17 Mart 2011’de başlayan Suriye’deki rejim karşıtı muhalefetin üzerinden aylar geçmesine karşın Esad yönetiminin birçok yöntemi kullanmasına rağmen rejim karşıtı muhalefet hareketini kontrol altına alamadığı açık bir şekilde ortaya çıkmış bulunmaktadır. Suriye’de rejim karşıtı kitlesel olayların başladığı tarih olarak kabul edilen 17 Mart 2011’den 12 Kasım 2011’e kadar geçen süre içerisinde Suriye’ye komşu olan Arap ülkelerinin doğrudan Esad rejimine karşı etkili yaptırımlar içeren herhangi bir karar almadığına dikkat çekmek gerekir.
Arap Birliği ülkelerinin Suriye’de yaşananlara karşı cılız bir tepki vermesi Türkiye’nin çıkışlarının da hem ülke içinde hem de uluslararası alanda tartışılmasına yol açmıştı. Ülke içinde ve dışında bazı kesimler Türkiye’nin Esad yönetimine yönelttiği sert eleştirileri ve Suriye muhalefetine verdiği desteği anlamlandırmada ve analiz etmede eleştiril bir perspektiften hareket etmişti. Esasında eleştiril bakışın ortaya çıkmasında Arap ülkelerinin sessiz kalmasının önemli bir rolü bulunmaktadır. Bundan dolayı Suriye sorununun çözümünün Türkiye’ye havale edildiği yönünde yazılar bile yayınlanmaya başlanmıştı. Bazı saygın uluslararası basın yayın organlarında iki ülke arasında sıcak bir çatışma olasılığı üzerinde durulduğunu hatırlamakta yarar var. Çünkü Arap Birliği’nin sessiz kaldığı, ABD ve AB ülkelerinin almış olduğu yaptırım kararlarına rağmen Şam üzerinde etkisiz kalmaları ve son olarak da Rusya ve Çin’in BM’de Suriye rejimi lehine oy kullanması haklı olarak gözlerin Türkiye’ye çevrilmesine yol açmıştı. Arap ve İslam dünyasında Suriye rejimine yönelik caydırıcı bir karar alınmadığını yakından takip eden Türkiye de sürekli bir şekilde dile getirmesine rağmen bir türlü Suriye rejimine karşı somut yaptırımlar alamamaktaydı. Türkiye Mayıs ayından itibaren Suriye’ye karşı yaptırıları gündeme getirmesine karşın bölge ülkelerinin sessiz kalmasından kaynaklanan nedenlerden dolayı harekete geçmekte zorlanmıştı. En son 9 Ağustos 2011’de Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun resmi Şam ziyaretiyle gerçekleşen Davutoğlu-Esad görüşmesi sırasında Türkiye Suriye’de yaşananların kabul edilemez olduğu doğrudan Esad yönetimine iletmesine karşın, Suriye yönetiminin vermiş olduğu mesaj açık bir şekilde Türkiye’ye meydan okuma olduğu yönündeydi. Davutoğlu’nun ziyaretinin ardından Suriye tarafının “sabrı taşan” Türkiye’nin ne yapabileceği görmek istediğini ve Türkiye ile ilişkileri koparmaya hazır olduğu yönünde bir algı oluşturmuştu. Nitekim Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Şam ziyaretinin ardından Esenboğa Havaalanında düzenlediği basın toplantısına Türkiye’nin yaptırım kararına dönük olarak “Bu, önümüzdeki günlerde; aylarda değil günlerde diyorum, atılacak adımlara bağlı. Somut şekilde konuları ele aldık. Görüşme soyut olmadı, somut olarak Türkiye’nin görüşleri, talepleri ve beklentileri tarafımızca Esad’a anlatılmıştır” denilerek kısa süre içerisinde değişiklik olmaz ise Ankara’nın harekete geçeceği yönünde bir açıklama yapılmıştır. 9 Ağustos’tan ortak petrol arama faaliyetlerinin durdurulduğu 15 Kasım’a kadar geçen süre dikkate alındığında Türkiye’nin neden 3 aydan fazla bir süre beklemek zorunda kaldığı sorusu gündeme gelmektedir. Bu bağlamda Arap Birliği ülkelerinin 9 Ağustos sonrası günlerde Suriye’ye yönelik somut bir adım atamaması Türkiye’nin de süreci yavaşlatmasına yol açtığı düşünülmektedir.
Hatırlanacağı üzere Suriye sorunu karşısında Arap ülkelerinin tutumunda yaşanan belirsizliğin sürdüğü bir dönemde Arap Birliği ülkeleri16 Ekimde Suriye rejimine somut yaptırımları da içeren yeni bir diyalog çağrısında bulunmuştu. Katar ve Suudi Arabistan’ın yönlendirmesiyle Arap Birliği ülkelerinin Dışişleri Bakanları 16 Ekim 2011 Kahire gerçekleştirdikleri olağüstü toplantıda ilk kez açık bir şekilde Suriye’deki şiddet olaylarının durdurulmasını, sivillere karşı sürdürülen askeri operasyonlara son verilmesini, tüm siyasi tutukluların ön koşulsuz serbest bırakmasını ve muhalefet grupları ile Arap Birliği’nin gözetiminde kapsamlı ulusal diyalog toplantılarının başlatılması çağrısında bulunulmuştu. Arap Birliği üyeleri tarafından alanın kararda derhal ve tamamen şiddet ve öldürme eylemlerine son verilmesi, uluslararası basının faaliyetleri üzerindeki baskıların kaldırılması, Arap Komitesinin Suriye içinde gözlemlerde bulunulmasına ve Suriye yönetimi ile birlikte reformları ve muhalefet grupları ile Kahire’deki merkezde görüşmeleri yürütmesine, sivillere karşı yürütülen askeri operasyonların durdurulması ve krizle mücadelede güvenlik yaklaşımının terk edilmesi için 15 günlük süre tanınmıştı. Arap Birliği ülkelerinin ilk kez ciddi şekilde Esad rejimine karşı somut yaptırımları gündeme getirmesine karşın Şam yönetimi ilk başlarda kararın ciddiyetini kavrayamamış ve Arap Birliği ile işbirliğini belli şartlara bağlamıştı. Arap Birliği ülkelerinin taleplerini görmezden gelen Esad yönetimi Rusya ve Çin’in Suriye’nin yanında olduğuna dair SANA Haber’de yayınlar yayınlamakla yetinmişti.
30 Ekim 2011’de Pazar günü Katar’da Suriye gündemi ile bir kez daha olağanüstü bir toplantı gerçekleştiren Arap Birliği üyeleri, Suriye rejimine verilen 15 günlük sürenin dolmasının ardından resmi olarak Suriye’nin Arap Birliği üyeliğini askı almadan Ulusal Suriye Konseyi’ni meşru iktidar olarak tanımaya kadar geniş bir yaptırım politikasını tartışmaya başlamıştı. Katar’daki toplantıya katılan Suriye Dışişleri Bakanı Muallim’e 3 gün içerisinde Suriye’nin tutumunu belirlemesi gerektiği ifade edildikten kısa bir süre sonra 1 Kasım Salı akşamı Suriye Devlet Televizyonu’nda ve Suriye resmi haber ajansında, Suriye ile Arap Birliği’nin bir anlaşmaya vardığını açıklanmıştır. Nitekim 2 Kasım’da Kahire’ye giden Suriye heyetiyle Arap Birliği’nin diğer üyeleri akşam saatlerinde yaptıkları açıklamada bir anlaşmaya varıldığını teyid etmişlerdi. Anlaşmanın uygulanması sağlamak için de Katar’ın Başkanlığındaki Arap Komitesinin 15 gün içerisinde Şam’ı ziyareti etmesi öngörülmüştü. Ancak Anlaşmanın imzalandığı gün dâhil olmak üzere Suriye yönetiminin güç kullanma politikasından vazgeçmemesi ve özellikle de Bayram haftasında Suriye Ordusunun geniş kapsamlı operasyonlar yürütmesi Arap Birliği ülkelerinde ve uluslararası kamuoyunda tam bir hayal kırıklığına yol açmıştı. Anlaşmanın imzalanmasının ardından Suriye Ordusunun müdahalesi sonucu 250’e yakın kişinin yaşamını yitirmesi üzerine Arap Birliği üyeleri oy çokluğu ile Suriye’nin üyeliğini askıya aldığı gibi Büyükelçiliklerin geri çekilmesi yönünde bir çağrıda bulunmuştu. Alınan kararın ardından Suriye yönetimi Arap Birliğini olağan üst toplantıya davet etmişse de Birlik 16 Ekimde Fas’ın başkenti Rabat’da düzenlenecek olan Arap Birliği toplantısına Suriye’yi davet etmemiştir.
Bu bağlamda Suriye’nin katılmak istediği yönündeki girişimlerine rağmen hem Arap Birliği hem de Türk-Arap İşbirliği Forumu 4. dışişleri bakanları toplantısına çağrılmaması Esad rejimine yönelik somut yaptırım kararlarının da alınacağına işaret etmektedir. Nitekim Türk-Arap İşbirliği Forumu toplantısına katılmak için Fas’a giden Dışişleri Bakanı Davutoğlu yaptığı açıklamada “Suriye halkına zarar vermeyecek müeyyideleri uygulamaya kararlı olduklarını” ifade etmişti. Davutoğlu, Suriye’de diplomatik temsilçiliklere ve bayrağa yapılan saldırılara yönelik olarak da “”Ancak biz mutlak ve kesin anlamda bu korumanın sağlanmasını talep ediyoruz. Bu özrün de sadece basın önünde değil resmen ve diğer ülkelerden de yani Suudi Arabistan ve Katar’dan da dilenmesini bekliyoruz” diyerek Türkiye ile Arap ülkeleri arasında Suriye’ye yönelik ortak bir tutumun olduğunu üstü örtülü bir şekilde ortaya koymuştur.
Sonuç olarak Rabat’taki toplantıda Arap Birliği ülkeleri ve Türkiye’nin Esad rejiminin son bulmasına yönelik ortak bir hedefe sahip olduklarını tüm dünyaya gösterecekleri yönünde kararlar alacaklardır. Suriye rejimini destekleyen en önemli ülkelerin başında gelen İran’ın ise şu aşamada nükleer programdan kaynaklanan sorunlarla uğraşmak zorunda kaldığı düşünüldüğünde Suriye rejiminin yalnızca Rusya ile artan uluslararası baskılarla mücadele etmesinin güç olduğu düşünülmektedir. Rabat toplantısında açığa çıkacağı üzere eğer bölge ülkeleri Esad’ı devirme konusunda birlikte hareket etme konusunda bir görüş birliğine varmışsa, Suriye rejiminin varlığını sürdürmesi oldukça zor olacaktır. Arap Birliği ülkeleri ve Türkiye’nin Esad’ı devirme yönünde atacakları adımlar kısa süre içerisinde BM Güvenlik Konseyi üyelerini de yeni bir yaptırım tasarısı ile harekete geçmesine yol açacaktır. 15 Kasım’da Suriye muhalefetinle görüşen Rusya’nın da Arap Birliği ve Türkiye’nin kararlı tutumu karşısında politikalarını gözden geçirmesi beklenebilir. Son olarak Esad iktidarı üzerindeki komşu ülkeler baskısının arttığını, ve buna bağlı olarak da rejimi kuşatmaya dönük ulusal ve uluslararası çemberin daralmaya başladığını ve ilk kez Şam’ın da gelişmelerden kaygı duymaya başladığını belirtmek gerekir.
Doç. Dr. Veysel AYHAN
ORSAM Ortadoğu Danışmanı
Abant İzzet Baysal Üniv. Uluslararası İlişkiler Bölümü
Kaynak: ORSAM