Her zaman kendimizden övünerek ifade ederiz: Dünyada 17. Büyük ekonomiyiz. 70 milyonu aşkın nüfusumuz var. Büyük bir ülkeyiz. Üç tarafımız denizlerle çevrili, ada ülkesiyiz. Evet, bu düşünce ve söylemler güzel ifadeler. Nitekim söylemlerimizin içeriği ya da niteliği ne olursa olsun. Kendimizi doğru iletişim kanallarıyla doğru şekilde ifade edip, hedef kitle üzerinde etki uyandırmadığımız sürece yapacağımız çalışmalar yok hükmündedir.
Türk dış politikasının en büyük problemlerinden birisi olan Ermeni meselesinde bile senelerdir bir kısır döngü içinde hep dönülüp durulduğu bütün kamuoyunca bilinir. Etkili bir iletişim sistemi ve kamuoyu oluşturulamadığından Ermeni diasporası birçok ülkenin meclisinde istediği kararı aldırtmıştır. O kadar üzücüdür ki, senelerdir tozlu raflarda duran bu problem, yalnızca ilgili ülkenin meclisine geldiğinde siyasi erk sahipleri harekete geçiyor. Tabii ki o zaman da iş işten geçmiş oluyor.
Bu süreçte, birde suçluluk duygusu ile bir yaklaşım sergilenmese daha doğru olacak şöyle ki, bu coğrafyada milyonlarca müslim ve gayri müslim, Ermeni komitacılar tarafından acımasızca katledilmiştir. Anadolu bunun canlı şahididir. Erzurum da, Iğdır da, Ardahan da, Van da çaldığınız her kapının arkasında bir acının hikayesi vardır. Nitekim daha düne kadar Asala birçok elçimizi kurşuna dizmiştir. İnsanlarımızı öldürmüş, terör havası estirmiştir. Azerbaycan Hocalı’da binlerce masumu süngüden geçirmişlerdir. Hala daha Karabağ, Ermeni işgal altındadır ve sınırda zaman zaman çatışmalar olmaktadır. Son olarak 2011 yılında çıkan çatışmada 2 Azeri askeri hayatını kaybetmiştir.
Bugün Ermeni meselesini soykırım olarak birçok ülke kendi meclislerinden geçirmişlerdir. Gelin bu meseleyi soykırım olarak tanımlayan ülke ve tanıma tarihlerine bakalım.
2015’e Doğru Ermeni Meselesi
Ermeni diasporası, sözde soykırımın 100. yıl çalışmaları kapsamında hazırlıklarını sürdürmektedir. Bu süreçte Amerika’da soykırım yasasını meclisten geçirmek için var güçleriyle bastıracaklardır. Belki de uluslar arası kurumlar nezdin de hak arama yarışına gireceklerdir. Nitekim Dünya Kiliseler Konseyi, İnsan Hakları Derneği, YMCA Avrupa Birliği, Parlamenter Peoples’ Tribunal, BM Ayrımcılığın Önlenmesi ve Azınlıkların Korunması Alt Komisyonu, Avrupa Konseyi, Avrupa Parlamentosu Ermeni sorununu soykırım olarak tanımıştır.
Türkiye olarak bu mesele önümüzde ki günlerde daha fazla gündemimize geleceği kesin gibi durmaktadır. Burada yeni bir strateji ve söylem belirlemek en önemli meseledir.
Sonuç
Ermeni meselesine neşter vurma zamanı gelmiştir. Bu sorunu, tarihçilere bırakalım onlar çözsün. Gelin arşivlerimizi açalım gibi söylemler maalesef ki karşılık bulmuyor. Bilimsel aklın ışığında araştırılması gereken bu tarihsel süreç, siyasal bir zemine çekilip, baskı aracı olarak kullanılmak isteniyor.
Bu süreçte az öncede ifade ettiğim gibi yeni söylem ve yeni strateji geliştirmek zorundayız. Gerek devlet kurumları gerek özel sektör uluslararası arenada tek bir ses olmak zorundadır. Lobi faaliyetlerini yoğunlaştırmak zorundadır. Kitle iletişim araçlarını daha etkin bir şekilde kullanmak zorundadır. Bu alanda Enstitüler açılması esastır. Siyasi erk bu konuyu daha ciddiye alması ve Uluslararası kuruluşlar nezdinde girişimler başlatması esastır. Türk diasporası ile elçilikler arasında daha sağlıklı iletişimler kurulması önemlidir. 2015’e doğru ne yapılacağının stratejisi belirlenmek zorundadır.
Başta da ifade ettiğim gibi geçmişten gelen bir iletişim problemimiz var ve biz bu problemi çözmek zorundayız. Aksi takdirde sadece bu meselede değil daha birçok meselede haksız duruma düşeriz. Bu noktada ülkenin yetişmiş insan kaynağı mevcuttur. Yeter ki bu konuda irade gösterilsin.
Bir diğer noktada, problem veya sorun varsa tabii ki hep bir araya gelinip, konuşmak, tartışmak gerekir. Ama etik ve şeffaf olarak siyasi baskı aracı olarak değil.
Remzi DURMUŞ