Bu röportaj, Aşkın İnci Sökmen ile ” Türk Akademi Hayatında Kadının Konumu” üzerine yapılmıştır. Aşkın İnci Sökmen Alaca, Lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler bölümünde bitirmiştir. Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler programında “Orta Doğu’da Sınır Aşan Sular“ başlıklı teziyle yüksek lisans eğitimini tamamlamıştır. Kara Harp Okulu Savunma Bilimleri Enstitüsü Güvenlik Bilimleri Ana Bilim Dalı Uluslararası Güvenlik ve Terörizm programında 2012 yılında hazırladığı “ İdeolojik Boyutu İle PKK Terör Örgütü” isimli tez çalışması ile “doktor” unvanı, Ocak 2018 tarihinden itibaren de Doçent unvanını kazanmıştır. Sökmen, 2013 yılından itibaren İstanbul Arel Üniversitesi Uluslararası İlişkiler İngilizce bölümünde öğretim görevlisi olarak görev yapmaktadır. Alaca, uluslararası güvenlik ve terörizm, Asya Pasifik, Savunma alanında yeni teknolojiler ve uzay güvenliği gibi alanlarda birçok çalışması olan başarılı bir kadın akademisyendir.
1- Yıllardır akademide çalışan, eğitimini üç farklı üniversitede tamamlamış, kadın bir akademisyen olarak, tecrübe ettiğiniz ya da şahit olduğunuz ne tür cinsiyet ayrımcılıkları oldu?
İ: Öğrenciyken bu durumu çok gözlemleyemedim. Akademik çalışma hayatıma 2013 senesinde başladığımda, genelde akademisyenler arasında ideolojik (sol/muhafazakar) ve emekli askerler gibi gruplaşmalar olduğu fark edilebiliyor. Gittiğimiz üniversite misafirliğindeki konferanslarda da bunu deneyimleyebildim. Hangi grup baskınsa ona uygun bir yönetim tarzını görmekte mümkün. Askeri kökenli akademisyenler çok disiplinli, çalışkan ve idari görevlerde ön plana çıkıyorlar. Gruplar genelde birlikte yükselip, birlikte yol alıyorlar ve eğer bir gruba yakınlığınız olmazsa iletişimlerde sorun çıkabiliyor. Dışlandığınızda da ekiple devam etmemek için farklı manipülasyon yöntemleri devreye girebiliyor. Kısaca denebilir ki yaşanan gruplaşmalar, ayrımcılık ve kayırmalar cinsiyetten çok ideolojilerden kaynaklanmaktadır.
2- Türkiye’de Yükseköğretim kurumlarında birçok batılı ülke ile karşılaştırıldığında kadın istihdamı daha fazla fakat buna rağmen örneğin kadın profesörlerin sayısı %20 gibi bir oranda kalıyor. Bir kadın akademisyen unvan kazanım sürecinde ne tür zorluklarla veya baskılarla karşılaşıyor?
İ: Araştırma görevlisi ve doktor unvanına sahip olan kadın akademisyen sayısı çok fakat doktoradan sonra kadınlar arasında yükselme sayısı azalıyor. Doçentlik süreci bireysel ciddi emek isteyen stresli bir süreç. Jüri değerlendirmelerinde farklı değerlendirme tarzları (siyasal görüşe yakınlık gibi) bazen beklenmedik olumsuz sonuçlar çıkabiliyor. Bu süreçte kendime yönelik değil ama kadın- erkek fark etmeksizin sıkıntı yaşayan çok fazla arkadaşım oldu.
Fakat şu da bir gerçek ki evli çocuklu kadın akademisyen olmak gerçekten iş yükü bakımından zorluyor. Örneğin, pandemi döneminde uzaktan eğitimden dolayı kadınların iş yükünün üç katına çıktığını kadın meslektaşlarımız raporla ortaya koydular. Evdesiniz hem evin işleriyle hem çocukların ihtiyaçlarıyla hem de akademik görevlerinizle ilgilenince nefes alacak zaman azalıyor. Bir kadının akademide karşılaştığı en büyük zorluk bana kalırsa
“Kariyer mi yoksa çocuk ve aile yaşamı mı?” ikilemi oluyor. Geleneksel Türk aile yapısı da kadınların akademide kariyer yapmasında engeller çıkartabiliyor. Bir kadının eşini, çocuğunu bırakıp yurtdışında eğitim alması veya bir projede çalışması hep ertelenme yaşayan kariyer planlarına dönüşebiliyor.
Kadına karşı ayrımcılık sadece Türkiye’ye özgü de değil. Yurt dışında da ilginç bir şekilde ayrımcılık olayları yaşanabiliyor. Genelde sadece erkeklerden kadınlara değil, kadınlardan da kadınlara yönelik ayrımcı olaylarla karşılaşılabiliyor. Aynı branşta meslektaş olmak rakip olmak değildir. İnsanların uzman olabildiği ve birlikte güzel şeyler başarabildikleri muazzam bir konu genişliği var. Ancak birçok arkadaşımızdan kendi başlarına gelen çok tatsız olayları duyarak üzülüyoruz. Akademik çalışma kişiye özeldir, çünkü yayınlarınız önemlidir. Yayınlanması süreçlerinde engellenme yaşayamazsınız ancak yurt dışı konferans ya da kısa süreli eğitimlerde izin verilmeyerek, asılsız iddialarda bulunarak, yakıştırmalar yapılarak psikolojik şiddet uygulanabildiği çok örnek var. Aslında sistemi erkekler kuruyor ve kadınları birbirleriyle rekabete sokup kendi egemenliklerini sürdürmeye devam ediyorlar. Özellikle mühendislik alanlarında kadın akademisyenler oldukça zorlanıyorlar. Sosyal bilimlerde ise bu oran daha az gibi.
3- Özgeçmişinize baktığımda doktoranızı Kara Harp Okulu Komutanlığında yaptığınızı gördüm, erkek egemenliği altında bir kurum olarak öğrenciliğinizde tanık olduğunuz cinsiyet ayrımcılıkları oldu mu?
İ: Daha önce belirttiğim gibi öğrencilik dönemimde belli zaman aralıklarında okulda olduğumuz için bunu fark etmemiz zor. Ancak askeriye erkek hakimiyetinde bir kurum. Az sayıda olsa da kadın asker adayları, eşit olarak aynı teorik ve fiziksel eğitimleri alıyorlar. Kadınlara özgü pozitif ayrımcılık yok; eğitimde eşitlik var. Her sınıfta, her askeri kuvvette 1 ya da daha fazla kız öğrenci olabiliyor. Kadınlar kendilerini ispat etmek için çok yoğun çalışıyorlar ve yeteneklilerse askeri görevlerde yükselebiliyorlar. Özellikle silah kullanımında oldukça başarılı sonuçlar alındığını biliyorum. Kadın pilotlarımız da oldukça başarılılar. Şu an Kurmay kadın askerler var, general olma şansları açık. Kadın özel harekât birliğimiz oluştu. Üzülerek söylemek isterim ki kadın asker şehitlerimiz de var. Kurallarla örülmüş hiyerarşik bir düzende kadının normalden çok daha fazla kendini ispat etmesi gerekir. Askerler görsel olarak temizlik ve nizama, dakiklik ve tertibe ciddi önem verirler. Böyle bir ortamı kariyer olarak seçmek isteyenler için en uygun yerdir. Hata yapınca tüm sınıf beraber cezalandırıldığı için sınıfın zayıf halkası olmamak adına çok fazla efor sarf etmek kadınlar için söz konusudur. Rütbe konusunda hala şu düşünce erkeklerde var olabilir, nasıl olsa pes edecek rütbemi engellemesin diye daha da zorlayıcı uygulamalarla karşılaşıyorlardır. Okul yönetimi ayrı sınıflandırmaya tabii tutarak bu sorunu aslında çözmüştü. Sadece Türkiye’ye özgü değil bu genellemeler, dünyanın en iyi ordularında da bile var. Bu önyargıyı kırabilmek kadınların kendi elinde. Farkındalıklarını ortaya koymaları ve başarılı olduklarını her fırsatta göstermeleri gerekiyor. Ketum olması gereken yerde fazla konuşmaları, erkeklerin dikkatini dağıtabilmeleri, ikilik çıkarabilmeleri, itaatsizlik gibi eylemler bu önyargıları kapsasa da çoğu zamanda, kadın askerleri görmezden gelmek daha kolay bir seçim olabiliyor. Sonuçta Atatürk; Çanakkale ve Kurtuluş Savaşında Türk kadının fedakarlığını, cesaretini ve yokluk içinde dayanma gücünü gördü. Şu anki imkanlarımız doğru planlama ile başarılı kadın asker savaşçı ve lider konumda yetiştirebilmeyi çokça mümkün kılıyor. Erkek egemen yapıda ister istemez ayrımcılık bir şekilde karşılaşılacaktır. Sivil olarak doktora düzeyinde askeri okulda olmanın yeni beceri ve kabiliyetleri geliştirmeye imkân tanıdığını söyleyebilirim.
GÜLRU KAYALIER
Toplumsal Cinsiyet Staj Programı
KAYNAKÇA
(2021). Terörizm ve Radikalleşme ile Mücadele Araştırma Merkezi: https://www.teram.org/Yazar/askin-inci-sokmen-alaca-11 adresinden alındı