Özet
Sosyalist devrim sonrası Rus entelektüeller çevresinde oluşmaya başlayan Avrasyacılık politik, toplumsal ve stratejik bir hareket olarak gelişim göstermek suretiyle SSCB döneminde Neo-Avrasyacılık olarak revize edilerek Rus akademisyen ve stratejistler tarafından bu görüşün temel ilke ve prensipleri teorik düzlemde belirlenmiş ve Rusya Federasyonu için alternatif bir politika halini almıştır. Konsept olarak Neo-Avrasyacılık çerçevesinde çizilen vizyonun barındırdığı muhteviyat ve Makyavelist felsefenin varlığının söz konusu olması, Türkiye’nin Avrasya coğrafyasını kapsayan bölgesel politikaları noktasında teorik ve pratik düzlemde engel teşkil etmektedir. Bu makale, Türk jeopolitiğinin sahip olduğu potansiyeller çerçevesinde Avrasya’yı münferit bir coğrafi bölge olarak tanımlamak suretiyle Türk dış politikası vizyonunun gerekleri çerçevesinde Türk Avrasyacılığı doktrininin gerekliliğine değinerek spesifik karakteristiğinin çizilmesi noktasında tavsiyelerde bulunmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Avrasya, Türkiye, Rusya, Neo-Avrasyacılık, Türk Avrasyacılığı
TÜRK AVRASYACILIĞI
Avrasya terimi toponimi açısından ilk defa 1850’lerde Orta Asya ve Altay bölgesinde kâşif olan Semenov Tyan Shanskii ve onun hocası olan Alexander von Humboldt tarafından kullanılmıştır. Daha sonra 1883’te Avusturyalı jeolog Eduard Suess, Das Antlitz der Erde adlı kitabında Avrasya bölgesinin tanımını yapmış ve bu tanım coğrafi ve jeolojik literatürde kabul görmüştür. (Babaev, 2000). Jeopolitik kıta olarak Avrasya’nın coğrafi sınırları üzerine çalışmalar yürüten meşhur Rus tarihçi, etnografyacı ve coğrafyacı olan Lev Gumilev, Avrasya’nın üç mıntıkadan müteşekkil olduğunu öne sürmüştür; Yüksek Asya (Moğolistan, Çungvarya, Tuva ve Trans-Baykal bölgesi), Güney Bölgesi (Orta Asya) ve Batı Bölgesi (Doğu Avrupa).[1] (Гумилев, 1993) Rusya’da Avrasyacı görüş, Rusya’yı ve Rusya’nın jeopolitik konumunu özel kabul ederek bu konuya yüksek ehemmiyet atfetmiştir. (Александр Дугин, Евразийский триумф, – А. Дугин, изд. Основы Евразийства, Москва Арктогея-Центр, 2000. Bu görüşe örnek olarak gösterilebilir). Avrasya teriminin jeopolitik ve coğrafik açılımları arasındaki çok ciddi olmayan ayrımı ortadan kaldırmak noktasında, Rusya-Avrasya (Россия-Евразия), Avrasya-Rusya (Евразия-Россия) ve Avrasyalı-Rus (Евразийская Русь) gibi terimler türetilmiştir. (Панарин, 2006: ss.539-543). Geleneksel olarak Merkez Avrasya’nın sınırları Boğaziçi’nden Doğu Türkistan, Sincan-Uygur bölgesi temelinde, kuzeyde Kazakistan steplerinden, güneyde Hint Okyanusu’na kadar olan bölge olarak kabul edilmiştir. Günümüz itibariyle coğrafi ve jeopolitik tabanlı muhtemel terim uyuşmazlığı belli ölçüde önemini yitirmiştir.
Tarih ve coğrafya literatüründe hızla kabul gören Avrasya’nın popülaritesi artmış ve birleştirici Avrasya idealarının Avrupalı ve Rus yazar-düşünürler tarafından ortaya atılmasıyla bu tip görüşlerde yükseliş meydana gelmiştir. Politik çerçevede Avrasyacılığın Rusya’da kabul görmeye başlamasıyla, Avrasyacı-Rus tezleri dünya politikası ve uluslararası ilişkilerde kendine yer edinmeye başlamıştır. Bugün itibariyle Rusya’da geniş manada kabul gören Neo-Avrasyacılık yaklaşımı, küreselleşmenin getirdiği olumsuz sonuçlar karşısında atılan bir adım olarak yansıtılmakta ve kültürel çeşitliliğin korunmasına özen gösterilerek teşekkül ettirilecek kıtalararası birleşim olarak tanımlanmaktadır. (Babaev, 2000) Ancak son yıllarda Alexandr Dugin ile birlikte popülerleştirilen bu görüşün Rusya’nın emperyalist ihtiraslarını barındırdığı ve Türkiye başta olmak üzere birçok bölge ülkesinin gelecek dış politika hedefleri noktasında tehdit mesabesinde olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim Neo-Avrasyacı yaklaşımın Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Rusya’da vuku bulan travmayı telafi etmek ve Rus yayılmacılığını artırmak gibi hedefleri barındırdığı belirtilmiştir. (Bilgiç, 2016)
SSCB’nin çöküşünden sonra, Rusya’da birtakım düşünce akımları belirmiş ve ideolojik çerçevede Rusya’ya yeni yön ve stratejiler çizilmeye başlanmıştır. Öne çıkan Yeni Avrasyacılık ve Yeni Batıcılık akımları, Rusya’nın kaderini batı veya doğuda arama anlayışına dayandırılmıştır. Rusya’da ılımlı liberallerin anlayışına da yakınlık arz eden Yeni Batıcılık, Pazar ekonomisine dayalı demokratik sistem, batı dünyası ile politik yakınlık ve ekonomik entegrasyon gibi prensipler benimsemiştir. (Dağı, 2002: ss.147-148). Nitekim bu anlayış Boris Yeltsin hükümetince kabul görmüştür. Neo-Avrasyacılık ise Sovyet öncesi dönemin Klasik Avrasyacılık fikrinin geliştirilmesiyle batıcı akıma bir reaksiyon olarak ortaya çıkmıştır. ‘‘Devlet başkanı eski yardımcılarından Rutskoi, parlamento eski sözcüsü Khasbulatov, General Lebed, Komünist Partisi lideri Zuganov, Jirinovski ve eski başbakanlardan Primakov gibi isimler bu hareketin öncülüğünü yapmışlardır. Akademik çalışmalarda ise Dugin, Panarin, Bagramov ve Vakhitov gibi isimler ön plana çıkmıştır’’. (Bilgiç, 2016). Ancak Yeni Avrasyacılık,Gumilev’in Klasik Avrasyacılık anlayışından birçok noktada ayrılmaktadır. Bu yeni anlayış milliyetçi-muhafazakâr fraksiyonlar çizgisinde gelişim gösterirken, Alexandr Dugin ‘Avrasya Bilinçaltı’, ‘Rusya Kıtası’ ve ‘Proleter Asrın Sonu’ başlıklı ve bunlara benzer minvalde yazılar yayınlayarak Neo-Avrasyacı görüşü savunmuştur. İlerleyen yıllarda (1991-93) Neo-Avrasyacılık fikri ve A. Dugin üzerinde büyük bir tesir oluşturan ‘Yeni Sağcılar’ın ünlü isimleri J. Triar, Klaudio Mutti, Terrachano, A. Benois, R Stoykers, M. Batara sık sık Moskova’da bulunmuşlardır. Yeni Avrasyacılığın şekillenme sürecinin bu yeni sağcılar tarafından işlendiği noktasında iddialar mevcuttur. (Karabağ, 2009). Neo-Avrasyacılığın kampanya yüzü olmuş olan Aleksandr Dugin, adeta bir guru gibi Rasputinvari bir hava ile lanse edilerek fenomen halini almıştır. Neo-Avrasyacılığın lideri olarak tanıtılmak suretiyle, medya mecralarında Avrasya üzerinde durmuş, dergi, kitap ve makalelerinde Neo-Avrasyacı görüşü savunmuştur.
Türkiye’yi en büyük rakibi olarak telakki eden Moskova merkezli bu Neo-Avrasyacı mülahaza, Türk dış politikasının vizyonu çerçevesinde gelecek hedefleri ile tam bir çelişki içinde olmasıyla birlikte Türkiye Cumhuriyeti’ni doğrudan hedef almaktadır. Nitekim Alexandr Dugin bu bahsi şöyle vurgulamıştır: ‘‘… Türkiye, Rusya’nın jeopolitik hasmıdır… Bu stratejiye göre hasım olanlara zarar verilmeli, müttefik olanlarla ise jeopolitik amaçlardaki müştereklik ortaya çıkarılmalıdır...’’ (Dugin, 2015: s.188).Türkiye ile çevre ülkeler arasında çıkabilecek muhtemel anlaşmazlıklardan beslenmeyi ve bu anlaşmazlıkları destekleyerek Rusya’nın bölgesel nüfuzunu artırmayı hedefleyen bu görüş, NATO üyeliği temelinde Türkiye’yi ‘Atlantist’ bir ülke olarak tanımlayarak ötekileştirmekte ve Avrasya coğrafyasından uzaklaştırma girişiminde bulunmaktadır. Ülkemizde bu görüş yıllarca konuşulmuş, tartışılmış ve Türkiye’ye muhtemel etkileri üzerine birçok yayın yapılmıştır. Aynı zamanda Neo-Avrasyacı Rus tezi çerçevesinde propaganda yapılarak Türkiye’de bu düşünce akımına taraftar kazanma çabası verilmiş/verilmektedir. Rus hegemonyasına eşit bir strateji ortaya koyan Avrasyacılık fikri, Türkiye’de bir alternatif politika olarak değerlendirilmiştir. Bu açıdan Türkiye’de Avrasyacılık akımı, Rus Avrasyacılığının temel ilke ve unsurlarını taşımakta ve Türkiye’nin Rusya’nın güdümüne girmesini gerektirecek politikaları öngörmektedir. (Yılmaz, 2013) Temel konsept, ilke, kavram ve prensiplerden yoksun olan Türk Avrasyacılığı, Türkiye için bir strateji oluşturacak düzeyde değildir. Dolayısıyla Türkiye’de Avrasya coğrafyasını ve kavramını merkeze alan özgün bir düşünce hareketi, tarih felsefesi veya politik bir sistem geliştirilememiştir. (İmanbeyli, 2009)
Teorinin pratiğe uygulanması noktasında, Neo-Avrasyacılık son dönem Rus dış politikasında kendini göstermiştir. Nitekim Lev Gumilev’in, ‘‘Rusya eğer kurtulacaksa bu ancak Avrasyacılık ve onun bir Avrasya devine dönüşmesiyle olacaktır’’ sözü Neo-Avrasyacılığın bir fikir olarak kalmayacağı ve pratiğe tatbik edilmesinin zaruri olduğunu vurgulamış ve Rusya’nın kurtuluşunu bu temele dayandırmıştır. 1990’ların başında dünya ekonomik sistemine adapte olmak amacıyla neoliberal politikalar gütmeye başlayan Rusya, bu cihette önemli bir başarı elde edemeyince, 1995 yılında yüzünü yeniden Orta Asya’ya dönerek, post-Sovyet ülkelerine yönelik politikalarını ‘yakın çevre doktrini’ çerçevesinde revize etmiş ve BDT’nin (Bağımsız Devletler Topluluğu) kuruluşu ile Orta Asya, Kafkasya, Baltık ve Balkan ülkelerinin farklı ittifaklara yönelmelerini engellemek istemişse de bunda da beklenilen neticeler elde edilememiş ve Çin ile işbirliğine gidilerek Şanghay İşbirliği Örgütü kurulmuştur. Özellikle ekonomik ve politik istikrarsızlık Rus politikalarının istenilen neticeleri vermesini engellemiştir. 2000’li yılların başında Vladimir Putin iktidarı ile neoliberal politikalardan uzaklaşan Rus hükümeti ekonomi üzerindeki müdahalesini artırmıştır. Dönem itibariyle petrol fiyatlarındaki artışlardan da faydalanmak suretiyle ekonomisini güçlendiren Rusya, yeni bir gelişim ve toparlanma sürecine girmiştir. (Sancaktar, 2012: ss. 243-247)
Küresel siyaset sahnesinde güçlü politikalar uygulamaya yeniden muktedir olan Rusya, Neo-Avrasyacılığın gerekli gördüğü adımları atmaktan da geri durmamıştır. Ukrayna’nın doğu ve güney kısmındaki ayrılıkçı unsurlara destek verilmesi, Kırım’ın ilhak edilerek Karadeniz’deki dengeleri Rusya lehinde değiştirme girişimi, Moldova’da Trasndinsyester bölgesindeki ayrılıkçılara destek verilmesi, Ermenistan’da bulunan askeri üslerin genişletilmesi ve Gümrü üssünün kulanım süresinin 2044 yılına kadar uzatılması ve bu minval üzere tatbik edilen ve edilmesi amaçlanan politikalar göstermektedir ki, Neo-Avrasyacılığın gerekli gördüğü jeopolitik yaklaşım, konjonktürel şartların değerlendirilmesi ve uygun zeminin oluşmasıyla hayata geçirilmeye çalışılmaktadır. Nitekim Kırım’ın ilhakının Türkiye’ye yönelik bir tehdit olduğunun altını çizen Prof. Dr. Halil İnalcık, bu bahsi şöyle detaylandırmıştır: ‘‘Rus politikasının bugünkü temeli, Avrasyacılık’tır. Bunu ‘Neo-Avrasyacılık’ diye daha yumuşak hale getirmiştir. Rusya, ‘Polonya’dan, Orta Asya’ya kadar olan milletlerin bulunduğu bölge, kültür bakımından Ruslara bağlı idi asırlarca, bunu ihya etmek lazımdır’ düşüncesindedir. Avrasyacılık anlayışı, biz kardeşiz, Rusya olarak Avrupa’da ve Asya’da sizi koruyoruz, kültürümüzü yayıyoruz anlayışı Gorbaçov döneminde bitti. Kırgızistan, Türkmenistan, Ukrayna gibi milletler bağımsızlıklarına kavuştu. Putin’in bütün gayreti Avrasyacılık teorisiyle, Rusya hâkimiyetini yine bu bölgelerde ihya etmektir. Rus boyunduruğu altında bu milletleri toplamaktır. Neo-Avrasyacılığın neticesi Türkiye için tehlikedir. Putin’in bugün Kırım’a ordularını gönderme sebebi Çarlık Rusya’sını ihya etmektir.’’ (İnalcık, 2014).Netice itibariyle, genel olarak denilebilir ki, ‘‘Tarihi boyunca zayıf olduğu dönemlerde kendi kabuğuna çekilen Rusya, güçlü olduğu dönemlerde hep yayılmacı ve baskıcı bir dış politika izlemiştir. SSCB’nin dağılmasından sonra Rusya’da zihinsel anlamda ciddi bir dönüşüm yaşanmamış, sadece güç ve üretim araçları el değiştirmiştir’’. (Bilgiç, 2016)
Bugüne değin Türkiye’de Avrasyacılık yaklaşımına AB ve ABD karşıtı kesimler alternatif olarak destek vermiş ve bu çerçevede Türk dış politikasının Orta Asya’ya yönelmesini arzu etmişlerdir. Ancak bu yaklaşım tarzı neticesinde oluşan bir tutumu Avrasyacı düşünce veya politika olarak değerlendirmek mümkün değildir. Avrasya’yı coğrafik manada bir kıta olarak merkeze alan ve bu jeopolitik esasta temel ilke, konsept ve kavramları barındıran bir düşünce akımına duyulan ihtiyaç, Rus Avrasyacılığı rüzgarının esmekte olduğu Türkiye’de, elzemdir.
Jeo-stratejik konumu itibariyle Türkiye, Batı ile Doğu’nun, Kuzey ile Güney’in kesiştiği noktada, Avrasya coğrafyasının tam kalbinde bulunmaktadır dolayısıyla kurulacak muhtemel bir Avrasya birliğinin-ideasının teknik olarak merkezindedir. Tarihsel çerçevede, Avrasyacılık mülahazası Türk çevrelerde son iki asırdır konuşulmuş, tartışılmış ve bir dönem için Türk milletinin kaderi-kurtuluşu mesabesinde görülmüştür. Erken dönemde Yusuf Akçura, 1907 yılında Kazan’da yayın yapan Tan Çulpan gazetesinde ve 1908 yılında Kırım’daki Tercüman gazetesinin kırk birinci sayısında yer alan değerlendirmelerinde, Avrupa ve Çin tehdidine karşı Türkler ve Rusların işbirliği yapması görüşünü savunmuştur. (Yılmaz, 2013). Başlangıçta Ruslardan müspet reaksiyon elde edilmesiyle Akçura, Duma başkanı ile görüşme gerçekleştirmiş ve Müslüman İttifak partisi konuya yakın bir tutum sergilemiştir. Ancak Rus hükümetinin 20 Şubat 1908 tarihli beyannamesi ile bu görüşün dikkate alınmayacağının açıklanmasıyla birlikte Türk Avrasyacılığı’nın muhtemel inkişaf süreci ortadan kalkmış oldu.
Türk kültürünü anlamak noktasında, W. Bang’ın Türk dili araştırmalarında kullandığı ‘Göktürklerden Osmanlılara’ anlayış ve deyişini benimsemek gereklidir. Türkiye’nin yumuşak güç noktasındaki potansiyeli tarih, kültür ve coğrafyadan kaynaklanmaktadır. (Kalın, 2012). Orta Aya coğrafyası ile arasındaki organik tarihsel bağlantı, Türkiye’nin bölgedeki yumuşak gücünü ve yumuşak güç potansiyelini artırıcı vektörlerin başında gelmektedir. Türkçenin farklı diyalektlerinin konuşulduğu Avrasya bölgesi, ‘Balkanlardan Pasifik’e’ etnolinguistik bir Türk kimliğine ev sahipliği yapmaktadır. Orta Asya Türk devletlerinde nüfusun büyük bölümünün Sünni Müslüman olması, kabul edilen ortak manevi değerler, toplumsal manada yakınlık ve işbirliğini güçlendirici karaktere sahiptir.
Türk dış politikasında ihmal edilmiş olan Orta Asya’ya yönelik aktif politikaların geliştirilmesi ve tatbik edilmesi gerekliliğinin ehemmiyeti artmaktadır. Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte söz konusu coğrafyada bulunan Türk devletlerinin bağımsızlığını kazanması, Türk dış politikasına yeni bir boyut eklemiştir. Son dönemlerde ‘Adriyatik’ten Çin Seddine’ anlayışı ile Balkanlar, Orta Doğu ve Kafkasya bölgesinde artan kamu diplomasisi faaliyetleri ile Türk tarih ve kültürü bölgede bir yük ve engel olmaktan ziyade Türkiye’nin iç ve dış politikasında stratejik araç olmaya başlamıştır.
Öte yandan, Avrupa’da ortak para birimi olarak Euro bölgesinin teşekkül edilmesi yeni ortak para birimi bölgelerinin teşekkülü noktasında başlangıç olarak görülmeye başlanmış ve farklı coğrafyalarda, farklı para birimlerinin benzer ‘para bölgeleri’ oluşturacakları noktasında beklentiler oluşmuştur. Coğrafi olarak Türkiye ve Rusya Avrasya bölgesinin merkezinde bulunmaktadır. Bu iki ülkenin Avrasya’daki etki alanları ve etki potansiyelleri göz önüne alındığında, Arap dünyası üzerinde, Doğu Avrupa’da ve Orta Asya Türk devletleri üzerinde, Türkiye’nin etki oluşturma potansiyelinin Rusya’nınkine nazaran daha baskın olduğu söylenebilir. Dolayısıyla ileride oluşturulacak ve Avrasya bölgesini kapsayacak olan muhtemel bir ortak para bölgesinde geçerli olacak para birimine en uygun adayın Türk Lirası olduğu söylenebilir. Avrasya coğrafyasında kurulacak muhtemel Türk Lirası Bölgesi’ne (Turkish Lira Zone) Rusya Federasyonu da dâhil olabilir.
Netice itibariyle, Avrasya coğrafyasının mevut dinamikleri tarihsel bütünlük içerisinde değerlendirildiğinde Türk tezinin, Rus tezine karşı baskın durumda olduğunu söylemek mümkündür. Ve bu coğrafyada muhtemel bir kültürel-politik birlik Türkiye eli ile kurulabilir. Ancak Türkiye’de teorik çerçevesi çizilmemiş bir Avrasyacılık anlayışı, tarihi fırsatların kaçırılması ve ileride uygulanacak muhtemel politikaların önünün tıkanmasına sebep olacaktır. (Yılmaz, 2013). Teorisi olmayan düşüncenin uygulanabilirliğinin mümkün olmadığı ve Neo-Avrasyacılığın Rus dış politikasına önemli etkilerinin olduğu gerçeği göz önünde bulundurulursa, Türk Avrasyacılığı düşüncesinin geliştirilmesinin zorunluluğu anlaşılacaktır.
Neo-Avrasyacılık, Rusya’nın önderlik etmediği/etmeyeceği bir Avrasyacılık anlayışının mümkün olamayacağını savunmaktadır. N. Fedorov bu durumu şöyle izah etmektedir, ‘‘Avrasya devleti birliği ancak Avrasya milli devletlerinin bir araya gelmesiyle mümkün olabilir ki bu birliğin oluşması da ancak bunların arasında en güçlü etnik Rus devletinin yönetiminde olacaktır.’’ (Karabağ, 2009). Nitekim Rusya’nın Avrasya devi olarak doğması noktasında, Türkiye’nin bölgeden izolasyonunun imkânsız olduğunun altını çizen A. Dugin, Türkiye’nin siyasi ve ekonomik rotasında ideolojik bir gelişmenin, 180 derecelik bir dönüşümün Türkiye’nin bu alandaki politikalarının Rusya’nın emrine amade olmasını sağlayacağını belirtmiştir. Başka bir deyişle, Neo-Avrasycaılığın Türkiye’ye biçtiği rol Atlantik çizgisinden çıkarak Avrasya çizgisine, Rusya’nın etki alanına girmesidir. (Karabağ, 2009)
Neo-Avrasyacılık ile benzer bir düzlem ve çerçeve barındıracak muhtemel bir Türk Avrasyacılığı tezinin ajandası da bu minvalde bir noktainazar ihtiva etmelidir. Türkiye’nin bölge ülkeleri ile yaşadığı ve yaşayacağı muhtemel anlaşmazlıklardan beslenen ve beslenmeyi amaçlayan Rusya’nın, Ukrayna ile münasebetleri dikkatle değerlendirilmeli, Ukrayna’nın bağımsızlığı ve jeopolitik güvenliği desteklenmelidir. Çeçen ve Dağıstan Cumhuriyetlerinin bulunduğu Hazar Denizi hattı Rus jeopolitiğinin zayıf sınırlarından biri olarak değerlendirilmektedir dolayısıyla Azerbaycan, Türkmenistan ve Kazakistan’ın Hazar havzasındaki pozisyonlarının desteklenmesi önem teşkil etmektedir. Türkiye’nin doğuya doğru Türk devletleri ile arasına, coğrafi konumu itibariyle adeta set çeken Ermenistan’ın jeopolitik konumu, Türkiye için bir stratejik engel teşkil etmektedir. Rusya’nın Ermenistan’daki askeri hareketliliği yakından takip edilmeli ve Azerbaycan’ın, Ermenistan’a karşı askeri üstünlüğü korunmalıdır.
Öte yandan Suriye krizi ile birlikte Doğu Akdeniz’de varlık kazanan Rusya, Akdeniz’de etkinliğini giderek artıracaktır. Öyle ki Kıbrıs hususunda Dugin, Neo-Avrasyacı düşüncenin yaklaşımını, ‘‘…Türkiye Kıbrıs’ta bütün sahip olduğu pozisyonları kaybetmelidir. Kıbrıs Türkleri ise, Rumların egemenliği altında olacak Birleşik Kıbrıs’ta barışçı olarak eritilmelidir…’’ sözleriyle açıklamıştır. (Dugin) Suriye ve Libya’daki Rus askeri varlığı, Doğu Akdeniz’deki doğal gaz ve petrol rezervlerinin akıbeti ve paylaşımı noktasında Türkiye’nin dâhil edilmediği Amerika ve diğer bölge ülkeleri arasında gerçekleştirilen diplomatik görüşmeler, Türk makamlarını Kıbrıs ve Doğu Akdeniz politikalarını gözden geçirmeye zorlamalıdır. Doğu Akdeniz’de yüksek jeopolitik ve jeostratejik öneme sahip olan Kıbrıs adası, bölgede ideal bir askeri üs görüntüsü vermektedir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve garantör ülke konumunda olan Türkiye, hızla değişen konjonktür çerçevesinde, Güney ve Kuzey Kıbrıs’ın birleşmesi girişimlerini geçici olarak sonlandırarak, Türk Silahlı Kuvvetlerinin bölgedeki varlığını koruması ve askeri etkinliğini artırması yönünde politikalar izleyebilir.
Sonsöz
Halford John Mackinder 1904 yılında yayınladığı The Geographical Pivot of History adlı eserinde, Doğu Avrupa’yı ve heartland–kalpgâh olarak adlandırılan Sibirya bölgesini merkezi stratejik bölgeler olarak ele almış ve Doğu Avrupa’yı kontrol eden gücün Heartland’de de hâkim olacağını tezini ortaya atmıştır. Bu kara hâkimiyeti teorisinin revize edilmiş prensiplerine göre ise Heartland’e hâkim olan gücün Dünya Adası’na (Avrasya) hâkim olacağı ve Dünya Adasına hükmeden gücün dünyaya hâkim olacağı ileri sürülmektedir. Yukarıda Avrasya dinamikleri Rusya ile mukayeseli olarak kısaca ele alınan Türkiye’nin jeopolitiği, Zbigniew Brzezinski’nin ‘satranç tahtası’ olarak nitelediği Avrasya coğrafyasında bir Avrasyacılık ideasını teşekkül ve tatbik etmeye muktedirdir. Orta Doğu, Orta Asya ve Körfez bölgelerinde etki alanını giderek artıran Türkiye, ‘köprü ülke’ retoriğini geride bırakarak yeni kimliği olan ‘merkez ülke’ anlayışına göre adımlar atmaya başlamıştır. (Aras, 2009)
Klasik Avrasyacılık teorisinin inkişafı ile Neo-Avrasyacılık fikrini ortaya atan ve bu fikir çerçevesinde politikalar gütmek suretiyle hareket ederek birçok farklı boyutta Türkiye’yi doğrudan hedef alan Rusya Federasyonu, Avrasya’da Türkiye’nin en büyük rakibi olacaktır.
Ayrıca, Suriye krizi ile birlikte baş gösteren bir dizi problem Türk-Rus ilişkilerinin kimi zaman gerginleşmesine sebep olmuş, kimi zaman derinleşmesini sağlamış ve Türkiye-Rusya ikili ilişkilerinin doğasını yeniden ortaya koymuştur. Rus uçağının düşürülmesi hadisesi sonrasında Suriye’deki Hmeymim askeri üssüne S-400 hava savunma sistemi yerleştiren Rusya, bölgede hava savunma üstünlüğünü sağlamak suretiyle, Türkiye’nin DEAŞ ve PKK bağlantılı terör unsurlarına karşı yapabileceği muhtemel operasyonların önüne geçmiş ve Türkiye’nin silah sistemleri ile ortaya koyabileceği müdahale kabiliyeti topçu atışlarıyla sınırlı hale getirilmiştir. (Bilgiç, 2016). Libya’nın yanı sıra, Suriye iç savaşı ile birlikte, bölgede askeri varlık kazanan Rusya, Orta Doğuda etkinliğini giderek artırmayı başarabilmiş ve Neo-Avrasyacı görüşün yansımaları burada da kendini göstermeye başlamıştır. Alexandr Dugin’in Rus jeopolitiği anlayışı noktasında ileri sürdüğü üzere, Orta Doğuda İran ile yapılacak tam ve kapsamlı bir işbirliği, Türkiye’nin bölgeden dışlanması hedefini daha muhtemel kılacaktır.
Öte yandan, Türkiye’nin ulusal güvenliği noktasında en büyük tehditlerden biri olarak algıladığı PKK’nın bağlısı olan PYD ve silahlı kanadı olan YPG henüz Rusya tarafından resmi olarak terör örgütleri kategorisine dâhil edilmemiş ve dahi PYD’nin Moskova’da temsilcilik açmasına müsaade edilmiştir. Nitekim Dugin, Rus jeopolitiği yaklaşımında Türkiye’deki Kürt ve Ermeni nüfus ile yakın ilişki tesis etmek suretiyle bu grupları Türkiye’ye karşı emellerinde kullanılması fikrinin gerekliliğine değinmiştir. Bununla birlikte, başta Rusya olmak üzere birçok ülkeden temsilcileri bulunan Paris merkezli Batı Ermenileri Ulusal Kongresi, Avrupa’da yaşayan Ermenilerin, şartların uygunlaşması noktasında Türkiye’ye dönmek niyetinde olduklarını açıklamıştır. (Kasparyan, 2013). Bu ihtimalin gerçekleşmesi durumunda Türkiye’nin Doğu Anadolu’da Kafkasya ile bağlantısı kesilmiş olmakla birlikte, İran-Rus işbirliğinin bölgedeki etkinliğini ve etkisini giderek artırması Türkiye’nin Orta Asya’ya açılması noktasında ciddi bir engel teşkil ederek Neo-Avrasyacı Rus jeopolitiğinin Türkiye’yi bölgeden uzaklaştırma hedefinin önünü açacaktır.
Netice itibariyle, Avrasya coğrafyası temelinde şekillendirilen Rus jeopolitik yaklaşımının Rusya’nın politik ve ekonomik birlik sağlamak suretiyle emperyalist bir güce dönüşme çabası verdiği görülmektedir. Rusya, teorik çerçevesi çizilmiş olan Neo-Avrasyacılık fikrini pratik uygulanabilirlik noktasında değişen konjonktürel şartlardan faydalanmak suretiyle adımlar atarak hayata geçirme hususunda ilerleme kaydetmektedir. Rusya’nın 2008-Güney Osetya’ya askeri müdahalesi, 2014-Kırım’ı ilhak etmesi, Suriye ve Libya’da askeri varlık göstererek bölgedeki nüfuzunu artırma politikaları bu kanıyı doğrulamaktadır. Neo-Avrasyacılığın, Avrasya jeopolitiğinde Rus yayılmacılığını yeniden harekete geçirmeyi amaçlamakla birlikte Türkiye’yi bölgesel rakip olarak doğrudan hedef aldığı sonucuna varılabilir.
Türkiye’de Gumilev, Savitski veya Dugin benzeri teorisyenleri olmayan Avrasyacılık düşüncesinin kuramsal kapsam ve konsept noktasında tesis edilmesi ve ‘Türk Avrasyası’ (Turkish Eurasia – Турецкая Евразия) benzeri terimlerin türetilmesi ve literatüre kazandırılması gerekli adımların başında gelmektedir. Çok taraflılık çerçevesinde Türkçe Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi ile geliştirilen koordinasyon ve ortaklık Türk Avrasyacılığının oluşum ve gelişim sürecine yapabileceği katkı potansiyeli noktasında yüksek ehemmiyete sahiptir. Bununla birlikte TİKA çatısı altında Avrasya coğrafyasında izlenecek aktif politikalar neticesinde Balkanlardan Pasifik’e birleştirici entegrasyon sürecinin tesis edilmesi Türk jeopolitiğini şekillendirecektir.
Ozan Çiftci
St. Petersburg Devlet Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Fakültesi
Yüksek Lisans Öğrencisi [email protected]
BİBLİYOGRAFYA
Aras Bülent, (2009). Turkey and Eurasia: Frontiers of a New Geographic Imagination,” New Perspectives on Turkey, (40):195-217. (With Fidan Hakan). https://www.academia.edu/5879257/_Turkey_and_Eurasia_Frontiers_of_a_New_Geographic_Imagination_New_Perspectives_on_Turkey_40_2009_195-217._with_Hakan_Fidan_ [Erişim Tarihi: 06.11.19]
Babaev Eugene V., (2000). Eurasian Heterocyclic Meetings, Chemistry Dept., Moscow State University, Moscow.http://www.chem.msu.ru/eng/misc/babaev/Eurasia/00.pdf [Erişim Tarihi: 06.11.19]
Bilgiç M. Sadi, (2016). Rus Jeopolitiği: Avrasyacı Yaklaşım ve Türkiye’ye Etkileri, Bilgesam. http://www.bilgesam.org/Images/Dokumanlar/0-167-20160504561317.pdf [Erişim Tarihi: 22.10.19]
Dağı Zeynep, (2002). Kimlik, Milliyetçilik ve Dış Politika: Rusya’nın Dönüşümü, İstanbul: Boyut Kitapları.
Dugin Alexandr, Türkiye’nin Avrasyacılık Stratejisi, The fourth Political Theory. http://4pt.su/tr/content/t%C3%BCrkiye%E2%80%99nin-avrasyac%C4%B1l%C4%B1k-stratejisi [Erişim Tarihi: 06.11.19]
Dugin Aleksandr, (2015). Rus Jeopolitiği Avrasyacı Yaklaşım, Çev: Vügar İmanov, Küre Yayınları, Sekizinci Basım.
Fofthomme Claude, (2019). The Deadly Ideology Driving Putin: Eurasianism. Impakter. https://impakter.com/deadly-ideology-putin-eurasianism/ [Erişim Tarihi: 06.11.19]
Kalın İbrahim, (2012). Soft Power and Public Diplomacy in Turkey, SAM. http://sam.gov.tr/wp-content/uploads/2012/01/ibrahim_kalin.pdf [Erişim Tarihi: 06.11.19]
Karabağ Mehmet, (2009). Rus Emperyalizmi İçin Yeni Bir İdeoloji: Neo-Avrasyacılık, Bilgesam. http://www.bilgesam.org/incele/1071/-rus-emperyalizmi-icin-yeni-bir-ideoloji–neo-avrasyacilik/ [Erişim Tarihi: 22.11.19]
Kasparyan Hrant, (2013). ‘Diaspora Dönmek İstiyor’, Demokrat Haber https://www.demokrathaber.org/roportajlar/diaspora-donmek-istiyor-h22815.html [Erişim Tarihi:22.10.19]
Klump Sarah Dixon, (2011). Russian Eurasianism: As an ideology of Empire, Wilson Center. https://www.wilsoncenter.org/publication/russian-eurasianism-ideology-empire [Erişim Tarihi: 06.11.19]
Mominkulov Canat, (2012). Avrasya Birliği Fikrine Orta Asya’dan Tarihi Bir Bakış, Orsam. https://orsam.org.tr/tr/avrasya-birligi-fikrine-orta-asya-dan-tarihi-bir-bakis/ [Erişim Tarihi: 06.11.19]
Papava Vladimer , (2009). Cicero foundation great debate paper No. 09/8, Eurasia versus Central Caucaso-Asia: On the geopolitics of Central Caucaso – Asia, December. http://www.cicerofoundation.org/lectures/Vladimer_Papava_On_the_Geopolitics_of_Central_Caucaso_Asia.pdf [Erişim Tarihi: 06.11.19]
Sancaktar Caner, (2012). Rusya’da Sosyalizmden Kapitalizme Geçiş (1992-2000): Neoliberalizm, Otoriterizm ve Çevreleşme, Kafkasya Kongresi Raporu.
Shlapentokh Dimitry, (2007). Dugin, Eurasianism, and Central Asia, Communist and Post-Communist Studies Volume 40, Issue 2, June. https://www.sciencedirect.com/science/article/abs/pii/S0967067X07000190 [Erişim Tarihi: 06.11.19]
İmanbeyli Vügar, (2009). ‘Ergenekoncular ve Avrasyacılık’, Anlayış Dergisi. http://www.anlayis.net/makaleGoster.aspx?dergiid=70&makaleid=1705 [Erişim Tarihi: 23.10.19]
İnalcık Halil, (2014). Tarih ve Medeniyet, İnalcık ‘: Rusya’nın Kırım Hamlesi Türkiye’ye Yönelik Bir Tehdit’. http://tarihvemedeniyet.org/2014/03/inalcik-rusyanin-kirim-hamlesi-turkiyeye-yonelik-bir-tehdit.html [Erişim Tarihi: 06.11.19]
Umland Andreas, (2018). Why Alexandr Dugin’s Eurasianism is not Eurasianist, New Eastern Europe.http://neweasterneurope.eu/2018/06/08/aleksandr-dugins-neo-eurasianism-not-eurasianist/ [Erişim Tarihi: 06.11.19]
Yılmaz Reha, (2013). Türk Avrasyası ve Avrasyacılığı Üzerine, Tasam. https://tasam.org/tr-TR/Icerik/5052/turk_avrasyasi_ve_avrasyaciligi_uzerine [Erişim Tarihi: 06.11.19]
International Eurasian Movement http://evrazia.org/modules.php?name=News&file=article&sid=1915 [Erişim Tarihi: 06.11.19]
Панарин Игорь Николаевич, (2006). ‘Информационная Война и Геополитика’ Поколение, Москва.
Дугин Александр, (2000). Евразийский триумф, в кн. А. Дугин, изд., Основы Евразийства, Москва,: Арктогея-Центр.
Гумилев Лев Николаевич, (1993). Ритмы Евразии, Москва : Прогресс.
[1] Ayrıca Gumilev, kendisinden ‘Son Avrasyalı’ olarak bahsetmiştir.