Türkiye İsrail İlişkilerinde Misilleme Dönemi

Türkiye’nin 1948 yılında kurulan İsrail devletini kısa bir süre sonra tanımasıyla başlayan iki ülke ilişkileri 2000’li yıllara kadar inişli çıkışlı olarak devam etmiştir. Birçok siyasi krizlere rağmen kesilmeyen diplomatik ilişkiler 2000’li yıllarda bölgesel sorunların da etkisiyle iyice gerilmiştir.

İsrail’in uluslararası ortamda çok ağır eleştirilere maruz kalmasına sebep olan 2006 Lübnan Savaşı, 2008 yılında Gazze’ye başlattığı “Dökme Kurşun Operasyonu”, 2009 yılında Davos’ta düzenlenen Dünya Ekonomik Formu’nda Başbakan Erdoğan ile İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres arasında yaşanan “Davos Krizi”, 2001 yılından bu yana düzenli olarak yapılan Anadolu Kartalı Tatbikatı’nın uluslararası boyutunun Türkiye tarafından iptal edilmesi, hemen ardından TRT-1’de yayınlanan “Ayrılık” dizisinin İsrail’de büyük yankı bulması ve halkın sert tepkisine neden olması, 2010 tarihinde İsrail Dışişleri Bakanı Yardımcısı’nın Türkiye’nin Tel Aviv Büyükelçisini makamına çağırarak alçak bir koltuğa oturtmasıyla yaşanan “Alçak Koltuk Krizi” ve son olarak 2010 Mayıs ayında Gazze’ye insani yardım taşıyan Gazze filosuna İsrail tarafından düzenlenen saldırının ardından yaşanan “Mavi Marmara” krizi Türkiye-İsrail ilişkilerini hiç olmadığı kadar gergin ve uyumsuz bir sürece soktu. Ayrıca, Birleşmiş Milletler’in Mavi Marmara Operasyonu’yla ilgili hazırlanan Plamer Raporu’na Türkiye ve İsrail’in farklı tepkiler vermesi diplomatik ilişkilerin hala istenilen düzeyde olmadığını göstermektedir.

İki ülke arasında yaşanan krizlerin temelinde Filistin meselesinin yanı sıra Türkiye ve İsrail’in Ortadoğu politikasını farklı yorumlaması yer almaktadır. Özellikle 2002 yılında başlayan bu gergin süreç karşılıklı atışmalarla devam etmektedir.

Türkiye ile askeri tatbikatları krizler sebebiyle iptal edilen İsrail’in, askeri işbirliğini Yunanistan, Bulgaristan ve Romanya gibi ülkelerle sürdürme çabası ve son zamanlarda Doğu Akdeniz’deki doğal kaynakların çıkartılmasına yönelik İsrail ile Kıbrıs Rum Kesimi’nin işbirliği Türkiye’yi endişelendirmektedir. Öte yandan geçtiğimiz eylül ayında Başbakan Erdoğan’ın dünya kamuoyunda geniş yer bulan Mısır, Tunus ve Libya’yı kapsayan Ortadoğu gezisi ve Türkiye’nin İran ile olan ilişkileri İsrail’in tepkisini çekmiştir. Ortadoğu’da yeni bir düzenin oluşmaya başladığı bir zamanda Türkiye ve İsrail’in birbirlerine karşı izlediği bu “güçler dengesi” politikası kuşkusuz bölgedeki barış ve istikrarı olumsuz yönde etkileyecektir. Türkiye’nin Arap Ülkeleri’yle ilişkilerini geliştirme politikası olumlu bir gelişmedir. Aynı şekilde İsrail’in de dış politikası gereği Doğu Akdeniz ülkeleriyle işbirliği yapması doğaldır. Ancak iki ülke bu gelişmeleri birbirine misilleme aracı olarak kullanmamalıdır.

Türkiye-İsrail ilişkilerinde dikkati çekilmesi gereken bir diğer husus Hamas terörüdür. Siyasal, dinsel veya ekonomik hedeflere ulaşmak amacıyla sivillere yönelik her türlü şiddet unsuru “terör”dür. Bu bağlamda siyasi amacına ulaşmak için birçok sivil İsrailli’yi öldüren Hamas bir terör örgütüdür. Hem ulusal hem de uluslararası alanda terörle mücadele konusunda uzun yıllar mücadele veren Türkiye’nin, Hamas terörün meşru görmesi kendisiyle çelişmesi anlamına gelmektedir. Batı’nın terör örgütü olarak nitelendirdiği Hamas’ı direniş örgütü olarak gören Türkiye’nin, Ortadoğu ve Batı diyalogunu kurması güçleşecektir. Ayrıca bu durum, hâlihazırda ilişkileri gergin olan Türkiye ve İsrail ilişkilerinde misilleme ortamı yaratabilir ve iki ülkenin güvenliğini tehdit edecek sıkıntılara neden olabilir.

Öte yandan geçtiğimiz günlerde İsrail Eğitim Komisyonunun yaptığı toplantıda, 1915 olaylarıyla ilgili Ermeni iddialarının Yahudi halkı tarafından tanınması konusunun ele alınması Türkiye’de tepkilere neden olmuştur. İsrail, son yıllarda Türk dış politikasında gündemden düşmeyen Ermeni sorunu üzerinden siyaset yapmamalıdır. Türkiye ve Ermenistan arasında diyalogla çözülmesi gereken bu sorun İsrail’in Türkiye’ye karşı kullanacağı siyasi bir hamle olarak görülmemelidir. Bu olaylar Türkiye-İsrail ilişkilerini daha fazla gerecek ve Ortadoğu barış sürecinde iki ülkenin bir araya gelmesini engelleyecektir.

Türkiye-İsrail ilişkilerinde mevcut durumun kimseye faydası olmadığını, aksine çatışma ve çözümsüzlüğü daha da arttırdığını söylemek yanlış olmayacaktır. Ortadoğu’da siyasi ve ekonomik hedeflere ulaşma konusunda iki ülke birbirlerini yok saymamalıdır. İlişkilerin biran önce rayına oturtulamaması, Ortadoğu’da var olan İran ve Suriye gibi meselelerin görmezden gelinmesine ve ilginin başka bir noktaya kaymasına neden olabilir.

Tuba AKTAŞ

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Srebrenitsa Soykırımı Mahkumu Radislav Krstic’in Mektubu

Srebrenitsa’da soykırımın desteklenmesi ve yardım edilmesi suçundan Lahey’de 35...

Trump’ın Ukrayna’da Batı/NATO Barış Gücü Planına Yönelik 10 Engel

Andrew Korybko 10 Obstacles To Trump’s Reported Plan For Western/NATO...

Türkiye-AB İlişkilerinde Kırılma Noktası: AK Parti Döneminde Yaşanan Gelişmeler ve Güncel Durum

Dr. Aziz Armutlu Giriş: Türkiye AB İliskileri Türkiye ile Avrupa Birliği...

Yapay Zeka Diplomasisi: AI Diplomasisinin Yükselen Çağı

The Emerging Age of AI Diplomacy To compete with China,...