Uluslararası insan hakları normlarını içeren en önemli uluslararası metin, Avrupa Konseyi tarafından hazırlanan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesidir. Sivil ve siyasi hak ve özgürlükler katalogu oluşturmasının yanında, Sözleşme, taraf devletler açısından taahhüt edilen yükümlülüklerin hayata geçirilmesinin sistemini oluşturmuştur. Taraf devletlerin, bireylerin, birey grupların ve hükümet dışı kuruluşların Sözleşmeye taraf olan herhangi bir devlet aleyhine Sözleşmede korunan değerleri ihlal ettiği gerekçesi ile Sözleşme organlarına başvurabilmesine imkân sağlanmıştır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bireyin uluslararası hukuk bağlamında hak ve özgürlüklere sahip olmasını sağlamıştır. Devletin kendi vatandaşlarına nasıl muamele ettiğinin kendi iç meselesi olamayacağı tezini hayata geçirmiştir. Bilindiği gibi, İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanya’sında milyonlarca kişinin (genel olarak Yahudilerin) tüm hakları Alman milli mevzuatı ile gasp edilerek öldürülmüşlerdi. Sorumlular daha sonra yargılandıklarında savunmaları şöyle olmuştur; yapılan soykırım o dönemde yürürlükte olan Alman yasalarına uygundu ve bir devletin vatandaşlarına nasıl muamele ettiği devletin kendi iç meselesiydi. Milli hukuklarıyla temel insan değerlerini koruyacakları hususunda Devletlere güvenilemeyeceğini yaşanan vahşetle anlaşılması, milli hukuk ve uygulamaları denetlemekle görevli organların ortaya çıkmasına yol açtı.
Avrupa İnsan hakları Sözleşmesi milli hukuktaki insan hakları koruma mekanizmalarının yerini almayı amaçlayan bir sistem kurmamıştır. Sözleşmede öngörülen insan haklarının etkin koruması konusunda öncelikli sorumluluk, Sözleşmeye taraf devlete ve onun yargı organlarına, özellikle Anayasa Mahkemesine, aittir.
Eğer burada Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Türk hukukundaki yeri, yani yasalara eşdeğer mi yoksa Anayasanın üzerinde olup, normlar hiyerarşisinde en üst norm niteliğinde olup olmadığı konusunda son bir söz söyleyecek olursak; Anayasamızın 90. maddesine dayanaraktan, Anayasamızın AİHS’ ye Anayasa üstü bir konum biçtiğidir. Ayrıca sözleşmenin 1. maddesi iç hukuk kurallarımızın sözleşmeye uydurulacağı taahhüdünü içerdiği gibi, AİHM’ nin yargılama yetkisi tanınarak sözleşmeye aykırılık halinde müeyyideyle karşılaşmak kabul edilmiştir. Yine sözleşmenin 41 inci maddesi uyarınca sözleşmenin yorumu ve uygulanması konusunda AİHM’ nin yetkisinin kabulü sözleşmenin, üst norm olarak kabulünü gerektirmektedir.
AİHM sözleşme hükümlerini yorumlamaya tek ve kesin yetkili tek mahkemedir. Taraf devletler AİHM kararına mutlak uymak zorundadır. AİHM kararları üye devletlerin Anayasa Mahkemeleri de dâhil bütün yargı mercilerini bağlayıcı özelliktedir. Ulusal mahkemelerin kararlarını değiştirmek, ortadan kaldırmak yetkisi olmasa da sözleşmeye uygunluğunu denetleyerek ihlal halinde üye devleti tazminat ödemeye mahkumu edebilmektedir. Üye devletin ihlalin tekrarını önlemesi için gerekli her türlü tedbir alma yükümlülüğü vardır. Anayasa Mahkememiz anayasaya uygunluk denetimi yapmakta, ulusal mahkemelerimiz yasaları uygulamakta ama AİHM sözleşmeye uygunluk denetimi yapmaktadır. Üye devletin anayasası dâhil yasaları ve mahkeme uygulamalarının tamamı AİHM’ nin ve sözleşmenin hüküm ve içtihatlarına aykırı olamaz. AİHM insan hakları alanında özel uzman mahkeme niteliğindedir. AİHM Anayasa Mahkemeleri dâhil ulusal mahkemelerin farklı bir işlevle üzerinde bulunmaktadır. Dolayısıyla uluslararası mahkeme olarak, ulusal mahkemelerin üzerinde bir niteliğe sahiptir. AİHM’ in oluşumu da bunu da gerektirir.
Anayasa “Mahkemesi de dahil ulusal mahkemeler, sözleşmeye uygunluk denetimi yapmalıdır. Anayasaya aykırı olsa dahi uygulanacak olan sözleşmelere yasaların uygunluk denetimini Anayasa Mahkemesi yapmalıdır. Diğer yüksek mahkemeler Danıştay, Yargıtay yerel mahkeme kararlarını sözleşmeye aykırı bulduklarında bozmalıdırlar. Yerel mahkemeler kanun hükümlerini, sözleşmeye aykırı bulduklarında uygulamayarak sözleşme hükümlerine göre karar vermelidirler.
Merve Gülçin GÜLEÇ
İstanbul Arel Üniversitesi
Uluslararası İlişkiler Bölümü