2010 yılı sonunda patlayan geniş çaplı toplumsal gösteriler sonucunda uzun yıllar süren Zeynel Abidin Bin Ali Yönetimi’ne son veren ve böylece Arap Baharı’nın ilk kıvılcımını çakan ülke haline gelen Tunus, 8 aydan fazla bir süre devam eden geçici yönetim döneminde de siyasal ve toplumsal manada bir türlü durulmamıştır. Buna rağmen, Tunuslular, çoğulcu bir siyasal anlayışın ilk belirtisi olarak görülebilecek demokratik seçimler aracılığıyla önümüzdeki dönemde kendilerini yönetecek olan meclisin siyasal kompozisyonunu oluşturmayı başarmışlardır. 23 Ekim 2011 tarihinde düzenlenen ve büyük bir olgunluk içerisinde gerçekleştirilen seçimler sonucunda ise 2002 yılında Türkiye’de yaşanana benzer bir sonuç ortaya çıkmış ve Zeynel Abidin Bin Ali döneminde uzun yıllar boyunca bastırılmış bir görüşün temsilcisi olan Ennahda (Yeniden Doğuş) Partisi büyük bir çoğunluk elde ederek sandıktan birinci parti olarak çıkmayı başarmıştır.
Raşid El-Gannuşi’nin liderliğindeki Ennahda Hareketi, uzun yıllardan bu yana Tunus toplumu içerisinde önemli bir yere sahip olmasına karşın, ülkeyi 23 yıl boyunca yöneten Zeynel Abidin Bin Ali döneminde resmen yasaklanmış, daha öncesinde yani Habib Bourgiba döneminde de yakın kontrol altında tutulan bir siyasal aktör konumundaydı. İslami hassasiyetleri ön plana çıkaran ve muhafazakar bir hareket olarak bilinen Ennahda, Habib Bourgiba’nın laik ve otoriter bir siyasal yapı üzerine oluşturduğu Tunus’un siyasal karakterine din eksenli değişimci ve eşitlikçi talepler ile saldırdığı için, bu hareketin gücünü arttırmasını önlemek ve bunun için gerekirse kaba güce başvurmak Tunus Yönetimi’nin en temel siyasal yönelimlerinden birini oluşturuyordu. Zeynel Abidin Bin Ali Yönetimi’nin aldığı tedbirler neticesinde Cezayir’deki İslami Cephe ya da Mısır’daki Müslüman Kardeşler kadar etkin bir aktör haline gelemeyen Ennahda’nın siyasal önderleri ya hapiste tutuluyor ya da yurtdışına sürgüne gönderiliyordu. Ennahda hakkındaki genel yanılgı ise, bu hareketi köktenci bir karaktere sahip olduğu ve insanların hayat anlayışlarına tehdit oluşturacağı düşüncesi idi. Nitekim bu hareketi Cezayir’deki İslami Cephe ve Mısır’daki Müslüman Kardeşler ile bir tutan yazarlar ve siyasetçiler, Ennahda’nın, laik karakteri içselleştirmiş ve aşiret tabanlı çatışmalardan arınarak daha sivil ve Batılı bir yaklaşımı benimsemiş olan Tunus toplumu içerisinde etkili olamayacağını öngörüyorlardı. Bu yaklaşım aslında doğruydu. Zira, Tunus toplumu Habib Bourgiba ve Zeynel Abidin Bin Ali dönemlerinde Batılı bir yaşam tarzına büründürülmeye çalışılmış ve özellikle eğitim seviyesi oldukça yükseltilmişti. Laik siyasal anlayışın içselleştirilmiş olduğu Tunus, nüfus bakımından Mısır ve Cezayir kadar çeşitlilik göstermediği için aşiret tabanlı çatışmalardan da arındırılmış durumdaydı. Ennahda’nın 1941 doğumlu lideri Raşid El-Gannuşi de bu durumun farkındaydı ve onun hayat felsefesi de bu görüşler ışığında şekillenmişti. Mısır ve Suriye’de yüksek tahsil görmüş ve Suriye’de iken sosyalist örgütler ve partiler ile temasa geçmiş bir isim olan Gannuşi, siyasal anlayışını İslam ve sosyalizmin bir karması olarak kurgulamış ve Tunus’a döndükten sonra bu görüş etrafında siyaset yapmaya çalıştığı için birçok kez hapse atılmış, işkence görmüş ve daha sonra da 22 yıllık bir Londra sürgününe uğramıştır.
Raşid El-Gannuşi’nin liderliğini yaptığı Ennahda Hareketi, onun yurtdışında olduğu dönemde de faaliyetlerini sürdürmüş ve yasal bir siyasal hareket olmadığı için gizlice teşkilatlanmak zorunda kalmıştır. İslam ile demokrasiyi, çoğulculuğu ve insan haklarını bir araya getiren ve Zeynel Abidin karşıtları tarafından da desteklenen Ennahda, özellikle eşitlik vurgusu ile işçi kesiminden ve sendikalardan ciddi bir destek almış, toplumun muhafazakar kanadından aldığı desteğin yanına işçileri ve emekçileri de eklemiştir. Ennahda, Zeynel Abidin Bin Ali Yönetimi’nin eşitsizliği, yolsuzluğu ve otoriter yönetim anlayışını benimsediğini belirterek, Arap Baharı’nın ilk kıvılcımını çakan gösterilerin düzenlenmesinde ön planda yer almıştır. Ennahda lideri Raşid Gannuşi, Zeynel Abidin Bin Ali Yönetimi’nin devrilmesinin ardından 22 yıllık Londra sürgününden dönmüş ve Ennahda’yı bir parti haline getirerek seçimlere sokmuştur.
Tunus’ta yapılan seçimler sonucunda Ennahda oyların %41’ini alarak 217 sandalyeli Tunus Meclisi’nde 90 sandalye kazanmış ve açık ara birinci olmuştur. Diğer partilerden, sol eğilimli ve laik Cumhuriyetçi Parti Kongresi oyların %14’ünü alabilmiş ve meclise 30 temsilci sokarak ikinci olmuştur. Yine sol eğilimli olan Ettakol (Emek ve Özgürlük için Demokratik Forum Partisi)’un oyların %10’unu alarak 21 temsilcisini meclise sokabildiği seçimlerde, Londra’da yaşayan Tunusu işadamı Haşimi Hamdi tarafından kurulan ve liberal-demokrat bir çizgide yer alan Halk Listesi ise, bazı bölgelerde yolsuzluğa başvurduğu gerekçesiyle seçim dışında bırakılsa da, ülke genelinde 19 temsilcilik kazanmayı bilmiştir. İlerici Demokratik Parti ise 17 sandalye ile bu partileri takip etmiştir. Seçimlerde, Halk Listesi’ni destekleyen vatandaşların, bu partinin bazı bölgelerde seçim dışında bırakılmasına gösterdiği tepki ve şiddet olaylarının dışında herhangi bir sorun yaşanmamış ve Avrupalı gözlemcilere göre de oldukça şeffaf ve adil bir seçim dönemi geride bırakılmıştır. Tunus’un elde ettiği bu seçim zaferi, Arap Dünyası’ndaki halklara da örnek olabilecek ve Arap Baharı’nın genişlemesini de tetikleyecek bir nitelik taşımaktadır.
Tunus Seçimleri ile oluşan tablonun ardından, seçimlerden birinci çıkan Ennahda, sol eğilimli iki parti olan Cumhuriyetçi Parti Kongresi ve Ettakol ile koalisyon oluşturacağını ve 1 ay içerisinde hükümeti kuracağını ifade etmiştir. Zaten oluşturulmuş olan bu meclis ve oluşturulacak olan hükümet de Tunus’un yeni anayasasını hazırlayacaktır.
Ennahda’nın seçim zaferinin arkasında, bu partinin seçim öncesinde ve sonrasında izlediği tutumun büyük bir payı vardır. Ennahda lideri Gannuşi, seçimler öncesinde ilan ettiği siyasal program ile, hiç kimsenin hayat tarzına karışmayacağını, ülkenin laiklik temelinde yönetilmeye devam edileceğini ve siyasal anlamda çoğulcu ve eşitlikçi bir modeli hayata geçireceğini ilan etmişti. Özellikle ülke kadınlarının elde ettiği haklardan hiçbir şekilde geriye dönüş olmayacağının altını çizen Gannuşi, Tunus siyasetinde kadınların rolünün ve gücünün daha da arttırılacağını ifade etmiştir. Sürekli olarak laiklik ve çoğulculuk vurgusu yapan ve kişisel özgürlüklere kesinlikle müdahale etmeyeceğini belirten Gannuşi, dış dünyaya da ülkesinin istikrarlı ve demokratik bir sisteme sahip olacağının mesajını vermeye çalışmaktadır. Zira ekonomik anlamda iyi bir durumda olmayan Tunus’un gelişimi için yatırıma ihtiyaç vardır ve ülke içerisindeki siyasal istikrarın ekonomik istikrar ile çok yakından bağlantılı olduğunu bilen Ennahda da bu nedenle yabancı yatırımcıya karşı değildir.
Ennahda’nın iktidara gelirken geçtiği yol ve bu partinin üst düzey yöneticilerinin ve hatta Raşid Gannuşi’nin Türkiye’deki mevcut siyasal konjonktüre yaptıkları olumlu atıflar, iki siyasal hareket arasında ciddi bir paralelliğin olduğunu ve Türkiye’nin Tunus’taki yeni dönemi bir model olarak etkilediğini göstermektedir. Uluslararası basında Türkiye’nin Arap Baharı’ndan etkilenen ülkelere bir model olup-olamayacağına dair tartışmalar sürerken, Tunus’ta yaşanan gelişmeler ve seçimlerden açık ara birinci çıkan Ennahda Partisi’nin Türk modelini ve özellikle AKP’yi kendisine bir esin kaynağı olarak gördüğünü belirtmesi, Arap Baharı ile yeniden yapılanmaya başlayan Ortadoğu’da Türk etkinliğinin artmakta olduğunu göstermektedir.
Göktürk TÜYSÜZOĞLU
Giresun Üniversitesi
Uluslararası İlişkiler Bölümü Araştırma Görevlisi