Dağlık Karabağ, Azerbaycan Cumhuriyeti’ne bağlı Kür-Aras Nehirleri ve Gökçe Göl arasında kalan bölge ve bu bölgeye bağlı ovalardan oluşmaktadır. Karabağ ile Dağlık Karabağ birbirine karıştırılmamalıdır. Dağlık Karabağ 18000 km 2 yüz ölçümüne sahip olan Karabağ’ın içinde yer alan 4392 km 2’lik bir bölgedir[1].
Maden yatakları ve mineral suları bakımından oldukça zengin olan Karabağ, Kafkasya’nın et, süt ve yumurta gibi gıda maddelerinin büyük bir kısmını karşılamaktadır. Güney Kafkasya bölgesine hâkim olan Karabağ, Ermenistan, Azerbaycan ve İran’ı kontrol edebilecek coğrafi konumdadır. Karabağ’ın önemi çok eski bir tarihe dayanmaktadır. Çarlık Rus Generali “ Karabağ coğrafya bakımından Anadolu’nun, İran’ın ve Azerbaycan’ın kapısıdır” diyerek Karabağ’ın stratejik önemini vurgulamıştır. Rusya Karabağ’ı kendi çıkarları doğrultusunda kullanabilmek için, genel olarak Kafkasya da izlediği politikayı burada da izlemiş ve birçok Ermeni’yi bu topraklara yerleştirerek Anadolu’da bir Hıristiyan devleti kurulmasına öncülük etmiştir.
Sovyetler Birliği’nin parçalanması ve sosyalist sistemin çökmesiyle beraber parçalanan Sovyet topraklarında istikrarsızlık ve belirsizlik oluşmuştur. Sovyetler Birliği’nin çökmesiyle bağımsızlıklarını ilan eden Azerbaycan ve Ermenistan arasında Karabağ paylaşılamaz bir bölge haline gelmiş ve genel olarak oluşan jeopolitik yapılarda çıkan çatışmalar arasında en şiddetlilerinden biri Ermenistan-Azerbaycan arasında yaşanmıştır. Ermenistan Sovyet Döneminde Karabağ’ın kendilerine bağlanmasını istemiş ancak olumlu sonuçlar elde edememiştir. Fakat zamanla Rusya’nın da yardımıyla bölgedeki Ermeni nüfusunun artmasıyla durum Ermenilerin lehine dönmüştür. Bu durumdan faydalanıp 12 Temmuz 1988 tarihinde Ermenistan faaliyetlerini arttırarak Dağlık Karabağ’ı özerk bölge olarak ilan etmiş ve Ermenistan’a bağladıklarını açıklamışlardır. Ermenistan bu faaliyetleri sonucunda büyük tepkiler almasının yanında Azerbaycan ile yaşanan çatışmalara yol açmıştır. Dağlık Karabağ’da yaşanan bu çatışmalar Azerbaycan’da milliyetçi hareketlere sebep olmuş ve bağımsızlığa giden yolda önemli rol oynamıştır. Önemli çatışmalar yaşanan bu dönemde birçok halk tehcire tabi tutulmuş ve işkence görerek öldürülmüştür[2].
8 Mayıs 1992’de Ermeni işgaliyle ortaya çıkan Dağlık Karabağ Sorunu burada yaşayan Azeri halkının neredeyse tamamını mülteci durumuna düşürmüştür. 1993’te devam eden saldırılar sonucu Agdam, Fuzuli, Tabrayil ve Gaybatlı gibi toplamda 7 Azeri reyonu Ermeniler tarafından işgal edilmiştir. 1994 yılından itibaren Azerbaycan topraklarının %20’si Ermeni işgali altında bulunuyor. Ayrıca Azerbaycan da bulunun mültecilerin toplam sayısı nüfusun %13’ünü oluşturuyor. Böylece Ermenistan irrendist yani yayılmacı arzularını hala koruduklarını kanıtlamış ve Bağımsızlık Bildirgesi’nde Türkiye’nin doğu illerinden “Batı Ermenistan” şeklinde bahsedilmesi Türk sınırlarını da tartışmaya açmak istediklerini görüşünü sebep olmuştur.
Yukarı Karabağ Sorunu böylece sadece Azerbaycan Türklerinin sorunu değil, Türk dünyasının da sorunu haline gelmiştir. Yukarı Karabağ Sorunu Ermenistan-Türkiye ilişkilerini etkileyen önemli bir faktör olmakla beraber, Ermenilerin Doğu Anadolu’yu kendi toprakları olarak görmeleri ve bir gün tekrar kendi topraklarına katacak olmaları düşüncesi Yukarı Karabağ sorunu kadar ikili ilişkileri olumsuz etkileyen bir faktör olmuştur[3].
Karabağ’ın Türkiye için önemi; bölgedeki doğal kaynaklara ulaşarak kendi ihtiyaçları için alternatif oluşturmak, bu kaynakların Türkiye üzerinden uluslararası piyasalara çıkarılmasına yardım ederek direkt ekonomik gelir elde etmek, aynı zamanda bölge devletlerin kendisine olan bağımlılıklarını arttırmaktır. Ayrıca iyi komşuluk ilişkilerinde mümkün olduğunca stratejik ortaklıklar geliştirmek ve bölge için mücadele eden diğer büyük güçlerle ilişkilerinde pazarlık unsuru olarak kullanabileceği bir konuma sahip olmaktır.
Rusya açısından Karabağ’ın önemi ise güneye inmek için kısa bir yola kavuşmak, bölgeyi kontrolünde tutarak küresel güç iddialarını kuvvetlendirmek, Rusya sınırlarına yaklaşmaya çalışan devletleri sınırlardan uzak tutmak, etnik yapıların ayrılma girişimlerini sınırlamaktır. Ayrıca Rusların burada ki diğer bir amacı ise Azerbaycan’da istikrarsız bir politika sağlayarak Hazar petrollerinden kolay bir şekilde yararlanmaktır. Rusya’nın burada izlediği politika, periferide ki bölgelerin Rusya kontrolü altında tutulması, gerektiğinde de kullanabilecek potansiyel sorunlu alanlar oluşturmasına dayanmaktadır. Bu nedenle Kafkasya ve Asya’da böyle alanlar oluşturulmuştur[4].
Ermenistan ile Türkiye arasında olan tüm olumsuz gelişmelere rağmen dönemin hükümeti Ermenistan ile olan mesafeyi korumuş ve sorunların diplomatik yollarla uluslararası hukuka uygun ilkelerle çözülmesini istemiştir. Ancak 1993 yılında katliamların Hocali’da devam etmesiyle birlikte, Türkiye Azerbaycan’ı desteklediğini göstererek Ermenistan ile olan sınır kapılarını kapatmıştır. Sınırların kapatılması Ermenistan’ı ekonomik açıdan olumsuz etkilemekle beraber Türk-Ermeni ilişkilerini de uzaklaştırmıştır. Son yıllara baktığımızda Ermenistan-Türkiye ilişkileri normale dönüşme aşamasındaydı ve bu normalleşme için protokoller imzalanmıştı. Sarkisyan’ın yaptığı bir açıklamada Türk-Ermeni ilişkilerinde Yukarı Karabağ sorununun ayrı tutulması gerektiğini vurgulamıştı. Ancak bu normalleşme sürecinde Azerbaycan’dan gelen tepkiler sonrasında Türk hükümeti yaptığı açıklamada Karabağ sorunu çözüme kavuşmadan sınırların açılmayacağını söylemiştir. 1993 yılındaki çatışmalar sonrasında, Azerbaycan ve Türkiye arasında kendini sıkışmış hisseden Ermenistan, çareyi Rusya ile sıkı bir askeri ve güvenlik işbirliği yapmakta bulmuştur. Sorunu daha da karışık hale getiren unsur ABD’nin bölgeye olan ilgisinin artmasıdır. Sovyetlerin yıkılmasından sonra Hazar ve Orta Asya Bölgesindeki petrol kaynakları nedeniyle kendi jeopolitik çıkarları için bölgeyi öncelikli kılması, ülkelerle hem ikili ilişkilerini hem de NATO kanalıyla çok taraflı ilişkileri geliştirmeye çalıştırması Moskova tarafından olumsuz tepkilere sebep olmuştur. Bu dönemde ABD, Türkiye üzerinden Azerbaycan’a ve Gürcistan’a önem verirken Rusya’da Ermenistan’la sıkı ilişkiler içine girmiştir. ABD, Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattına büyük destek vermiş, Rusya ise bu projenin dışında kalmayı tercih etmiştir.
Bütün bu olumsuz gelişmeler sonucu ikili ilişkilerin geliştirilmesi için hazırlanan protokoller iki ülkenin de önkoşulları öne sürmeleri nedeniyle yürürlüğe girememiş ve uzlaşma sağlanamamıştır. Ermenistan Yukarı Karabağ sorununu Türkiye’nin önkoşul olarak sunmasını sert bir dille eleştirmiştir ancak Ermenistan’da bu sorununun kendisi için de önemli bir koşul olduğunun farkındadır. Ermenistan’ın 2007 ulusal güvenlik stratejisi raporunda yer alan temel sorun ve tehditlerin başında Karabağ geliyordu. Ermenistan bu bölgede ki sorunun AGİT Minsk Grubu tarafından barışçı yollarla çözülmesini ve Yukarı Karabağ’ın Ermenistan ile bağlantıları olan bir cumhuriyet olmasını savunmuştur. Ermenistan, güvenlik raporunda Türkiye’yi uzlaşmaya engel olarak gösterirken sınırların açılmasının Türkiye’ye de fayda sağlayacağını söylemiştir. Ayrıca üstü kapalı bir şekilde de Türkiye’nin AB üyeliği için önce “tarihi tanıması” gerektiğini belirtmiştir[5].
22 Kasım 2009 tarihinde Münih’te ABD, Rusya ve Fransa’nın arabuluculuğuyla gerçekleştirilen Ermenistan-Azerbaycan devlet başkanlarının görüşmelerinde, İlham Aliyev protokol görüşmelerinin boş umutlar taşıdığını, Yukarı Karabağ sorunu çözülmeden Türkiye’nin sınır kapılarını açmayacağını söylemiştir[6].
Sonuç olarak görülmektedir ki Sovyetlerin çöküşü, Rusya dâhil birçok ülkeye sorun getirmiştir. Yukarı Karabağ sorunu ve Ermenistan ile olan soykırım iddiaları Türk Dış Politikasını olumsuz etkilemiştir. Yukarı Karabağ sorunu ülkeler arasındaki ilişkileri olumsuz etkilemekle beraber Hazar çevresindeki zengin enerji kaynaklarının uluslararası pazara ulaştırılmasını da kısıtlamıştır. Bu bakımdan Yukarı Karabağ sorunu AB, ABD, Rusya politikaları açısından önem arz ettiği gibi bir şekilde Türkiye’nin de bu ülkelerle ve uluslararası kuruluşlarla olan ilişkilerini de etkilemektedir. Geçen bu süreçte, Ermenistan ciddi ekonomik sorunlar yaşamış ve yaşanan dış göçler neticesinde nüfusu önemli ölçüde azalmıştır. Görülmektedir ki, Türkiye Azerbaycan ile olan ilişkisini tehlikeye atmamak için Yukarı Karabağ sorununun çözümlenmesinden önce Ermenistan ile olan ilişkisini düzeltmeyecektir. Azerbaycan Türkiye için tarihi, kültürel ve doğal kaynakları bakımından önemlidir[7].
Nur Helvalı
TUİÇ Stajyeri
Kaynakça
[1] http://diplomat.com.tr/
[2] Yeni Dönemde Türk Dış Politikası, Osman Bahadır, USAK Yayınları, Ekim 2010,
[3] Ermeni Sorunu, diasporası, ve Türk Dış Politikası, Sedat Laçiner, USAK Yayınları, Ankara 2011
[4] Hangi Ermeni Sorunu, Sedat Laçiner, USAK Yayınları, Ankara 2011
[5] Yeni Küresel Mücadelede Kafkasya ve Karabağ Sorunu, Araz Arslan, Eko Avrasya Yayınları, Eylül 2013, Ankara
[6] Yukarı Karabağ Sorunu ve Türkiye- Ermenistan ilişkileri üzerine bir değerlendirme, Mustafa Gökçe, Ankara 2011
[7] Karabağ Sorunu ve Azerbaycan-Ermenistan ilişkileri, Araz Arslan