Geçen hafta İstanbul’da gerçekleştirilen Türk Arap Medya Forumundaydım.
2 gün süren foruma 22 Arap ülkesinden 250 Basın Mensubu ile Türkiye’nin seçkin gazetecileri katıldı.
T.C. Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün (BYEGM) mükemmel bir organizasyonu olan Forum, dünya ile kucaklaşmanın sağlam adımlarından bir tanesiydi.
Aslında Türkiye’nin bölgesel liderliğinin tescili desem belki de çok daha doğru olacak.
Benim için büyük bir hayat deneyimi olan Forum, yeni bir bakış açısı kazandırdı ve bambaşka bir dünyanın kapılarını açtı.
Birçok konunun bize gösterildiği gibi olmadığını, gerçeklerin biraz daha farklı olduğunu çok daha iyi gözlemledim Türk Arap Forumunda.
BYEGM, Başbakan Yardımcılığına bağlı olduğundan Sayın Bülent Arınç ile konuşma, görüşme ve bazı konuları, özellikle de Kıbrıs konusunu tartışabilme olanağım oldu.
Konuşmacılar ve panelistler arasında bulunan Arap dünyasının ve Türkiye Medyasının seçkin isimleri, son gelişmeler hakkında kendi görüşlerini dile getirdiler.
Benim için bu Forumun bir başka güzel tarafı da, bu güne değin yazılarını büyük bir keyifle okuduğum Orta Doğu uzmanı yazarların, Al Hayat, Al Cezire, Al Ahram ve Al Alem gibi ünlü Arap Medya kuruluşlarında görev yapan, isimleri kendi ülkelerinin sınırlarının dışına taşmış gazetecilerle ve bu kuruluşların yöneticileri ile tanışma ve konuşabilme olanağını bulmam oldu.
Forumda çok önemli birkaç konu dikkatimi çekti.
İngilizcede “Arab Spring” veya Arapçada “Al Rabiye Al Arabi” olarak söylenen “Arap Baharı” konusunda eksik bilgilerimin olduğunu fark ettim.
Orta Doğu’da ve de özellikle de Arap dünyasında yaşanan olayları, adeta bir çevirmen gibi arada duran “Batı Dünyasının Medyası” kanalı ile “istenildiği gibi değiştirildikten sonra” aldığımızı öğrendim.
Ve benim için ayrıca çok önemli olan “Türklerin, Arap halkı içindeki imajı ile Arapların, Türk halkı içindeki imajının” yapay bir şekilde, geçen asrın başında bölgeyi işgal ederek paylaşan batılı devletlerce, Türklerle Arap halklarının bağını koparmak, aralarını açmak için yaratıldığını ve Altıncı Kol faaliyetleri, propaganda ve benzeri yöntemlerle her iki tarafın beyinlerine işlendiğini öğrenmek oldu.
Neredeyse tüm Arap katılımcılar bu bilgileri detayları ile birlikte kürsüden dile getirdiler.
Yıllarca beyinlerimize “Arapların Türkleri arkadan vurdukları”, Araplara da “Osmanlı’nın asırlarca bölgeyi sömürdüğü, Arap halkını köle gibi kullandığı” fikri enjekte edilmiş ve her iki tarafa da nifak tohumları ekilmiş yıllarca bilinçli olarak.
Doğruların bulunmasının ve Türklerle Arapların yakınlaşmasının, kucaklaşmasının kapılarının açılması ise ancak şimdilerde gerçekleşmeye başlamış.
Balkanlarda, Çanakkale’de, Sarıkamış’ta ve daha birçok yerde şehit olan Osmanlı askerleri ile subaylarının kimisi Libya, kimisi Mısır, kimisi de Orta Doğu’da bir köy veya kasabadan. Ben Osmanlı ordusunda hiç Arap asker veya subay yok zannediyordum bu Foruma değin. Ama gerçekler farklı;
Varmış, hem de çok sayıda.
Yaklaşık 27 farklı ülkede yaşayan Arap halkları ile toplamları 25’i bulan İslam ülkesinin Türkiye’yi örnek ve lider ülke olarak gördüklerini duydum ve hissettim bu Forumda.
Ünlü Arap medya mensuplarının, “Arap Baharı” sonucu yöneticileri değişen ülkelerde demokratik ve laik düzenin kurulması için Türkiye’den yardım istemeleri ve deneyimlerini getirmesini talep etmeleri ise bir başka çarpıcı noktaydı.
Hem özgür devlet düzenini kurmasını, hem laikliği yerleştirmesini hem de ekonomik kalkınmalarına destek vermesini istiyorlardı Türkiye’den bu ünlü konuşmacılar.
Prof. Dr. Ata ATUN