Türk Kültüründe Drag Queenler

 

Özet

Drag kültürü, özellikle de drag queenlik, Türkiye’de ve dünyada 1960’lı yıllarda eğlence hayatında kendini göstermeye başladı. Bunu takip eden yıllarda da başta Amerika’da olmak üzere dünyanın birçok yerinde draglar sinema, tiyatro ve moda gibi birçok farklı alanda yer almaya başlamış ve popüler kültürün bir parçası haline gelmişlerdir. Bu çalışmada drag kültürünü ve bu kültürün geleneksel Türk sahne sanatlarındaki yansımalarını ele alınmıştır. Osmanlı dönemindeki zenne, köçek ve kanto kavramlarından bahsedilmiş, bunların darg kültürüyle ilişkilerine değinilmiştir. Günümüz Türkiye’sinde bu sanatın öncülerinden kabul edilen Seyfi Dursunoğlu’na, onun hayat verdiği Huysuz Virjin karakterine ve bugün Matmazel Coco sahne ismiyle drag şovlarda öne çıkan Seyhan Arman’a değinildi. Bu iki ismin Türkiye’deki drag sanatının gelişmesinde ve ilerlemesinde oynadıkları rolden bahsedilmiştir.

Anahtar Kelimeler:Drag Queen, Sahne Sanatları, Seyfi Dursunoğlu, Seyhan Arman, Eğlence Hayatı

 

Abstract

Drag culture had started to show itself in entertainment life in Turkey and globally in the 1960s. In the following years, notably in the United States, drags started to appear in many different areas such as cinema, theatre, and fashion in many parts of the world, and became a part of popular culture. In this study, drag culture and its reflections on traditional Turkish performing arts are discussed. The concepts of zenne, köçek, and kanto in the Ottoman period will be mentioned and their relations with the darg culture will be discussed. Seyfi Dursunoglu, who is considered one of the pioneers of this art in modern Turkey, the character of Huysuz Virjin that he gave life to, and Seyhan Arman, who stands out in drag shows today with the stage name of Matmazel Coco, will be mentioned. The role these two names had played in the development and progress of drag art in Turkey will be emphasized.

Keywords: Drag Queen, Performing Arts, Seyfi Dursunoğlu, Seyhan Arman, Entertainment life

 

GİRİŞ

Özellikle son zamanlarda tüm dünyayı kasıp kavuran RuPaul’un sunduğu RuPaul’s Drag Race adlı televizyon programı sayesinde “Drag Queen” kavramını daha çok görür olduk. Peki nedir bu “Drag Queen”? Drag kelimesinin tam olarak Türkçe karşılığı olmamakla birlikte, tiyatral bir etki bırakmak için karşı cinsin kıyafetlerini giyerek bu cinsiyeti abartılı bir şekilde taklit etmeye dayalı, mizah dolu olmakla birlikte aynı zamanda da dramatik ve iğneleyici gösteri şekli olarak tanımlanabilir. Drag isminin kökeni 17. yüzyıla kadar dayanır. O dönemlerde kadının dini gerekçelerle sahneye çıkması kilise tarafından yasaklandığı için oyunlardaki kadın rolleri erkek aktörler tarafından canlandırılıyordu. Aktörlerin giydiği abartılı ve yerlerde sürünen eteklerinden esinlenilerek bu aktörlere “sürünmek” anlamına gelen “drag” ismi verilmiştir. Drag Queen’deki “queen”in hikayesi ise bugünkü Onur Yürüyüşü’nün de temellerini oluşturan 28 Haziran 1969 Stonewal Inn ayaklanmalarına dayanır. İsyanın başlamasında ve sürdürülmesinde önemli rol oynamalarından dolayı isimlerinin yanına yüceltme amacıyla “queen” kelimesi eklenmiştir.

Drag sanatçıları dört gruba ayırabiliriz. Bunlar drag queen, drag king, faux queen ve faux king. Drag queen, kadın rolünde oynayan erkek; drag king, erkek rolünde oynayan kadın; faux queen, drag queenleri taklit ederek abartılı kostümler giyen kadınlar; faux king, drag kingleri taklit ederek abartılı kostümler giyen erkekler olarak kısaca tanımlanabilir.

Peki Türk kültüründe bu sanatın gelişimi nasıl oldu? Osmanlı dönemi eğlence hayatı ve şenliklerini konu alan yazılara bakıldığı zaman “köçek” olarak adlandırılan kadın kılığına girmiş erkek dansçıların varlığını sıklıkla görürüz. Orta oyunlarında kadın rollerini “zenne” adı verilen erkek oyuncuların canlandırması da bir başka örnek olarak verilebilir. Cumhuriyet dönemine geldiğimiz zaman ise karşımıza bu ekolün öncülerinden Huysuz Virjin sahne ismiyle Seyfi Dursunoğlu ve bugün bu sanatı en başarılı şekilde icra eden isimlerden Matmazel Coco sahne isimli Seyhan Arman çıkıyor. Drag Queen kavramının Türk kültüründeki tarihi çok kısa haliyle böyleyken bir de “Faux Queen” kavramı ile “Kanto” kavramını bağdaştırabiliriz. Kanto, hem Osmanlı müziğinin ilk popüler türü hem de kadın kimliğini sanatsal olarak ön plana çıkaran ilk müzik türüdür. Yazımda özellikle bu iki kavram üzerinde duracağım ve bu kavramların Türk kültüründeki gelişimini inceleyeceğim.

 

1. OSMANLI DÖNEMİ

 

1.1. Zenne

Farsça kadın anlamına gelen “zan” kelimesinden türeyen zenne, orta oyununda kadın kılığına giren karakterleri tanımlamak için kullanılmakla birlikte genel itibariyle tiyatroda kadın rollerini canlandıran erkekler için kullanılır. Kadın rollerinin erkekler tarafından canlandırılması sadece bizim kültürümüzde değil, diğer birçok kültürde ve tiyatronun pek çok evresinde görülen bir durumdur. Bunun en temel sebebi ise kadınların tarih boyunca diğer birçok alanda olduğu gibi sanat alanında da ikinci plana atılması ve engellenmesidir. Bir bakıma Osmanlı dönemindeki zennelik ile Shakespeare’yen dönemde ve Elizabeth çağında gördüğümüz draglar aynıdır diyebiliriz zira her iki dönemde ve durumda da kadınların dini ve kültürel sebeplerden dolayı sahneye çıkamadığını, onun yerine erkeklerin kadın rollerini canlandırdığını görüyoruz. Yine bu kanaldan bakıldığında hem Doğu’da hem de Batı’da kadınların erkekler tarafından canlandırılması gösteri sanatlarının vazgeçilmez bir parçası olmuştur.

Ortaoyununda zennelere bakıldığı zaman karşımıza genellikle hafif meşrep, ev kadını, romantik aşık ve cadı olmak üzere dört tipte çıkar. Özellikle hafif meşrep ve ev kadını tipleri oyunlarda sıkça işlenir. Bu kadınlar genellikle ağızları bozuk, başına buyruk, kocalarını aldatan ve toplumun ahlak normlarına uygun olmayan tavırlar sergileyen, bununla da bir bakıma toplumsal cinsiyet rollerini ezip geçen tiplerdir.

Geleneksel Türk tiyatrosunda önemli bir yere sahip olan zenneler, ilerleyen yıllarda kadınların da sahneye çıkabilmesi ile yavaş yavaş yok olmuşlardır. Günümüzde hala daha bu mesleği ve sanatı icra eden birkaç isim olsa da eski popülerliğini yitirmiştir.

 

1.2. Köçek

Köçek, kelime anlamıyla kadın kılığında dans eden erkek anlamına gelmektedir. “Köçek” her ne kadar Türk kültürüne ait olsa da kavram bakımından çok daha eski ve birçok kültürde görülen bir durumdur. Kadınların dans etmesinin tabu olarak görüldüğü dönemlere ve kültürlere dayanır tarihi. Köçeklik; Afganistan’da “Baça”, Endonezya’da “Masri”, Hindistan’da “Hijra”, Mısır’da “Kawal” isimleriyle karşımıza çıkmakla birlikte temelde aynı anlama gelir: kadın kılığına girerek dans eden erkek.

Anadolu kültüründeki köçekliğe baktığımız zaman iki farklı şekilde karşımıza çıkmaktadır. Bunlardan ilki “derviş yamağı” anlamında kullanılan ve tasavvufi zümrelere ait bir kavram, diğeri ise surname ve seyahatname gibi eserlerde “istanbul eğlencesi” olarak adlandırılan kadın kılığında dans eden erkeklerdir. Ben yazımda ikinci hali üzerinde duracağım.

Çeşitli araştırmacılar bu kültürün anadoludaki yaygınlığı hakkında bize bilgi verirken “saray eğlencelerinden kalma bir yadigâr” olarak tanımlayarak üst zümre kültüründen halk kültürüne geçen bir eğlence türü olduğunu da belirtirler (Erkan, 2011, s. 229). Diğer birçok Türk halk oyunundan farklı olmasına rağmen köçeklik Osmanlı Dönemi eğlence hayatının önemli ve vazgeçilmez unsurlarından biriydi. Akla gelebilecek her yerde köçekleri görebiliriz. Padişahların düğünleri, resmi ziyaretler, konak ziyafetleri, mesire yerleri, bayram şenlikleri, kahvehaneler ve meyhaneler diyerek listeyi uzatabiliriz Tuncel, 1999, s. 13). Zaten eğlence hayatının vazgeçilmez parçası olan köçeklik, Lale Devri ile de en parlak dönemlerini yaşamıştır. Hatta Sultan İbrahim döneminde köçeklik bir sanat dalı olarak kabul edilmeye başlanmıştır (ibid).

1856 yılına gelindiğinde ise köçeklik geleneği Sultan Mahmud tarafından saray çevresinde yasaklanır. Her ne kadar bu gelenek eğlence içine derinlemesine işlemiş olmasından ötürü yasaklara rağmen Sultan Aziz dönemine kadar gizli gizli sarayda devam etse de birçok köçeğin zaman içerisinde çeşitli Arap ülkelerine, Suriye’ye, Mısır’a ve Anadolu’ya kaçmasından ötürü köçeklik daha çok Anadolu’nun belli bölgelerinde ve kırsal alanlarda sürdürülen bir gelenek halini alır (Kurt, 2007, ss. 82-82).

 

1.3. Kanto

Tuluat tiyatrosunda kadın bir sanatçı veya sanatçılar tarafından söylenen şarkı ve bu şarkı eşliğinde sergilenen dans “kanto” olarak adlandırılır. Oldukça hareketli ve coşturucu bir gösteri türü olan kanto, İtalyanca şarkı söylemek anlamına gelen “cantare”den gelir. Dilimize 1870’te İstanbul’a gelen gezginci bir tiyatrodan geçmiş bu sanat Osmanlı kültürüne uyarlanmıştır. Karagöz oyunları gibi perde arkası müzikal performanslar için de kanto kelimesi kullanılıyordu. II. Abdülhamit döneminde özellikle Galata ve Kadıköy’deki müzikholler ve tuluat tiyatrolarında gelişen kantonun erken dönem sanatçıları yoksul genç Rum ve Ermeni kadınlarından oluşuyordu. Bu dönemde müslüman kadınların tuluat sahnelerinde oynaması yasaktı. Peruz, Şamram, Küçük Amelya, Minyon Violet, Kamelya Hanım, Rana Dilberyan, Küçük Virjin, Minyon Virjin erken dönem kantocalardan bazılarıdır (Beşiroğlu, ve Özbilen, 2005, s. 239). Seyircileri ise daha çok gemiciler, hamallar, tulumbacılar gibi kent yoksullarıydı. Anlaşılacağı üzere başlarda alt kültür olarak ortaya çıkan kantocular ünleri arttıkça Galata’dan Şehzadebaşı’ndaki tiyatro kumpanyalarına taşındılar ve geç Osmanlı popüler kültürünün ilk yıldızları oldular.

19. yüzyılın sonlarında kantocular kendi kampanyalarını kurmuşlardır. Sahne-i Âlem, Osmanlı İmparatorluğu’nda kadınlar tarafından kurulup yönetilen ilk tiyatro kumpanyasıdır. Peruz Hanım ve çırakları tarafından Şehzadebaşı’nda kurulan tiyatro 1899’da kapatılana kadar semtin en meşhur tiyatrosuydu. Bu tiyatronun kurulmasıyla kantocular örgütlenebilmiş, kendi şarkılarını yayımlatabilmiş ve kadınlara özel oyunlar sahneleyebilmişlerdir. Tabi tüm bunlar çoğu zaman erkek yönetmenlerin ağır eleştirilerine maruz kalıyor ve hatta Sahne-i Âlem’ genelev ya da rezalethane olarak görüyorlardı. Erkek yönetmenlerin yaptığı bu eleştirilerden yana tiyatronun adı şehirde kötü anılmaya başlamış ve nihayetinde de devlet tarafından kapatılmıştır.

Tanzimat ve Cumhuriyet döneminde değişen sosyal hayattan kanto da etkilenmiştir. 20. yüzyıldan itibaren teknolojinin gelişmesiyle ses kayıtlarının yapılması ve gramafonların evlere girmesiyle kanto yıldızları müzikhollerden müzik stüdyolarına taşındılar. Diğer yandan Cumhuriyet döneminde müslüman kadınların sahneye çıkabilmesiyle Ermeni ve Rum kantocular yavaş yavaş yerlerini Türk kantoculara bırakmaya başladılar. Bir başka husus ise özellikle bu dönemde birçok şarkı sözünde kadınların daha önce yapamadığı işleri yapabilmesi, erkeklere başkaldırı ve kadınların başarıları ile ilgili ifadelere de sıkça yer verildiği görülüyor.

Cumhuriyet dönemiyle kadınlara verilen hakların artmasına ve kadınların rahatça sahneye çıkabilme özgürlüğüne sahip  olmasına rağmen kanto sanatı bu dönemde de sansürden nasibini almıştır. Osmanlı döneminde ahlaki baskıya uğrayan kanto, Cumhuriyet döneminde de ideolojik baskıya uğruyordu. Cumhuriyet döneminde ağırlıklı olarak milli türkünün ve Anadolu halk müziğinin gelişmesine katkı sağlanıyor, İstanbul’a ait  ve kentin kendisi gibi kozmopolit olan Osmanlı müziğini ise ağır bir şekilde eleştiriliyordu ve hatta engelleniyordu. 1927’de klasik monofonik müzik eğitimi yasaklanması ve 1934’te Osmanlı sanat müziğinin radyo yayınlarından kaldırılması örnek olarak verilebilir (Karatepe, 2020). Kanto bir yere kadar bu sansürlerden kaçabilse de bir yerden sonra o da benzer saldırılara maruz kaldı. Nihayetinde zaten çıkış itibariyle alt kültüre ait olan ve sonrasında devlet desteği de görmeyen, hatta yeri geldiğinde baskılanan bir tür olan kanto zamanla popülerliğini yitirmiştir. 1970’lere gelindiğinde ise yok olmaya yüz tutmuş bu sanat  Nurhan Damcıoğlu ve Huysuz Virjin (Seyfi Dursunoğlu) sayesinde biraz da olsa canlanır ve hatta Damcıoğlu’nun plakları, kasetleri ve gösterileri ile günümüze kadar devam eder.

Drag queen performansı ve kanto arasındaki sahne şovu benzerliklerden ötürü kanto bugün çağdaş Türkiye’de drag kültürün önemli köklerinden biri olarak görülüyor. İki sanatın da marjinal, hayat dolu, dokunaklı ve parlak bir sanat üslubu sahip olduklarını görebiliriz. Bu bakımdan Osmanlı dönemindeki kanto ile drag performanslar arasında önemli bir akrabalık bağı olduğu söylenebilir. Seyfi Dursunoğlu da hayat verdiği Huysuz Virjin karakteriyle bu bağın kuruluşunda ve güçlenmesinde rol oynayan önemli isimlerden biridir.

 

2. CUMHURİYET DÖNEMİ

 

2.1. Seyfi Dursunoğlu (Huysuz Virjin)

Seyfi Dursunoğlu ya da bilinen sahne ismiyle Huysuz Virjin, 1970’lerden 2000’lere kadar sürdürdüğü eğlence programlarıyla, özellikle de drag şovlarıyla ülkemizde tanınan bir eğlence figürü haline gelmiştir. 1 Ekim 1932’de Trabzon’da dünyaya gelen Seyfi Dursunoğlu 17 Temmuz 2020’de 87 yaşında aramızdan ayrılmıştır. Kısaca hayatına bakacak olursak, küçük yaşlarda ailesiyle birlikte İstanbul’a taşınıp ilkokula da İstanbul’da başlamıştır. Liseyi ailesinin isteğiyle Heybeliada Askeri Deniz Lisesi’nde yatılı olarak okumaya başlasa da daha sonra burayı bırakıp Haydarpaşa Lisesi’ne geçer ve oradan mezun olur. Liseden sonra İstanbul Üniversitesi İngiliz Filolojisi bölümüne girmiş lakin babasının iflası üzerine okulu bırakıp memuriyete atılmış ve 18 yıl bu işi yapmıştır.

Sahne hayatına 1960’lı yıllarda Beylerbeyi Kültür Cemiyeti’nde ilk olarak amatör Ramazan eğlenceleri düzenleyerek başlamıştır. Huysuz Virjin karakteri de yine bu dönemde doğmuştur. Huysuz Virjin ismini seçmesi de tesadüf değildir. Bu isim kantonun önemli yıldızlarından Küçük Virjin’e yapılan bir göndermedir. Buradan Seyfi Dursunoğlu’nun kantoya ne denli hayran olduğunu görebiliriz. 1970 yılına gelindiğinde ilk kez Huysuz Virjin karakteriyle profesyonel olarak dönemin meşhur gece kulüplerinden biri olan Kulüp 12‘de sahne almaya başlamıştır. Yedi yıl boyunca dönemin ünlü gece kulüplerinde sahne aldıktan sonra 1970’lerin sonunda şovunu televizyona taşımıştır.

Huysuz Virjin televizyon hayatına ilk kez 1970’lerin sonunda TRT kanalında başlamıştır. O yıllarda zaten binlerce kişinin ziyaret ettiği İzmir fuarında sahne almasından dolayı bilinen Seyfi Dursunoğlu, Öztürk Serengil’in sunduğu “Gülünüz Güldürünüz” programında verdiği esprili yanıtlarla iyice dikkat çekmeye başlar (Gültürk, 2011, s. 12).  Ancak yine de düzenli bir televizyon programı yapabilmek için Dursunoğlu’nun özel kanalların yaygınlaşmasını beklemesi gerekecektir. Özel kanallar yaygınlaştıktan sonra sırasıyla önce ATV’de ardından da Show TV ve Kanal D’de programlar sunmaya başlar.

Seyfi Dursunoğlu’nun hayat verdiği Huysuz Virjin karakterine bakacak olursak karşımıza dikkat çekici, süsüne ve güzelliğine önem veren, patavatsızlık derecesinde sivri dilli, cinselliğine düşkün bir kadın çıkar. Tabuları adeta yıkar, insanların çoğu zaman lafını etmeye dahi çekindikleri konuları açık açık konuşurken karşısındakini utandıracak kadar ileri gider. Seyfi Dursunoğlu, Huysuz Virjin karakteri için şöyle söylüyor “…namuslu bir kadın değil, ancak her şeyin doğrusunu söyleyen biri. İnsanların kendilerinde göremediği şeyleri rahatlıkla ikaz eden, yaptığı her ikazın da doğru olduğuna inanan biri… Tatmin olmamış, kendini beğenmiş bir kadın.” (Gültürk, 2011, s. 14).

Huysuz Virjin’in açıkça erkeklerle olan ilişkilerini dile getirmesi ya da sahnede sergilediği “rahat” tavırları ile Karagöz ve Orta oyunundaki zenne tipleri arasında bir benzerlik vardır. Zenneler de genellikle sahnede “hafifmeşrep” kadını canlandırırdı. Zenneler de tıpkı Huysuz Virjin gibi cüretkar, küfürbaz, lafını esirgemeyen hatta kocalarını aldatmak suretiyle toplumun ahlak kurallarını hiçe sayan kadınları canlandırırdı. Örneğin Karagöz ve Hacivat’taki Büyük Evlenme oyununda zennelerin açıkça “biz de aşüfteyiz” demesi ve Huysuz Virjin’in de sahne şovlarında açıkça “orospu” olduğunu dile getirmesi arasındaki ilişki gözardı edilemez (Gültürk, 2011, s. 28). Bu bakımdan Huysuz Virjin’in yalnızca kadın kılığına girmesinden dolayı değil, aynı zamanda geleneksel Türk tiyatrosundaki zennelerin karakteristik özelliklerini taşımasından ötürü de bir bakıma “zenne” olarak adlandırıldığını söyleyebiliriz. Sahnede olduğu süre boyunca ve öldükten sonra bile hala muhafazakar sayılabilecek bir halk tarafından bu denli sevilmesinin başlıca nedenlerinden biri de budur aslında. Seyfi Dursunoğlu sıfırdan yeni bir şey yaratmamış, geleneksel Türk tiyatrosunda zaten olan bir şeyi geliştirmiş ve sahneye koymuştur. Seyfi Dursunoğlu’nun kendisi de “Huysuz Virjin’i nasıl kabul ettiler?” sorusuna  “Ben orada geleneksel Türk tiyatrosuna has bir özelliği, zenneliği sahneye çıkarıyorum” diye karşılık vererek bunu doğrular (Gültürk, 2011, s. 44).

Yaklaşık 40 yıllık bir sahne ve televizyon hayatının ardından 2007’de RTÜK’ün kadın kılığına girmiş erkeklerin ve erkek kılığına girmiş kadınların televizyona çıkmasını yasaklamasının ardından biz de Huysuz Virjin’e veda etmek zorunda kaldık. O tarihten sonra Seyfi Dursunoğlu yine televizyonda birtakım programlarda konuk olarak görebildiysek de Huysuz Virjin’i bir daha görebilmemiz mümkün olmadı ne yazık ki. 2007’deki RTÜK yasağıyla veda etmek zorunda kaldığımız Huysuz Virjin’in ardından, 17 Temmuz 2020’de vefatıyla Seyfi Dursunoğlu’na veda etmiş olduk.

 

 

 

2.2. Günümüzde Drag Queenler ve Seyhan Arman (Matmazel Coco)

Seyfi Dursunoğlu bu sanatı 40 yıl boyunca sahnede ve televizyonda en iyi şekilde icra etmiştir ve canlandırdığı Huysuz Virjin karakteri Türkiye’deki drag queenlerin en büyük temsilcisi olsa da Türkiye’de bu işi uzun yıllardır yapan başka isimler de vardır. Birtakım RTÜK ve devlet politikalarından dolayı televizyonlarda pek fazla göremesek de onlar eğlence hayatının vazgeçilmez isimleri olarak sanatlarını sahnede icra etmeye devam ediyorlar. Seyhan Arman (Matmazel Coco), Onur Gökhan Gökçek (Nurtopu Saçan), Baran Yüksel, Ahsen Gönülce bugün bu sanatı başarılı bir şekilde icra eden isimlerden birkaçı. Onur Gökhan Gökçek (Nurtopu Saçan)’i ilk olarak Athena grubunun homofobiyi işledikleri “Ses Etme” şarkısının klibiyle televizyonda gördük ve bu projeden sonra tanınırlığı daha da arttı. Gökçek’in diğer sahne isimleri de Miss Börek ve Cake Mosque’dur.

Bugün şüphesiz bu isimlerden en çok bilineni Seyhan Arman’dır. Onun bu ünü Matmazel Coco’dan çok öncesine, 25 yılı aşkın süredir sahnede ve televizyonda olmasına bağlı biraz da. 26 Şubat 1980’de Adana’da dünyaya gelen Arman, 15 yaşından beri sahnede. İlk olarak Adana Sanat Tiyatrosu’nda çalışmış ve palyaçoluk yaparak sahneye adım atmıştır. Arman’a göre Palyaço Ponpon olduğu zamanlar gerçekten kendisi olabildiği ender anlardandı zira o zaman içinden geldiği gibi davranabiliyor, kendini kısıtlamak zorunda kalmıyordu. Daha sonra 17 yaşında Tıpatıp Şov yapmaya başlamış ve o dönemler henüz daha ismine drag queen demese bu şovlarla drag queenliğe ilk adımını atmıştır. Daha sonra 2000 yılında İstanbul’a gelmesiyle drag queenlik ile tanışır. İlk olarak 2009’da Cahide’de sahne alarak drag performans sergilemeye başlamıştır. Bu süre zarfında sadece sahneyle kalmamış aynı zamanda dizilerde ve filmlerde de çeşitli roller almış ve bu rollerle de ödüller kazanmıştır. 2012 yılına gelindiğinde ise artık Matmazel Coco karakteri doğmuştur. Madam Margot isimli bir projenin içinde yer aldığı dönemde çıktığı için Matmazel olması düşünülen karaktere Coco ismi de Jeyan Büyükburç’un önerisiyle eklenir. O günden bu zamana ufak tefek değişikliklere uğrayarak bugünkü Matmazel Coco ortaya çıkar. 2017 yılında ise kendi yazdığı ve oynadığı, trans bir kadının hikayesini anlattığı tek kişilik tiyatro oyunu Küründen Kabare ile sevenlerinin karşısına çıkmıştır. Şu an hala aktif bir şekilde oyunculuk hayatına devam eden Seyhan Arman’ı ve Matmazel Coco karakterini çeşitli sahnelerde ve projelerde görmek mümkün.

 

SONUÇ

Bu yazıda Osmanlı dönemi eğlence anlayışı ve geleneksel Türk sahne sanatlarının bir parçası olan zenne, köçek ve kanto kavramlarından ve bu kavramların drag queenlikle olan ilişkisinden bahsettim. Yazıda açıkça görüleceği üzere drag queen kavramı aslında hayatımıza ilk kez RuPaul’un sunduğu RuPaul’s Drag Race adlı televizyon programıyla girmemiş, çok daha öncelerden beri zaten hayatımızın ve kültürümüzün bir parçasıymış. Bununla birlikte Osmanlı dönemi eğlence anlayışı ile Orta Çağ Avrupası’ndaki eğlence anlayışı ve birtakım kültürel normlar arasındaki benzerliklere bakarak Doğu’daki ve Batı’daki halk kültürlerinin doğurduğu gösteri biçimleri arasında yakın bir bağ olduğu söylenebilir. Yine bu ilişkiler üzerinden gidilerek günümüz Türkiye’sinde drag queenliğe, bu işin önemli temsilcilerinden başta Seyfi Dursunoğlu (Huysuz Virjin) olmak üzere, Seyhan Arman (Matmazel Coco) ve diğer drag queenlere değinilmiştir. Seyfi Dursunoğlu’nun Huysuz Virjin karakterinin 40 yılı aşkın bir süre boyunca izleyiciler tarafından sevilmesi ve hatta muhafazakar diyebileceğimiz bir toplum tarafından kabul görmesi aslında yaptığı işin köklerimizden geliyor olmasından kaynaklandığını da görüyoruz. Seyfi Dursunoğlu sayesinde bugün onun açtığı bu yoldan Seyhan Arman, Onur Gökhan Gökçek, Baran Yüksel, Ahsen Gönülce, Ercan Topçu gibi yetenekli ve azimli isimler gidiyor ve sanatlarını icra ediyorlar.

 

 

AYNUR OKTAY

Toplumsal Cinsiyet Staj Programı

 

KAYNAKÇA

1: Erkan, S. (2011). Köçek Tipinin Uluslararası Kökeni Üzerine Bir Deneme. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Türkoloji Dergisi, 229. [Erişim adresi]: https://dspace.ankara.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/20.500.12575/54676/19644.pdf?sequence=1&isAllowed=y

2: Tuncel, U. (1999). Köçeklik Geleneği. (Yüksek Lisans Tezi). İstanbul Teknik Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü/İstanbul, 13

3: Tuncel, U. (1999). Köçeklik Geleneği. (Yüksek Lisans Tezi). İstanbul Teknik Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü/İstanbul, 13

4: Kurt, B. (2007). Dans Erkekliği Bozar Mı? Sinop’ta Köçeklik Geleneğine Kısa Bir Bakış. Kültür ve Siyasette Feminist Yaklaşımlar Dergisi, 81-82. [Erişim adresi]: https://www.researchgate.net/publication/265125167_Dans_Erkegi_Bozar_mi_Sinop’ta_Koceklik_Gelenegine_Kisa_Bir_Bakis_Kultur_ve_Siyasette_Feminist_Yaklasimlar_Dergisi_Sayi_3_Haziran_2007

5: Beşiroğlu, Ş. ve B. Özbilen. (2005). Osmanlı-Türk Musikisinde Kadının Değişen Müzikal Kimliği: Kantolar ve Kantocular. Müzikte Temsil/Müziksel Temsil I. Kongresi Bildirileri. 239. [Erişim adresi]: http://porteakademik.itu.edu.tr/docs/librariesprovider181/Yay%C4%B1n-Ar%C5%9Fivi/1.-say%C4%B1/porte-akademik-1-27.pdf

6: Karatepe, Ş. (2020). Kantonun Serencamı: Osmanlıdan Bugüne, Kantodan Drag Kültürüne [Erişim adresi]: https://www.5harfliler.com/kantonun-serencami-osmanlidan-bugune-kantodan-drag-kulturune/

7:  Gültürk B. (2011). Bir Sahne Fenomeni Olarak Huysuz Virjin Ve Kültürel Kaynakları (Yüksek Lisans Tezi). Ankara Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü Tiyatro Anabilim Dalı/Ankara, 12. [Erişim adresi]:  https://dspace.ankara.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/20.500.12575/30253/Bilge_G%25C3%25BClt%25C3%25BCrk_y%25C3%25BCkseklisanstezi.pdf?sequence=1

8:  (Alıntılayan Gültürk, B. 2011, s.14); (Aktaran Atay ve Akşit, 2004, s. 5.) Bir Sahne Fenomeni Olarak Huysuz Virjin Ve Kültürel Kaynakları (Yüksek Lisans Tezi). Ankara Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü Tiyatro Anabilim Dalı/Ankara, 14. [Erişim adresi]:  https://dspace.ankara.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/20.500.12575/30253/Bilge_G%25C3%25BClt%25C3%25BCrk_y%25C3%25BCkseklisanstezi.pdf?sequence=1

9: Gültürk B. (2011). Bir Sahne Fenomeni Olarak Huysuz Virjin Ve Kültürel Kaynakları (Yüksek Lisans Tezi). Ankara Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü Tiyatro Anabilim Dalı/Ankara, 28. [Erişim adresi]:  https://dspace.ankara.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/20.500.12575/30253/Bilge_G%25C3%25BClt%25C3%25BCrk_y%25C3%25BCkseklisanstezi.pdf?sequence=1

10: (Alıntılayan Gültürk, B. 2011, s.44); (Aktaran Atay ve Akşit, 2004, s. 259-60.) Bir Sahne Fenomeni Olarak Huysuz Virjin Ve Kültürel Kaynakları (Yüksek Lisans Tezi). Ankara Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü Tiyatro Anabilim Dalı/Ankara, 44. [Erişim adresi]:  https://dspace.ankara.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/20.500.12575/30253/Bilge_G%25C3%25BClt%25C3%25BCrk_y%25C3%25BCkseklisanstezi.pdf?sequence=1

 

Aynur OKTAY

TUİÇ Toplumsal Cinsiyet Stajyeri

[1] Karatepe, Ş. (2020). Kantonun Serencamı: Osmanlıdan Bugüne, Kantodan Drag Kültürüne [Erişim adresi]: https://www.5harfliler.com/kantonun-serencami-osmanlidan-bugune-kantodan-drag-kulturune/

 

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Yapay Zeka Diplomasisi: AI Diplomasisinin Yükselen Çağı

The Emerging Age of AI Diplomacy To compete with China,...

Kolektif Kimlik Bağlamında Sosyal Bütünleşme: Gezi Parkı Olaylarından Bir Perspektif

Fazilet Bektaş Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Bu çalışma, uluslararası alan...

Teknolojinin İpek Yolu: Otoriterleşme ve Çin’den Dünyaya Uzanan Dijital Otoriteryanizm

Nazlı Derin Yolcu Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Dünyada geçmişten günümüze...

Arap Baharı ve Demokratikleşme: Tunus ve Mısır’da Sivil Toplumun Karşılaştırmalı Rolü

Ayça Özalp  Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Giriş Demokratikleşme ve sivil toplum...