey subject to some violations in positive law and arbitrary terms in the dispositions causes negative consequences for Turkey in the international arena. In this study, cyber-rights situation in Turkey by emphasising on human rights violations on the topic and its results at international scale is examined.
Keywords: Freedom of expression, Digital rights, Acces blocking, Public order, International public
1. Giriş
Bu makale ile amaçlanan web 2.0 teknolojisinin icadı ile birlikte güncel hayatın ayrılmaz bir parçası haline gelen internetin ifade özgürlüğü alanında meydana getirdiği düzenlemeleri birey özgürlüğü- kamu güvenliği kavramı etrafında irdeleyerek güncel internet hukuku uygulamalarını iç ve dış hukukta açıklamak ve bu uygulamalar sonucunda bireyin özgürlük alanında meydana gelen değişimi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ilkeleri ışığında inceleyerek en nihayetinde Türkiye’nin yeni güç merkezi internet politikaları ekseninde uluslararası ilişkilerdeki demokratik konumunu anlamaktır.
Bu doğrultuda öncelikle internet kavramı sosyal bilimler literatürü ışığında aydınlatılarak, yasama yürütme ve yargı üzerindeki denetleyici ve bağımsız konumu itibariyle yeni bir güç merkezi olarak tanımlanacaktır. Devamında güncel Türk hukukunda internet yasasından bahsedilecek, yasanın amaç ve kapsamı üzerinde durularak getirilen kısıtlama ve erişim engeli halleri açıklanacaktır. Ardından dijital ortamda insan haklarından ifade özgürlüğünden bahsedilerek özgürlük-güvenlik ikileminde dengeci güvenlik anlayışına atıfta bulunulacaktır. Son olarak, yürürlükteki internet yasasının mezkûr maddesinin ifade özgürlüğüne olan etkileri güncel uygulamalar ışığında incelenecek, ifade özgürlüğünün Türkiye’deki konumu demokratik uygulamalar ışığında tartışılacak ve güncel uygulamaların uluslararası sonuçlarına yer verilecektir.
2. 5. Güç Merkezi Olarak İnternet
Bilgi çağının sağlamış olduğu zorunlu dönüşüm ortamı, beraberinde birçok yeniliği de getirmiştir. Bunlardan en önemlisi kuşkusuz bu çalışmanın da bağlamını oluşturmuş olan internet teknolojileridir.
2000’li yılların başında Web 2.0’ın kullanıma sunulması ile birlikte kullanıcıların da veri akışına katkıda bulunduğu ‘çoktan çoğa’ paradigmasını merkez alan kullanıcı kaynaklı medya doğmuştur (Castells, 2007). İçeriği büyük oranda kullanıcıları tarafından belirlenen kullanıcı kaynaklı medya, internetin özgür ruhlu doğası ile birleşerek geleneksel medyanın aksine kontrol edilmesi zor, yeni bir güç merkezi halini almıştır. Kullanıcı içerikli bu yeni medya geleneksel medyanın aksine coğrafi sınırları aşan, içeriklerin üretilmesi ve paylaşılması noktasında büyük kolaylık sağlayan dijital bir medya olması yönüyle geleneksel medyadan ayrılmaktadır (Gönenli & Hürmeriç, 2012:214).
İfade özgürlüğünün yeni bir bağlamla 21. yüzyılda dinamik bir karşılık bulmasını sağlayan yeni medya ile artık her kullanıcı potansiyel bir içerik üreticisi hatta ve hatta bir gazeteci, editör, tv programcısı haline gelmiştir. Bunun yanında yeni medya, bilgiye ve internete erişimi kaçınılmaz bir insan hakkı konumuna getirmiştir. Öyle ki Dünya’nın kimi coğrafyalarında elektrik bile olmamasına karşın batarya sistemleri ve GPS teknolojisi ile insanlar internete bağlanmaktadırlar. İnsanlığın topluluk oluşturmaya eğilimli doğası kısa sürede internet üzerinde de etkilerini arttırmıştır.
Yasama, yürütme, yargıdan sonra dördüncü güç merkezi olarak anılan geleneksel medyanın günümüzde diğer güçler üzerindeki kamu yararına olan denetleyici yetisi; iktidar grupları ile kurduğu yakın ilişkiler sebebiyle yerini otokratik güç merkezlerini koruyan bir bekçi köpeği işlevine bırakmaktadır (Donohue ve Ark., 1995). İnternetin bireylere duygularını ifade etme noktasında yarattığı özgürlük ortamı sayesinde ise bireyler, görüşlerini daha kolay bir şekilde ifade edebildiği gibi kendi görüşlerine benzer görüşlerle de daha hızlı etkileşim sağlayabilmektedir (Dutton 2009: 7). İnternetin elverişli doğasının sağladığı bu hızlı örgütlenme alanı interneti beşinci güç merkezi olarak tanımlamakta (Ward ve Wasserman 2010: 281) böylece bu güç merkezi giderek etkinliğini kaybetmekte olan geleneksel medyanın işlevlerini devralmaktadır. İnternetin yeni bir güç merkezi olarak anılması günümüzde üzerinde kontrol altına alınması endişesini de beraberinde getirmektedir. Ancak bu yeni sayılabilecek güç merkezinin geleneksel medyada olduğu gibi kontrol altına alınması hem bireylerin bu denli etkin katılımı hem de internetin yapısal kaynaklı özellikleri sebebiyle tam anlamıyla mümkün gözükmemek ile birlikte yasal düzenlemeler yoluyla internetin sansürlenmesi, içeriklere erişim tamamen ya da kısmen kapatılması, yer sağlayıcıların idari yollarla müeyyideye tabi tutulması vb. hukuki yollar kullanarak internete müdahaleler söz konusu olabilmektedir (Erdoğan, 2013:177-183).
3. 5651 Sayılı Yasa Uygulamaları Çerçevesinde İnternet
2000’li yılların başında, Türkiye’de gelişen internet teknolojileri karşısında dijital hakları ve internet aktörlerini, internet ortamında işlenen kabahat ve suçları tanımlayan ve internet ortamında işlenen suçları müeyyide altına alarak bireylerin siber haklarını koruma altına alan bir yasanın varlığı hâsıl olmuştur. Bunu üzerine 5651 sayılı “İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun” hazırlanarak, 23.05.2007 tarihli 26530 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanması ile yürürlüğe girmiştir. 5651 sayılı Kanun ile birlikte internetin üç temel aktörü olan yer, erişim ve toplu kullanım sağlayıcılarının tanımı ilk kez hukuki bir nitelikte yapılarak bu aktörlerin hak ve sorumlulukları belirlenmiş, yaptırım altına alınmıştır. 5651 sayılı kanun doğrultusunda internet ortamında işlenmiş suçların tabi olduğu usul ve esaslar düzenlenmiş, internet ortamında haklarının ihlal edildiğini iddia eden kişilerin kullanacakları yöntemler ve esasları anlatılmış, konusu suç teşkil eden içeriklerin filtrelenmesi usulü öngörülmüş, internet ortamındaki yayınların 5651 sayılı kanunun 8/A bendinde sayılan katalog suçların işlenmesinin önlenmesi amacıyla internet bilgi ihbar merkezi kurulmuştur (BTK, Türkiye’de İnternet Hukuku, 2019). 5651 sayılı kanunun kabulü ile Türkiye’de internet hukuku üzerine en geniş düzenlemeye ulaşılmıştır.
5651 sayılı kanunun “İçeriğin çıkarılması ve erişimin engellenmesi kararları ile yerine getirilmesi” başlıklı 8.maddesi 1. fıkrası ile “İnternet ortamında yapılan ve içeriği aşağıdaki suçları oluşturduğu hususunda yeterli şüphe sebebi bulunan yayınlarla ilgili olarak içeriğin çıkarılmasına ve/veya erişimin engellenmesine karar verilir” denilerek aynı maddede içeriğin çıkarılması kararına konu olabilecek suçlar sayılmıştır. Mezkûr hükmün 2. fıkrasına göre; “İçeriğin çıkarılması ve/veya erişimin engellenmesi kararı soruşturma evresinde hâkim, kovuşturma evresinde ise mahkeme tarafından verilir.” İlgili hükümler ile 5651 sayılı yasa çerçevesinde olağan içeriğin kısıtlanması halleri sayılmıştır.“ Soruşturma evresinde, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet Savcısı tarafından içeriğin çıkarılması ve /veya erişimin engellenmesi kararının verilebilmesi” ise aynı maddede düzenlenen istisnai bir hal olmaktadır. Kanunda istisnai nitelik taşıyan bir diğer erişim engeli düzenlemesi ise 8/A bendinde düzenlenmiştir. Buna göre, “Yaşam hakkı ile kişilerin can ve mal güvenliğinin korunması, millî güvenlik ve kamu düzeninin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi veya genel sağlığın korunması sebeplerinden bir veya bir kaçına bağlı olarak hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde, Cumhurbaşkanlığı veya millî güvenlik ve kamu düzeninin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi veya genel sağlığın korunması ile ilgili bakanlıkların talebi üzerine Başkan tarafından internet ortamında yer alan yayınla ilgili olarak içeriğin çıkarılması ve/veya erişimin engellenmesi kararı verilebilir.” denilerek internetteki yayınların içeriğine kısıtlama getirilebilecek istisnai haller sayılmıştır.
5651 sayılı kanun günümüzde hem ulusal alanda hem de uluslararası alanda yoğunlukla eleştirilmektedir. Bu eleştirilerin odağı, ilgili yasal düzenlemenin pek çok maddesinin belirsiz kavramlar içerdiği üzerindedir. Öyle ki 5651 sayılı kanunun 8. maddesi a bendinde sayılan hallerden birinin varlığı halinde içeriğin tamamının erişimine karar verilebilmesini geçici bir süreliğine de olsa mümkün kılabilmektedir. İlgili maddede yer alan, “kamu düzeninin, genel sağlığın, milli güvenliğin korunması” gibi ifadeler esas itibariyle çerçeve kavramlar olup içeriklerinin yine kanunda belirlenmesi suretiyle doldurulması gerekmektedir. Aksi takdirde bu gibi hassas ve kamu güvenliğine ilişkin kavramların mahiyetlerinin belirsizliğinden doğacak kaygan zemin, internet ortamının kendine has doğası ile birleştiğinde birey hak ve özgürlükleri üzerinde ciddi sınırlandırmalara konu olacaktır. Örneğin internette kullanıcıların ifade özgürlüklerinin sınırı dâhilinde kişisel görüşlerine yer verdikleri sayısız web site bulunmaktadır. Bu sitelerin her birinde kamu düzeninin korunması gibi çerçeve bir kavramı hedef aldığı düşünülen bir içeriğin paylaşılması halinde 5651 sayılı kanunun yürütülmesi ile verilecek erişimin engellenmesi kararları öncelikle mevzu bahis içeriğin kaldırılmasına yönelik olacak ancak içerik teknik sebeplerle kaldırılamadığı takdirde internet sitesinin tamamına erişim engellenebilecektir. Hedef içeriklerin kaldırılamadığı her durumda internet sitesine erişimin tamamen engellenmesi yeni bir hakkın ihlali sonucunu doğurmaktadır. Kaldı ki söz konusu içeriğin, çerçevesi kanun ile doldurulmamış bir kavrama dayanılarak yapılmış olması uygulamada ilgili kanunun muhatapları açısından da belirsizliğe yol açacaktır. “Böylesi bir durumda korunan menfaatle ihlal edilen menfaatler arasında orantılık olmadığı oldukça açıktır” (Akdeniz, 2009).
4. Dijital Haklar ve İfade Özgürlüğü
Teknolojik alanda meydana gelen sürekli değişimler karşısında kişilik haklarının dijital ortamda korunması zorunluluğu da beraberinde gelmekte; bu bağlamda oluşan yeni nesil haklar öğretide dördüncü kuşak haklar olarak anılmaktadırlar (Akad, Vural Dinçkol, Bulut, 2018). Dördüncü kuşak haklar arasında başta unutulma hakkı, internette anonim olma hakkı, internete erişim hakkı vb. haklar sayılmaktadır. Bunlardan ifade özgürlüğü hakkı birinci kuşak insan hakkı olması yönüyle ayrılmaktadır.
1982 yürürlük tarihli Anayasa madde 26, fıkra 1’de de ifade edildiği üzere, “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir” şeklinde ifade hürriyeti tanımlanmış olup, aynı maddenin ilgili fıkrasında “Bu hürriyet Resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar” şeklinde sürdürülerek internet ortamı gibi özgür bilgi kaynakları içerisinde de ifade özgürlüğü kapsam altına alınmıştır. 1982 Anayasasında düzenlendiği üzere; “Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.” ifade özgürlüğü de sınırlandırılabilmektedir. Ancak bu sınırlandırılma bir Anayasal hak üzerine olması, yani Anayasa ile korunma altına alınmış bir hukuki menfaat, sebebiyle ancak kanunla yapılacaktır.1982 Anayasası’nın da lafzından hareketle ifade özgürlüğünün temel bir insan hakkı olduğu, dolayısıyla kullanılmasının kural olarak bir nedene bağlı olmadığı, ancak; istisnaen getirilen daha öncelikli bir hakkı korumak gayesiyle sınırlandırılmasının da mümkün olduğu anlaşılmaktadır. Ancak ifade özgürlüğünün pozitif bir hak oluşu sınırlandırılabilmesi için ancak kanun yolunun, Anayasa’da sayılan sebepleri işlemesi halinde söz konusu olabilmektedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin 1982 tarihli Anayasasının mahiyeti açısından ifade özgürlüğü göz önüne alındığında ise özgürlüklerin geniş, kuralların dar olarak işlendiği ve tabi olanının kişinin hak sahibi oluşu olduğu görülmektedir. Dolayısıyla demokratik bir uygulamanın hayat bulabilmesi için ifade özgürlüğü başta olmak üzere hakların kanunda sınırlandırılmasının istisna niteliği taşıyacak şekilde sınırları belirli ve ölçülü bir şekilde düzenlenmesi gerekmektedir. Burada bireylerin siber uzaydaki haklarının en hakiki koruyucusunun devletler olması normaldir. Çünkü siber uzay kavramı göz önüne alındığında bireyler bu alanın en korunmasız aktörleridir. Kaldı ki internetin kendine has doğası göz önüne alındığında özel sektörün egemenliği altında ekonomik çıkar odaklı olduğu da aşikârdır. Bunun en temel örneği günümüzde reklam şirketlerinin, e-ticaretin ve sosyal medya oluşumlarının artan ekonomik hacmidir. Bu bilgiler ışığında; devletlerin pozitif yükümlülüğü, bireylerin haklarının daha öncelikli bir hakkın alanına girmediği takdirde korunması olup bu gereklilik, bireyin devleti oluşturması görüşüne dayanan güvenlik anlayışı perspektifinden de kaynaklanmaktadır (Haldun,1982). Siber uzayın dinamik doğası göz önüne alındığında devletlerin, vatandaşlarını korumak adına bazı kısıtlayıcı önlemler almaları demokratik bir toplumda normal karşılanmaktadır. Ancak burada üzerinde durulmak istenen olgu, bireylerin hak ve özgürlükleri açısından mevzu bahis olan sınırlandırmanın niteliği üzerinedir. Güvenlik ancak bireylerin özgürlüklerine hizmet eden bir araç olarak tanımlandığında demokratik bir toplumun gereğini yerine getirebilmektedir. Aksi takdirde bireyin özgürlüğü-kamunun güvenliği ikilemi güvenlikçi bir bakış açısı ile çözümlenerek zamanla devletlerin kısıtlamalarının istisnai niteliğini kaybetmesi ile sonuçlanacaktır (Erdoğan, 2016). Bu sebeple makul olan çözüm, demokratik bir hukuk devletinde güvenliğin bireylerin özgürlükleri üzerinden tanımlanması yoluyla hayat bulabilir. Aksi takdirde Mustafa Erdoğan’ın da ifade ettiği üzere, “özgürlüğe hizmet etmeyen bir güvenlik anlayışı insani varoluş açısından değersiz olacaktır” (Erdoğan, 2016).
5. 5651 Sayılı Kanunun 8/A Maddesi Uygulamaları Işığında Dijital Haklar ve İfade Özgürlüğü
5651 sayılı internet yasasının kabulünden itibaren muhtevası ve uygulanması hususunda teşkil ettiği anlam birçok kez tartışma konusu olmakla birlikte özellikle 2016 yılındaki darbe girişimi ardından gelen 2 yıllık OHAL dönemi ile tartışmalar alevlenmiş, Türkiye’nin beşinci güç merkezi olarak gösterilen internet üzerinde tahakküm kurmak istediği fikri yaygınlaşmaya başlamıştır.
Kuşkusuz bilgi çağında internetin özgürlükçü doğası insan haklarını yeniden tanımlamak ihtiyacı doğurmaktadır. İfade özgürlüğü bu hususta en çok etkilenen hakların başında gelmektedir. İnternet ortamı içerisindeki yayınlar, günümüzde ifade özgürlüğünün siber düzlemdeki yansımaları olarak görülmektedir. İnternet üzerinde yürütülmeye çalışılan politikalar da doğrudan ifade özgürlüğü başta olmak üzere dijital insan haklarının kapsamına girmektedir.
Günümüzde Türkiye’de yürürlükteki en kapsamlı internet yasası olan 5651 sayılı kanun, Anayasa’nın 26. Maddesinin 2. Fıkrasının yapmış olduğu atıf neticesinde ifade özgürlüğüne, “millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, cumhuriyetin temel nitelikleri ve devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması” sayılan gerekçeler doğrultusunda sınırlama getirmektedir. Yukarıda de değinildiği üzere bu sınırlandırmalar demokratik bir hukuk devletinin gerekliliklerindendir. Ancak bu sınırlandırmalar Anayasa madde 13’de ifade edildiği üzere; “Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
5651 sayılı kanun madde 8, a bendi ile getirilen hükümlerin mahiyeti göz önüne alındığında, Anayasa’nın temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılması amacıyla getirdiği hükmün aşıldığı görülmektedir. İlgili Anayasa hükmünde demokratik toplum düzeni, Anayasanın sözü ve ruhuna atıf yapılarak bireyin özgürlüklerinin önemine dikkat çekilmektedir. 5651 sayılı kanunun 8. maddesi a bendi ile getirilen istisna niteliği taşıyan hüküm esas itibariyle muhatapları açısında belirsizlik taşımakta ve en temelde kanun yapıcılığındaki probleme parmak basmaktadır. Benzeri bir ifade Türkiye Cumhuriyeti’nin 6366 sayılı Onay Kanunu ile kabul ettiği, 19 Mart 1954 iç hukuk yürürlük tarihli Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde de yer almaktadır. Buna göre, AİHS’nin 10. maddesinde ifade özgürlüğü, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve verme özgürlüğünü de kapsayacak şekilde tanımlanır. Aynı maddenin 2. fıkrasında ifade özgürlüğünün; “yasa ile öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için” şeklinde sayılmış olan nedenlerle sınırlandırılabileceği işlenmektedir. AİHS’nin ifade özgürlüğü başlıklı 10. maddesinde de belirtilmiş olduğu üzere; “kısıtlamaya konu hakkın sırasıyla yasal, meşru ve gerekli bir neden ile kısıtlanması şartlarının arandığı” ifade edilmektedir. Buna göre iç hukuktaki kısıtlamanın evleviyetle, kanun metni ile düzenlenmiş ve açık ifadelerle belirtilmiş olması önlemin, “öngörülebilir ve ilgili şahıs için yeterli ölçüde erişilebilir olmasını ve söz konusu şahsın seçimlerinin sonuçlarını makul şekilde değerlendirebilmesine olanak vermesini de kapsamaktadır.” (Deniz,2018).
Daha sonra ilgili müdahale, AİHS madde 10/2 ‘de sayılan meşru hallerden biri ile demokratik hukuk devletinde gerekli olarak sayılabilecek; orantılık ilkesi sınırları dâhilinde, kamu ve birey menfaatlerini dengeleyen bir tutumla söz konusu olmalıdır. Bu üç koşulun aynı anda sağlandığı devlet aleyhine açılmış davalarda dahi ifade özgürlüğünün hukuka uygun bir şekilde sınırlandırıldığını ispat yükü iddia sahibinin aksine devlete ait bir yükümlüktür. Uygulamamanın uluslararası mercilerde bu şekilde yapılması ifade özgürlüğü ve hakların tabii olup kısıtlamaların istisnai olduğuna bir delil teşkil etmektedir.
Ancak günümüzde ifade özgürlüğü en sık kullanıldığı bağlamlardan biri olan internet ortamında, 5651 sayılı kanunun 8/A bendinde ifade edilen ve yukarıda açıklanmış bulunan meşruiyet, hukuka uygunluk ve gereklilik şartlarına uyumsuz bir şekilde sınırlandırılmakta ve kişilerin özgürlük alanlarına müdahalede bulunulmaktadır. Bu sınırlandırılmanın en çok dikkat çeken tarafı sınırlandırılma sebeplerinin açık olmayışı, kişilerin bu sebepleri öngörememesi olarak tanımlanmaktadır. Ancak yapılması gereken sınırlandırılma sebepleri kanunla belirtilmekte ama sebeplerin muhtevası kanundan anlaşılamamakta; bu durum idari mercilere ve yargı organlarına keyfiyet ortamı oluşturmaktadır. AİHS’nin ilgili maddelerinden de anlaşılacağı üzere bu şekilde çerçeve yöntemiyle belirlenmiş bir sınırlama sebebi, demokratik bir toplumun gereklerini karşılamak noktasında yetersizdir. Uygulanması hususunda ise keyfiyete yol açarak kanunların belirliliği gibi temel bir prensibe aykırı sonuçlar doğurabilmektedir. ‘Milli güvenlik, genel sağlık, kamu düzeni’ gibi kapsamı geniş olgularla hakkında denerek içeriklerin engellenmesi ve/veya kaldırılması bir yana internetin özgür ruhlu doğası sebebiyle içeriklerin yer sağlayıcılar tarafından bile kaldırılamadığı hallerde internet sitesine erişimin engellenmesi kabul edilebilir bir sınırlama hali teşkil etmemektedir (Akdeniz,2009).
Günümüzde ifade özgürlüğü ihlallerin sıklıkla yaşanmasının bir sebebi olarak da ifade özgürlüğü olarak anılan bilgi ve görüş verme hakkının genel kanının aksine sadece olumlu görüşleri değil aynı zamanda da ‘inciten, şok edici ya da rahatsız eden’ bilgi ve görüşler içinde geçerli oluşundandır. Bu olgu çoğu zaman 5651 sayılı yasanın 8/A bendinin oluşturduğu keyfiyet ortamı sebebiyle örselenmekte ve iktidar karşıtlığı kavramı ile karıştırılmaktadır (Deniz, 2018). Örneğin 7 Haziran 2015 genel seçimlerinin ardından 5651 sayılı yasanın 8/A bendi siyasi bir susturucu araç olarak kullanılmaya başlanmış, sadece Gölbaşı Sulh Ceza Hakimliği tarafından 22 Temmuz 2015 ve 12 Aralık 2016 tarihleri arasında 143 tane erişim engelleme kararı verilmiştir (Akdeniz ve Güven., 2019).
Yankı uyandıran bir başka ifade özgürlüğü sınırlandırılması ise uluslararası özgür bilgi erişim platformu olan Wikipedia.org’un (Wikipedia) Başbakanlığın 8/A maddesi talebi üzerine Ankara 1. Sulh Ceza Hakimliği kararı ile 29 Nisan, 2017 tarihinde erişime engellenmesidir. Söz konusu olayda Wikipedia adlı özgür internet ansiklopedisinde yer alan ve ‘uyar kaldır prosedürü’ işlenmesine karşın yer sağlayıcı tarafından da kaldırılması mümkün olmayan iki içerik hakkında ‘terörü övme’, ‘milli güvenliği ve kamun düzenini tehdit’ vb. nedenlere dayanarak Wikipedia’ya erişim engellenmiştir. Ardından gerek Wikipedia’nın tüzel kişi sıfatıyla gerekse kullanıcı sıfatıyla gerçek kişilerin itirazlarını reddetmiştir. Bunun üzerine konu uyuşmazlık Anayasa Mahkemesine taşınmış, Anayasa mahkemesi (AYM) ise erişim engellemeye yönelik mahkeme kararını haksız bulmuş ve kararında şu ifadelere yer verilmiştir: “Somut olayda olduğu gibi kanunun izin verdiği müdahale sebeplerinin somut bağlantılar kurulmadan keyfiliğe yol açıldığı izlenimi oluşturacak şekilde geniş yorumlanması, kişilerin hukuki durumlarını belirsizleştirir ve kuralı öngörülemez hale getirir. Bu durumun oluşturacağı caydırıcı etki de başvurucularla birlikte aynı özgürlüğü kullanmak isteyen geniş kitlelerin ifade özgürlüğü üzerinde yaygın ve ağır bir baskıya neden olur” (AYM Başvuru Numarası: 2017/22355, R.G. Tarih ve Sayı: 15.1.2020 – 31009). Mezkur olayda AYM, ‘Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk’ ilkesine atıf yapmış ve ifade özgürlüğüne yapılmış olan bu haksız sınırlandırmayı ortadan kaldırmıştır.
Ne yazık ki yakın tarihte bile sözü edilen AYM kararlarının varlığına karşın Türkiye’de benzer ifade özgürlüğü, haber alma ve verme özgürlüğü gibi dijital bağlamlı insan hakları ihlalleri sayıları artarak devam etmektedir. Daha önce de ifade edildiği üzere internet günümüzde sadece siber uzay bileşenleri içerisinde tanımlanamayacak sosyal bilimler literatüründe de yer edinmeye başlanmış interdisipliner bir kavramdır. Bu doğrultuda, öncülü geleneksel medya gibi bir güç merkezi haline gelmektedir.
Türkiye’nin AB üyelik sürecinde olduğu göz önüne alındığında uluslararası toplumda bu düzenlemeler ‘dev geri adımlar’ olarak anılmaktadır (AGİT, Türk Medyasının Durumu Dehşet Verici, 2018). Hemen belirtmek gerekir ki demokrasinin en gelişkin örnekleri çoğulcu demokrasilerin egemen olduğu medeniyetlerde gözlenmektedir. Bu noktada ilk sorumluluk en başta yasa yapıcıların üzerinde olup İnternet Hukukun stratejisi en yakın sürede güncel İnsan Hakları düzenlemelerine uygun hale getirilmeli ve bireylerin hakları ile toplumun menfaati arasındaki denge bireylerin özgürlükleri üzerinden tanımlanmalıdır (Erdoğan, 2016). Aksi bir durum yukarıda anlatılmış olduğu üzere en başta bireyin özgürlüklerini daha sonra ise devletin itibar ve meşruiyetini olumsuz yönde etkileyerek nihayetinde en çok zararı bireylere verecektir.
6. Sonuç
İnternetin gelişimi ifade özgürlüğü başta olmak üzere insan haklarının bağlamını yeniden tanımlama ihtiyacı doğurmuştur. İnternetin özgür ruhlu doğası, ifade özgürlüğü vb. insan haklarını büyük oranda olumlu yönde etkilemiş bu doğrultuda bireyler kullanıcı içerikli internet sayesinde her an her dakika fikir ve görüşlerini yayma hakkına sahip olmuşlardır. Böylece internet aynı öncülü basın gibi bir sosyal güç merkezi haline gelerek yasama, yürütme, yargı üzerinde bağımsız bir kamu denetleyicisi halini almıştır.
İnternetin iyi yönü kadar toplumun huzur ve düzenini bozma, bireyin mal, can ve beden bütünlüğüne ihlalde bulunma noktasında da gelişme kat ettiği görülmektedir. Bu doğrultuda Türkiye’de en kapsamlı internet yasası olarak 5651 sayılı yasa yürürlüğe girerek ifade özgürlüğüne bazı müdahaleler söz konusu olmuştur.
Güncel hukukta 5651 sayılı yasanın 8/A maddesi AİHS’nin getirmiş olduğu kıstaslar ve uygulanması sonucunda ortaya çıkan uyuşmazlıklar göz önüne alındığında antidemokratik çözümler üreterek Türkiye’nin internet politikaları başta olmak üzere ifade özgürlüğüne gölge düşürmekte, meşruiyeti sorgulanır bir iktidar algısı yaratmakta ve uluslararası kamuoyunda bu durum kınanmaktadır. Türkiye’nin söz konusu kınamalara maruz kalması yahut uluslararası saha çalışmaları doğrultusunda ifade özgürlüğü alanında sondan birinci olarak konu olması 20. yüzyılın ilk yarısında reformlarıyla dünyaya örnek olmuş bir cumhuriyetin nitelikleri ile örtüşmemekte ve halihazırda devam eden AB üyeliği sürecini geriye götürmektedir.
Bu veriler doğrultusunda başta kanun koyucuların üzerine düşen vazife Anayasa madde 2 ‘de belirtildiği üzere, “toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti” olan Türkiye Cumhuriyeti’nde bu politikalarını egemen kılarak birey özgürlükleri ekseninde AİHS ile uyumlu yasalar yapmaktır.
Irmak BİÇER
Siber Güvenlik Staj Birimi
Kaynakça
Akad, M., Dinçkol V., B. ve Bulut, N. (2018). Genel Kamu Hukuku, Gözden Geçirilmiş 14. Baskı, İstanbul: Der Yayınları.
Akdeniz Y., Güven O. (2019). Engelli Web. Türkiye’den Erişime Engellenen Web Siteleri Haber Ve sosyal Medya İçeriklerinin Analiz Raporu. İfade Özgürlüğü Derneği. İstanbul.
Akdeniz, Y. (2009). Report of the OSCE Representative on Freedom of the Media on Turkey and Internet Censorship.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi https://www.echr.coe.int/documents/convention_tur.pdf
Aydınalp, G. (2013). Sosyal Medyaya Halkla İlişkiler Perspektifinden Eleştirel Bir Bakış. The Turkish Online Journal of Design, Art and Communication
Boyar, O. Işık Kama, S.(2019). Dördüncü Kuşak Haklar ve Bilişim Teknolojilerinin Doğuşunda Mahremiyet Kavramına Karşılaştırmalı Bir Bakış. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi.
Castell, M. (2007.) Communication, Powerand Counter-power in the Network Society. International Journal of Communication. 238-266 : 239-242
Deniz, Y. (2018).Çevrim-içi özgürlükler ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi: Türkiye için ileriye dönük bir yol mu?. Siber Politikalar Ve Dijital Demokrasi Dergisi.
Derdiman, C., Tataroğlu N. (2016). Devlet Gözetimi ile İnsan Haklarının Uyumlaştırılması Sorunu ve Çözüm Önerileri. İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi
Donohue G A, Tichenor P. J. ve Olien C. N. (1995). A Guard Dog Perspective on the Role of Media, Journal of Communication. 45, 115-132.
Doruk, E. (2018). Türkiye’de Çevrimiçi Hak ve Özgürlükler ile Milli Güvenlik: Karşıtlığı Aşmak. Siber Politikalar ve Dijital Demokrasi 2018/6
Dutton W H (2009) The Fifth Estate Emerging through the Network of Networks, Prometheus: Critical Studies in Innovation 27, 1-15.
Erdoğan, M. (2013). Anayasal Demokratik Bir Rejimde Özgürlük Ve Güvenlik. İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi. 21-29: 25-28.
Erdoğan, İ. (2013). Dördüncü Güç Medyadan Beşinci Güç İnternete: Demokratik Bir Dönüşüm Mü Yaşanıyor?. Selçuk İletişim, 8(1), 176-191.
Gönenli, G. & Hürmeriç, P. (2012). Sosyal Medya / Ağ Toplumu, Kara, T. (Ed.), Özgen, E. (Ed.). Sosyal Medya / Akademi içinde. İstanbul: Beta Basım. 213-242. Grunig, J. & Hunt, T. (1984). Managing Public Relations. New York: Holt, Rinehart & Winston
İbn-i Haldun (1982), Mukaddime 1, Ed. Süleyman Uludağ (Ed.), İstanbul: Dergah Yayınları
İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunu 2007, T.C. Resmi Gazete, 26530, 23 Mayıs 2007. https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.5651.pdf?dil=tr-TR
Kılınç, D. (2016). 5651 Sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun’un 9/A Maddesi Çerçevesinde Özel Hayatın Korunması. Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 20(2), 577-624.
Medya Derneği İnternet Komitesi (Temmuz 2010). Türkiye’nin İnternet Sansürü Sorunu.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, 18 Ekim 1982, https://www.tbmm.gov.tr/anayasa/anayasa_2018.pdf
Ward S J A ve Wasserman H (2010).Towards an Open Ethics: Implications of New Media Platforms For Global Ethics Discourse, Journal of Mass Media Ethics, 25, 275-292.
İnternet Kaynakları
BTK, Türkiye’de İnternet Hukuku, 2019: https://internet.btk.gov.tr/turkiye-de-internet-hukuku Erişim Tarihi 14.03.2021
Demokrasi Kuşatma Altında, Amerika’nın Sesi, 2018: https://www.amerikaninsesi.com/a/demokrasi-kusatma-altinda/5799051.html Erişim Tarih 14.03.2021