Geride bıraktığımız 2010 yılı boyunca Türkiye’nin ismi uluslararası kamuoyunda en çok “eksen kayması” tartışmaları ile birlikte anılmıştır. Bu iddialar bilhassa ABD basını ve siyasi çevrelerinde sıklıkla dile getirilirken, bir taraftan da son dönemde bu durumun sorumluluğu bir ölçüde Türkiye’yi dışlayan AB’de aranmaya başlanmıştır. Bu tartışmalar arasında açıklanan 2010 İlerleme Raporu ve 16-17 Aralık tarihinde toplanan AB Liderler Zirvesi’nde Türkiye’nin bölgesel ve uluslararası konularda izlediği dış politikaya dair yer alan ifadeler bu anlamda önemini bir kat daha arttırmıştır.
- İlerleme Raporunda Türk Dış Politikası
2010 Türkiye İlerleme Raporu’nda gerek iç gerek dünya kamuoyunda en çok beklenen ve merak edilen konu başlıklarından biri Türkiye’nin bölgesel ve uluslararası konularda sergilediği dış politika ile ilgili AB’nin tutumu olmuştur. Bu çerçevede bilhassa Kıbrıs Sorunu ve Yunanistan ile ilişkilerde yakalanan olumlu ivme öne çıkan iki temel konu olurken; bunların yanı sıra Türkiye’nin Balkanlar’da inisiyatif alan yaklaşımlarına vurgu yapılmıştır. Ayrıca Genişleme Strateji Belgesi’nde de önemli bir yer tutan son dönem Türk dış politikasına ilişkin değerlendirmelerde, Türkiye’nin bölgesinde daha aktif rol oynadığı ancak bunun AB politikaları ile eş güdümlü yürütüldüğü ve Türkiye’nin AB’ye katılım sürecine tamamlayıcı olarak geliştirildiği sürece bir değer niteliği kazanacağı ifade edilmiştir.
Ele alınan başlıca konular üzerinden değerlendirme yapılacak olursa; raporda Kıbrıs konusu ile ilgili taraflar arasında devam eden görüşmelerden henüz somut bir sonuç elde edilemediği ancak bu süreçte Türkiye’nin müzakerelere ve kapsamlı bir çözüme olan bağlılığının hayati öneminin bulunduğu belirtilmiştir. Diğer taraftan Türkiye’nin Ortaklık Anlaşması’na Ek Protokolü tam olarak yerine getirmediği; dolayısıyla ulaştırma ve malların serbest dolaşımı alanlarında engellerin kaldırılmadığı ifade edilmiştir. Ayrıca rapor, Güney Kıbrıs Rum yönetimi tarafından, Türkiye’nin karasularını ve hava sahasında ihlallerin gerçekleştirildiğini bildirilmekte olduğunu yazmıştır.
Yunanistan ile geliştirilen ilişkilere ‘sınır uyuşmazlıklarının barışçıl yollarla çözülmesi’ başlığı altında yer verilen raporda, Başbakan Erdoğan’ın 13-14 Mayıs tarihlerinde kalabalık bir heyet ile gerçekleştirdiği Atina ziyaretine ve bu ziyaret esnasında ikili iş birliği anlamında imzalanan çok sayıdaki anlaşmalara değinilmiştir. Ayrıca iki ülke arasında ilişkilerin kurumsallaştırılması için devam etmekte olan ‘İstikşafı Görüşmelerin’ son dönemde yoğunlaştığına ve bunların ikili ilişkilerdeki olumlu katkısına vurgu yapılmıştır. Bunların yanı sıra Yunan karasularının genişletilmesi ihtimali karşısında Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 1995 yılında alınan “casus belli” kararıyla ilgili tehdidin geçerliliğini koruduğu ve bu kapsamda Türkiye’nin, Müzakere Çerçevesi Belgesine uygun olarak, Aralık 2009 Konsey kararlarına göre; net bir biçimde, gerekirse Uluslararası Adalet Divanı’na başvurmak dahil, BM Şartı’yla uyumlu olarak, iyi komşuluk ilişkileri ve sorunların barışçıl şekilde çözümüne bağlı kalmasına gerek duyulduğunun altı çizilmiştir.
Son olarak, Türkiye’nin dış politikası değerlendirilirken bölgesel konulardaki aktif tutumu ele alınmış ve Avrupa için son derece önemli olan Batı Balkanlar’da barış ve istikrarın sağlanması konusundaki inisiyatifleri olumlu karşılanmıştır. Bilhassa, Bosna-Hersek özelinde Türkiye’nin öncülüğü ile başlatılan arabuluculuk girişimleri ve üçlü mekanizma toplantılarına değinilen raporda, Bosna Savaşı’ndan bu yana çatışan tarafların ilk kez bir araya getirildiği yazılmıştır. Ayrıca raporda Arnavutluk, Makedonya, Kosova, Bulgaristan gibi diğer bölge ülkeleri ile geliştirilen iyi ilişkilere de değinilmiştir.
- Türk Dış Politikası AB ile Ne Kadar Uyumlu?
Genişleme Strateji Belgesinde yer alan ifadelerden yola çıkarak Türkiye’nin dış politikasına yönelik genel bir değerlendirme yapılacak olursa, AB’nin bazı çekince ve tedirginliklerinin olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Zira Genişleme Strateji Belgesinde, Türkiye’nin BM Güvenlik Konseyi’nde İran’a ek yaptırımlar uygulanması hususunda AB ile paralel hareket etmediği, Gazze yardım konvoyu olayını müteakip İsrail ile ilişkileri önemli ölçüde kötüleştiği ve Ermenistan’la ilişkilerin normalleştirilmesi amacıyla imzalanan protokollerin halen yürürlüğe konmadığı konularının altı çizilmiştir.
Bu noktadan hareketle AB, Türkiye’nin dış politikasının komşu bölgelerinde daha aktif bir hale geldiğini ancak bunun, AB ile eşgüdüm halinde ve Türkiye’nin katılım sürecini tamamlayıcı olarak geliştirildiği takdirde, Birlik için bir değer olacağını belirtmiştir. Dolayısıyla, İsrail ve İran meseleleri ile ilgili AB içerisinde farklı yaklaşımlar söz konusu olduğu da göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye’nin bölgesinde görece bağımsız bir dış politika yürütüyor olmasının AB’yi son derece rahatsız ettiği söylenebilir. Görülen odur ki, önümüzdeki dönemde Türkiye’nin dış politikasının nasıl yorumlandığı, AB-Türkiye ilişkilerinde önemli fay hatlarından birini oluşturacaktır.
Muzaffer Vatansever
USAK AB Araştırmaları Merkezi
http://www.usakgundem.com/yazar/1913/t%C3%BCrkiye-ab-d%C4%B1%C5%9F-politika-ortakl%C4%B1%C4%9F%C4%B1.html