TÜRK DIŞ POLİTİKASININ DENGE UNSURU: AVRASYA

Giriş

Avrasya, kelime anlamıyla Asya ile Avrupa’yı birleştiren kara parçası olmakla birlikte, genellikle farklı anlamların yüklendiği bir kavramdır. Coğrafi konumun ötesinde siyasi içerikler çerçevesindeki anlamların daha çok yüklendiği bir kavram olmuştur. Türkiye’de Avrasya’nın karşılığı; bazen Rusya, bazen Rusya ve Çin aynı anda, bazı zamanlarda da Türk Cumhuriyetler akla gelmektedir. Bundan dolayı Avrasya, Rusya, Çin ve Türki Cumhuriyetleri kapsayan bir kavram diyebiliriz. Türkiye için bu aktörlerin önemi vesilesiyle Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) de önemli bir kurum haline gelmektedir.

Avrasya olarak adlandırılan bölgenin, dünya nüfusunun üçte birini barındırması, bununla birlikte Çin’in dünyanın en büyük ikinci ekonomisine sahip olması ve ilerleyen zamanlarda ABD’nin liderliğini elinden alacağı kanısı, dünyadaki nükleer silahların yarısının Asya’da olması, Çin ve Rusya’nın BM Güvenlik Konseyi’nde daimi üye olması gibi sebepler uluslararası arenada ülkenin önemini arttırmaktadır. Tüm bu sayılan faktörler Türk dış politikası için Batıya karşı en güçlü alternatif halindedir.

Bu çalışmada Türk dış politikasında son yıllarda gelişen “Avrasya ilişkileri, Batılılaşma yolunda bir eksen kayması mıdır?” sorunun cevabını vermek amaçlanmıştır. Bu amaçla ilk olarak Türk dış politikasının, Batı ilişkilerini ele alacağız. Daha sonra batıya alternatif olarak Avrasya ile ilişkilerinden bahsedilecektir. Devamında, Türkiye’nin Avrasya ile olan işbirliklerine değinerek bunun bir eksen kayması olarak değerlendirilebileceği ihtimali üzerine çalışılacaktır.

 

Türkiye’nin Avrasya’ya Yönelmesi

Türkiye, geleneksel olarak batılılaşma yönünde bir dış politika izlemekte ve bunu benimsemektedir. Cumhuriyet öncesi dönemde 1800’lü yıllardan bu yana batılılaşma süreci her zaman olmuştur. 1. Dünya Savaşı’ndan sonra batılı devletlere karşı Kurtuluş Mücadelesi verilmesine rağmen, batılılaşma bir hedef olarak benimsenmiştir. Kısacası Türk dış politikasının ana ekseni batılılaşmadır. Avrasya’daki üç önemli unsurun içerisinde olan Türk Cumhuriyetleri SSCB’nin içinde yer almış, Çin 1949’dan itibaren Komünist rejim tarafından yönetilmeye başlanmış olması Batılılaşma yolunda ilerleyen Türkiye’yi Avrasya’dan daha da uzaklaştırmıştır.

Türkiye, batılı ülkelerle sorunu olduğu dönemlerde örneğin Lozan Antlaşması ile sorunlarda bir denge unsuru olarak Sovyet Rusya’yı kullanmıştır. Ancak batılı ülkelerle sorunların çözülmesi, 2. Dünya Savaşında Moskova’nın Türkiye’den toprak istemesi, Türkiye’yi Sovyetlerden uzaklaştırmıştır. Diğer taraftan Komünizm tehdidine karşı Türkiye NATO’ya üye olmuş ve askeri alanda batı ile güçlü bir ilişki kurmuştur. Aynı tarihte Avrupa Ekonomik Topluluğu’na üyelik süreci gibi gelişmeler sonucu Türkiye’nin Batı ile ilişkisi kurumsallaşmıştır. 

“Komünizm tehdidinin ortadan kalkmasıyla Türkiye 1990’lardan itibaren Avrasya’ya açılma imkânı elde etmiş, bu dönemde Avrasya’daki güç merkezleri arasından bir dış politika alternatifi olarak en fazla Türk cumhuriyetleri öne çıkmıştır” (Uzgel & Yaramış , 2010). “Bu bağlamda Türkiye Kafkasya ve Orta Asya’da aktif bir dış politika izlemekle birlikte, bu politika Rusya’nın ve İran’ın bölgedeki etkisinin güçlenmesine karşı ABD tarafından desteklenmiş, dolayısıyla Türkiye’nin gerçekleştirdiği Avrasya açılımı dış politikasında Batı’nın yerine bir alternatif arayışı şeklinde gerçekleşmemiştir” (Telatar, 2019).  

Bu bağlamda Türkiye’nin Avrasya ile olan ilişkisi genelde sınırlı bir şekilde ilerlemiştir. 2000’li yıllardan itibaren daha fazla alternatif işbirliği arayışına girse de Avrasya’nın, Türk Dış Politikasını meşgul edecek seviyeye geldiğini söylemek mümkün değildir.

Bunun nedeni Türkiye için, Avrasya’yı batıya sadece bir alternatif olarak görmesidir. Keza Batı ile ilişkiler iyi olduğu dönemlerde Avrasya Türkiye’nin gündeminde dahi olmazken, aksi durumda, Avrasya’nın sahip olduğu potansiyel gündeme gelmekte ve batı ile olan çıkmazlar dile getirilmektedir. “2002’nin sonlarında iktidara gelen Ak Parti’nin önceki yönetimleri Türkiye’nin geçmişini ve potansiyelini yok sayan statik bir dış politika izlemekle eleştirerek çok boyutlu ve dinamik bir dış politika izleme iddiasında bulunması Avrasya’ya yönelik dış politikanın da ivme kazanacağı beklentisi yaratmıştır” (Davutoğlu, Stratejik Derinlik: Türkiye’nin Uluslararası Konumu, 2002). “Türkiye’nin Avrasya tanımlamasının içinde yer alan Karadeniz havzası, Kafkasya ve Orta Asya Ak Parti iktidarının dış politikasında çok sık geçmekteydi”. “Pek çok bölgesel kimliğe sahip bir merkez ülke olarak Türkiye’nin kendisine komşu olan bu bölgelerle ilişkilerini geliştirmesi ve güvenlik ve istikrara katkıda bulunması öngörülmekteydi. Ayrıca Türkiye’nin enerji güvenliği açısından Kafkasya ve Orta Asya’nın önemi vurgulanmakta, bölge enerji kaynaklarının Batı’ya sevk edilmesinde Türkiye’nin merkezi bir rol oynaması amaçlanmaktaydı” (Davutoğlu, 2008, s. 78-79,81,91).

Yine de AKP hükümeti de Avrasya’ya yönelik bir dış politika geliştirmemiştir. Ancak son yıllarda yaşanan olaylar sebebiyle Türkiye, Avrasya’yı dış politika gündeminde değerlendirmeye almıştır. Bunun sebebi de “Türkiye’nin AB ve ABD ile ilişkilerinde Soğuk Savaş’ın sona ermesinden itibaren en kötü dönemin yaşanmasıdır”. “Zira Güney Kıbrıs’ın Birliğe üye olması ve Avrupa’da yükselen aşırı sağ ile birlikte Türkiye karşıtı yönetimlerin iş başına gelmesi nedeniyle müzakere sürecinin fiilen durma noktasına gelmesi” (Hüsamettin, 2016, s. 229-246), “mülteci sorununun çözümüne ilişkin 2013’te Geri Kabul Anlaşması’nın imzalanmasıyla başlayan işbirliğinin vize serbestisi konusunda yaşanan sorundan dolayı darbe alması” (Telatar, 2019, s. 351-369), “15 Temmuz darbe girişiminden sonra bazı darbecilerin Avrupa ülkelerinde barındırılması gibi nedenlerle Türkiye-AB ilişkileri oldukça zayıflamış durumdadır”.  “ABD’nin 15 Temmuz darbe girişimindeki rolü ve ülkesinde yaşayan Fethullah Gülen’i iade etmemesi,  Esad rejimini devirme amacını bir kenara bırakması” (Posta, 2014)  “sonucunda Ankara’nın Suriye krizinde yarı yolda bırakıldığını hissetmesi, ayrıca Washington’ın Suriye’de Ankara’nın da desteklediği ılımlı muhaliflere desteği keserek yerel müttefik olarak PYD’yi (Demokratik Birlik Partisi) seçmesi, Türkiye’nin PYD-PKK bağına dikkat çekmesine rağmen PYD ile işbirliğinden vazgeçmemesi gibi nedenlerle Türk-Amerikan ilişkileri de bir krizin içinden geçmektedir” (Telatar, 2019, s. 351-369).

Yukarıda da bahsedildiği gibi, Türkiye ne zaman batı ile sıkıntı yaşasa, yüzünü Avrasya’ya dönmektedir ve artık eski dönemlere göre daha ciddi bir dış politika gündemi haline gelmiştir. Bunu iki sebebi vardır. İlki, Avrupa Birliğinin ve ABD’nin 15 Temmuz darbe girişimine verdiği destek iddiaları ile demokrasisini tehdit etmesi ve ulusal güvenlik sorunu bağlamında PYD’ye verilen destektir. Neticede bu sorunlar sebebiyle, AKP hükümeti Avrasya’ya yönelik somut adımlar atmaya başlamıştır. Bu adımlar; Türkiye’nin ŞİÖ’ye üye olma isteği üzerine 2012 yılında diyalog ortaklığı statüsü elde etmesi, ilk kez batı ile ilişkisi olan bir ülkenin ŞİÖ ile bağlantısının kurumsal hale gelmiş olması ve işbirliği içinde olmasıdır.

Bu işbirliğinin sahaya yansıması açısından Suriye örneği oldukça önemlidir. Türkiye’nin hava sahasını ihlal eden Rus uçağını düşürmesinden sonra Moskova, Esad Rejimine daha çok destek vermiş ve Türkiye’nin tedbir almasını zorlaştıracak hamleler yapmıştır. Ancak uçak krizinin sona ermesinin akabinde 24 Ağustos 2016’da Türkiye’nin güvenliğini tehdit eden PYD ve IŞİD terör örgütlerine karşı Suriye sınırları içerisinde Fırat Kalkanı Operasyonu başlamış ve daha önce Türkiye’nin Suriye Politikasını ağır bir dille eleştiren Moskova bu operasyona daha yumuşak bir tepki göstermiştir. Daha sonra Zeytin Dalı Operasyonu ve Barış Pınarı Harekatına da ciddi tepki vermemesi uçak krizinden sonra gelişen ilişkilerin sahadaki örnekleridir. “Türkiye-Rusya ekseninde siyasi, askeri ve ekonomik alanlarda yaşanan tüm bu gelişmeler neticesinde Türkiye’nin Avrasya ile ilişkileri stratejik bir boyuta evirilmiş olmaktadır” (Telatar, 2019). “Türkiye’nin Batı’dan uzaklaşmakta ve Avrasya’ya kaymakta olduğu yönünde bir kanaat ortaya çıkmasına neden olan da ilişkilerin kazandığı bu stratejik boyuttur” (Telatar, 2019). “Bu gelişmelerin Türkiye’nin AB ve ABD ile ilişkilerinde yaşadığı sorunların artmasına paralel olarak ve Rusya ile Batı arasında gerginliklerin olduğu bir dönemde yaşanması ayrıca önem arz etmektedir” (Telatar, 2019).  

 

Bir Eksen Kayması mı Yaşanıyor?

Türkiye’nin son zamanlarda batı ile sürekli sorun yaşaması sebebiyle her zaman uygulamaya çalıştığı denge politikası, Batı ekseninde bir eksen kayması mı oluyor sorusunu ortaya çıkarmıştır. Ancak Türkiye’nin batı ile ilişkilerinde yaşadığı sorunlara ilişkin tarihsel tecrübe bir eksen kaymasının olmadığını söylemek mümkündür. “Nitekim yaşanan tüm sorunlara rağmen Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecinden henüz vazgeçmemesi, tam aksine Birliği üyelik sürecinde kendisini oyalamakla eleştirmesi” (Milli Gazete, 2017), “AB’nin ise müzakere sürecindeki tüm sorunlara rağmen Ankara’ya üyelik dışında bir ilişki biçimini (imtiyazlı ortaklık gibi) önermiş olmaması, güvenlik, göç, ekonomi, enerji tedariki gibi alanlarda pek çok ortak çıkara sahip olduğu Türkiye ile diyaloğu sürdürmenin çok önemli olduğunu vurgulaması” (Hürriyet, 2019), her iki tarafın da pragmatik bir tavır sergileyerek siyasal bağlarını canlı tutmaya özen gösterdiğini ortaya koymaktadır.

“Ayrıca bir NATO üyesi olarak Batı ile güçlü bir askeri entegrasyon içinde olan Türkiye, önemli çatışma bölgelerine komşu olan coğrafi konumu nedeniyle Batı’nın güvenliği için işbirliğine ihtiyaç duyulan bir müttefiktir” (Telatar, 2019). “ABD’nin Ankara’nın almasına karşı çıktığı S-400’lere alternatif olarak Patriot füzesi satışını önermesi” (NTV, 2019) “ayrıca Ankara’nın Suriye’nin kuzeyinde güvenli bölge oluşturma isteğini Barış Pınarı Harekâtı nedeniyle de olsa kabul etmesi” (BBC, 2019) Türkiye’yi kaybetmek istemediğini göstermektedir. “Dolayısıyla Türkiye, Avrasya ile ekonomik ilişkilerini geliştirmesi ve bu şekilde ekonomisinde Batı’nın ağırlığını azaltması durumunda Batılı ülkeler ile yaşayabileceği siyasi sorunların ekonomik etkilerini azaltabilecek, yani Batı’yı ekonomik olarak da dengeleyebilecek, böylece Batı ile ilişkilerinde daha geniş bir manevra alanına sahip olacaktır” (Telatar, 2019).

 

Avrasya’ya Yönelmedeki Engeller

Avrasya’nın sahip olduğu ekonomik, askeri ve siyasi potansiyel, uluslararası sistemin merkezinin Transatlantik bölgesinden giderek Avrasya’ya kayacağı yönünde beklentiler yaratmış, bu nedenle Batı ile yaşadığı sorunlardan dolayı Türkiye de bu bölgeye yönelmiştir” (Telatar, 2019). Türkiye için Avrasya, batı ile ilişkilerinde denge oluşturmak ve batıdan beklentilerini karşılayamayınca gündeme gelen güçlü bir alternatiftir. Ancak hem askeri hem de ekonomik açıdan Avrasya’ya yönelmenin önünde engeller olduğunu söylemek gerekmektedir.

Ekonomik açıdan risk, Türkiye’nin dış ticaretinin %43’ü AB yani batı ile buna karşılık ŞİÖ’ye üye devletlerle dış ticaret %17’ye tekabül etmektedir. Avrasya’nın ekonomik açıdan batıya alternatif olması için uzun bir zamana ihtiyaç vardır.

Türkiye Avrasya’ya yöneldiğinde askeri risk ise, en tartışmalı konudur. Bunu açıklayacak en önemli örnek herhalde S-400 füzeleri olacaktır. Batı’nın Rusya ve Çin’i tehdit olarak algıladığı bu ortamda NATO üyesi bir ülkenin Avrasya ile yapacağı silah ticareti Avrupa-Avrasya dengesinin en büyük sorunudur.

 

MEHMET SALKIM

Yakın Doğu Üniversitesi / Siyaset Bilimi Bölümü

 

 

KAYNAKÇA

BBC. (2019, 10). BBC. 04 16, 2020 tarihinde https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-50092778 adresinden alındı

Davutoğlu, A. (2002). Stratejik Derinlik: Türkiye’nin Uluslararası Konumu. İstanbul: Küre Yayınları.

Hürriyet. (2019). Hürriyet. 04 16, 2020 tarihinde http://www.hurriyet.com.tr/dunya/son-dakika-abden-turkiye-aciklamasi-41150276 adresinden alındı

Hüsamettin, İ. (2016). Türkiye-AB ilişkileri: Entegrasyonu Zora Sokan Saiklar. Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 229-246.

Milli Gazete. (2017). Milli Gazete. 04 16, 2020 tarihinde https://www.milligazete.com.tr/haber/1212714/cumhurbaskani-erdogan-ab-bizi-oyaliyor-fakat-samimiyetimiz-surecek adresinden alındı

NTV. (2019, 12). NTV. 04 16, 2020 tarihinde https://www.ntv.com.tr/dunya/son-dakika-patriotlarin-turkiyeye-satisina-onay-ne-anlama-geliyor,2CJChAhks0yYPqaeTOyIfQ adresinden alındı

Posta. (2014). 04 17, 2020 tarihinde Posta: https://www.posta.com.tr/obamadan-esad-sorusuna-yanit-253872 adresinden alındı

Telatar, G. (2019). TÜRK DIŞ POLİTİKASINDA AVRASYA SEÇENEĞİNİN YÜKSELİŞİ. Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, 15(3), 351-369.

Uzgel, İ., & Yaramış , V. (2010). Özal’dan Davutoğlu’na Türkiye’de yeni Osmanlıcı Arayışlar. Doğudan(16), 36-49.

 

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Yapay Zeka Diplomasisi: AI Diplomasisinin Yükselen Çağı

The Emerging Age of AI Diplomacy To compete with China,...

Kolektif Kimlik Bağlamında Sosyal Bütünleşme: Gezi Parkı Olaylarından Bir Perspektif

Fazilet Bektaş Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Bu çalışma, uluslararası alan...

Teknolojinin İpek Yolu: Otoriterleşme ve Çin’den Dünyaya Uzanan Dijital Otoriteryanizm

Nazlı Derin Yolcu Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Dünyada geçmişten günümüze...

Arap Baharı ve Demokratikleşme: Tunus ve Mısır’da Sivil Toplumun Karşılaştırmalı Rolü

Ayça Özalp  Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Giriş Demokratikleşme ve sivil toplum...