Tek Parti Dönemi Sonrası Muhafazakâr Söylem: 1950 Seçimleri ve Sonrası

Başlığın tam hali: Türk Siyasal Hayatında Tek Parti Dönemi Sonrası Muhafazakâr Söylem: 1950 Seçimleri ve Sonrasında Demokrat Parti Siyasal İletişim Çalışmalarında Karşılığı

Özet

Son yıllarda Dünya çapında siyasal ve sosyal yaşamda başat bir ideoloji haline gelmeye başlayan muhafazakarlık ideolojisi genel çizgilerini Fransız Devrimi üzerinden belirlemiştir. Muhafazakârlık ideolojisi, genel hatlarıyla toplumsal düzen ve değişim karşıtlığı gibi olgular barındırmaktadır. Bu noktada belirtilmelidir ki muhafazakâr ideoloji için tek bir tanımlama yapmak doğru olmayacaktır ve bu doğrultuda, erken dönem cumhuriyet modernleşmesi etkileri sonucu genel hatlarını belirlemeye başlayan Türk muhafazakarlığının diğer ülke muhafazakârlıklarına karşılık belli başlı farkları bulunmaktadır. İşte yine bu noktada başarılı bir siyasal iletişimci, mevcut bulunan ideolojinin kavram ve kodlarını iyi analiz edebilmeli ve kampanya tasarımını buna yönelik yapılmalıdır. Sanıldığının aksine siyasal iletişim kavramı sadece seçim kampanyası tasarlamak değildir. Bu doğrultuda bu çalışmada, 1950 Genel Seçimleri’nde Demokrat Partinin, o dönemde aslında daha tam anlamıyla gelişmemiş olan siyasal iletişim kavramını nasıl kurguladığı ve partinin içerisinde mevcut bulunan muhafazakâr ideolojinin bu kampanyanın içerisinde nasıl yer aldığı ele alınmıştır.

Anahtar Sözcükler: Siyasal İletişim, Muhafazakârlık, Demokrat Parti, Seçim Çalışmaları

Abstract

In recent years, the ideology of conservatism, which has become a dominant ideology in political and social life worldwide, has determined its general lines through the French Revolution. Conservatism ideology contains phenomena such as social order and opposition to change in general terms. At this point, it should be noted that it would not be correct to make a single definition for conservative ideology. In this direction, Turkish conservatism, which started to determine its general lines as a result of the effects of early republican modernization, has certain differences compared to other country conservatism. At this point, a successful political communicator should be able to analyze the concepts and codes of the existing ideology well and design the campaign accordingly. Contrary to popular belief, the concept of political communication is not merely to design an election campaign. In this direction, this study deals with how the Democratic Party constructed the concept of political communication, which was not fully developed in its era, and the place of the conservative ideology in this campaign in the 1950 elections.

Key Words: Political Communication, Conservatism, Democratic Party, Election Studies

Giriş

Siyasal iletişim kavramı tek bir tanımlamaya sığmayan geniş kapsamlı bir kavramdır. Bir noktada denilebilir ki siyaset bilimi toplumsal alanda iletişimsiz düşünülemez bir olgudur. Siyasal iletişim kavramını ise salt seçim kampanyası tasarlamaktan ziyade lider-medya-yurttaş arası etkileşimli bir süreç olarak ele almak doğru olacaktır. Türkiye’de kavram gerektiği önemi görmemektedir ve konu ile alakalı Türkçe akademik kaynakların az sayıda oluşu ile buna ek olarak üniversitelerin iletişim fakültelerinde siyaset bilimine yönelik derslerin eksikliği bu iddiayı kanıtlar niteliktedir. Belirtildiği gibi kavram lider-medya ve seçmen arası etkileşimli bir süreç olduğundan siyasal iletişim çalışmasının yapılacağı siyasal aktör veya partinin sahiplendiği ideoloji ve hedef kitle analizi iyi yapılmalıdır. Etkili siyasal mesaj ve temsiller ancak bu analizler doğru yapılırsa kurgulanabilir. 1950 yılında siyasal iletişim, Türkiye’de ve dünyada kavramsal olarak günümüzdeki kadar gelişmemiş olsa dahi Demokrat Parti’nin yürüttüğü kampanya ve iletişim süreçlerinin başarısı Türkiye siyasal iletişim çalışmaları için önemli bir nokta olmuştur. Partiyi, dönemin bir diğer partisi CHP’den ayıran önemli noktalardan biri ise parti içerisinde mevcut bulunan muhafazakarlık ideolojisinin CHP’ye göre daha farklı yorumlanmasıdır. Bu doğrultuda, Demokrat Parti seçim çalışmalarında, afiş ve mitinglerindeki söylemlerde, buna ek olarak Parti’nin iktidardayken gerçekleştirdiği sosyal ve ekonomik politikalarda parti ideolojisi doğrultusunda vermek istediği mesajları seçmenlere başarılı bir şekilde aktarmıştır.

1. Muhafazakarlık

Kelimenin kendisinden de anlaşılacağı üzere muhafazakârlık; koruma ve var olanı muhafaza etme anlamına gelir. Kavram, temel olarak insanın kusurlu ve doğa yasalarına tabi oluşu ve ek olarak muhakeme yeteneğinin sınırlı oluşu üzerinden şekillenmiştir. Kavramda toplumun geçmişten gelen ve zamanla oluşmuş olan bir düzeni olduğu savunusu vardır ve bu düzenin olabilecek en iyi düzen olduğu anlayışı hakimdir. Bu sebeple muhafazakâr görüş, insanın, rasyonel idealler doğrultusunda radikal bir şekilde toplumu yeniden düzenleyebileceği iddiasına kuşku ile bakar (Ergil, 2015). Olması gerekenin ve en iyi düzenin, toplumun gelenek ve adetleriyle zaman içerisinde şekillenmiş hali olduğu savunusunu da barındırır.

Kavramın temelleri çok eskiye dayansa da muhafazakârlık genel olarak temel çizgilerini 19. yy’da belirlemiştir. Kavramın sınırlarını belirleyip gelişmesine katkı sağlayan olay ise Fransız Devrimidir (Aytaç, 2006). Muhafazakârlık kavramının bu noktada devrime bakış açısına yer vermek doğru olacaktır. Muhafazakâr ideoloji, devrimin her türlüsüne toplumda kaos yaratacağı inancıyla karşı çıkmaktadır. Gelenekten kopan bir ilerleme ve gelişme düşünülemeyeceği için devrim yerine toplumda küçük çaplı düzenlemeler olmalıdır (Ergil, 2015). Muhafazakârlık kavramını daha iyi açıklamak adına Fransız Devrimi’ni kısa bir şekilde ele almak doğru olacaktır. Belirtilmelidir ki Fransız Devrimi başlı başına çok büyük ve önemli bir olaydır ve devrimin birçok nedeni bulunmaktadır. Devrimin ekonomik nedenlerinin yanı sıra toplumsal sınıf ayrımına dayanan nedenleri de mevcuttur. Devrim öncesi toplumda zayıflayan bir aristokrasi ve bunun yanı sıra gelişen ticari ilişkiler doğrultusunda gelişip büyüyen ve buna ek olarak aristokrasinin sahip olduğu haklara sahip olamayan bir burjuvazi sınıfı mevcut bulunmaktaydı. “…toprağa bağlı aristokrasinin tercihi olan statik hiyerarşiye meydan okuyacak bir burjuvazinin ortaya çıkması, bunların doğuştan gelen değil de sonradan kazanılan becerilere dayalı bir toplum hiyerarşisini savunmaları önemlidir” (Taşkın, 2017, s. 63).

Devrim sonucunda özgürlük, eşitlik, adalet gibi toplumsal anlamda daha önce ön planda olmayan veya yeni gelişen kavramlar ortaya çıkmıştır. Bu noktada ise bu yeni kavramlara ve bu kavramların getirilerine karşı geleneksel düşünceler oluşmuştur. Yine bu noktada muhafazakârlığın temel savunusu, mevcut bulunan statükoyu korumak ve radikal değişimin getireceği kaosa karşı çıkmak olmuştur. Bu karşı çıkışın sebebi; toplumsal düzeni sağlamanın temeli olarak muhafazakarlık kavramının geleneğin korunmasına verdiği önem örnek gösterilebilir. “Bu şiddetli tepkilerden biri de, İngiliz düşünürü Edmund Burke’den gelmiştir” (Göze, 2013, s.255). Burke’ün savunmasında devrimin anarşiye neden olmaması düşüncesi yatar.Siyasette radikal devrimlerden ziyade toplumsal gelişmeleri kendi haline bırakmanın daha doğru olacağı savunusu barındırır. Burke, aynı zamanda gelenek, göreneklere saygıyı ve bunların toplumsal alanda korunması gerektiğini savunur, geçmişin mirasına önem verir (Göze, 2013). Muhafazakârlık kavramını doğru anlamlandırabilmek adına belirtilmelidir ki muhafazakâr ideoloji tamamen yenilik karşıtı değildir. İdeolojide yerellik ve yerel olanın iyiliğine vurgu vardır. Yine belirtilmelidir ki, kavram üzerinde büyük bir etkiye sahip olsa da muhafazakârlığın gelişimi açısından Fransız Devrimi tek başına örnek olarak gösterilemez. Toplumsal ve ekonomik hayatta köklü değişikliklere sebep olan Sanayi Devrimi ve Aydınlanma felsefesi de bu noktada muhafazakârlık kavramını şekillendiren önemli devrimlerdir (Duman, 2017). Bu doğrultuda, muhafazakâr ideolojinin tek bir türünün varlığından söz etmek yanlış olacaktır.

1.1. Türk Muhafazakarlığı

Muhafazakârlık bir ideoloji olmasının yanı sıra modernizm akımının bir sonucudur (Livan, 2019). Muhafazakârlığın Türk tarihinde gelişimi ise Türk modernleşme tarihi ile ortaya çıkar (Akkaş, 2001). Siyasal bir ideoloji olarak muhafazakârlığın Türk siyasal hayatında yorumlanması ele alınırken, erken dönem cumhuriyet modernleşmesi ve etkileri göz önünde bulundurulmalıdır. Bu doğrultuda, belirtilmesi gereken bir diğer nokta Türk muhafazakârlığının temelini Henry Bergson’un muhafazakârlık ideolojisine bakışından aldığıdır. Bergson temelde 17.yy’da gelişmeye başlayıp, 20.yüzyıla kadar hâkim paradigma olan pozitivist paradigmaya itiraz eder. Akla dayalı bu Aydınlanma Dönemi’nde Bergson manevi değerleri ön plana çıkarmayı ve ona gereken önemin verilmesi gerektiğini vurgulamıştır (Livan, 2019). Aklın hakimiyetine karşı olarak sezginin ön planda olması gerektiği vurgusu bu noktada önem taşımaktadır. Erken Dönem Cumhuriyet tarihinde batılılaşmanın biçimine getirilen eleştiri, aşırılığına yönelik karşıtlık Bergson’un düşüncelerinde kendi meşruiyetini sağlamıştır. Bergson’un ideolojisinde manevi değerlere verilen önem büyüktür. Bu doğrultuda, Anadolu’da mevcut bulunan sofuluk ve tasavvuf fikri gibi fikirlerin varlığı, Türk muhafazakârlığının temelinin Bergson’un fikirlerinden almasını kolaylaştırmıştır (Gündoğan, 2007).

Türkiye muhafazakarlığı Erken Dönem Cumhuriyet tarihinde Avrupa’da olduğu gibi, değişim ve dönüşüme muhalif olmaktan ziyade cumhuriyet sonrası değişimin kaçınılmaz olduğu yolundaki anlayışın da etkisiyle değişimin radikal bir şekilde gerçekleşmemesi, zararsız olması gerektiği savunusu barındırır (Dursun, 2004). Muhafazakâr düşüncenin sınırlarından çıkmadan, geleneklerin korunması gerektiğini de belirtir. Bu noktada belirtilmesi gereken, Türk muhafazakarlığının iki ayrı kola ayrıldığıdır; “dinci muhafazakârlar” ve “yenilikçi-laik grup” (Dursun, 2004). Muhafazakârlık kavramı Türkiye’de kendisini dinci muhafazakâr olarak tanımlayan grup üzerinden şekillenmiştir. Bu grup, cumhuriyete geçişle birlikte yapılan değişimlerin öze zarar vermesinden endişe duymuştur. Genel olarak konu ele alınacak olursa, Erken Cumhuriyet Dönemi’nde Türk muhafazakârlığı rejime karşı bir tutum benimsememiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında muhafazakârlık siyasal bir ideolojiden ziyade kültürel bir ideoloji olmuştur. Bunun sebebi, dönemin baskıcı yönetiminde muhafazakâr yönelimlere toplumsal anlamda yer verilmemesi gösterilebilir.

2. Siyasal İletişim Kavramı ve Süreçleri 

Özellikle günümüz modern toplumunda kitle iletişim araçlarının insan hayatına bu kadar entegre olduğu bir dönemde siyaset iletişimsiz düşünülemez. Kavram olarak siyasal iletişim ise konumlandığı yer bakımından iletişim ve siyaset biliminin kesiştiği noktada yer almaktadır. Her ne kadar kavramı tek bir tanıma sığdırmak zor ve bir noktada yanlış olsa da kavramın en genel tanımı için toplumda var olan belirli gruplara, önceden belirlenmiş ideolojileri benimsetmek ve bu amaç doğrultusunda çeşitli iletişim tekniklerini kullanmak, tanımlamasını yapmak doğru olacaktır. Siyasal iletişim, propaganda ve ikna süreçlerini içerisinde barındıran, siyasal aktörlerin amaçlarını gerçekleştirmek için politika ve düşüncelerini çeşitli iletişim teknikleri üzerinden ifade etmesi tanımlaması ise kavramın içeriğini daha da netleştirmektedir (Mutlu, 1998). Kavramsal tanımlamanın ardından belirtilmelidir ki, siyasal iletişim kavramının siyasal ve toplumsal hayatta doğru bir şekilde uygulanabilmesi adına birtakım gereklilikleri mevcuttur. Bu gereklilikler; halk egemenliğinin benimsendiği bir siyasal yapı, özgür seçim ortamı ve çok partili sistemin varlığıdır.

Siyasi aktörlerin en temel amacı; özellikle hedef gruplarının içerisinde yer alan bireylerin siyasi tercihlerini kendi çıkarları doğrultusunda etkilemek veya yönlendirmektir. İktidar olabilmek ve mevcut iktidarını devam ettirmek isteyen siyasi güçler; demokratik olmayan yönetimlerin aksine, halkın desteğini almak ve desteğin devamlılığını sağlamak amacıyla halkı demokratik yöntemlerle ikna etmeye çalışırlar. Siyasal iletişim süreçlerinde ikna kavramı önem taşımaktadır çünkü siyasal iletişim süreçleri en temelinde ikna kavramını demokratik bir şekilde elde edip sürdürmeyi amaçlar. Bu noktada belirtilmelidir ki siyasal iletişimi sadece seçim kazanmak ve iktidar olma amaçlı yapılan iletişim ve ikna çalışmaları olarak tanımlamak yanlış olacaktır. Siyasal iletişim çalışmaları aynı zamanda sahip olunan ideoloji doğrultusunda toplum nezdinde bir imaj yaratmayı amaçlar ve yine bu doğrultuda beden dili, giyim tarzı, kampanya, parti renklerinin seçimi gibi birçok süreci kapsamaktadır. Bu yönüyle siyasal iletişim, bir siyasi kimliği oluşturacak her etkeni içermektedir (Özer, 2014). Siyasal iletişim faaliyetlerini yürütenler açısından siyasal iletişimin işlevleri şunlardır:

  • “Siyasal mesajın iletişimi. 
  • Mesaj etkinliğinin ve kalıcılığının arttırılması.
  • Kamuoyu beklentilerinin ölçümlenmesi.
  • Geri besleme kanallarının tesisi.
  • Kanaat önderlerinin etkilenmesi.
  • Günden oluşturabilme yeteneğinin arttırılması.
  • Siyasal rakiplere karşı avantaj sağlanması” (Şengül, 2012).

2.1. Genel Siyasal İletişim Tarihi

Antik Yunan Site Devletlerinde gelişen demokrasi kültürü ve Aristo’nun Retorik adlı eserini yazması bir bakıma siyasal iletişim kavramının başlangıcıdır. Retorik için etkileyici ve ikna edici konuşma sanatı tanımlamasını yapmak doğru olacaktır. Antik Yunan Kent Devletlerinde, etkili ve ikna edici konuşabilen bütün özgür vatandaşlar, yönetici olma hakkına sahiptir. Bu noktada, özgür vatandaş kavramının sınırlarıdır. Antik Yunan Kent Devletlerinde, nüfusun yarısı kölelerden oluşmaktaydı köleler ise vatandaş kabul edilmemekteydi kölelerin yanı sıra toplumsal hayatta kadınlar da vatandaş kabul edilmemekteydi ve siyasal hakları bulunmamaktaydı. Bu noktadan bakıldığında, günümüzde de siyasi aktörlerin, siyasal iletişimin temellerinin dayandığı ikna kavramını elde etme veya sürdürme amacıyla etkili ve ikna edici konuşmalar hazırlamaları veya bu çabaya girmeleri siyasal iletişim kavramının temellerini retoriğe dayandırmanın yanlış olmadığını göstermektedir. Modern çağlarda ise yine toplumlarda gelişen demokrasi kültürü, seçme ve seçilme hakkının toplumsal ve siyasal hayatta yaygınlaşması gibi durumlar siyasal iletişim kavramının ön plana çıkmasına neden olan gelişmeler olmuşlardır. Tarihsel süreçten bakıldığında, gelişen teknoloji sonucu kitle iletişim araçlarının ortaya çıkma noktası ise siyasal iletişim süreçlerine yeni bir perspektif kazandırmıştır.

Denilebilir ki siyasal iletişim kavramı ve bu kavram üzerinde yapılan çalışmaların gelişimi kitle iletişim araçlarının gelişimi ve yaygın kullanımı ile paralellik göstermektedir. Bahsedilen bu paralelliğin sebebi ise iletişim kavramının kitlesel bir özellik kazanması ve bu doğrultuda siyasi aktörlerin kitlelerle olan etkileşiminin artmasıdır. Profesyonel açıdan bakıldığında, siyasal iletişim kavramı II. Dünya Savaşı’ndan sonra Amerika Birleşik Devletleri’nde doğmuştur. Kavram 1960’lı yıllarla beraber Avrupa kıtasında da yaygın bir şekilde kullanılmaya başlamıştır. Siyasal iletişim kavramının Türkiye’deki gelişimi ise kavramın çok partili hayata geçişle birlikte ortaya çıktığını söylemek doğru olacaktır. Bu doğrultuda, artan rekabet ortamı seçim kampanyalarının daha profesyonel bir şekilde yürütülmesine sebep olmuştur. Çok partili sisteme geçişle birlikte dönemin muhalefet partisi Demokrat parti, radyonun iktidar tekelinde olmasını sıklıkla eleştirmiştir bunun üzerine CHP iktidarı, 1950 yılında radyo yayınlarında siyasi partilere yer verilmesi hakkındaki kanunu çıkartmıştır. Belirtilmelidir ki Türkiye’de çok partili hayata geçişle birlikte gelişen siyasal iletişim kavramı dönemin popüler kitle iletişim aygıtı olan radyonun yanı sıra kişisel iletişim kavramıyla da ilişkilidir. Kişisel iletişim kavramının bu noktada var olmasının sebebi ise çok partili hayata geçilen dönemde Türkiye’de kitle iletişim mecralarına bakıldığında, gazetelerin birçok il ve köy merkezine 2-3 gün sonra ulaştığı, televizyon yayının ise mevcut olmadığı görülmektedir. Kişisel iletişim kavramı ise bu noktada seçmenle bire bir ilişkiyi barındıran, miting, afişler ve seçmen ziyaretleridir. Bu noktada, siyasal afişlerde dikkat çekmektedir. Siyasi partilerin profesyonel olarak yardım almaları ise 1970’li yıllara dayanmaktadır. Cen Ajans’ın Adalet Partisi için hazırlamış olduğu kampanyalar siyasal iletişim sürecinin profesyonelleşmesi açısından Türkiye’de bir ilk olmuştur. 1990’lı yıllara gelindiğinde ise değişen seçmen profili, toplumsal koşullar, gelişen medya teknolojisi gibi olayların sonucunda partiler veya siyasi aktörler açısından siyasal danışmanlık almak neredeyse zorunlu bir hal almıştır. Son yıllarda ise teknolojinin hızla ilerlemesinin etkisiyle sosyal medya ve sosyal ağlar siyasal iletişim kavramının en önemli araçları haline gelmişlerdir. Bu noktada, sosyal medya mecralarının interaktifliği ve siyasi aktör ve seçmenin interaktif bir ilişkide olması dikkat çeker. Yazının kapsamından çıkmamak adına siyasal iletişim kavramının tarihçesine genel hatlarıyla yer verip fazla detaya girmemek doğru olacaktır çünkü siyasal iletişim kavramı çok eski çağlardan beri toplumsal hayatta gelişerek ve değişerek varlığını sürdürmektedir.

3. Siyasal İletişim Kampanyaları ve İzlenen Stratejiler

Her ülkenin kendi sosyo-ekonomik durumuna göre değişiklik gösteren siyasal iletişim kampanyaları aslında bir noktadan bakıldığında özellikle demokratik ülkelerde benzerlik göstermektedir. Bu benzerliğin sebebi ise siyasal iletişim alanında Amerikanvari kampanyaların başat bir rol oynamasıdır (Tunca ve Koldaş, 2019). Belirtildiği gibi siyasal iletişimin amacı, siyasi mesajı gönderen kaynağın önceden belirlemiş olduğu hedef kitle üzerinde iktidar elde etmek veya mevcut iktidarını güçlendirmek adına bir takım iletişim taktikleri uygulayarak hedeflenen ikna amacını elde etmektir. 1960 öncesi dönem medyanın teknolojiyle paralel olarak yeteri kadar gelişemediği ve insan hayatına, tam anlamıyla entegre olamadığı bir dönemdir. Bu sebeple, siyasi partiler mesajlarını kitlelere miting ve afişler yolu ile iletmek durumunda kalmışlardır. 1990 sonrası dönem, siyasal iletişim kampanya süreçlerinin çok hızlı değişim ve dönüşüme girdiği bir dönemdir. Hızla gelişen teknoloji doğrultusunda insan hayatına her geçen gün daha fazla entegre olan kitle iletişim araçları ve medya kavramı bu değişim ve dönüşümün temel nedenidir.

Siyasal iletişim süreçlerinde mesaj iletimi sürecin en önemli noktalarından biridir. İknaya yönelik bir süreç olan siyasal iletişim kampanyalarında, mesajlar bu doğrultuda çeşitli mesaj stratejileri kullanarak hedef kitleye iletilir. Bunlardan birkaçı şu şekildedir: Korku çekiciliği, kapı aralama ve mesaj tekrarı. Siyasal aktörler, belli bir amaç doğrultusunda korkuyu kitle iletişim araçları yolu ile kitlelere ileterek hedeflenen iknayı elde etmek için korku çekiciliği yöntemini kullanırlar. Teknikteki temel amaç kitlenin, siyasi aktörlerin ya da partinin istediği yönde hareket etmemesi durumunda ortaya çıkacak olumsuz sonuçların vurgulanması bunun sonucunda kitle üzerinde korku duygusu oluşturup istenilen yönde davranışa yönlendirmektir (Mazıcı, 2018). Buna örnek olarak, rakip partinin seçimi kazanması halinde ülkenin bütünlüğünün bozacağı ve ülkede kaos ortamının hâkim olacağı şeklinde konu başlıklarını medya aracılığı ile gündeme getirmek verilebilir (Ayhan, 2020). İknanın gerçekleşmesinin ardından kaybedilecek değerlerin anlatılması, kazanılacak değerlerin anlatılmasından daha önemlidir. İnsanlar bir şeyi kazanma düşüncesinden çok, bir şeyi kaybetme düşüncesi ile daha fazla motive olmaktadır. İkna süreçlerinde kaybedilecek olanın insanlara aktarımı ikna sürecinin başarılı olması açısından çok daha etkilidir (Cialdini, 2003). Belirtilmelidir ki “korku çekiciliği stratejisi” uygulanırken seçmene iletilecek mesajın korku yoğunluğuna dikkat edilmelidir çünkü korkunun düzeyi çok büyük veya çok küçükse bireyler kaçınma yoluna gidebilir. Bu noktada korku eşiği stratejisi için Türk siyasal hayatı içerisinden, Adalet Partisi’nin komünizm karşıtlığı oluşturma amacı ile yürüttüğü çalışmalar örnek olarak gösterilebilir. Bir diğer strateji ise “mesaj tekrarı stratejisi”idir. İnsanlar yinelenen iletilere inanma eğilimindedir ve aynı mesajın sık sık tekrarlanması ise bu kavramın önemli noktasıdır. Mesaj, belli aralıklarla kitleyi sıkmayacak şekilde ulaştırılmalı ve yine belirtildiği gibi mesaj kitlenin her fırsatta ve olabilecek her yönden karşısına çıkartılmalı ancak tekrar belirtilmeli ki kitlenin sıkılıp mesajı göz ardı etme noktası önemli ve üzerinde durulması gereken bir noktadır. Bir diğer mesaj iletim stratejisi ise “kapı aralama tekniği”idir. Bu teknikte dikkat çeken nokta, kavramın öncelikli olarak davranış temelli olmasıdır. Kapı aralama tekniği siyasal açıdan bakıldığında herhangi bir konuda küçük bir adım atan seçmenin diğer konularda da olumlu olacağına olan inançtır (Çobanoğlu, 2007). Bu nedenle, siyasi aktörler seçmenlerden öncelikle görece daha küçük şeyler istemekte ve partiye yönelik sempati oluşturmayı amaçlamakta ardından tutum değişikliği ile istediği davranışı elde edebilmektedir (Kalender, 2000). Örneğin partinin seminer, konferans, miting gibi faaliyetlerine katılan seçmenin oy vereceği düşünülür.

İknaya yönelik mesaj stratejilerinin temeli ise Aristoteles’in Retorik eseri çevresinde ele alınmaktadır. Retorik en geniş anlamıyla etkili ve güzel konuşma sanatıdır ancak en önemli nokta retoriğin inandırma yetisiyle ilişkili bir kavram oluşudur. Retorik siyaset ile uğraşanların belirli bir grubu ve toplumu ikna etme yeteneğine vurguda bulunmaktadır (Aziz, 2007). İkna ve mesaj stratejileri konusunda belirtilmesi gereken bir diğer nokta ise siyasal iletişim sürecini başlatan ve hedeflediği iknayı gerçekleştirmek için çalışmalar yapan siyasi aktörün kendi ideolojisini bu stratejiler üzerinden kitleye ulaştırmasıdır. Örneğin, muhafazakâr ideolojiye sahip bir siyasi aktör toplumda radikal değişim ve dönüşümden veya aile yapısının bozulmasından rahatsızlık duyacaktır. Bu doğrultuda, “korku eşiği stratejisini” buna uygun bir şekilde kurgulayıp medya üzerinden seçmenlere sunabilecektir.

4. Demokrat Parti İdeolojisi

Türkiye demokrasi tarihi açısından Demokrat Parti (DP) çok önemli bir noktadır. Parti 7 Ocak 1946’da kurulmuştur ve 7 Mayıs 1950 seçimlerinde ise 27 yıllık tek parti dönemini sona erdirerek tek başına iktidar olmuştur. Bu noktada denilebilir ki partinin iktidara gelmesi açısından birçok farklı sebep bulunmaktadır. Demokrat Parti’nin uygulamış olduğu popülist söylem ise Parti’yi tek başına iktidara taşıyan önemli nedenlerden biridir. CHP’nin tek parti dönemi boyunca sürdürmüş olduğu elitist siyaset sonucu halk ve yöneticilerin arası açılmıştır. Bu durumdan rahatsızlık duyan halk, DP yöneticilerinin halktan gelme ve halka karışma gibi iddia ve davranışları sonucu seçimlerde Demokrat Parti’yi tercih etmiştir. Bir noktada denilebilir ki Demokrat Parti aslında kuruluşundan itibaren ideolojisini net çizgilerle belirlememiştir. Bu noktada DP CHP’nin içerisinden çıkarak kurulan bir partidir ve bu doğrultuda temel olarak parti ideolojilerinde benzerlikler mevcuttur. DP’nin CHP’ye göre daha sağ bir tutumu olduğunu belirtmek bu noktada önemlidir. Demokrat Partiyi bir bakıma din, gelenek ve Osmanlı tarihine verdiği önem açısından geleneksel-muhafazakâr bir düzleme yerleştirmek yine yanlış olmayacaktır (Türkgöz, 2011). Dinin siyasal alanda kullanımının öncüsü olan Demokrat Parti aslında bir açıdan Türk siyasal hayatında İslam’ın merkezi bir yere sahip olması iddiasıyla siyaset yapan Refah Partisi, Adalet ve Kalkınma Partisi ve Fazilet Partisi gibi partileri katmıştır diyebiliriz.

Demokrat Parti siyasi görüşünde, toplumsal yaşamda dine duyarlı bir toplum, ekonomik yaşamda ise liberalizm konularına dikkat çekmekteydi Anadolu’da 1950’li yıllarda mevcut bulunan halkı muhafazakâr olarak tanımlamak yanlış olacaktır. Anadolu’da o yıllarda geleneksel bir din anlayışından beslenen Müslümanlığın var olduğunu söylemek daha doğru olacaktır. Tıpkı Kurtuluş Savaşı’nda savaşan halkın hilafete ve padişaha bağlı oluşu ve cumhuriyeti kurmak gibi bir amaç taşımaması gibi o günkü halk da Kemalist modernleşmeye karşı muhafazakâr modernleşmeyi tercih ettiğinden dolayı DP’ye oy vermiş değildi halk yalnızca CHP’den ve tek parti rejiminden kurtulmak istiyordu (Aydın, 2016). Demokrat Parti kurucularından Celal Bayar,“III. Selim’den bu yana tüm yenilik hareketleri tepeden tabana, yukarıdan aşağıya yapılmıştır. Biz ise milletimiz olgunlaştığı ve kendisini yönetebileceği için devleti aşağıdan yukarıya işleten bir parti olacağız” demiştir. Bu noktada az önce belirtilen partinin popülist söylemlerinin olduğu noktasına tekrar dikkat çekmek doğru olacaktır. Bunun nedeni ise DP liderlerinin, popülist sayılabilecek söylevleriyle halkın gözünde Demokrat Parti’nin aşağıdan yukarıya yönetilen demokratik bir parti olduğu algısını yaratma amacı vardır. Bu konuda dikkat çeken nokta ise DP kurucularının halkın içinden değil de eleştirdikleri CHP’nin bakan, milletvekili ve bürokrat kadrolarından olmalarıdır.

Kurtuluş Savaşı yıllarında demokrasi kavramı dünyada başat bir konuma yerleşmekte olan Demokrat Parti, demokrasi kavramını partiyle ilişkilendirmiş ve bunun pazarlamasını yapmıştır. Partinin önde gelen isimleri, düzenlenen miting ve halk buluşmalarında sürekli demokrasiye verdikleri önemi belirtmiş. Bu doğrultuda 1950-1960 döneminde Demokrat Partinin demokrasi anlayışını ele alabilmek adına, Adnan Menderes’in demokrasi hakkındaki bir ifadesine yer vermek doğru olacaktır. Menderes (petrol kanunun görüşülmesi sırasında CHP adına radyoda cevap verme hakkı isteyen Fatih Ahmet Barutçu’ya); “Biz at koşturmuyoruz. Buraya mikrofon koyalım bütün millet dinlesin karar versin diyor, buna imkân yok. Millet maddeten her meselede karar veremez. Böyle olsa idi meclise lüzum kalmazdı. Millet dört seneliğine karar verir”, “Halk seçme hakkına sahiptir ama yönetme hakkına sahip değildir” demiştir (Çizmeli, 2010). Bu noktada Menderes’in konuşması üzerinden yola çıkarak, Parti’nin pazarladığı demokrasi kavramının aslında biçimsel bir demokrasi olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Biçimsel demokrasi kavramında ise, muhafazakâr ideolojinin izlerinin var olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır çünkü muhafazakâr ideoloji toplumdan bağımsız bireyi tek başına tanımlamak istemez bunun sebebi bireyi yapısı gereği eksik olarak görmesidir. Birey ancak toplum içerisinde mantık ve akıl sahibi olabilir. Bu noktada ,biçimsel demokrasi kavramında da yönetenler halkı bireyler yığını olarak görür, birey tek başına işlevsizdir. Buna ek olarak, demokrasi sadece oy vermek olarak algılanır ve bireyler siyasete karışmamalı bir diğer deyişle seçim dönemlerinde siyaset sahnesine çıkıp daha sonra yönetici sınıfını rahatsız etmemelidir.

4.1. 1950-1960 Arası Siyasal İletişim Süreçleri ve Sosyal Politikalar

Siyasal iletişim kavramını tek bir çerçeveye sığdırarak kavramı salt seçim süreçleriyle sınırlamak pek doğru bir yaklaşım olmayacaktır çünkü siyasal iletişim kavramı toplumsal yaşamın büyük bir kısmını kapsar (Erdoğan,1997). Kılıçaslan (1998), siyasal iletişimi tek başına seçim odaklı bir iletişim olmaktan ziyade siyasal kampanya, seçim dönemi ve seçim dışı zaman olarak ele almanın önemini belirtmektedir. II. Dünya Savaşı’nın ardından Dünya siyaseti, genel oy ilkesi ve demokrasi kavramları öncülüğünde değişime uğramıştır. Bu değişimin sonucunda ise siyasi aktörlerin amacı toplumsal rızayı sürdürmek olmuştur. Rıza kavramının toplumsal alanda sürdürülmesi noktasında siyasal iletişim kavramının önemi büyüktür. Belirtilmelidir ki siyasal iletişim süreçlerine salt seçim dönemine kadar oluşan 4-5 aylık bir süreç olarak bakmak ve bu süreç sonucunda partinin başarı elde edeceği kanısına varmak oldukça yanlış olacaktır. Siyasal iletişim bir süreçtir ve bu sürecin toplumsal ve siyasal hayatta yansımaları vardır. İktidar olmayı elde eden siyasi aktörler, siyasi alanın dışı olan toplumsal hayatta da siyasal iletişim uygulamaları ile elde ettikleri rızayı sürdürmeye ve parti ideolojisini toplumsal hayatta benimsetmeye çalışırlar.

4.1.1 Demokrat Parti’nin Milli Eğitim Politikaları

DP, 1950 seçimleri ile iktidara geldikten sonra siyasi ve sosyal ve ekonomi konularında farklı görüşler ortaya koymuştur. Bu dönemde eğitim alanında yapılan en önemli gelişme ise imam hatip okullarının ülke genelinde açılmasının sağlanmış olmasıdır (Taşöven, 2013). DP Dönemi’nde eğitim politikalarında gerçekleşen bir diğer gelişme ise köy enstitü ve halkevlerinin kapatılmasıdır. Din dersleri noktasında ise DP, CHP döneminde öğrencinin isteğine bağlı olan seçilen din derslerini Ekim 1950 tarihinde çıkardığı bir karar ile 4. ve 5. sınıflara zorunlu hale getirmiştir. Daha önce ki kısımlarda da belirtildiği gibi DP, uygulamış olduğu sosyal politikalar aracılığı ile manevi değerleri ön planda tutma amacı taşımaktadır. Parti ve hükümet programında, din ve devlet işlerinin dünya işlerinden ayrı tutulması gerektiği konusu vurgulansa dahi Arapça ezan yasağının kaldırılması, din üzerindeki bazı kısıtlamaların kaldırılması savunusu gibi söylemler gerici kesimleri cesaretlendirmiş ve bu kesim devrimlere saldırmaya başlamıştır (Torun, 2006). Demokrat Parti milli değerlerin yanı sıra manevi değerlere de önem vermiştir ve parti içerisinde geçmişe sahip çıkma savunusunu da bulundurmuştur. Bu doğrultuda parti, ideolojisinin getirilerini sosyal politikalarda da uygulayarak meşruiyetini arttırma amacı taşımıştır.

 

4.2. Demokrat Parti’nin 1950 Seçimleri Kampanyası

Türkiye geniş kapsamlı ilk siyasal iletişim kampanyası ile 1950 seçimlerinde tanışır. İletişim araçlarının günümüzdeki kadar çeşitli olmaması ve televizyon yayınının bulunmaması gibi nedenlerle bu dönemde daha çok düzenlenen mitingler ve parti afişleri seçmen ile iletişim kurmak için kullanılmıştır. 1950 dönemi seçimlerinde Demokrat Parti’nin seçim kampanyası temelde iki eleştiri üzerine kurulmuştur. Bu eleştirilerden ilki, tek parti döneminde toplumsal hayatta var olan dini baskı eleştirisidir. DP din özgürlüğünü güvence altına alacağına dair topluma söz vermiştir. Bir diğer eleştiri ise, ekonomi üzerindeki ezici devlet denetimine ilişkin olmuştur DP, ekonomide devlet müdahalesini azaltacağını topluma vaat etmiştir (Turan, 2004). Parti 1950 seçimlerini,

“Yeter! Söz milletindir” sloganını temel alarak yürütmüştür. Sloganın yer aldığı kararlı bir şekilde dur işareti yapan sağ el ise partinin dönemin siyasal hayatında başat parti olan CHP’nin görece sağında bir ideolojik duruşu olduğunu kampanya afişine de yansıtmıştır. Bu slogandaki özgürlük talebi ve vaadi kitlelerin beklentileriyle örtüşürken, aynı zamanda slogan sahiplerine de özgürlükçü ve demokrat bir imaj yüklemekteydi. Afişin üzerinde bulunan ve kampanyayı ön plana çıkartan, “Yeter! Söz milletindir” sloganı ise dönemin Anadolu halkının okuma-yazma seviyesi düşünülerek kısa ve anlaşılır olacak şekilde tasarlanmıştır. Kısa ve anlaşılır bir kampanya sloganı tasarlamak günümüzde de önemini korumaktadır. Siyasal kampanya afişleri kısa olmalı ve seçmeni sıkmadan tek bakışta vermek istediği mesajı vermelidir. Demokrat Parti’nin seçim kampanyasında sıklıkla altını çizdiği bir nokta ise milli egemenlik kavramıdır. Bu noktada parti millet kavramı üzerinde sıklıkla durmuştur. Halk ve millet ayrımında halk, o günkü toplumda yaşayan kitleleri temsil ederken, millet hem geçmiş hem geleceği temsil ederek daha uhrevi bir anlam taşımaktadır. Millet kavramının geçmişi temsil etmesi ve Demokrat Parti’nin geçmişe sahip çıkar bir imaj çizmesi ise Parti’nin muhafazakar ideolojiyi içerisinde barındırdığı noktasının doğruluğunu kanıtlar niteliktedir.

Resim 1. Demokrat Parti 1950 seçim afişi

Belirtilmesi gereken bir diğer nokta ise 1950 Seçimlerinden sonra Demokrat Parti’nin önde gelen isimlerinden olan Adnan Menderes, CHP’yi ve İsmet İnönü’yü Samsun’da düzenlenen Parti mitinginde eleştirirken şu cümleleri kullanmıştır: “Biz sizi harbe sokmadık, harp çok korkunç bir şey idi, onu başaramazdık’ gibi devamlı sözlerle bozguncu bir ruh yaydılar. Milleti harpten korkutmaya kalktılar. Benim işaret ettiğim işte bu idi. Halbuki sulhun de harbin de hayırlısı olabilir, cenabı hak bu millet için hayırlısı ne ise onu versin. Hangisi bu milletin hayrına ise biz onun peşindeyiz” (Çizmeli, 2010). Menderes’in bu cümleleri sonucu geniş halk kitleleri arasında harbe girmeyerek halkın erkekliğini öldürdüler suçlaması yayılmıştır. Menderes vermek istediği mesajı kitleye başarılı bir şekilde ulaştırmıştır. Bu noktada, Adnan Menderes’in konuşmasında savaş ve barış gibi iki siyasi olguyu dini bir kaynağa dayandırması ise halka Osmanlı padişahlarını anımsatmıştır. Savaş kavramı ve toplumun erkekliği noktası ise muhafazakâr ideoloji ekseninden açıklanacak olursa denilebilir ki muhafazakâr ideoloji toplum içerisindeki cinsiyet ayrımlarını doğal görür. Cinslere farklı roller biçer, kadın için belirlenen aile ve evin içidir, erkek ise daha çok savaş gibi kavramlarla ilişkilendirilir.

Belirtildiği gibi siyasal iletişim süreçleri sadece seçim kampanyalarından oluşmamaktadır. Siyasi aktör veya partiler mevcut iktidarlarını koruyabilmek veya iktidar elde etmek için sahip oldukları ideolojiyi topluma kabul ettirme amacı taşırlar. Yine parti ideolojisi bu noktada toplumsal ve siyasal hayatı düzenleme amacı taşımaktadır. Demokrat Parti içerisindeki muhafazakâr ideolojinin izlerini Parti’nin düzenlemiş olduğu veya seçim kampanyalarında vaat ettiği sosyal politikalarda da görmek mümkündür.

Sonuç

14 Mayıs 1950 seçimleri ile iktidara gelen ve Türkiye’deki 27 yıllık tek parti dönemini resmi anlamda sonlandıran Demokrat Parti’nin Türk siyasal hayatına birçok katkısı olmuştur. Siyasal iletişim açısından, mitingler düzenleyip seçmenle birebir ilişki kurması, hedef kitle analizinde başarılı olması sonucunda Demokrat Parti halkın ihtiyaç ve isteklerine uygun vaatler sunup halk üzerinde olumlu bir etki yaratmayı başarmıştır. Bu gibi uygulamalarıyla ise kendisinden sonraki partileri de etkileyerek siyasal iletişim alanında Türkiye’de bir temel oluşturmuştur. Muhafazakâr ideoloji Demokrat Parti tüzüğünde kendisini açıkça belli etmese de parti, politikaları ve kampanyaları ile vermek istediği muhafazakar ideolojik mesajları kitleye iletmiştir. Böylece muhafazakârlık konusunda Türkiye için farklı bir dönem başlamıştır.

Çağla GÜNAY

Türk Siyasal Hayatı Staj Programı

 

Kaynakça

Akkaş, H. H. (2001). Türk Modernleşme Tarihinde Muhafazakar Siyasi Düşünce, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 3(2).

Aydın, F. (2016). Muhafazakârlık ve Demokrat Parti’nin 1950-1954 Dönemi Muhafazakâr Politikaları. (Yüksek Lisans Tezi) Aydın: Adnan Menderes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Ayhan, N. (2020). Post-Sovyet Döneminde Rusya Siyasetinin İletişim Odağı: “Vladimir Putin İle Direkt Hat” Tv Program Örneği. Z. Avşar., M, Şahin., S. Ökten ve M. P. Veske (Ed.), Siyasal İletişim (1.Baskı) içinde (s. 291-327). Ankara: Kopernik kitap

Aziz, A. (2007). Siyasal İletişim, Ankara: Nobel Yayınları.

Benhür, Ç . (2007). 14 Mayıs 1950 Genel Seçimlerinde CHP ve DP’nin Seçim Kampanyalarının Ana Hatları. Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 0(17), 61-75 .

Cialdini, R. B. (2003). İknanın psikolojisi. (Çev. F. Yalım), İstanbul: Mediacat Yayınları.

Dursun, D. (2004). Muhafazakarlık ve Türk Muhafazakarlığının Sorun Alanları, Uluslararası Muhafazakarlık ve Demokrasi Sempozyumu, 177-197. İstanbul: Ak Parti Yayınları

Ergil, D. (2015). Muhafazakâr Düşüncenin Temelleri. Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 41(1) .

Göze, A. (2013). Siyasal düşünceler ve yönetimler. (14.baskı). İstanbul: Beta.

Gündoğan, A. O. (2007), Bergson, Fikrin Mimarları Serisi – 10, İstanbul: Say Yayınları.

İrem, N. (2002). Cumhuriyetçi Muhafazakarlık, Seferber Edici Modernlik ve Diğer Batı Düşüncesi. Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 57(02), Doi: 10.1501/SBFder_0000001746

Lilleker, D. G. (2013). Siyasal İletişim: Temel Kavramlar. İstanbul: Kaknüs Yayınları

Livan, F., (2019). Türk Siyasal Düşüncesinde Modernleşme ve Bergsonculuk: Anti mi Alternatif mi ?. Ankara Üniversitesi SBF Dergisi. Doi:10.33630/ausbf.749951

Şengül, M. (2010). Türkiye’de Siyasal İletişim: 22 Temmuz 2007 Seçimlerinde AKP Örneği. Ankara: Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü. 

Mazıcı E. T., Çakı C. (2018). Adolf Hitler’in Korku Çekiciliği Bağlamında Kamu Spotu Reklamlarında Kullanımı. Erciyes İletişim Dergisi, 5(3), 290 – 306.

Mutlu, E. (1998). İletişim Sözlüğü. Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları.

Özer, M . (2015). Siyasal İletişimin Etkinliğinde Algılama Yönetiminin Rolü. Hak İş Uluslararası Emek ve Toplum Dergisi, 3(7), 166-197 .

Perloff, M. R. (1998). Political Communication: Politics, Press And Public in America. New York: Routledge.

Torun Çelik, E. (2006). II. Dünya Savaşı Sonrası Türkiye’de Kültürel Değişimler, Antalya: Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Yayınları.

Tunca E. A, Koldaş N. A. (2019). İletişim Perspektifinden Siyasal İletişim ve Seçim Kampanyaları. İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi, 8(4), 2785 – 2809.

Turan, A. E. (2004). Türkiye’de seçmen davranışı önceki kırılmalar ve 2002 seçimi. İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.

Yıldız, Y. (2013). Mustafa Şekip Tunç’un Türk Muhafazakar Düşüncesine Etkisi. Muhafazakar Düşünce Dergisi, 10(38), 127-159.

Taşöven, Z. (2013). Demokrat Parti Dönemi Eğitim Anlayışı (1950-1960). (Yüksek Lisans Tezi) Aydın: Adnan Menderes Üniversitesi.

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Kolektif Kimlik Bağlamında Sosyal Bütünleşme: Gezi Parkı Olaylarından Bir Perspektif

Fazilet Bektaş Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Bu çalışma, uluslararası alan...

Teknolojinin İpek Yolu: Otoriterleşme ve Çin’den Dünyaya Uzanan Dijital Otoriteryanizm

Nazlı Derin Yolcu Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Dünyada geçmişten günümüze...

Arap Baharı ve Demokratikleşme: Tunus ve Mısır’da Sivil Toplumun Karşılaştırmalı Rolü

Ayça Özalp  Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Giriş Demokratikleşme ve sivil toplum...

Küresel Göç Yönetiminde Sivil Toplumun Etkisi: Sivil Toplumun Katkısı ve Sınırları

Kaancan Koçak  Sivil Toplum Çalışmaları O-Staj Programı Özet Göç insanlık tarihinin en...