Dayton Barış Antlaşması ile Bosna-Hersek’te Sırplar ve Boşnaklar arasında savaş sona ermesine rağmen, derinleşen siyasi krizler ve etnik anlaşmazlık temelli sorunlar katlanarak günümüze kadar gelmiştir. Türkiye 1992-1995 yılları arasında yaşanan bu süreçte; uluslararası toplumun ilgisizliğine karşı, Bosna-Hersek devletinin bütünlüğünü ve bağımsızlığını savunan, aktif ve yetkin diplomasili bir politika izlemiştir.
Türkiye, Bosna-Hersek’e savaş boyunca maddi ve manevi destek sağlamış, savaş sonrasında da ülkenin yeniden yapılandırılması, barış ortamının sağlanması ve korunabilmesi için önemli kültürel ve ekonomik desteklerde bulunmuştur. Bosna-Hersek ve Müslüman Boşnaklar ile Türkiye arasında yakın tarihsel ve kültürel ilişkilerin varlığı, Türkiye’de yaşayan Boşnak nüfusunun önemi, bu ilginin en temel sebepleri olarak kabul edilebilir. Aynı zamanda bu durum Sovyetler Birliği’nin dağılması ve Soğuk Savaş döneminin sona ermesi ile Türkiye’nin Balkanları ekonomik, politik ve diplomatik bağlamda açılım bölgesi olarak görmesinin de bir sonucudur.
Bosna-Hersek için gerçekleştirdiği diplomatik girişimler ile Türkiye; çatışmaları durdurucu askeri önlemler almayı (sınırlı hava harekatı ve Boşnaklara silah ambargosunun kaldırılması), Sırpların gerçekleştirmiş olduğu katliamların uluslararası toplum tarafından tescil edilmesini ve saldırganın cezalandırılmasını hedeflemiştir. Türkiye’nin bu konuda attığı en önemli adımlardan biri 1992 yılında Birleşmiş Milletler ile diplomatik temaslarla dile getirilen ‘Bosna için İki aşamalı Eylem Planı’dır. Bosna-Hersek’in toprak bütünlüğüne dikkat çeken bu plan aynı zamanda Sırpların saldırılarına son verecek nitelikte hazırlanmış ilk harekat planıdır. Türkiye’nin girişimi ile gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu’nun ilk özel oturumunda da Bosna-Hersek’te zor kullanarak toprak elde edilmesinin önlemi ve etnik temizliğin sona erdirilmesi hususunda kararlar alınmıştır. Saraybosna’da büyükelçilik açan ilk ülke olan Türkiye aynı zamanda Balkan ülkeleriyle de temaslarda bulunarak Bosna-Hersek’in bütünlüğü konusunda istikrarlı bir çaba yürütmüştür. Fakat tüm bu diplomatik müzakereler bir sonuca ulaşmada yetersiz kalmıştır. Uluslararası toplumların ‘etkin ve kararlı güç kullanma tehdidi’ olmadığı takdirde saldırgan tarafı durdurmanın başarılı bir diplomasi ile mümkün olamayacağına dair Bosna-Hersek kusursuz bir örnektir.
Bölgede karmaşayı sona erdirmek, taraflar arasında barışı sağlamak adına imzalanan Dayton Barış Antlaşması; öngördüğü yönetim sistemi ile (on kantona bölünmüş Bosna-Hersek Federasyonu ve Sırp Cumhuriyeti) merkezi hükümeti zayıf bırakarak etnik bölünmenin hızlanmasını sağlamıştır. Bölünme etkisini ülkenin istikrarı için gerekli gören antlaşma ile iki özerk bölgenin oluşturulması sorunun çözümü adına etkili bir adım değildir. Ülkedeki bu siyasi istikrarsızlığa son vermenin gerekliliği, günümüzde tarafları bir araya getirmektedir. Türkiye bu süreçte aktif rol oynamakta ve tarafların tümünü temsil eden bir siyaset izlemektedir. Bu bağlamda 10 Ekim 2009’da Türkiye, İstanbul’daki Güneydoğu Avrupa Ülkeleri İşbirliği Süreci toplantısında, Bosna-Hersek ve Sırbistan Dışişleri Bakanlarının bir araya gelmesini sağlamıştır. Balkanlardaki gelişmelerin ele alınması için bir araya gelen üç ülkenin dışişleri bakanı sorunları tartışmak üzere her ay buluşma kararı almıştır. Bosna-Hersek’ te etkili rol oynayan ülkeler arasında görüşmelerin ikinci ayağı yine İstanbul’ da 8 Kasım 2009’ da gerçekleştirilmiştir. Hırvatistan’ın bu sürece dahil olma aşaması da Türkiye Dışişleri Bakanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’nun 12-13 Aralık 2009’ da Hırvatistan’ da gerçekleştirdiği görüşme ile başlamıştır.
Türkiye, Bosna-Hersek, Hırvatistan arasındaki üçlü danışma sürecinin ilk buluşması 14 Ocak 2010’ da Zagrep’ te düzenlenmiştir. Ardından 15 Ocak 2010’da Belgrat’ta Türkiye, Bosna-Hersek, Sırbistan Dışişleri Bakanları toplantısı gerçekleştirilmiştir. Türkiye Dışişleri Bakanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu bu toplantıda Bosna-Hersek’in bütünlüğünün Balkanlarda barış ortamının devam etmesi için çok önemli olduğunu, Bosna-Hersek’te ortaya çıkabilecek bir krizin tüm bölgeyi etkileyeceğini belirtmiştir. 9 Şubat 2010’da Ankara’nın ev sahipliği yaptığı üçlü danışma toplantısında Bosna-Hersek ve Sırbistan beşinki kez bir araya gelerek Bosna-Hersek’in Sırbistan’a bir büyükelçi atama kararı alınmıştır. Üçlü Danışma Toplantıları tarafları bir araya getirmenin yanında, sorunları kontrol altına alma konusunda umutlu bir adımdır.
Türkiye arabulucu rolünün yanında, ülkenin bölünmesine karşı olan Boşnakların temsilcisi konumundadır. Sırplar ise bölünme gerçekleştiği takdirde Boşnaklarla yaşamak yerine tamamen ayrılmayı ve bağımsızlaşmayı tercih etmektedir. Bölgenin bölünmesini önlemek kapsamında uluslararası toplumun yaklaşımları ise taraflı ve ayrışmayı etkileyeci yöndedir. Bu yorumu açıklayan en çarpıcı örnek kuşkusuz AB tarafından Bosna-Hersek’e vize muafiyetinin uygulanmamasıdır. 15 Haziran 2009’ da Avrupa Birliğinin Sırbistan vatandaşlarına serbest dolaşım hakkı sağlaması, Bosna-Hersek’in AB üyeliği hedefinde ilerleyememe sebebinin Boşnakların omuzlarına yıkılmış olması demektir. Türkiye’nin bu yönde Boşnaklara verdiği desteğin devam edeceği son süreçte yaşanan gelişmeler ve Dışişleri Bakanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’nun yaptığı açıklamalarla gözler önüne serilmiştir.
İlknur YANTUNA