Giriş
Avrupa Birliği ile ilişkilerimizin neredeyse 40 yıllık bir geçmişi vardır. Türkiye, Avrupa Ekonomik Topluluğunun 1958 yılında kurulmasından kısa bir süre sonra Temmuz 1959’da Topluluğa tam üye olmak için başvurmuştur. Türkiye’nin AB’ye katılım müzakereleri 3 Ekim 2005 tarihinde Müzakere Çerçeve Belgesi’nin kabulü ile başlamıştır. İlk tarama toplantısı 20 Ekim 2005’de “Bilim ve Araştırma” faslı için, son tarama toplantısı ise 13 Ekim 2006’da “Yargı ve Temel Haklar” faslı için yapılmıştır. Böylelikle müzakerelere temel teşkil eden 33 fasılda tarama süreci tamamlanmıştır. 2005 yılından beri sürdürülmekte olan AB’ye katılım müzakerelerinde bugüne kadar 12 fasıl açılmış, 1 tanesi geçici olarak kapatılmıştır.
Türkiye-AB İlişkilerine Genel Bakış
Avrupa Birliği (AB) üyeliğini Cumhuriyetimizin kurucu felsefesi doğrultusunda bir modernleşme projesi olarak kabul eden ülkemiz, çalışmalarını ve temaslarını sistemli ve yoğun bir şekilde sürdürmektedir. Türkiye için önemli olan, bu sürecin yarattığı ivme sayesinde her alanda çağdaş standartlara ulaşılması ve vatandaşlarımızın temel hak ve özgürlüklerinin daha da geliştirilmesidir. Bu anlayıştan hareketle, ülkemiz bir yandan yoğun siyasi ve diplomatik temaslar yoluyla müzakerelerin teknik kısmıyla ilgili olmayan siyasi engellerin aşılmasına çalışmakta, bir yandan da müzakere ve reform süreçlerinin etkinliğini artırma yolunda gayret göstermektedir.
AB’ye tam üyelik sürecimizin en önemli unsurlarından biri tabii olarak insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü alanlarında yapılan siyasi reformlarımızdır. Kopenhag siyasi kriterlerinin uygulanmasına yönelik olarak 2002 yılından itibaren hızlandırılan çalışmalar, müzakerelerin açıldığı 3 Ekim 2005 tarihinden sonra da ciddi ve kesintisiz bir biçimde devam etmiştir. Siyasi kriterlere uyum devam eden bir süreçtir. Müzakere sürecinin temel unsurunu ve olmazsa olmazını teşkil eder. Siyasi reformlar alanında sağlanan ilerlemelerin, diğer reformların da önünü açacağı muhakkaktır. Esasen, siyasi reformları salt AB üyelik sürecimiz açısından değerlendirmek doğru değildir. Ülkemizin çıkarları doğrultusunda ve demokrasi, özgürlükler, insan hakları ve hukukun üstünlüğü alanlarında halkımızın hak ettiği en üst seviyenin hayata geçirilebilmesi amacıyla, bu reformların her hal ve karda kesintisiz şekilde sürdürülmesi önem arz etmektedir. Bu reformlar sayesinde, bugünün Türkiye’si 10 yıl önceki Türkiye’den daha özgür, daha demokrat, daha istikrarlı, daha müreffeh, daha şeffaf ve daha itibarlı hale gelmiştir ve gelmeye devam edecektir. Bu anlayış doğrultusunda 2003 yılında kurulan Reform İzleme Grubu (RİG) artık her iki ayda bir, Devlet Bakanı ve Baş müzakerecinin, İçişleri, Adalet ve Dışişleri Bakanlarımızın katılımıyla toplanmaktadır. Öte yandan, hem reformların ülkemizin farklı yerlerindeki yansımalarını doğrudan görebilmek, hem de halkımızın sürece ilişkin farkında lığını arttırmak amacıyla, RİG toplantılarının Ankara dışında ülkemizin farklı köşelerinde yapılması kararı da alınmıştır. Kamuoyu desteğinin azalmasının altında yatan önemli nedenlerden birini teşkil etmektedir. Bu amaçla, Türkiye’yi Avrupa’ya, Avrupa’yı da Türkiye’ye anlatmayı hedefleyen kapsamlı, tek ve esnek bir Avrupa Birliği İletişim Stratejisi (ABİS) hazırlanmıştır. İletişim süreci çok önemli bir yere sahiptir. İlgili kamu kurum ve kuruluşları, sivil toplum ve düşünce kuruluşları ve medyanın görüşleri doğrultusunda sürekli olarak güncelleştirilecek ABİS’İ ilgili tüm kamu ve özel iletişim aktörlerinin benimsemesi, sahiplenmesi ve bu çerçevede kendi alanında katkılarda bulunması iletişim stratejimizin başarısı bakımından çok önemlidir.
Müzakere Süreci
2000’li yıllarda Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne katılma sürecinde bir hızlanma gözlendi. 17 Aralık 2004 tarihinde Avrupa Birliği ülkeleri Türkiye’nin katılma müzakerelerinin 3 Ekim 2005 tarihinde başlamasına karar verdiler. Başlayacak müzakerelerin ne kadar sürede tamamlanacağı konusunda kesin bir karar verilmedi. AB üyeleri tarafından aday olarak kabul edilen Türkiye, 2005 yılında tam üyelik müzakerelerine başladı. Devam eden süreç içerisinde şu an 2013 yılı Türkiye’nin AB’ye katılabileceği en erken tarih olarak gözükmektedir. Ancak müzakerelerin 2020 yılına kadar sürmesi ihtimali de mevcuttur.
Müzakere Sürecinde Mevcut Durum
Türkiye’nin AB’ye katılım müzakerelerinde bir başlıkta daha müzakereler İspanya dönem başkanlığının en son gününde resmen başladı. Gıda güvenliği başlığındaki müzakerelerin başlamasıyla süreçteki 35 başlıktan, müzakereye açılanların sayısı 13’e çıktı. Kıbrıs nedeniyle toplam 14 fasıl askıda. Kıbrıs, limanlar konusu nedeniyle 8 faslı Aralık 2006’da veto etmişti. Kıbrıs, bu 8 başlığa, Aralık 2009’da 6 başlık daha ekledi. Fransa toplam 5 faslı engelliyor, bunların biri Kıbrıs ile aynı Dolayısıyla Türkiye ile halen toplam 18 fasıl askıda.
Müzakere Sürecinde Karşılaşılan Sorunlar
Müzakere serüveni içerisinde; Türkiye’nin AB’ye uyumu için mevzuatın fasıllara bölündüğü ve ilgili fasıl içeriğini kendi süreç içerisinde ki ilerleme ile ölçülecekse; müzakere süreci durma noktasına geldiği sonucuna ulaşabiliriz. Çünkü AB Kıbrıs ve Yunanistan ile ilişkilerimiz sorununun çözümünü diğer bazı fasıllar için ön şart olarak koyduğu için açılamayan fasıllar yanında, Fransa ve Güney Kıbrıs’ın bloke ettiği fasıllarda mevcuttur. Durum teknik olarak böyle iken; Türkiye ve AB kamuoylarının birbirlerine karsı olumsuz tutumları, durumu daha da karmaşık ve içinden çıkılmaz bir hale getirmektedir.
Kıbrıs Sorunu, Türkiye’nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin adada çözüm için desteklediği “Annan Planı” Güney Kıbrıs tarafından reddedilmesine ve bir anlamda Güney Kıbrıs çözümsüzlüğü sürdüren taraf olarak görülmesine rağmen 2004 yılında AB’ye tam üye olarak kabul edilmiştir. Bu durum Türkiye’nin AB’nin Kıbrıs konusunda objektif davranmadığı düşüncesini daha da doğrulamıştır. Türkiye’nin 1964 yılında yürürlüğe giren Ankara Antlaşması hükümlerini 2004 yılında Güney Kıbrıs da dahil AB’ye yeni katılan ülkeleri de kapsayacak biçimde genişletmesi yükümlülüğünün, KKTC’den AB ülkelerine ticaret yapılmasını sağlayacak düzenlemelerin Güney Kıbrıs vetosu ile yürürlüğe girememesi ile birlikte değerlendirilmesi ve karşılıklı olarak restleşilmesi ilişkileri tam bir çıkmaza sokmuştur. Bu durumun Türkiye açısından en olumsuz sonucu, AB tarafından Kıbrıs sorununun çözümünde müzakere fasıllarının açılabilmesi için ön şart olarak konması oldu. Türkiye ile Kıbrıs sorununun çözümünde açık bir iletişim dili kullanılmalıdır, ilişkiler her iki tarafın hassasiyetlerinin dikkate alındığı bir zemin üstüne kurulmalıdır.
Türkiye ile AB arasındaki sorunlara tek tarafa aramak, çözümsüzlüğe katkıda bulunmaktan başka bir işe yaramamaktadır. Konuya iki taraf açısından baktığımızda karşıma şöyle bir tablo çıkmaktadır. Öncelikle: AB’nin Kıbrıs konusunu zaman zaman kullandığı açıktır. Küçük bir AB ülkesinin, AB politikalarına bu denli etkili olarak, birlik
Mekanizmalarını kendi çıkarları için kullanmalarına izin verilmesi AB’yi çatışmalara çözüm misyonunun gerisine düşürmektedir. Kıbrıs sorunundan bağımsız olarak, bazı AB liderlerinin popülist söylemlerle Türkiye karşıtlığı yaratmaları da sorunları derinleştirmektedir. AB’nin Türkiye’ye karşı güvenilir ortak bir tavır koyması, Türkiye tarafından şüphelerin dağılmasını ve kararlıkla hareket edilmesini sağlayacaktır. Türkiye de son yıllarda yapılan gerçekleştirilen kamuoyu araştırmalarında AB’ye üyelik isteğinin azaldığını ve AB’nin Türkiye’yi üyeliğe kabul etmek istemediği inancının pekiştiği görülmektedir.
Müzakere Sürecinde Gelinen Nokta
Sonuç olarak Türkiye, AB’de yaşanan ciddi ekonomik krizin aksine olarak güçlü durumdadır. Son yıllarda coğrafi konumunun gerektirdiği çok boyutlu dış ve ekonomik politikaları başarıyla uygulamaktadır. Fakat Türkiye’nin çevresindeki ülkeler AB üyesi ve daha çok AB ile yakın ekonomik ilişkide olan ilkelerden oluştuğundan birliğin standartlarından üretim ve hizmet sağlamakta ve talep etmektedirler. Bunun yanında Türkiye’nin AB adaylığı başta orta doğu ülkeleri olmak üzere pek çok ülkede çok olumlu etkiler yaratmaktadır. Bunlarla birlikte Türkiye’nin AB üyeliği hedefinden geçmesi pek olağan gözükmemektedir. Çünkü Türkiye’nin en yakın ticari ortağı yine AB ülkeleridir. Bunun yanında yanında AB’nin Türkiye’den yerine getirmesini talep ettiği demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi her bireyin doğuştan sahip olması gereken doğal ve insanca yaşamasının sağlayacak haklar oluşturmaktadır. Bu konularda AB’nin Türkiye’de eksiklik olarak gördüğü uygulamalar, Türk vatandaşlarının demokratik bir ortamda yaşamını sürdürmesi için yeniden düzenlenmesi noktalar olarak görülmektedir. Bu AB tarafında zorla uygulanma zorunluluğu olan bir kural olarak algılanmamalıdır.
Bu çerçeveler neticesinde 81 ilimizde bir vali yardımcısının AB temas noktası olarak görevlendirilmesi, kaymakamlarımızın AB projeleri hakkında daha yoğun bir şekilde eğitilmesi, Türkiye’nin çeşitli illerinde üniversitelerimizin, barolarımızın, odalarımızın, derneklerimizin ve sivil toplum kuruluşlarımızın katılacağı toplantılar tertiplenerek, AB sürecinin çeşitli açılardan tartışılması planlanmaktadır. İletişim Stratejisi, bazı AB üyesi Türkiye’nin üyeliğine yönelik Avrupa kamuoyunu etkileyen olumsuz tezleri ve söylemlerine karşı önemli bir araç olacaktır. Türkiye’nin ve AB’nin karşılıklı yararlarından hareketle “kazan-kazan ilişkisi” söylemi özellikle vurgulanacaktır. İletişimin dış ayağı çerçevesinde AB’de Türkiye’nin üyeliğine kuşkuyla yaklaşan kesimlere yönelik olarak öncelikle kuşkuların en yüksek olduğu ülkeleri (Almanya, Avusturya, Danimarka, Fransa ve Hollanda) hedefleyen bir iletişim çalışması öngörülmektedir. İlgili kamu kurum ve kuruluşları, sivil toplum ve düşünce kuruluşları ve medyanın görüşleri doğrultusunda sürekli olarak güncelleştirilecek ABİS’İ ilgili tüm kamu ve özel iletişim aktörlerinin benimsemesi, sahiplenmesi ve bu çerçevede kendi alanında katkılarda bulunması iletişim stratejimizin başarısı bakımından çok önemlidir.
Müzakere Sürecinde Gençler
Nüfusun yarısından fazlasını genç nüfusun oluşturduğu Türkiye’de AB ile ilişkilerin odak noktasında gençler, yani bizler olmalıyız. Sorgulayan, merak eden, neden-sonuç ilişkisi içinde çalışan, çözümler üreten, sürekli okuyan, en az bir yabancı dili çok iyi konuşabilen, uluslararası olaylara tek boyutlu değil de çok boyutlu bakan, tek bir bakış açısına sahip olmayan gençler, gelecekte kaynaklar doğru kullanıldığı takdirde ulaşılması çok daha zor hedefleri yerine getirebiliriz.
Her ne kadar AB müzakere süreci ciddi sektelere uğrasa da biz gençler bu süreci kazanca çevirebiliriz. AB programları çerçevesinde bilgi ve tecrübelerimizi arttırmamız mümkün. AB’nin aday, aday adayı ülkelere yönelik uyguladığı gençlik programları, Sokrates, Erasmus vb. Programlarla Avrupa’yı daha iyi ve yakından tanıyabilir, Avrupa’nın demokratik, insan haklarına ve hukuk devletine dayanan temel değerlerinin ülkemize taşınması için önemli görevler üstlenebilir. Bu nedenle ab ile yaşanan sorunları ve kişilerin şahsi görüşlerine önem veremden bir daha demokratik, daha hukuka saygılı ve insan haklarına önem veren ve koruyan bir Türkiye için çalışmalıyız.
Gözde ÖZCEVİZ
Çankırı Karatekin Üniversitesi
Uluslararası İlişkiler Bölümü
1.Sınıf Öğrencisi
KAYNAKÇA
Yazgan, Hatice,(2011), “Türkiye-AB İlişkileri Nereye Gidiyor”, Çankırı Karatekin Üniversitesi Haber Bülteni
Erhan, Çağrı,22–09–2011,AB ile İmtiyazlı Ortaklık Meselesi, AB Analiz
Oğuzlu, Tarık,01–03–2011,Türkiye-AB Arasındaki ilişkiler, AB Analiz Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, www.abgs.com.tr
Ülgen Sinan, (2005), AB ile Müzakerelerin El Kitabı Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu, http://www.avrupa.info.tr/
Coşkun, Can Aktan, 2007, Avrupa Birliğinin Üyelik Koşulları
Ateş, Mustafa, 2006,Ankara, DPT. Haziran